Allah Teala’nın Tevrat’ın ilk sifrinde Hz. İbrahim’e söylediği şu söz, peygamberimizin, Allah’ın eski kitaplarında mevcut olan alametlerindendir:
“Senin İsmail hakkındaki duanı kabul ettim. Onu mübarek kıldım. Onu çoğalttım ve onu pek çok yücelttim. O, oniki büyük doğurtacak ve ben onu büyük bir ümmete vereceğim.”
Daha sonra Musa’ya bunun aynısını sifr’da (Tevrat’ta) haber verdi ve biraz daha ilave etti.
Şöyle anlatılmaktadır: Hacer, Sare’den ayrılınca Allah’ın meleği Hacer’e:
“Ey Sare’nin cariyesi Hacer! Hanımefendine dön ve ona boyun eğ! Ben senin soyunu ve çocuklarını sayılamayacak kadar çoğaltacağım. İşte sen hamile kalıp bir oğlan doğuracaksın. Adını da İsmail koyacaksın, çünkü Allah Teala senin gösterdiğin huşuyu duymuştur. Onun eli herkesin elinin üzerindedir. Herkesin eli de boynu bükük olarak ona a-çılmıştır” dedi.
İbn Kuteybe şöyle demiştir: Bu sözü düşün! Onda, kastedilenin Rasulullah (s.a.v.) olduğuna açık delil vardır.
Çünkü İsrail’in eli İshak’m elinin üzerinde değildi. İshak’ın eli. ona boynu bükük olarak açılmamıştır. Saltanat ve peygamberlik İsrail’le îyas’ın oğlundayken bu nasıl olabilirdi? O ikisi îshak’ın oğullarıydı. Rasulullah (s.a.v.) gönderilince peygamberlik İsmail’in oğluna geçti. Krallar ve milletler ona buyun eğdiler. Allah bütün şeriatları onunla kaldırdı. Peygamberleri onunla sona erdirdi. Ahir zamanda onlara halifelik ve saltanat verdi. Onların elleri herkesin elinin üstünde oldu. Herkesin eli arzu ve istekle, boynu bükük olarak onlara açıldı.
“Allah, Sina’dan geldi, Sair’den parladı ve Faran dağlarından göründü” demesi onun Tevrat’taki alam etler indendir.
Bunda, düşünüp inceleyene hiç bir gizlilik ve kapalılık yoktur. Çünkü Allah’ın Sina’dan gelmesi, Onun Tur-i Sina’da Musa’ya Tevrat’ı indirmesi demektir. Bu, Ehl-â Kitap ve bize göre böyledir. Yine onun Sair’den parlaması Mesih’e (İsa’ya) İncil’i indirmesidir. Mesih, Halil’in yurdu, Sair de, Nasıra demlen köyde oturuyordu. Onun müntesipleri, oranın adından dolayı Nasara (hıristiyanlar) diye adlandırılmıştır. Onun Sair’den parlamasının Mesih sebebiyle olması gerektiği gibi yine Faran dağlarından görünmesinin, Faran dağlarında Muhammed’e (s.a.v.) Kur’an’ı indirmesi sebebiyle olması gerekir. Faran dağları, Mekke dağlarıdır. Müslümanlarla ehl-i kitab arasında Faran’m Mekke olduğunda ihtilaf yoktur. Oranın Mekke olmadığını -ki bunun, onların yaptığı bir tahrif ve iftira olduğu inkar edilemez- iddia ederlerse biz de Tevrat’ta İbrahim’in Hacer’le İsmail’i Faran’a yerleştirdiği yok mudur? deriz.
Şöyle de deriz: Allah’ın göründüğü, adı Faran olan, Mesih’ten sonra kendisine kitap indirdiği yeri bize gösterin. İslam gibi ortaya çıkan ve dünyanın her yerinde yayılan bir din biliyor musunuz?
Allah Teala’mn “Beşinci Sifr”de Musa’ya: “Ben, İsrail oğullarına senin gibi, kardeşlerinden olan bir peygamberi ikame ediyorum ve sözümü onun ağzına koyuyorum” demesi onun Tevrattaki alametlerindendir.
İsrail oğullarının kardeşlerinden olan kimse İsmail’in oğlundan başkası değildir. Nitekim şöyle dersin: Bekr ve Tağlip, Vaü’in oğullarıdır. Sonra da şöyle dersin: Tağlib, Bekr’in kardeşidir. Tağîib oğulları, Bekr oğullarının kardeşleridir. Bu konuda, iki babanın kardeş olmalarına dayanılır.
Eğer onlar: Allah’ın kendileri için ikame edeceğini vadettiği bu peygamberde İsrail oğullarmdandır. Çünkü İsrail oğulları, İsrail o-ğullarının kardeşleridir, deseler, onları Tevrat ve görüş (akıl) yalanlar. Çünkü Tevrat’ta Onun, İsrail oğulları içinde Musa gibisini ikame etmediği vardır.
Görüşe (akıla) gelince; eğer o, ben onlara Musa gibi İsrail oğullarından bir peygamber ikame edeceğim demek isteseydi. Ben onlara, Musa gibi kendilerinden ikame edeceğim, derdi. O, kardeşlerinden dememiştir. Nitekim bir adam elçisine, bana Tağlib ibni Vail oğullarından birini getir, dese, onun ona Bekr oğullarından birini getirmemesi gerekir.
tbn Kuteybe şunu anlatmıştır: Danyal zamanında peygamber geçinen Habkun şöyle demiştir. Allah, Teyemmun’den Kıddis de Faran dağlarından geldi. Ahmed’i tahmid ve takdisten yeryüzü doldu. Sağ eliyle yeryüzüne ve milletlerin kölelerine sahip oldu.
Yine şöyle dediğini anlatmıştır: Onun nuru sebebiyle yeryüzü aydınlanır ve denizde onun atlarına binilir.
Ehl-i kitab’ın bir kısmında, Habkun’un sözü hakkında şöyle denildiği ilavesi vardır: Kıtlık senesinde dolduracaksın. Senin emrinle oklar bükülecek ey Muhammedi
Bu, onun adının ve özelliklerinin açıkça belirtilmesi demektir.
Onun, peygamberimiz olmadığını iddia ederlerse -bu, onların inkar ve tahriflerinden dolayı zor olan birşey değildir- onu tahmidden dolayı yeryüzünün dolduğu Ahmed ve Faran dağlarından gelip yeryüzüne ve milletlerin kölelerine sahip olan kişi kimdir?
îbn Kuteybe şöyle demiştir: Şu da, İsa’ya da Allah’ın (azze ve celle) onu nasıl zikrettiğine dair geçen şeylerdendir. Nefsimin kendisiyle sevindiği kulum.
Başka birisi bunu şöyle açıkladı: Kulum, seçtiğim kişi, gönlümün hoşnut olduğu, ruhumu ona akıttığım.
Başka biri onu şöyle tarif etti: Ona vahyimi indiririm de milletlerde onun adaleti görülür. Milletlere vasiyetlerde bulunur. Gülmez, sesini çarşılarda duyurmaz. Görmeyen gözleri açar, sağır kulakları duyar hale getirir, kapalı kalpleri canlandırır. Ona verdiğimi başkasına vermem. Ahmed, Allah’a yeni bir şekilde hamdeder. O, yeryüzünün en uzak yerinden gelir. İnsanları ve yeryüzünde oturanları sevindirir. Onlar, her yüksek yerde “la ilahe illallah” ve “Allahu ekber” derler.
Bir başkası onun tarifine şunları da ilave etti: Zayıf değildir. Yenilmez, Nefsinin arzu ve isteklerine meyletmez. Çarşılarda sesi duyulmaz. Zayıf parmak kemiği gibi olan salihleri (iyi kimseleri) zelil kılmaz (alçaltmaz). Sıddıkları (doğruları) güçlendirir. O, mütevazilerin desteğidir. O, Allah’ın, yeryüzünde varlığımı isbat edinceye, onunla mazeret bulma kalkıncaya kadar, söndürülemeyen ve karşısında durulamayan nurudur. Tevrat’ına cinler de uyarlar.
Bu da onun adının ve vasıflarının açıkça belirtilmesi demektir.
Eğer: Hangi Tevrat onundur, derlerse, biz de: Size Tevrat’ın yerine geçecek bir kitap getirdiğini kastedmiştir, deriz.
Bunlardan birisi de Ka’b’ın sözüdür: Beytulmakdis (Kudüs) Allah Teala’ya, harab olduğundan yakındı. Ona şöyle denildi: Seni, yeni bir Tevrat ve yeni işçilerle değiştireceğim. Geceleyin, kartalların kanatlarım açtıkları gibidirler (kollarını açıp dua ederler). Güvercinin yumurtasını kırmamaya çalıştığı gibi onlarda sana dikkat ve itina ile davranırlar. Yanaklarını sürerek ve secde ederek seni doldururlar.
îbn Kuteybe şöyle demiştir: îş’aya’nm onun hakkında söylediği sözlerden biri de şudur: “Ben Allah’ım! Seni hak ile yücelttim. Körlerin gözlerini açman, esirleri karanlıklardan kurtarıp nura götürmen için seni milletlerin nuru ve Arapların ahdi yaptım.”
İbn Kuteybe şunu ilave eder: O, beşinci bölümde de şöyle demiştir: “îlya, sultam (güç ve otoritesi) kürek kemiğinin üzerinde olandır.”
Peygamberlik alametinin, kürek kemiği üzerinde olduğunu kas-tedmektedir. Bu, Süryani tefsirde geçmektedir. İbrani, dilindeki tefsirde de şöyle demektedir: Kürek kemiğinin üzerinde peygamberlik alameti vardır.
İbn Kuteybe şunu da söylemiştir: Şu da Davud’un Zebur’da onun hakkındaki sözüdür: “Rabbi yeniden teşbih edin. Şekli salihler olan kimseyi teşbih edin. İsrail, yaratıcısına ve Sahyun’un evlerine sevinsin. Allah, onun için, ümmetini seçtiğinden, ona zafer verdiğinden ve onun yüzünden salihlerin değerini artırdığı için, yataklarında onu teşbih e-derler. Yüksek sesle “Allahu ekber” derler, kılıçları vardır. Allah’a ibadet etmeyen milletlerden (Allah için) intikam almak için ellerinde iki uçlu kılıçlar vardır. Onlar krallarını iplerle, eşraftan olan kimselerini zincirlerle bağlarlar.”
îbn Kuteybe şöyle demiştir: îki uçlu kılıçları olan Araplardan başka hangi millettir?
O kılıçlarla Allah’a ibadet etmeyen milletlerden inkikam alan kimdir?
Peygamberler arasında kılıçla gönderilen bizim peygamberimizden başka kimdir?
Yine Îbn Kuteybe şöyle demiştir: Başka bir Mezmur’da da şöyledir: “Ey Cebbar (güçlü kuvvetli, kahredeci) kılıcı kuşan! Çünkü senin kanun ve şeriatlerin senin sağ elinin heybetine bağlıdır. Senin okların düzeltilmiştir. Milletler senin altına yıkılırlar.”
Peygamberler arasında bizimkinden başka kılıç kuşanan var mıdır?
Milletlerin altına yıkıldıkları kimse, ondan başka kimdir?
Kanunları korkuya bağlı yani ya kabul etmek, ya cizye vermek yahut kılıca bağlı olan kimdir?
Rasulullah’ın (s.a.v.): “Bana (düşmana) korku vermekle yardım olundu” [55] sözü bunun benzeridir.
Yine şunu da söylemiştir: Başka bir Mezmur’da şu vardır: “Allah onu, peygamberliğin mahmud (övülen) bir tacı olarak çıkardı.”
“Tac” kelimesini başkanlık ve imamlığa (önderliğe) Örnek olarak getirdi. Mahmud da: Muhammed’dir (s.a.v.).
Bir de şunu söylemiştir: Başka bir Mezmur’da şunlar vardır: “O denizden (nehire kadar), nehirlerin yanından (nehirlere kadar) toprağın kesildiği yere kadar sahiptir. Ehl-i Cezair Onun önünde dizleri üzere çöker. Düşmanları toprağı yalarlar. Hükümdarlar ona kurbanlarla gelirler ve ona secde ederler, milletler ona itaat edip boyun eğerler, çünkü o, yoksul mazlumu kendisinden daha güçlü olandan kurtarır. Yardımcısı olmayan zayıfı kurtarır, zayıf ve zavallılara acır. Ona Sebe ülkesinin altınından verilir. Her zaman ona salât getirilir, onun her günü mübarektir. Adı ebediyete kadar devam eder.”
İbn Kuteybe şunu söyler: Denizle nehir arasındaki yere, toprağın kesildiği yere kadar Dicle’yle Fırat arasına sahip olan kimdir? Kendisine salât getirilen peygamberlerden her vakti mübarek olan ondan başa kimdir?!
Ibn Kuteybe şunu da nakletmiş tir: Zebur’un başka bir yerinde şu vardır: Davud şöyle demiştir: “Allah’ım! Sünneti taşıyanı gönder ki insanlar onun insan olduğunu bilsinler.”
Bu, kendilerinden uzun yıllar önce Mesih’in ve Muhammed’în (s.a.v.) haber verilmesi demektir. Yani Muhammed’i gönder ki Mesih’in insan olduğunu insanlara bildirsin demektedir.
Davud’a, iddia ettiklerini Mesih için de iddia edeceklerini bildirmektedir.
Şunu da nakletmiştir: İş’aya da şöyledir: Bana şöyle denildi: îyi bir bakıcı olarak kalk! Gördüğün şeye bak. Ona benim şöyle dediğimi haber ver: Gelen iki binitli görüyorum. Birisi eşeğin üzerinde diğeri deve üzerindedir. Birisi diğerine şöyle der: “Babil ve marangozlar tarafından yapılmış putları yıkıldı.”
Ibn Kuteybe şunu söylemiştir: Eşeğe binen kimse bize ve hıristi-yanlara göre Mesih’tir. Eşeğe binen Mesih olduğuna göre, Muhammed (s.a.v.) niye deveye binen kimse olmasın?!
Babil’le marangozlar tarafından yapılmış putların yıkılması onun ve onun vasıtasıyla olmamış mıdır? Mesih vasıtasıyla değildir. Halbuki, Babil yöresinde, Hz. İbrahim (a.s.) zamanından beri putlara tapan hükümdarlar vardı. Onun deveye binmesi Mesih’in eşeğe binmesinden daha meşhur değil midir?