Hz. Peygamber’in (s.a.v) Cömertliği
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in cömertliği, karakterinin ayrılmaz bir parçasıydı, tbn-i Abbâs (ra)’ın yaptığı bir rivayette şöyle denilmektedir: “O, bütün insanlardan daha cömertti. Özellikle Ramazan aylarında çok daha fazla cömert olurdu. Hayatı boyunca hiç kimsenin isteğine hayır demedi. Kim ne istemişse ya o istediği şeyi veya onu memnun edecek başka birşeyi kendisine vermişti. Şu buyruğu O’nun karakterini ve beşerî kişiliğinin ne kadar güzel olduğunu anlatır:
“Veren Allah’tır. Ben sadece bölüştürücüyüm ve bekçiyim.”
Bir adam Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in keçi sürüsünün etrafa yayılmış olduğunu gördü. Adam, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den birkaç keçi istedi, ama Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona hepsini verdi. Adam kabilesine giderek, “Kabul ediniz, Muhammed sallallahu aleyhi vesellem o kadar cömert ki yoksul kalmaya bile aldırış etmiyor” dedi.
Bir gün adamın biri geldi ve Peygamber’den birşeyler istedi.
Allah Resulü:
“Şu an üzerimde hiçbir şey yok, benimle gel” dedi.
Hz. Ömer (ra) de oradaydı. Dedi ki:
“Ey Allah Resulü! Yanınızda hiçbir şey yoksa ne mecburiyetiniz var?”
Başka biri daha orada duruyordu. O:
Ey Allah Resulü! Siz vermeye devam edin. Arş’ın sahibi olan Allah’a —güvenin— korkmayın! O sizi muhtaç ermeyecektir” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sevinçle tebessüm etti.
Herkese yaygın olan cömertliği öyle bir hal almıştı ki kendisine kim gelir de bir ihitiyacı olduğunu söylerse, yanında birşeyler olduğu takdirde ona hemen bir miktar verirdi. Yoksa daha sonra vermeye söz verirdi. Hz. Peygambersallallahu aleyhi vesellem’in bu karakterinden dolayı insanlar o kadar cüretlendi ki, bir keresinde tam namaza durmak üzereyken bir bedevi geldi ve Allah Resûlü’nün eteğine yapışarak: “Çok küçük bir ihtiyacım var. Daha sonra olursa unuturum. Bu ihtiyacımı karşılayınız” dedi. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onunla gitti ve ihtiyacım karşılayıp geldi. Sonra da namaza durdu.
Bazan öyle olurdu ki, bir kişiden birşey satın alır, parasını ödedikten sonra o şeyi o kişiye hediye olarak geri verirdi. Nitekim bir keresinde Hz. Ömer (ra)’dan bir deve satın aldı. Sonra da onu Abdullah b. Ömer’e —Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a— verdi. Câbir (ra)’la ilgili de böyle bir olay anlatılmaktadır.
En basit yiyecekleri dahi tek başına oturup yemez, aksine bütün ashabını çağırır ortak ederdi. Ashabından yüzotuz kişiyle birlikte bir savaş yolculuğunda iken bir keçi satın alıp kestirdi ve etini kavurmalarını emretti. Kavrulunca bütün sahabesine ikram etti. Orda olmayanların hissesini de ayırttırıp bir yerde muhafaza etti.
Allah Resûlü’nün yanına gelen şeyler harcanmadığı sürece Allah Resulü rahat etmez, huzursuz olurdu. Mü’minlerin annesi Ümmü Seleme (ra) şunu anlatmıştır:
“Bir keresinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem eve gelip de içeri girince yüzünü rengi değişti.
Ümmü Seleme (ra):
“Ey Allah Resulü ne oldu?” dedi.
Cevap olarak:
“Dün gelen yedi dinar akşam olduğu halde hâlâ divanın üzerinde duruyor. O yüzden huzursuz oldum” buyurdu.”
Ebu Zer (ra)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Bir gece Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’le birlikte bir yoldan geçiyorduk. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “Ey Ebû Zer! Eğer Uhud dağı benim için altın haline dönse, bundan memnun olmam. Çünkü üç gece geçtiği halde yanımda bir dinar kalmışsa beni huzursuz eder. Eğer o dinarı borç vermek için bekletiyorsam o ayrı” buyurdu.”
Bu cömertlik O’nda öyle bir huy haline gelmişti ki, evde nakit para olarak birşey varsa, hepsini nafaka olarak dağıtmadığı sürece huzur bulmazdı. Fedek bölgesinin reisi bir keresinde dört deveye buğday yükleyerek Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gönderdi. Bilal (ra) bu buğdayı pazarda satarak bir yahûdîye olan borcu ödedi. Sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gelerek durumu haber verdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “Hiç artmadı mı?” diye sorunca Bilal-i Habeşî: “Evet, biraz arttı” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bunun üzerine: “Bir miktar kaldığı sürece eve gidemem” buyurdu. Bilal-i Habeşî (ra); “Ne yapayım, ortalıkta dilenci de gözükmüyor” dedi. Allah Resulü geceyi mescidde geçirdi. Ertesi gün Bilal (ra) gelerek: “Ey Allah Resulü! Allah seni kurtardı” dedi. Yani —ne kadar para kalmışsa onları da dağıttım— dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Allah’a şükretti ve kalkıp evine gitti.
Aynı şekilde bir gün ikindi namazını kıldıktan sonra adetinin aksine eve gitti ve sonra derhal çıktı. İnsanlar hayret ettiler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, namazda iken evde bir miktar altın bulunduğunu hatırlamıştı. “Olmaya ki akşam olur da evde kalır diye tereddüt ettiğim için gidip onu hayra vermelerini söyledim” buyurdu.”
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Huneyn savaşında ele geçirilenleri ihtiyaç sahiplerine dağıttıktan sonra geri geliyordu. Bedeviler, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buradan geçmek üzere diye haber almışlardı. Koşarak geldiler ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e “Biraz da bize birşey ver” diye sarıldılar. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kalabalıktan irkilerek bir ağacı kendisine siper yaptı. Bedeviler Peygamberin mübarek harmanisine yapıştılar. Sonunda itişip kakışma sırasında mübarek vücudundan harmanı sıyrılıp çıkarak ellerinde kaldı. Herkese ikramda bulunan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “Harmanimi verin. Allah’a andolsun ki bu ormandaki ağaçlar kadar devem olsa size verirdim. O zaman cimri olmadığımı, yalan söylemediğimi, hasis olmadığımı çok daha iyi anlardınız” buyurdu.”
Bütün müslümanlara emrederek buyurmuştu ki: “Bir müslüman üzerinde borç yükü olduğu halde ölürse bana haber verin onun borcunu ben ödeyeyim. Miras olarak birşey bırakmışsa o vârislerinin hakkıdır. Benim onunla hiçbir ilgim yoktur.”
Bir keresinde Hz, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sahabe topluluğuyla oturuyordu. Bir bedevi geldi ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in har-mânîsinin köşesinden sertçe çekerek; “Muhammed! Bu mal ne senin, ne de babanındır. Bana bir deve yükü mal ver” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bedevinin devesine arpa ve hurma yükletti.
Birgün Bahreyn’den haraç vergisi geldi. Vergi malı o kadar çoktu ki, daha önce İslâm başkentine bu kadar mal gelmemişti. Allah Resulü: “Onu mescidin avlusuna koyun” diye emretti. Mescide girerken yığılı mallara yüzünü dahi çevirip bakmadı. Namazı bitirdikten sonra onu bölüştürmeye başladı. Önüne gelene veriyordu. Bedir savaşından sonra zenginliği erimiş olan Abbas (ra) bu paradan o kadar çok aldı ki yerinden kalkıp yürüyemedi. Aynı şekilde diğer insanlara da ikram edip durmadan dağıtıyordu. Hiçbir şey kalmayınca para torbasını yırtarak ayağa kalktı.
îslâm hükümlerine göre âzâd olmuş bir köle ölünce, bıraktığı mallan efendisine verilirdi. Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bu türden bir kölesi öldü. İnsanlar onun geride bıraktığı malları getirip Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in önüne koydular. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Burada hiçbir hemşehrisi var mı?” diye sorunca, “Evet, var” dediler. Bunun üzerine Allah Resulü, bütün eşyaları o kişiye gönderdi.
Bir gün birkaç ensarî Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den birşeyler istemişti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de verdi. Tekrar istediler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tekrar verdi. Allah Resulü para bitinceye kadar vermeye devam etti. Nihayet yanında verecek birşey kalmadı. Ama onlardan biri buna rağmen gelip yine birşeyler istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Bende birşey kalmış olsaydı, onu senden esirgeyerek yanımda tutmazdım” buyurdu.”