Eli ağır deyiminin anlamı
* Güçlü, kuvvetli, vurduğu zaman can yakan, vurunca çok acıtan.
* Oldukça yavaş iş yapan.
* Kendisine verilen işi gereğinden daha fazla zamanda yapan, işini çabuk yapamayan.
Örnek: Eli o kadar ağırmış ki enseme gülle düştü sandım.
Ağırdan almak deyiminin anlamı
* Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaşça yapmak.
* İsteksiz görünmek.
* Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaş davranmak, isteksiz görünmek.
* Bir işi durup dururken yavaş yapmaya çalışmak, işi aksatmak.
* Yavaş yapmak,yavaşlatmak, bir işi yapılması gerekenden daha yavaş yapmak, süreyi kullanarak işlerin sekteye uğramasına neden olmak, aksatmak.
Örnek: Hiç sebep yokken işi ağırdan almanı bir türlü anlamıyorum.
Örnek 2: Bu işi er ya da geç bitireceksin, ağırdan almanın hiçbir faydası yok.
Örnek 3: Kendisine başka iş vermeyelim diye, verdiğimiz işi çok ağırdan aldı.
Örnek 4: Bu işleri bu kadar ağırdan alırsanız aylarca bitmez.
Ağır gelmek deyiminin anlamı
* Verilen bil görevi başarı İle tamamlamada zorlanmak.
* Bir sıkıntı veya zahmeti kaldırmamak,
* Bir davranış veya sözün kişinin onuruna dokunması.
* Ağrına gitmek, onuruna dokunmak.
* Yapılması güç gelmek.
Örnek: Dostlarımdan ayrılmak, bana çok ağır gelecek?
Örnek 2: Haketmediğim şu sözler öylesine ağırgeldi ki bana.
Ağırbaşlı deyiminin anlamı
* Ciddi, uçarılıkları ve aşırılıkları olmayan kimse.
* Ciddî, olgun, hareketlerinde ölçülü, işlerini düşüne taşına yapan kimse.
* İnsanların davranış hal ve hareketlerinde ölçülü olmaları, bir toplum içinde hafif hareketler yapmaması.
Örnek: Ağır başlı olmak insana üstün meziyetler kazandırır.
Örnek 2: Çok hanımefendi ağır başlı biriydi.
İşi ağırdan almak deyiminin anlamı
* Bir işi aceleye getirmemek, yavaş yavaş yapmak, gönülsüz ve isteksiz görünmek.
* Hemen karar vermemek.
Örnek: Hiç sebep yokken işi ağırdan almanı bir türlü anlamıyorum.
Yükte hafif pahada ağır deyimi anlamı
* Küçük ama değerli şey.
* Taşınması kolay, kendisi kıymetli eşya (altın, elmas, para gibi.)
* Değerli, kıymetli eşya, takı, her türlü mücevherat.
Örnek: …işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır. (H. E. Adıvar)
Ağır basmak deyiminin anlamı
* Ağırlığı fazla olmak, Ağırlığı fazla gelmek.
* Etkisi üstün gelmek, etkili olmak.
* Bir özelliğin, başka bir özelliğe göre daha üstün olması.
* Bir işte etkili olmak, gücü üstün gelmek, istediğini yaptırmak.
Örnek: Politik gücü ağır basınca ihaleyi kazandı.
Örnek 2: .. Geleneklerin koşullandırdığı kalıplaşmış davranışları ele alarak tüm toplumu anlatan, güldürü öğelerinin ağır basttğı bir roman ortaya koymaktır.
Örnek 3: Öğretmenlik ile doktorluk mesleklerini kıyasladığımda öğretmenlik daha ağır bastı.
Örnek 4: Adamın cömertliği, cimriliğine göre daha ağır basıyor.
Kanı ağır deyiminin anlamı
* Yavaş hareket eden, tembel insan.
* Davranışları yavaş, sevimsiz, konuşması insana sıkıntı veren, hoşa gitmeyen kimse.
Örnek: Ya sen ne kadar kanı ağır bir adamsın?
Kendini ağırdan satmak deyiminin anlamı
* Naz yapmak, kabul edeceği bir şeyi hemen kabul etmeyerek karşıdakini ısrar etmek zorunda bırakmak.
* Huyların gün yüzüne çıkması.
* Kendisinden yapılması istenen işi, birçok ricadan, birçok ısrardan sonra yapmayı kabul etmek.
Örnek: Kendini ağır satmakla adam olduğunu mu kanıtlayacak?
Uykusu ağır olmak deyiminin anlamı
* Uykudan zor uyanmak.
* Gürültülü ortamlarda ve sarsmakla bile uyanmayan kimseleri nitelemek için kullanılır.
Örnek: Uykusunun ağır olduğunu herkes bilirdi.
Örnek 2: Onun uykusu ağırdır, rahatsız olmaz.
Toprağına ağır gelmesin deyiminin anlamı
Bir ölünün aleyhinde konuşulduğunda kullanılan bir söz.
Ağır yara almak deyiminin anlamı
* Kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek.
* Bir olayda beklenmeyen sıkıntılı ve olumsuz bir duruma düşmek.
Örnek: Bu savaşta güney cephesi ağır yara almıştı.
Örnek 2: Şirket son döviz krizi nedeniyle ağır yara aldı.
Ağır kayba uğramak deyiminin anlamı
Maddi ve manevi büyük zarar görmek.
Örnek: Ürünler elimde kalıp çürüyünce, ağır kayba uğradık.
Örnek 2: Bizim için bu maçı kaybetmek, ağır kayba uğramak olur.
Ağır durmak deyiminin anlamı
Ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek. Örnek: Devlet adamlarının ileri gelenleri böyle sözlere karışmaz, ağır dururlar. (M. Ş. Esendal)
Örnek 2: Bu kadar olaydan sonra, ağır durmak kolay değildi.
Ağırına gitmek deyiminin anlamı
Onuruna dokunmak veya gücüne gitmek.
Örnek: Kimse, dört çocuklu bir aileye ev vermek istememiş. Bu, büsbütün ağırına gitmiş. (A. Ağaoğlu)
Ağır ol deyiminin anlamı
* Ciddi, ağırbaşlı, soğukkanlı, sabırlı ol! anlamında kullanılan bir söz.
* Soğukkanlılığını yitirme, sabırlı davran, ağırbaşlılığı elden bırakma.
* Aacele etme, yavaşla, yavaş ol! anlamında kullanılan bir söz.
Örnek: En ağır ol, o ne derse desin
Örnek 2: Ağır ol usta, gelen var.
Ağır söylemek deyiminin anlamı
* Acı, dokunaklı sözler söylemek.
* Onur kırıcı, dokunaklı, acı sözler söylemek.
Örnek: Ona ağır söylemek bile para etmedi.
Ağır gelmek deyiminin anlamı
* Gücüne gitmek, onuruna dokunmak.
* Yapılması güç gelmek.
Örnek: Bu vazife bana çok ağır geliyor. (N. F. Kısakürek)
Kulağı ağır işitmek deyiminin anlamı
Kulağı iyi işitmemek.
Örnek: Kulağı ağır işitiyor, biraz sesli konuş.
Ağır kaçmak deyiminin anlamı
* Gücendirici olmak, uygun düşmemek.
* Beklenenden fazla olmak.
Örnek: Bu şaka biraz ağır kaçtı.
Örnek 2: Hakem tarafından verilen kırmızı kart ağır kaçtı.
Ağır çekmek deyiminin anlamı
Tartıda ağır gelmek, ağırlığı olmak.
Örnek: Tartılmaya kalkarsak, ben senden ağır çekerim.
Ağırlığınca altın etmek deyiminin anlamı
Çok değerli olmak.
Gururuna ağır gelmek deyiminin anlamı
Kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek.
Örnek: Laflar gururuna ağır geliyorsa, siyasete girmeyeceksin.
Örnek 2: Özür dilemek senin gururuna ağır geliyor, sevdiğin falan yok.
Ağır basmak deyiminin anlamı
* Ağırlıkça fazla gelmek, daha ağır olmak.
* Ötekilerden daha etkili bir güç kullanarak istediğini yaptırmak.
Örnek: Kefenin o yanı ağır bastı.
Örnek 2: Adam ağır bastı, iş onda kaldı.
Ağırlık olmak deyiminin anlamı
* Sıkıntı vermek.
* Birine yük olmak, kendi masrafını başkasına çektirmek.
Örnek: Kimseye ağırlık olmaz, kimseyi sıkıştırmaz, iyilikten başka bir şey yapmaz. (Ö. Seyfettin)
Ağırlığını koymak deyiminin anlamı
Kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek.
Dili ağırlaşmak deyiminin anlamı
* Hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak.
* Hastalığı ya da içtiği içki yüzünden güç konuşur duruma düşmek.
Örnek: Hastaya bazı şeyler soruyor. Fakat anlaşılır cevaplar alamıyordu. Birkaç saatin içinde kaynımın dili ağırlaştı. (H. R. Gürpınar)
Örnek 2: Sarhoşun dili iyice ağırlaşmıştı.
Ağırlığı olmak deyiminin anlamı
Etkisi büyük olmak.
Örnek: Başsavcının yargıçlar arasında belli bir ağırlığı var kuşkusuz. (A. Kulin)
Ağırlık basmak deyiminin anlamı
* Gevşeklik ve uyku gelmek.
* Ağır bir hava kaplamak.
* Sessizlik oluşmak.
Örnek: Yavaş yavaş bir ağırlık çöktü. Bir sakinlik herkesi kapladı. (M. Ş. Esendal)
Örnek 2: Birdenbire bir ağırlık bastı, gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu.
Örnek 3: Havada ağırlık basmakta ve herkes hızla evine ilerlemekteydi.
Örnek 4: Son eleştirileri çok sertti, bir ara salona ağırlık bastı.