Hz. Peygamber’in Allah Korkusu ve Ağlayıp İnlemesi
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem peygamberlerin sonuncusuydu ve peygamberlerin en üstünü, Allah’ın en çok sevdiği kuluydu. Buna rağmen Allah korkusunun Cynun üzerinde öyle bir etkisi vardı ki her zaman şöyle buyururdu: “Kıyamet günü bana nasıl muamele edileceğini hiç bilmiyorum.” Osman b. Maz’ûn (ra) vefat edince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem taziyeye gitti. Naaşı yerde duruyordu. Bir kadın naaşa hitap ederek: “Allah şâhiddir ki, Mevla seni lüt-funa erdirmiştir” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Öyle olduğunu sen nereden biliyorsun?” buyurdu. Kadın: ‘”Allah ona lütfetmeyip de kime lütfedecek?” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Evet, onun için ben de hayır umuyorum. Ama Peygamber olduğum halde yarın kıyamet günü nasıl muamele ggöreceğimi ben bile bilmiyorum” buyurdu.”
Şiddetli rüzgar estiğinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem huzursuz olur, çok önemli bir iş yapıyor olsa da bırakarak kıbleye yönelir ve: “Ey Rabbim! Göndermiş olduğun felaketten sana sığınırım.” buyururdu. Bulut açıp gökyüzü berrak-laşmca ya da yağmur yağmaya başlayınca sevinir ve Allah’a şükrederdi. Bir gün böyle bir olay olunca Hz. Aişe (ra) “Ey Allah Resulü! Neden huzursuz oluyorsun?” diye sorduğunda Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Ey Aişe! Hûd kavminin başına gelen felaktin gelmeyeceğini nerden biliyorsun? Onlar bulutu görünce bu bulut tarlalarımızı sulayacak” demişlerdi. Oysa o ilahi azabdı” buyurdu.”
Ebu Bekir (ra): “Ey Allah Resulü, saçlarınız ağarmaya başlamış” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Benî Hûd, Vâki’a, el-Mürselât ve Nebe’ sûreleri ihtiyarlattı” buyurdu.” Bu sûrelerde kıyamet ve hesaba günü anlatılmaktadır.— Übey b. Ka’b (ra)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra Hz. Peygamber yüksek sesle şu sözleri söylerdi: “Ey İnsanlar! Allah’ı zikredin, deprem geliyor, onun hemen arkasından gelmekte olan geliyor, ölüm kendi hazırlığıyla birlikte gelip kavuştu.”
Arasıra da şöyle derdi: “Ey insanlar! Benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız.”
Bir keresinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem son derece etkileyici bir hutbesinde şöyle buyurdu: “Ey Kureyş topluluğu! Kendinize gelin, kendinize dikkat edin, sizi Allah’tan kurtaramam. Ey Abd-i Menâf oğullan! Sizi de Allah’tan kurtaramam. Ey Abbas b. Abdulmuttalib! Seni de Allah’tan kurtaramam, Ey Safiy-ye! Allah Resûlü’nün halası! Seni de Allah’tan kurtaramam, Ey Muhammed’in kızı Fâtıma! Ben seni de Allah’tan kurtaramam.”
Bir defasında bedeviler Peygamber Mescidi’nde O’nun üzerinde öyle yüklendiler ki Peygamber sallallahu aleyhi vesellem neredeyse ezilecekti. Muhacir müslümanlar kalkarak onları geri ittiler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yerinden kalkıp Aişe (ra)’nın odasına girdi ve beşer olması gereği ağzıdan bir beddua çıktı. Hemen kıbleye dönerek iki elini dergâh-ı ilahîye uzatıp şöyle dua etti: “Ey Rabbim! Ben bir insanım. Eğer tarafımdan bir kuluna eziyet edilmişse bana azap etme.”
Hz. Peygamber’ın Ağlayıp İnlemesi
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Allah korkusundan dolayı çoğu kere cezbeye gelir ve gözlerinden yaşlar boşanırdı. Abdullah b. Mes’ud (ra) Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzurunda Kur’an-ı Kerim’de “Hertürlü ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak?” (Nisa 4/41) âyetini okuyunca elinde olmadan mübarek gözünden yaşlar boşandı. Çoğu kere namazda vücudunun her tarafını cezbe kaplar, gözlerinden yaşlar süzülürdü. Bir keresinde güneş tutulmasından dolayı küsûf namazı kılarken derinden nefes alıyor ve: “Ey Rabbim! Ben içlerinde bulunduğum sürece insanlara azap indirmeyeceğini vaadettin” diyordu.”
Abdullah b. Şuhayr adında bir sahâbî şunu anlatmıştır: “Bir kere Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gittim. Kendisinin namaz kılmakta olduğunu gördüm. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Ağlamaktan öyle bir hıçkırık tutmuştu ki, sanki el değirmeni dönüyor veya tencere kaynıyor sanılırdı.”
Bir defasında Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellern bir cenazeye katılmıştı. Mezar kazılıyordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kabrin kenarına oturdu. Gözünün önündeki manzaraya bakarak içi öyle burkuldu, kendisini öyle bir cezbe sardı ki gözünden akan yaşlarla yer ıslandı, sonra:”Kardeşlerim! —Sizin de başınıza gelecek olan— böyle bir gün için hazırlık yapın!” buyurdu.”
Bir defasında gazveden dönüyordu. Yolda bir mola yerine oturdu. Birkaç kişi oturmuş konuşuyorlardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Siz kimsiniz?” diye sorunca, “Müslümanız” dediler. Bir kadın onlara yakın bir yerde ateş yakıyor, çocuğu da ona yakın bir yerde oynuyordu. Ateş iyice tutuşup da alevlenince kadın çocuğu alıp Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yanına geldi ve: “Sen Allah’ın Elçisi misin?” diye sordu. Hz, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de: “Evet Elçisi’yim” buyurunca o kadın: “Allah’ın, kullarına olan merhamet ve şefkati, bir annenin yavrusuna duyduğundan daha fazla değil midir?” diye sorunca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Şüphesiz öyledir” buyurdu. Bunun üzerine kadın: “Fakat bir ana çocuğunu asla ateşe atmaz” dedi. Bu söz üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in gözleri yaşardı. Sonra başını kaldırarak: “Allah kendisine isyan eden ve kendisinin birliğine inanmayan, isyankâr ve günahkâr kullarına azap edecektir” buyurdu.”
Bir keresinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem İbrahim (as)’ın duasını okudu:
“Ey Rabbim! Bu putlar pekçok insanı doğru yoldan saptırdı. Kim benim peşimden gelirse, şüphesiz ki o bendendir.” (İbrahim 14/36)
Sonra İsa (as)’ın şu duasını da okudu:
“Ey Rabbim! Eğer sen onlara azab edersen, şüphesiz ki onlar Senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz ki Sen en yücesin, incelikleri en iyi bilensin.” (Mâ-ide 5/118)
Ellerini yukarlara doğru uzatarak sürekli: “Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi!” diyor ve gözlerinden yaşlar boşanıyordu.