Ayağa fırlamak
Hızla ayağa kalkmak
Örnek: Beni görünce ayağa fırladı.
Örnek 2: Bu haber hepimizi ayağa fırlattı.
Örnek 3: Derken balıkçı öfkeyle ayağa fırladı, kafese kapatılmış bir kaplan gibi dolandı güvertede. (A. Erhat)
Ayağa kaldırmak
Telaş ve heyecana düşürmek.
Örnek: Gelen haber ortalığı ayağa kaldırdı.
Örnek 2: Ortada ciddi bir durum yoktu, ama o bütün evi ayağa kaldırmıştı
Ayağa kalkmak
* oturmakta iken doğrulup ayakları üzerinde durmak.
* (hasta) yatar durumdan kurtulup gezebilecek duruma gelmek, biraz iyileşip yataktan çıkmak ya da iyileşmek.
* Telâşlanmak, heyecanlanmak.
Örnek: Hastamız biraz ayağa kalkınca sevindik.
Örnek 2: Dedem nihayet ayağa kalktı.
Örnek 3: Olay duyulduğunda mahalleli ayağa kalktı.
Örnek 4: Yeniden ayağa kalkıyorum, pencereye kadar gidiyorum. (A. Ümit)
Ayağı almak
Halay oyunlarında ayağı tempoya uydurmak.
Ayağı dolaşmak
* Yürürken telaştan ayakları birbirine takılmak.
* Korku, heyecan gibi nedenlerle ne yaptığını bilememek.
* Sakar davranmak.
Ayağı (ayakları) suya ermek
* Bir gerçeği anlayarak aklı başına gelmek.
* Neden sonra aklı başına gelmek, bir şeyin aslını anlamak, beklenen biçimde olmadığını kavramak.
Örnek: Bu olaydan sonra ayakları suya ermiştir umarım.
Örnek 2: Toy olduğu için doğruyu göremiyor, onun da ayağı suya erecek bir gün.
Ayağı düze basmak
* İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak.
* Güçlükleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek.
Örnek: Şu borcu da ödedik mi ayağımız düze basacak inşallah.
Ayağı gitmemek
* Gitmek istememek
* oynarken çalınan oyun havasının ritmine uygun hareket edememek.
Ayağı ile gelmek
* Kendi isteğiyle gelmek.
* Emek çekilmeden elde edilmek.
Ayağı yerden kesilmek
* Ayağı yere değmez olmak.
* Bir taşıta binip yaya yürümekten kurtulmak;
* Çok mutlu olmak.
Ayağına (ayaklarına) kapanmak
* Alçalırcasına yalvarmak.
* Bağışlanmak için yalvarmak.
Örnek: Sandılar ki ihtiyar bahçıvan, paçaları sıvayacak, yeğenine Rabia”yı almak için paşanın ayaklarına kapanacak. (H. E. Adıvar)
Ayağına bağ olmak
Birinin bulunduğu yerden ayrılmasına veya yaptığı işi sürdürmesine engel olmak.
Ayağına bağ vurmak
önüne bir engel çıkarmak.
Ayağına çağırmak
Yanına gelmesini istemek.
Ayağına çelme takmak
* Biri yürürken ayakları arasına ayak uzatıp düşürmek. * Birinin işinde yükselmesine engel olmak.
Ayağına dolanmak (dolaşmak)
* Başkasına yapmayı tasarladığı kötülük kendi başına gelmek.
* İş yapmakta olan birine engel olmak, yürümesine engel olmak.
Ayağına düşmek
Çok yalvarmak.
Örnek: Obanın bütün kadınları, delikanlıları ayağına düştü. (Y. Kemal)
Ayağına geçirmek
Bir şeyi aceleyle giymek.
Ayağına gelmek
* Alçak gönüllülük göstererek birinin yanına gelmek.
* Emek çekilmeden elde edilmek.
Örnek: Kısmet ayağına geldi.
Ayağına getirmek
Sıra, saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak.
Ayağına ip takmak
Bir kimseyi çekiştirmek.
Örnek: Ara sıra ötekinin berikinin ayağına ip takmaktan başka konuşacak lakırtıları olmazdı. (R. N. Güntekin)
Ayağına kira istemek
Gelmeye nazlanmak, üşenmek.
Ayağına sağlık
Gelmen çok memnun etti anlamında kullanılan bir söz.
Ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim?
Seyrek gelen bir konuğa yarı sitem, yarı sevinçle söylenen söz.
Ayağına sıkmak
Ayağına ateş ederek tehdit amacıyla gözdağı vermek.
Ayağına üşenmemek
Hamarat olmak, ayak işlerini bıkmadan, yorulmadan yapmak.
Ayağını alamamak
* Ağrı veya uyuşma dolayısıyla ayağını oynatamamak.
* Alışılan bir yere gitmekten kendini alamamak.
Ayağını (ayaklarını) öpeyim
“yalvarırım” anlamında kullanılan bir söz.
Ayağını (ayaklarını) sürümek
* Verilen bir işi ağırdan almak.
* Bir yerden uzaklaşmak üzere bulunmak.
* Halk inanışına göre bir kimse gelirken ardından başkalarının da gelmesine yol açmak.
* Ölmek üzere olmak.
Ayağını bağlamak
Engel olmak.
Ayağını denk almak
* Başkalarının kendisine yapma ihtimali bulunan kötülüklere karşı uyanık davranmak.
* Dikkat etmek.
Örnek: Ayağınızı denk alıp, bu sorunu bir an evvel çözümlemenizi istiyorum. (R. Mağden)
Ayağını denk basmak
Dikkatli ve uyanık davranmak.
Ayağını giymek
Ayakkabısını giymek.
Ayağını kaydırmak
Bir yolunu bulup birini işinden veya görevinden uzaklaştırmak.
Örnek: Hatta vekilin bile ayağını kendisinin kaydırdığını iddia ediyor. (H. Taner)
Ayağını tek almak
Bir işte iyi düşünüp dikkatli davranmak.
Ayağının pabucunu başına giymek
* Dengi olmayan bir kimseyle evlenmek.
* Değersiz bir kimseyi üstün bir yere geçirmek.
Ayağının tozu ile
Yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden.
Örnek: Halep”ten İstanbul”a döndüğü gün ayağının tozu ile devrin padişahını görmeye gitmişti. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Ayağının tozunu silmeden
Ayağının tozu ile.
Ayak açmak (vermek)
Aşıklar arasındaki tartışmalarda veya sıralı söyleyişlerde söze başlamak amacıyla kelime, kelimeler takımı, dize, beyit ile konuyu belirtmek.
Ayak almak
müz. hlk. ayak, çalınan çalgıya uymak.
Ayak atmak
* Girmek.
* ilk kez gitmek.
Örnek: Kalabalıktan en hoşlanan insan vagona ayak attı mı derhâl bir inziva hastalığına tutulur. (R. N. Güntekin)
Ayak bağı olmak
Bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olmak.
Örnek: Bu çocuk bana ayak bağı oluyor.
Ayak basmak
* Bir yere varmak, ulaşmak.
* Girmek, gelmek, uğramak
* Mesleğe girmek.
* Bir yere bağlanmak.
Örnek: Bu bahçeye ayak bastığım andan beri toprağın iyiliğini kendimde hissediyordum. (K. Bilbaşar)
Örnek 2: Köy evinin içine ayak basar basmaz, elbette bir saman ve hafif tezek kokusu duyulur. (S. F. Abasıyanık)
Ayak basmamak
Bir yere hiç uğramamak.
Örnek: Tevfik”in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağa ayak basmıyor. (H. E. Adıvar)
Ayak çekmek
Kandırmaya çalışmak, avutmak.
Örnek: Ayak çekerim, çerezleri kaparım
Ayak diremek
Bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak.
Örnek: İnek sütü içmemekte hep böyle ayak direyecek misiniz? (N. Hikmet)
Ayak oyununa gelmek
Kandırılmak.
Ayak sürümek
* Verilen bir işi ağırdan almak.
* Gönderilen yere isteği ile gitmemek.
Ayak tutmak
* Mâni yarışmalarında karşısındakine uyması gereken uyağı vermek.
* öncülük etmek.
* Söz açmak.
* İleride söylenecek bir söze önceden zemin hazırlamak.
Örnek: Mânicilerden biri “gülerler” diye bir ayak tutar, ona biri karşılık verir. (S. Birsel)
Ayak uydurmak
* Yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak.
* Ayak açmak.
* Kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek. Örnek: Âdettir, genç kızlar girdikleri ailenin terbiyesine, gidişine ayak uydururlar. (S. F. Abasıyanık)
Ayak üstünde olmak
* Dinç olmak, canlı olmak.
* iş görür durumda olmak.
Örnek: Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde. (S. M. Alus)
Ayak vermek
Aşık atışmalarında dinleyicilerden biri uyak belirtmek.
Ayak yapmak
Birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek.
Ayak altına almak
Hakir görmek, gözden çıkarmak.
Örnek: Bunlar kolay kolay ayakaltına alınamaz, değil mi? (R. N. Güntekin)
Ayak altında bırakmak
Ezilmesine, yok olmasına göz yummak, korumamak.
Ayak altında dolaşmak
Bir işe yaramadığı hâlde herkesin işine engel olacak bir biçimde ortalıkta dolaşmak.
(ayakkabı) ayağını vurmak
Ayakkabı ayağını yara etmek.
Ayakkabı vurmak
Ayakkabı ayağı zedelemek, ayağı rahatsız etmek.
Ayakkabılarını çevirmek
* Konuk ayakkabılarını gidiş yönüne doğru düzgün bir biçimde sıralamak.
* Bazı davranışlarla konuğu gitmeye zorlamak.
Ayaklar altına almak
Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek. Örnek: Şerefini, namusunu ayaklar altına aldı.
Ayaklar baş, başlar ayak olmak
Değersiz kimseler başa geçip değerli kimseler ise en geride bırakılmak.
Ayakları geri geri gitmek
Bir yere gönülsüz, istemeye istemeye gitmek.
Ayakları üstünde durmak
Başkasının yardımına ihtiyaç duymadan güçlü bir biçimde sorunları çözebilecek durumda olmak.
Ayakları yere değmemek
Çok sevinmek.
Ayaklarına (ayağına) kara su (sular) inmek
Çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak.
Örnek: Bu şehirde akşama doğru / İçime korku / ayaklarıma kara su iner” (B. Necatigil)
Ayaklarını yerden kesmek
Bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak.
Ayakta kalmak
* Oturacak yer bulamamak.
* Yıkılmamak, çökmemek.
* Değerini yitirmemek, önemini korumak
Örnek: Bu yapı beş yüz yıldan beri ayakta kalmıştır.
Örnek 2: Ömrü boyunca bu vatan için, bu devletin ayakta kalabilmesi için çalıştı. (A. Ümit)
Ayakta uyumak
Aşırı dalgın, şaşkın veya yorgun olmak.
Binbir ayak bir ayak üstüne
Herkesin ayakta olduğu kalabalık anlamında kullanılan bir söz.
Bir ayak üstünde bin yalan söylemek
çok kısa sürede pek çok yalan söylemek.
Örnek: Bir ayak üstünde kırk yalanın belini büktüğü hâlde para hesabına bir türlü akıl erdiremez, bakkala bozdurulan paranın gerisini daima eksik getirirdi. (R. N. Güntekin)
Bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek
Çok kısa sürede pek çok yalan söylemek.
(bir şey) ayağa düşmek
* İlgisiz ve yetkisiz kimseler karışmak.
* Artık her yerde bulunabilir olmak: Bu ürünler ayağa düştü.
(bir şeyden) el ayak (etek) çekmek
Uzaklaşmak, kaybolmak.
Örnek: Tarzının, yönteminin piyasadan el ayak çekmek zorunda kalacağını açık seçik kavrıyorsunuz. (S. İleri) Örnek 2: Bazı meddahlar da Karagöz oynatmış, şahbaz, hayalbaz veya hayalî isimleriyle yaşadıktan sonra temaşa hayatımızdan el etek çekmişlerdir. (S. Ayverdi)
(bir şeyi) ayakta tutmak
* O şeyin sürekliliğini sağlamak.
* Bozulmasına, yıkılmasına, çökmesine engel olmak.
* Bir kuruluşun yaşamasını sağlamak.
Örnek: Meddahlar seyirciyi meraklandırmayı, ilgilerini sürekli ayakta tutmayı çok iyi bilirler. (M. And.)
(bir yer) ayağının (ayaklar) altında
Yüksek bir yerden geniş bir alanı görür durumda.
(bir yerden) ayağını çekmek
Sık sık gittiği bir yere artık uğramaz olmak, ilgiyi kesmek.
(bir yerden) ayağını kesmek
* Bir yere gitmez olmak, uğramamak
* Başkasını bir yere artık uğramaz duruma getirmek.
(bir yere) ayağı alışmak
Bir yere sürekli gitmek.
Örnek: Ayağı buraya alışmasın, sonra yabancı misafirler varken de gelir, beni rezil eder. (P. Safa)
(bir yere) ayağı düşmek
Yolu düşmek.
(bir yere) ayak atmamak
Bir yere hiç gitmemek, uğramamak.
(biri ötekinin) ayağının pabucu olamamak
Değerce ondan çok aşağı olmak.
(birini) ayağının altına almak
Tekme ile dövmek.
(birini) ayakta tutmak
* Oturtmak gerekirken oturtmamak.
* Oyalamak.
(birinin) ayağına gitmek
Alçak gönüllülük ederek veya saygı göstererek birinin yanına varmak.
(birinin) ayağının türabı olmak
Bir kimse başka bir kimseye kul gibi bağlanıp onun her emrini yerine getirmek.
Örnek: Ayağınızın türabıyım, çakeriniz efendimizi dünyada bırakmam. (M. Ş. Esendal)
Dimdik ayakta durmak
Yıkılmamak.
Dört ayak üstüne düşmek
* Tehlikeli bir durumdan zarar görmeden kurtulmak.
* İşi rast gitmek.
Örnek: Yüze gülücü, her dönemde dört ayak üstüne düşen Efruz”un hayat hikâyesini sergileyen piyesim, yurtta bini aşkın defa oynadıktan sonra, televizyon oyunu hâline getirilince yasaklandı. (H. Taner)
El ayak çekilmek
Ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek. Örnek: Yollar ıssızdı, el ayak çekilmişti, sokaklarda yolu şaşırdım. (Halikarnas Balıkçısı)
(el, ayak, parmak) çivi gibi olmak
Çok üşümek, donmak.
Elden ayaktan düşmek (kesilmek)
Yaşlılık sebebiyle veya sağlığı büsbütün bozularak çalışamaz duruma gelmek.
Örnek: Ve gün battığı zaman artık Gülbahar”ın hâli kalmamış, elden ayaktan kesilmişti. (Y. Kemal)
Gururunu ayakaltına almak
Her türlü fedakârlığı göze alıp ödün vermek, ilkelerden vazgeçmek.
Karaya ayak basmak
* Deniz, göl vb.nden karaya çıkmak.
* Deniz taşıtından karaya çıkmak.
Kedi gibi dört ayak üzerine düşmek
En güç bir durumdan zarar görmeden kurtulmak.
Ortama ayak uydurmak
Çevreye uyum sağlamak.
Sağlam pabuç (ayakkabı) değil
Bir kimsenin güvenilmez olduğunu belirten bir söz.
Örnek: Nasıl aldattı beni meğer sağlam ayakkabı değilmiş. (P. Safa)
Sinirleri ayakta olmak
Çok sinirlenmiş veya öfkelenmiş bulunmak.
Sütçü beygiri gibi ayakta uyumak
Çok tembel ve miskin olmak.
Yalın ayak, başı kabak
* Çok perişan bir kılıkta.
* Ayağı ve başı çıplak. Çok perişan bir kılıkta
Örnek: İçinde yaz kış, bir don bir gömlekle yalın ayak, başı kabak bir adam oturur. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 2: Yalın ayak başı kabak bir durumdaydı.