Hz. Peygamber’în Herkese Eşit Davranması
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in gözünde zengin-fakir, büyük-küçük, köle-efendi herkes eşitti. Selmân (ra), Suhayb (ra) ve Bilal (ra) hepsi bir zamanlar köleydiler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in gözünde onlar, Kureyş liderlerinden daha aşağı bir makamda değillerdi. Bir gün Selman (ra) ile Bilal (ra) bir yerde birlikte bulunuyorlardı. Tesadüfen Ebu Süfyân çıkageldi. Selman’la Bilal (ra), “Kılıç, hâlâ şu Allah düşmanının boynuna inmedi” dediler. Hz. Ebu Bekir onlara: “Kureyş’in lideri hakkında nasıl böyle konuşursunuz?” dedi. Sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gelerek olayı anlattı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Ebu Bekir’e: “Sakın onları gücendirmiş olmaya-sın. Eğer onları gücendirdiysen, Allah’ı gücendirmiş olursun” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir hemen kalkıp o mübarek zatlarm yanına giderek onlara: “Bana gücenmediniz değil mi?” dedi. Onlar da “Hayır, Allah sana merhamet buyursun” dediler.”
Mahzûm kabilesinden bir kadın hırsızlık suçundan yakalandı. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem Üsâme b. Zeyd (ra)’i çok severdi, insanlar onu şefaatçi ve aracı kılarak Allah Resûlü’ne gönderdiler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve-1 sellem Üsâme’ye; “Ey Üsâme, Allah’ın belirlediği cezalar için mi aracılık ediyorsun?” buyurdu. Sonra insanları toplayarak şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetler, önemli adamlar suç işlediği zaman bağışladıkları ve basit insanlar suç işledikleri zaman cezalandırdıkları için helak oldular. Allah’a yemin ederim ki, eğer Mu-hammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim” buyurdu.”
Bedir savaşında diğer esirlerle birlikte amcası Hz. Abbas (ra) da esir edilip getirilmişti. Esirler fidye parası vermeleri karşılığında serbest bırakılıyordu. Bazı iyi niyetli ensar, Abbas (ra)’m Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e akrabalığından dolayı; “Ey Allah Resulü! îzin verin de amcamız Abbas’m fidyesini bağışlayalım” dediler. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, “Hayır, bir dirhem dahi bağışlamayın” buyurdu.”
Kendisine gelen hediyeleri topluluk arasında dağıtırken sağ eliyle dağıtmaya başlar ve bu dağıtımda zengin-fakir, büyük-küçük herkesi eşit tutardı.
Bir gün sahabe-i kiram, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzurunda toplanmış oturuyorlardı. Tesadüfen sağ tarafından çok küçük yaşta olan Abdullah b. Abbâs oturuyor, sol tarafta anlı-şânh büyük sahabeler oturuyordu. Bir yerden süt geldi. Allah Resulü biraz içtikten sonra Abdullah b. Abbâs’a verdi. Büyük sahabeyi gözeterek sağ taraftan vermeyi bırakmamıştı. Sonuçta topluluktaki-lere ancak sırası geldikçe süt verildi.
Enes (ra) şunu anlatır: “Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem evime geldi ve içmek için su istedi. Ben süt ikram ettim. Hz. Ebu Bekir (ra), Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in solunda, Hz. Ömer önünde, bir bedevi de sağ tarafmda olduğu halde oturuyorlardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sütü içtikten sonra Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir’e vermemi işaret etti. Yani geri kalan sütü ona ikram etmemi istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “Sağ taraftakinin hakkıdır” buyurdu. Böyle buyurarak artan sütü bedeviye ikram etti.”
Kureyş kabilesi kendi üstünlüğünü iddia ederek Müzdelife’de kalır, diğer Arap kabileleriyle birlike Arafat’a çıkmazdı. Ama Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu ayrıcalığı asla kabul etmedi. Peygamber olarak gönderilmeden önce de peygamber olarak gönderildikten sonrada daima gelen insanlarla birlikte oturup kalkardı. Bunun dışında Arafat ya da Müzdelife’de kendisi için özel bir yer ayrılmasına ve bilhassa kendi için orada bir gölgelik yapılmasına razı olmadı. Sahabe-i kiram kendisine böyle bir teklif getirdiklerinde; “Kim önce gelirse o oturur” buyurdu.”
Sahabe-i kiram topluca bir iş yaparken Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onlara katılır ve normal bir işçi gibi o işi yapardı. Medine’ye geldikten sonra ilk yapılan iş, peygamber mescidinin inşa edilmesiydi. O mübarek mescidin inşasına diğer sahabe gibi Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in kendisi de doğrudan katılmıştı. Mübarek eliyle kerpiçleri yüklenip getiriyordu. Sahabe-i kiram, “Canımız Sana feda olpun, niçin zahmet buyuruyorsunuz. Biz yaparız” diyorlardı. Ama O, kendi görevinden vazgeçmiyordu. Hendek savaşı sırasında bütün sahabe-i kiram Medine’nin etrafına hendek kazıyorlardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de basit bir işçi gibi çalışıyordu. Öyle içten ve hızlı çalışıyordu ki, her tarafı toz toprak içinde kalmıştı.
Bir yolculukta sahabe-i kiram acıkmış fakat yemek hazırlanmamıştı. Sahabe hep birlikte yemek pişirme hazırlığına başladı. İnsanlar teker teker işbölümü yapti. Çölden odun toplayıp getirme işini Hz. Peygamebr sallallahu aleyhi vesellem üstlendi. Sahabe-i kiram “Ey Allah Resulü! Bu işi biz hizmetçilerin yaparız” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Doğru söylüyorsunuz ama ben kendimi sizden üstün tutmak istemiyorum. Allah, kendini arkadaşları arasında üstün tutan kulundan hoşlanmaz” buyurdu.”
Bedir savaşında askerlerin binekleri çok azdı. Üç kişiye bir binek düşüyor, herkes sırası geldikçe biniyordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de herkes gibi bir deveye başka iki kişiyle birlikte nöbetleşerek biniyordu. Sahabe fedakârlık yaparak sıralarını veriyor ve: “Ey Allah Resulü siz binmeye devam edin, sizin yerinize biz yürürüz” diyorlardı.
Buna karşılık Hz. Peygamber salîallahu aleyhi vesellem: “Ne siz benden daha fazla yaya yürüyebilirsiniz, ne de ben sizden daha az sevaba muhtacım” buyurdu.”