Yok devenin başı deyiminin
* Aşırı veya çok saçma bir söz karşısında kullanılan bir söz.
* Daha neler, çok abartıyorsun, bu sözlere inanmam anlamında, söylenenlere inanılmayacağını anlatmak için kullanılır.
Yol göstermek deyiminin anlamı
* Birisine bir işi yapması için yöntem ve usul öğretmek.
* Bir yolu bilmeyene anlatmak, kılavuzluk etmek.
* Rehberlik etmek, yolu bilmeyene tarif etmek, nasıl gidileceğini anlatmak.
* Bir konuda nasıl davranılacağını, ne yapılacağını öğretmek, akıl vermek.
Örnek: Benim elimden bir şey gelmez, patrona git, o bir yol gösterir sana.
Örnek 2: Elinde güçlü bir çıra vardı, onu yüksekte tutarak yolculara yol gösteriyordu. (N. Araz)
Örnek 3: Biz benzincinin istihkakını düşeriz, siz de benzini alırsınız, diye yol gösterirler. (M. Ş. Esendal)
Yer demir gök bakır deyiminin anlamı
* Çok zor şartlar altında olduğunu bildirir. Asıl kullanımı kuraklığı anlatmak içindir.
* Hiçbir yerden yardım alma umudu kalmadı, bütün kapılar kapalı, yardım imkânları ortadan kalktı, kime baş vurdumsa elim boş döndüm anlamında çaresizliği anlatmak için kullanılır.
* Hiçbir yerden yardım almanın imkanı olmamak, hiçbir çaresinin olmaması.
Yelkenleri suya indirmek deyiminin anlamı
* Sakinleşmek ya da razı olmak.
* Direnmeyi bırakıp yumuşamak, yola gelmek, denileni, durumu kabul etmek.
* Israrından, iddiasından, direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini kabul etmek; yüksekten atıp tutmayı bırakarak yumuşamak.
Örnek: Yelkenleri nasıl da suya indi dediğini yaptıramayınca.
Örnek 2: Hani evlenmeyecektin, bakıyorum da yelkenleri suya indirmişsin.
Örnek 3: Ben böyle çıkışınca ister istemez yelkenleri suya indiriyorlardı. (R. N. Güntekin)
Yan gözle bakmak deyiminin anlamı
* Bakmıyormuş gibi yaparak, göz ucuyla, belli etmeden bakmak.
* Kötü niyetle, düşmanca bakmak.
Örnek: Tezgâhtaki mallara yan gözle bakıp geçti.
Örnek 2: Genç bir jandarma zabiti, sert bir eda ile geçiyor, yan gözle bana bakıyordu. (R. N. Güntekin)
Yan tutmak deyiminin anlamı
* Bir tartışmada tartışan taraflardan birinin yanında yer almak.
* Taraflardan birini desteklemek, onun söz ve davranışlarını benimsemek, yansız olmamak.
Örnek: Yan tutmayıp tarafsız kalırsan senin için daha iyi olur.
Yan yan bakmak deyiminin anlamı
* Kin, nefret ve öfkeyle bakmak. Yan bakmak, deyimime kuvvetlendirilmiş şeklidir.
* Düşmanca, kötü niyetle bakmak.
* Göz ucuyla, belli etmeyerek bakmak.
Örnek: İhtiyar kadın yan yan torununa bakıyordu. (M. Yesari)
Yangına körükle gitmek deyiminin anlamı
* Olumsuz bir olayda, o olayı daha fazla şiddetlendirecek şekilde hareket etmek.
* Bir anlaşmazlıkta her iki yanı da kışkırtıcı bir yol izlemek, gerginliği, uzlaşmazlığı artıracak biçimde davranmak.
* Birini kötü davranışında güçlendirici işler yapmak, onu yüreklendirmek.
Örnek: Sen karışma, çekil aralarından, yangına körükle mi gitmek istiyorsun?
Örnek 2: Bey, bana teselli verecek yerde sen de yangına körükle gidiyorsun. (H. R. Gürpınar)
Yanına bırakmamak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin yaptığı kötülüğün intikamını almak.
* Kendisine yapılan kötülüklerin öcünü almak, cezasını sert karşılıklarla vermek.
Örnek: Böylece yaptıklarını yanlarına bırakmamış olacağım, insanlar neden öldürüldüğümüzü anlayacaklar. (A. Ümit)
Örnek 2: Bunu, onun yanına bırakmayacağım.
Yanına kar kalmak deyiminin anlamı
* Yaptığı bir kötülük sonucu ceza almadan kurtulmak.
* Kendisinden öç alınmamak, yaptığı kötülük sert karşılık görmemek, cezasız kalmak.
Örnek: Galiba bu tarihî günün yüzü suyu hürmetine Beyoğlu’nda sürtüp durmaları yanlarına kâr kaldı. (H. Taner)
Örnek 2: Adamın yaptığı yanına kâr kaldı, nasıl adalet bu?
Yanına salavatla yaklaşılmak deyiminin anlamı
* Çok sinirli olan bir kimsenin yanına yakınlaşmaktan korkmak.
* Birinin yanına korkarak, çekinerek gitmek
Örnek: Biliyorum, yarın bu kâğıtları yazanların da yanlarına salavatla yaklaşılacak. (A. Ağaoğlu)
Yanından bile geçmemek deyiminin anlamı
* Çok büyük bir farkla ıskalamak ya da yanlış cevap vermek.
* Aralarında çok büyük fark bulunmak.
Yedikleri içtikleri ayrı gitmemek deyiminin anlamı
* Her zaman bir arada olmak ve sıkı ilişki içinde bulunmak.
* Birbirlerinden hiç ayrılmayan, birbirini çok seven, içli dışlı, candan dost.
* Bir kişinin çok yakın arkadaşları,akrabaları ile çok fazla vakit geçirmesi,genellikle hep aynı ortamlarda bulunmaları sonucu söylenen bir söz.
Örnek: Maşşallah Ahmet ile Hasan’ın yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor artık.
Yele vermek deyiminin anlamı
* Harcayıp tüketmek.
* Savurmak, boşuna harcamak.
Örnek: Bütün parayı yele vermek zorunda mıydın?
Yeme de yanında yat deyiminin anlamı
* Çok lezzetli ya da güzel olan şeyleri beğendiğini göstermek için söylenen söz.
* Çok lezzetli, çok hoş ya da çok güzel.
* İstek uyandıran, görünüşü çok çekici olan, çok lezzetli yemekler için kullanılır.
Yemin etsem başım ağrımaz deyiminin anlamı
* Söylediğinin doğruluğundan kesinlikle emin olunduğu zaman söylenir.
* Doğruluğuna inanılan şeyler için yemin etmeye hazırım. Bundan hiçbir sıkıntı duymam yada gerçek olduğundan eminim, bu konuda yemin de edebilirim anlamında söz.
Örnek: Onun mallarına çaldığına yemin etsem başım ağrımaz.
Yenilir yutulur gibi değil deyiminin anlamı
* Kabul edilecek ya da boş verilecek gibi olmayan çok ağır söz.
* Yiyecek için yenmeyecek nitelikte, çok kötü, tatsız tuzsuz.
* Kendisiyle başa çıkılamayacak durumda olan
Örnek: Yenilir yutulur değil söylediğin sözlerin bitanesi
Örnek 2: Söyledikleri yenilir yutulur gibi değildi.
Örnek 3: Karnın gıcırtısını sineye çekmek zor, bu zıkkım pek yenir yutulur şey değil ki! (B. R. Eyuboğlu)
Örnek 4: Bu adam öyle yenilir yutulur gibi değil.
Örnek 5: Doğrusu yenilir yutulur gibi değildi o sözler.
Yer almak deyiminin anlamı
* Bir faaliyetin içinde görevi bulunmak.
* Bir şey yapanların arasında bulunmak.
* Adına ayrılan yerde durmak, bulunmak.
* Geçmek, gerçekleşmek, olmak.
Örnek: Oyun için herkes yerini alsın!
Örnek 2: O gün orada yer alan olayları görmeliydiniz.
Örnek 3: Şiir komisyonunda sen de yer aldın mı?
Yer etmek deyiminin anlamı
* Bir şeyin durduğu yerde iz bırakması, bir bilginin kalıcı şeklide akılda yerleşmesi.
* Yerleşip kalmak, iyice yerleşmek.
Örnek: Bu sözler kulağına iyice yer eder umarım.
Örnek 2: Aklımda yer eden ilk olay, kasabada çıkan yangındı.
Örnek 3: Aklımda yer etmiş olmalı ki mahalleden çıkarken biliyordum oraya gideceğimi. (O. Pamuk)
Ya herrü ya merrü deyiminin anlamı
* Ne olursa olsun anlamında kullanılan bir söz.
* Bir işe girişirken her türlü kötü olasılığın göze alındığını belirtmek için “sonuç ne olursa olsun” anlamında söylenir.
* Tehlikeyi göze aldık, giriştiğimiz işte ya batar ya da çıkarız anlamında kullanılır.
Yabana atmamak deyiminin anlamı
Önemsemek, göz ardı etmemek.
Yabancılık çekmek deyiminin anlamı
* Gittiği bir yere alışamamak, kendini yabancı gibi hissetmek.
* Bir işte ya da çevrede yabancı olmaktan doğan güçlüklerle karşılaşmak, alışmakta güçlükleri olmak.
Örnek: Ona hiç yabancılık çektirmedi.
Örnek 2: Abi ayağını uzat, rahat ol yabancılık çekme burası seninde evin.
Yağ bağlamak deyiminin anlamı
* Kilo almak, yağ birikmek.
* Süt vb. üzerine kat kat yağ birikmek.
* İnsan, hayvan semiz bir duruma gelmek.
* Semirmek, üzerine biriken yağ katılaşmak.
Yüzü yerde deyiminin anlamı
Tevazu sahibi, alçak gönüllü insan.
Örnek: Yüzü yerde olanı allah yükselttikçe yükseltir.
Yüzünden düşen bin parça deyiminin anlamı
* Üzgün görünmek.
* Sıkıntısı, öfkesi ve küskünlüğü yüz ifadesinden belli olmak.
Örnek: Babamın yüzünden düşen bin parça, ne oldu yine?
Örnek 2: Ama iktisadi bunalım ayyuka çıktı maşallah, yurttaşın yüzünden düşen bin parça olacak. (H. Taner)
Örnek 3: Çocukların yüzünden düşen bin parça, sınavdan yine düşük puan mı aldılar?
Yüzünden okumak deyiminin anlamı nedir
* Yazılmış kâğıttan yada kitaptan okumak.
* Hislerinin dış görünüşünden belli olması.
* Bir durumu birinin yüzünden anlamak.
Örnek: Onun ne mal olduğu yüzünden anlaşılıyor.
Yüzüne kan gelmek deyiminin anlamı
* Sağlığı düzelmek, yüzünün solgunluğu gitmek.
* Benzi beti yerine gelmek, sağlığına kavuştuğu yüzünün kızarmasından belli olmak; soluk rengi geçmek.
Örnek: Oğlunun geleceğini duyunca hasta yatağında yüzüne kan geldi.
Örnek 2: İki şişe serum verdiler, sonunda yüzüne kan geldi.
Yüzünü ağartmak deyiminin anlamı
* Yaptığı bir davranışla kendisinden sorumlu olanları ve kendisine güvenenleri gururlandırmak.
* Yaptığı işle birine övünç duyacağı bir durum kazandırmak, (Yakınlarının övünç duymasına neden olacak beğenilir bir iş yapmak).
* Yaptığı iş kendisini övüneceği bir duruma kavuşturmak.
Örnek: Çocuk, başarısıyla babasının yüzünü ağartmak istiyordu.
Örnek 2: Uluslararası maratonda birinci gelerek milletin yüzünü ağarttı bu çocuk.
Örnek 3: Bu zaferle Mustafa Kemal, ordumuzun yüzünü ağartmış, milletimizin yüzünü güldürmüştür. (E. C. Güney)
Yüzünü ekşitmek deyiminin anlamı
* Bir şeyi olumsuz karşıladığını yüz ifadesi ile belli etmek.
* Rahatsız olduğunu, hoşnut olmadığını, öfke duyduğunu yüz ifadesiyle belli etmek.
Örnek: Ağır işler görüp de güler yüzünü ekşitmemeyi ve kimseyi incitmeden yaşamayı analar bu adamlara öğretmeli idiler.
Örnek 2: Haydi kalk, yüzünü ekşitme öyle, çok kalmayacağız onlarda.
Yüzünü gören cennetlik deyiminin anlamı
* Uzun süre ortalıkta görünmeyen kimseler için söylenen bir söz.
* Uzun bir süre ortalıkta görünmeyen kimseler için “hiç görünmüyorsun” ya da “hiç görünmüyor” anlamında söylenir.
Örnek: Dayı yüzünü gören cennetlik bunca zaman nerelerdeydin?
Yüzünü kara çıkarmak deyiminin anlamı
* Yaptığı bir davranışla kendisinden sorumlu olanları ve kendisine güvenenleri utandırmak.
* Yaptığı bir iş ya da davranışla birini utandırmak, mahçup duruma düşürmek.
Örnek: Sakın onu gönderme, yüzünü kara çıkarır yoksa, pişman olursun!
Yüzünün akıyla çıkmak deyiminin anlamı
* Bir işi başarı ile bitirmek ya da bir suçlamadan suçsuzluğu kanıtlanarak kurtulmak.
* Bir işi kendi saygınlığını yitirmeden eksiksiz ve başarılı olarak yapıp bitirmek.
* Bir işe girip o işten başarı elde ederek, onurunu zedelemeden, utanılacak bir duruma düşmeden çıkmak.
Örnek: Biz buraya geldi isek her hâlde yüzümüzün akı ile çıkacağımızdan şüphe etmeyesin! (E. E. Talu)
Örnek 2: O her işten yüzünün akıyla çıkmıştır.
Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek deyiminin anlamı
* Bir işin bitmesine çok az kalmak.
* Uzun süren bir işin sonuna yaklaşmış olmak.
* Uzun sürmüş bir işin çoğunu yapıp bitirecek duruma gelmek, bitirmek üzere olmak, bitmesine çok az kalmak.
Yük altına girmek deyiminin anlamı
* Ağır bir sorumluluk almak.
* Üzerine ağır bir görev almak.
* Sorumluluk gerektiren, ağır bir görevi kabul etmek.
Örnek: Durup dururken yük altına girmek istemiyordu.
Örnek 2: Desene boş yere yük altına girmişiz biz.
Yük olmak deyiminin anlamı
* Bir kişiye zahmet vermek.
* Sıkıntılı bir işini başkasına yaptırmak.
* Masraflarını başkasına ödetmek.
Örnek: Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır. (B. R. Eyuboğlu)
Örnek 2: Çocuklarım artık bana yük olmuyorlar.
Örnek 3: Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim (H. E. Adıvar)
Yüksek perdeden konuşmak deyiminin anlamı
* Yüksek sesle ya da önemli konularda hüküm vererek, Üstünlük taslayarak konuşmak.
* Meydan okurcasına sert konuşmak.
* Yapılması güç şeyleri yapacakmış gibi abartılı konuşmak.
Örnek: Ahmet Bey yüksek perdeden konuşmaya bayılır.
Örnek 2: Güya bütün memleket arkamızda imiş gibi yüksek perdeden konuşmaya başlamıştık. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 3: Sen böyle yüksek perdeden konuşuyorsun çünkü etrafındaki o çomarlara güveniyorsun. (R. C. Ulunay)
Yükseklerde dolaşmak deyiminin anlamı
* Hayalperest olmak, elde edilmesi güç şeyler istemek.
* Gözü, elde edilmesi güç şeylerde olmak.
Örnek: Yükseklerde dolaşmayı bırak da olabilecek bir şey iste.
Yüksekten atmak deyiminin anlamı nedir
* İnanılmayacak ölçüde bir yalan uydurmak.
* Yapamayacağı şeyleri yapabilirmiş gibi söylemek, abartılı konuşmak.
Örnek: Amma da yüksekten atıyor.
Yükte hafif pahada ağır deyimi anlamı
* Küçük ama değerli şey.
* Taşınması kolay, kendisi kıymetli eşya (altın, elmas, para gibi.)
* Değerli, kıymetli eşya, takı, her türlü mücevherat.
Örnek: …işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır. (H. E. Adıvar)
Yükünü tutmak deyiminin anlamı
* Mal mülk sahibi olmak, zenginleşmek.
* Çok zenginleşmek, para ve mal kazanmış olmak.
* Pek çok para kazanmış olmak, iyice varsıllaşmak.
Örnek: Kısa zamanda yükünü tuttu bizim komşu.
Örnek 2: Zira bazı insanlar da vardır ki yüklerini tuttuktan ve biraz da yaşlandıktan sonra kendilerini bir nevi santimantal veya dinî mistisizme verirler. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Yüreğe işlemek deyiminin anlamı
* Uzun süre hatırda kalacak şekilde üzülmek.
* Çok tesirli olmak, derinden acı vermek.
* Çok derin acı uyandırmak.
Örnek: Zavallı kızın üzfün bakışları yüreğime işledi.
Örnek 2: Fakat sesi kulaklara değil, doğru yüreğe çarpar, yüreğe işlerdi. (R. H. Karay)
Yüreği ağzına gelmek deyiminin anlamı
* Çok korkmak.
* Birden bire çok korkmak, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi hızlı hızlı atmak.
* Ansızın, beklenmedik bir durum karşısında kalarak çok korkmak, endişelenmek.
Örnek: Karanlık ve ıssız sokakta yürürken bir çığlık duydu, yüreği ağzına geldi o an.
Örnek 2: Çıngırağın her çekilişinde ikisinin de heyecandan yürekleri ağızlarına geliyor. (M. Yesari)
Örnek 3: Evde sessizlik hakimken birden telefonun çalması yüreğimi ağzıma getirdi.
Yüreği cız etmek deyiminin anlamı
* Ani ve derin bir üzüntü duymak.
* İçi sızlamak, çok acımak.
Örnek: Eşinin o hâlini görünce yüreği cız etti.
Örnek 2: Aklımıza eski günler gelince yüreğimiz cız eder (B. Necatigil)
Örnek 3: Ne zaman evden ayrılsam yüreğim cız eder.
Yüreği dayanmamak deyiminin anlamı
* Dayanamayacak kadar üzülmek.
* Bir şeyi merhametinden dolayı yapamamak.
* Çok acı duymak, acısına katlanamamak.
* İçinde katlanılmaz bir acı duyumsamak.
Örnek: Ailesinin son ferdini de kaybedince yüreği dayanmadı ihtiyar kadının, yatağa düştü.
Örnek 2: Kediyi öylece soğukta görünce yüreği dayanmadı hemen içeri aldı.
Yağ bal olsun deyiminin anlamı
* Yenilen içilen her şey afiyet olsun anlamında kullanılan bir söz.
* Yediğin, içtiğin helâl ve afiyet olsun.
Yağ tulumu deyiminin anlamı
* Çok şişman, çok yağlı.
Örnek: Birkaç ay sonra yağ tulumu olacak, şuna birisi söylese de çok yemese.
Yağcılık etmek deyiminin anlamı
* Bir kimseye yaranmak için onu aşırı bir biçimde övmek.
* Dalkavukluk etmek, gereksiz biçimde övmek, pohpohlamak.
Örnek: Öğrenci öğretmenine yağ çekiyor, gözünün içine bakıyor, bu şekilde iyi not alacağını sanıyordu.
Örnek 2: Menfaatlenebileceği herkese yağcılık etmekten çekinmez.
Yağlı kapıya konmak deyiminin anlamı
* Geçimini başkasının üzerine yığmak.
* Rahat, sıkıntısız bir yere girmek.
Örnek: Kondu, namussuz, yağlı kapıya, diye, hasedini belli ediyordu. (H. Taner)
Örnek 2: Herkese nasip olmaz öyle yağlı kapıya konmak.
Yağmur yağarken küpünü doldurmak deyiminin anlamı
* Fırsat varken bundan yararlanmak, kazanç elde etmek.
* Olanak varken yararlanarak para ya da mal sahibi olmak.
Örnek: Bana bak aslanım, daha ne istiyorsun, yağmur yağarken küpünü doldur yoksa pişman olursun.
Yağmura yakalanmak deyiminin anlamı
* Yağmur yağarken dışarıda olduğu için ıslanmak.
Örnek: Biraz daha erken çıkabilseydim yağmura yakalanmayacaktım.
Örnek 2: Ünlü şarkıcı Kelly Rowland sahne çıkı yağmura yakalandı.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak deyiminin anlamı nedir
* Kötü bir şeyden kaçarken daha kötü bir şeye yakalanmak.
* Güç bir durumdan kurtulmaya çalışırken daha kötü bir durumla karşılaşmak.
* Bir tehlikeden, güç bir durumdan kaçarken daha kötüsüyle karşılaşmak.
Örnek: Babamdan kaçarken anneme yakalandım, anliyacağın yağmurdan kçarken doluya tutuldum.
Yaka paça etmek deyiminin anlamı
* Bir kimseyi bir yere götürmek ya da dışarı çıkarmak.
* Hiçbir itiraz dinlemeden, zorla, kuvvet kullanarak götürmek yada getirmek.
* Zorla, isteği dışında, apar topar, hırpalayarak.
Örnek: Polisler adamı yaka paça götürdüler.
Örnek 2: … o kuvvetine hayran olduğum adamı miskin bir mektep çocuğu gibi yaka paça alıp götürdükleridir. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Yaka silkmek deyiminin anlamı
* Birinden bıkmak, usanmak.
* Bıkıp usanmak; bir iş, durum, yer ya da kimsenin olumsuz yanlarından tedirginlik duyduğunu belirtmek.
Örnek: Doğrusu yaka silkinecek bir iş seninki de.
Örnek 2: Yaramazlıklarından yaka silktirdi.
Yerin dibine geçmek deyiminin anlamı nedir
* Aşırı derecede utanmak, sıkılmak.
* Kaybolmak, göze görünmez olmak.
Örnek: Şuradaydı ama bulamıyorum, yerin dibine geçti sanki!
Örnek 2: Memleketin ne tarafına gitsem haritayı şaşırıyor, bilgisizliğimden yerin dibine geçiyordum. (B. R. Eyuboğlu)
Yerinde duramamak deyiminin anlamı
* Üzüntü, heyecan ya da sevinç gibi yoğun bir duygu sebebiyle bir yerde sabit duramamak, sürekli dolaşmak.
* İçi içine sığmamak, sürekli kıpırdamak, çok coşkulu olmak.
* Bir eyleme geçmek, bir şey yapmak için sabırsızlanmak.
Örnek: En ufak bir şeyden sevinir, yerlerinde duramaz olurlar. (N. Cumalı)
Örnek 2: Gelecekleri haberini alınca ne yapacağını şaşırdı; yerinde duramıyor, sağa sola koşturup duruyordu.
Yerinde saymak deyiminin anlamı
* Hiçbir ilerleme ve gelişme göstermemek.
* Yürür gibi yaparak hep aynı yerde, sürekli olarak ayağın birini kaldırıp birini basmak.
* Bulunduğu yerden, durumdan daha ileriye gidememek, hiç değişmemek, gelişmemek, ilerlememek.
Örnek: Okullar neredeyse kapanacak ama bizim çocuk hâlâ yerinde sayıyor, okumayı bir türlü sökemedi.
Örnek 2: Bu yerinde sayan kafamıza ne ad takmalı? (F. R. Atay)
Yerinde yeller esmek deyiminin anlamı
* Yitip gitmiş, kaybolmuş olmak.
* Artık bulunmamak, görülmemek, yok olmak.
Örnek: Gittiğimde ayakkabıların yerinde yeller esiyordu.
Örnek: Ne var ki kapıyı tekrar açtığında, çöp poşetinin yerinde yeller estiğini gördü. (E. Şafak)
Yerini bulmak deyiminin anlamı
* Kendisine uygun durumu bulmak.
* Yerine gelmek.
* Kendine yakışan görevi, makamı, durumu yakalamak.
* Aradığı bir yeri bulmak.
Örnek: Hak yerini buldu.
Örnek 2: Artık yerini buldu, ayrılmaz.
Örnek 3: Yerini bulursam kızımı vermekte gecikmeyeceğim.
Yerini doldurmak deyiminin anlamı
* Giden birinin yeri gelen yeni kişice doldurulmak, eksikliği hissettirilmemek.
* Bulunduğu görevin gerektirdiği başarıyı göstermek, görevinde başarılı olmak.
* Yerinin adamı, görevinin üstesinden gelir olmak.
* Bir göreve yeni gelen kimse kendisinden önceki kimse kadar başarılı olmak.
* Daha önce görevinden ayrılan, yerine geçtiği biri kadar başarılı olmak.
Örnek: Bakalım yerini doldurabilecek mi?
Yerle bir etmek deyiminin anlamı
* Tamamen yıkmak, temeline kadar yok etmek, tahrip etmek.
* Bir yeri yakıp yıkmak, tahrip etmek, temeline kadar söküp dağıtmak, taş taş üstüne bırakmamak.
Örnek: Ali bütün karargâhı yerle bir edecek bu korkunç alete bakmak istedi. (Ö. Seyfettin)
Örnek 2: Koca kenti bir saat bombalayıp yerle bir ettiler.
Yerli yersiz deyiminin anlamı
* Uygun olup olmadığına bakmadan.
* İleri geri, saçma sapan, ulu orta.
* Uygun ya da sıralı, yerinde olup olmadığını hiç düşünmeden, uygun olsun olmasın, uygun zamanı kollamadan.
Örnek: Yerli yersiz konuşanları sevmem.
Yeşil ışık yakmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi kabul etmeye hazır olduğunu belli etmek.
* Bir şeyin olmasına izin vermek, göz yummak.
* Sakıncalı olabilecek bir işin, bir eylemin yapılmasına izin verir bir tutum almak ya da göz yummak.
Örnek: Onların bize yeşil ışık yakacaklarını hiç sanmıyorum.
Örnek 2: Bu anıt, onun kişiliğinin getirdiği bir dokunulmazlıkla daha sonra nice heykellere yeşil ışık yakıyordu. (H. Taner)
Yılan hikayesi deyiminin anlamı
* Çok karmaşık olay.
* Bir türlü sonuca bağlanamayan, çözümlenemeyen, uzayıp giden (mesele ya da iş).
* Uzun süren, uzayıp giden ve bir türlü bir sonuca bağlanamayan sorun.
Örnek: Yılan hikâyesine döndü iş, ne yapacağız şimdi?
Örnek 2: Örnek: Kırk üç senelik fırka ve siyaset maceralarını dinlerseniz bir yılan hikâyesi dinler gibi bunalırsınız. (Y. K. Beyatlı)
Yanıp tutuşmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi çok istemek, özlemek ya da sevmek, (kuvvetli bir aşkla sevmek).
* Elde edilmeyen bir şey için üzülmek.
* Elde etmek için güçlü bir istek duymak, elde edemediği için de büyük üzüntü içinde olmak.
Örnek: Her şeyden önce bir bakanlık koltuğuna kurulmak ihtirasıyla yanıp tutuştuğunu ve oraya varmak için her vasıtayı mübah saydığını sezip anlamamış mıydı? (Y. K. Karaosman)
Örnek 2: Bakan olmak isteğiyle yanıp tutuşuyordu.
Yanıp yakılmak deyiminin anlamı
* Üzülüp şikâyet etmek.
* Derdini anlatıp sızlanmak.
Örnek: Çoluk çocuk açtı, kimse yardım elini de uzatmıyordu, birine de yanıp yakılmayı bir türlü kendine yediremiyordu.
Yanlış ata oynamak deyiminin anlamı
* Tarafların olduğu bir durumda yanlış tarafı seçerek sonunda zararlı çıkmak.
* Kazanmak üzere girdiği bir işte yanılgıya düşerek başarısızlığa uğramak.
* Kazanma ihtimali olduğu halde kaybetmek.
* Kazanmak için giriştiği işte tuttuğu yol, dayandığı kimse dayanıksız ve çürük çıkmak, dolayısıyla aldanmış olmak.
Yanlış kapı çalmak deyiminin anlamı nedir
* Yardım istemek için yanlış şeyi ya da kimseyi seçmek.
* İsteğininin yerine gelmesi için, tersini düşünen, yapmayacak olan bir yere başvurmak yani isteğinin yapılamayacağı bir yere başvurmak.
Örnek: Oğlum derdimize derman ararken yanlış kapı çalmışız demek.
Örnek 2: Meğer biz yanlış kapı çalmışız.
Yara açmak deyiminin anlamı
* Büyük dert, acı, üzüntü vermek.
* Vücutta ya da bir şeyin yüzeyinde yara oluşmasına neden olmak.
Örnek: Onun sözleri içimde bir yara açtı.
Örnek 2: Oğlum evi terkederek içimde büyük biri yara açtı.
Yaraya merhem olmak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin bir zararını karşılamak, bir sıkıntısını gidermek.
* Zorunlu gereksinimi karşılamak, (acil ihtiyaçları karşılamak).
Örnek: Şu getirdiklerim yaraya merhem olur mu bilmem?
Yardan atmak deyiminin anlamı
* Kazaya uğratmak.
* Bir kimseyi aldatarak kazaya uğratmak, tehlikeli bir durumun içine itmek, türlü belâlara sokmak.
Örnek: İnsan dostunu yardan atar mıymış?
Yarı yolda bırakmak deyiminin anlamı
* Bir kimseye verdiği desteği o iş bitmeden kesmek.
* Verilen desteği, yapılan yardımı sonuna kadar götürmemek, sürdürmemek.
Örnek: Sana nasıl güvenebilirim, beni kaç kez yarı yolda bıraktın.
Örnek 2: Sen bize söz vermiştin bizi nasıl yarı yolda bırakırsın?
Yarım ağızlı deyiminin anlamı
* İstemeyerek, isteksizce bir şey söylemek.
* İsteksizce, istemeye istemeye, gönülsüzce (söylemek).
Örnek: Kabule yarım ağızla olsa da Dündar Bey de katılmıştı. (T. Buğra)
Örnek 2: Demek sizi de yarım ağızla davet ettiler.
Yüzü ak olmak deyiminin anlamı
* Herhangi bir kusuru veya hatası olmayan, dürüst.
* Suçu ve utanılacak bir durumu olmayan (kimse).
Örnek: Çok şükür yüzüm ak, çıkar karşısına tüm bildiklerimi anlatacam.
Yüzü görmemek deyiminin anlamı
* Hiç görmemiş ya da sahip olmamış olmak.
* Kimi şeylere hiç sahip olamamak, onlardan uzak bulunmak.
Örnek: Hayatında bu kadar parayı yüzü görmemişti tabi ki sevinir.
Örnek 2: Çocuklar günlerdir et yüzü görmediler.
Yüzü gülmek deyiminin anlamı nedir
* Mutlu olmak.
* Feraha kavuşmak.
* Sevinci, mutluluğu yüzünden belli olmak, neşelenmek, sevinmek.
* Temiz ve tertipli bir duruma gelmek.
* Yalandan dost görünmeye çalışmak.
Örnek: Kadın eli değince evin yüzü güldü.
Örnek 2: Yüze gülüp arkadan insanın ekmeğini alır onlar.
Örnek 3: Babasından kendisine miras kaldığını duyunca yüzü güldü.
Yüzü kalmamak deyiminin anlamı
* Bir kimseden daha önce de ricada bulunduğu için yeniden bir şey talep etmeye utanmak.
* Bir kimseye karşı pek borçlu bulunmak ve ondan artık bir şey isteyecek hâli kalmamak.
* Bir kimseden daha önce birçok ricada bulunduğu için yeni bir şey istemeye sıkılmak.
Örnek: Bu güne kadar ne istedimse verdi. Artık yüzüm kalmadı, git, isteyebileceksen sen iste.
Örnek 2: Komşudan tekrar şeker istemeye yüzüm kalmadı.
Örnek 3: Öğretmenden kalem almaya artık yüzüm kalmadı.
Yüzü olmamak deyiminin anlamı
* Bir şeye ilgi duymak, görünce dayanamamak.
* Birine karşı kusurlu olduğu için ya da daha önce kendisinden birçok kez dilekte bulunduğundan artık ondan yeni bir şey istemeye utanmak.
* Daha önce ondan çok şey istediği ya da ona karşı bir kusuru olduğu için yeni bir şey istemeye sıkılmak.
Örnek: Tatlıya yüzüm yoktur.
Örnek 2: Ondan yardım isteyecekti, ama yüzü yoktu.
Yüzü sirke satmak deyiminin anlamı
* Somurtmak.
* Yüzünden hoşnut olmadığı anlaşılmak, asık yüzlü olmak.
* Yüzü tatlı olmayan bir anlam taşımak, hoşnutsuzluğu yüzünden belli olmak.
Örnek: Baksana, yüzü sirke satıyor adamın.
Örnek 2: Sen bal satıyorsun ama suratın sirke satıyor!
Yüzü soğuk olmak deyiminin anlamı
* İnsanlara karşı seviyeli durmak, çok samimi ve yakın olmamak. Ürkütücü olmak.
* Ürküntü veren, hoşnutluk vermeyen, sevimsiz.
Örnek: Aman ne yüzü soğuk adamdı o öyle!
Örnek 2: Ölümün yüzü soğuktur.
Yüzü suyu hürmetine deyiminin anlamı
* Sevilen bir şey ya da kimsenin hatırına bir şeyin yapıldığını bildirir.
* Bir kimsenin hatırına değer verildiği için.
Örnek: Ben şu iki kolumun yüzü suyu hürmetine yaşıyorum, yaşıyorsam. (Z. Selimoğlu)
Örnek 2: Hz. Peygamber’in yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah, bizleri inşallah bağışlar.
Yüzü tutmamak deyiminin anlamı
* Bir kimseyi kıracağından çekinmek.
* Utanmak.
* Bir şey istemeye ya da söylemeye çekinmek, cesaret edememek.
* Haklı da olsa karşısındakini kıracak bir davranışta bulunmaktan çekinmek.
Örnek: Babamdan para isteyeceğim ama bir türlü yüzüm tutmuyor.
Örnek 2: O böyle kimseyi kırmak istemedikçe, kimseye olmaz demeye yüzü tutmadıkça ne kadar istemese çevresi onu kıracak, üzecekti. (N. Cumalı)
Yarım yamalak deyiminin anlamı ve cümleler
* Eksik bir şekilde, tam bitmemiş, kusurlu.
* Baştan savma bir biçimde, üstünkörü, bitirilmeyerek.
* Gelişigüzel, üstünkörü, eksik ve kusurlu.
Örnek: Yarım yamalak bilgiyle iş görülmez.
Örnek 2: Yarım yamalak kalan işleri tamamladık.
Örnek 3: Yarım yamalak konuşmalar duydum kapı arkalarından. (İ. Aral)
Örnek 4: Yarım yamalak laf etmektense susmayı seçmek, Fransa’da geçirdiğim ilk seneyi neredeyse cehenneme döndürecekti. (B. R. Eyuboğlu)
Örnek 5: Ödevlerini bir daha yarım yamalak yapma!
Yarından tezi yok deyiminin anlamı
* En çabuk şekilde, bir an önce başlayarak.
* Hiç gecikilmeden, hemen yarın, ivedi olarak, gecikmeksizin.
* En kısa zamanda, çok çabuk, geciktirmeden.
Örnek: Yarından tezi yok gözüme kestiriyorum yeni birini.
Örnek 2: Yarından tezi yok, işe başlamalıyız.
Örnek 3: Yarından tezi yok, gitmeniz için icap edenleri yapmaya başlamalısınız. (F. R. Atay)
Yaş dökmek deyiminin anlamı nedir
* Ağlamak.
Örnek: Senin için az yaş dökmedi ailen.
Örnek 2: Askere gidince annesi çok yaş döktü.
Yaş tahtaya basmamak deyiminin anlamı
* Bir işte uyanık olmak, aldatılmamak.
* Kolay kolay tuzağa düşmemek, uyanık davranmak.
Örnek: O, benim yaş tahtaya basmayacağımı iyi bilir.
Yaşına başına bakmadan deyiminin anlamı
* İlerlemiş yaşına bakmadan uygunsuz işler yapan.
* İlerlemiş yaşına yakışmayacak biçimde davranan kimseler için kullanılır.
Örnek: Yaşına başına bakmadan sokakta dansöz gibi kıvırıyordu.
Örnek 2: Yaşına başına bakmadan hergün süslenip püslenip bara gidiyor.
Yaşını başını almak deyiminin anlamı
* Yaşı ilerlemek, deneyimli olmak.
* Yaşı epeyce ilerlemiş olmak, yaşlanmış veya olgunlaşmış olmak.
* Yaşı oldukça ilerlemiş, deneyimce olgunlaşmış olmak.
Örnek: Yaşını başını almış bir adamdır, çekinmeyin, gidin, size olgun davranacaktır.
Örnek 2: Yarını ne olacak dünyamızın / Biz yaşımızı başımızı aldık / Allah çocuklarımıza acısınç (C. S. Tarancı)
Yaşını içine akıtmak deyiminin anlamı
* Çok üzüldüğü hâlde bunu dışarıya belli etmemek.
* Acısını, üzüntüsünü belli etmemek.
* Hissettiği acıyı, ızdırabı, üzüntüyü belli etmemek; ağlamak isteğini bastırmak.
Örnek: Ahmet evden ayrılınca annesi çok üzülüyordu ama yaşını içine akıtıyordu.
Yatağa düşmek deyiminin anlamı nedir
* Yatacak derecede hasta olmak.
* Hastalık yüzünden yatmak zorunda kalmak, ayağa kalkamayacak durumda olmak.
Örnek: Sizin yüzünüzden yatağa düştü çocukcağız.
Yatak yorgan yatmak deyiminin anlamı
* Yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak.
* Ağır hasta yada çok hasta olmak.
Örnek: Bizim adam yatak yorgan yatıyor, ne yiyor, ne içiyor.
Örnek 2: Gerçekten yatak yorgan, kolu boynu sargılar içinde, pestil gibi yatıyordu. (H. Taner)
Yataklık etmek deyiminin anlamı
* Suçlu birisini saklayarak korumak.
* Suçluları gizlice barındırmak, onlara yardımcı olmak.
* Bir suçluya yardım etmek, onu gizlemek, barındırmak.
Örnek: Kanın kaçaklarına yataklık etmek suçtur.
Örnek 2: Bir kanlı katile yataklık yapmış gibi pişmanlık duyuyordu. (P. Safa)
Yakadan atmak deyiminin anlamı
* Kendisini sömüren birisini başında savıp kurtulmak.
* Savıp kurtulmak, başından atmak.
Örnek: İnan onu yakamdan atmaya çalışıyorum.
Yakasına sarılmak deyiminin anlamı
* İstediği bir şeyi, özellikle hakkını, almak için rahat bırakmamak.
* İstediği şeyi almak ya da dövmek için tutup bırakmamak, zorlamak.
Örnek: Çocuk annesinin yakasına sarılmış balon diye ağlıyordu.
Yakasına yapışmak deyiminin anlamı
* Hesap sormak ya da bir şey istemek için tutup bırakmamak.
* Birinin yakasını tutup bırakmamak. Alacaklı olan bir kimseden hesap sormak veya alacağını tahsil etmek için konuşması ve alamayınca kızıp yakasından tutması ve bırakmaması.
Örnek: Beni de götüreceksin diye yakama yapıştı, ben de getirmek zorunda kaldım.
Örnek 2: Paramı vermeyince yakasına yapıştım.
Örnek 3: Sonra eşyaya bir zarar gelecek olursa Gülsüm”ün yakasına yapışıyordu. (R. N. Güntekin)
Yakasını bırakmamak deyiminin anlamı
* Bir kimseyi bezdirecek kadar üstüne düşmek.
* Bezdirecek kadar üstüne düşmek, ısrar etmek, yanından ayrılmamak.
Örnek: Kendimi unutturup kaybettirmeye çalıştığım burada da Başkan, yakamı bırakmadı. (R. N. Güntekin)
Örnek 2: Ne olursa olsun yakasını bırakmayıp paramı alacağım ondan.
Yakasını kaptırmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin ya da bir kimsenin etkisinde kalmak, bu etkiden kurtulamamak.
* Bir şeyin, bir kimsenin etkisinden kendisini kurtaramamak, ona bağlanmış olmak.
Örnek: Ooo … dedi, konukların en yaşlısı, sen yakanı iyice kaptırmış gibisin. (N. Araz)
Yakayı ele vermek deyiminin anlamı
* Yakalanmak.
* Bir yerden ya da bir şeyden kaçan kimse; ele geçmek, yakalanmak, kaçamayarak ele geçmek.
Örnek: Mahallenin hırsızı sonunda yakayı ele verdi.
Örnek 2: Bu konuda hiç kimsenin yakayı ele vermeyeceğine şimdiden kalıbımı basarım. (B. R. Eyuboğlu)
Yakayı kurtarmak deyiminin anlamı
* Olumsuz bir işten ceza görmeden vazgeçmek.
* Umulmazken bir işten ya da kimseden kurtulmak, kaçmak.
Örnek: Pek sıkboğaz ederlerse bakalım bir sırasını düşürebilirsek yolunda bir yalanla yakamızı kurtarırız. (R. N. Güntekin)
Örnek 2: Bu pis işten yakayı nasıl kurtardık hâlâ anlayabilmiş değilim.
Yakınlık duymak deyiminin anlamı
* Kendisine yakın hissetmek, bir sevgi veya ilgi hissetmek.
* Birine karşı sevgi ve ilgi duymak, yabancılık hissetmemek.
Örnek: … Günlük türüne karşı duyduğum yakınlık, Salah Bir-selin Günlük”ünü okuduktan sonra daha da arttı.
Örnek 2: Hayatta yakınlık duyduğum tek insandı.
Örnek 3: İkisi de birbirlerine yakınlık duyuyorlardı. (R. H. Karay)
Örnek 4: Aysun”a karşı yakınlık duyduğum, bir kişiydi.
Yüz suyu dökmek deyiminin anlamı
* Bir şey istemek için bir kimsenin kendisini küçük düşürecek şekilde yalvarıp yakarması.
* Onurunu sarsacak kadar çok yalvarmak.
* Şerefini, itibarını ayaklar altına alarak yalvarıp yakarmak.
Yüz tutmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin olmasına az kalması.
* Bir şey olmak üzere bulunmak.
* Giderek biçim ve renk değiştirmek.
Örnek: Eskiden bilinen birçok olağanüstü yiyecek de unutulmaya yüz tutmuştu.
Örnek 2: Hava kararmaya yüz tuttu.
Örnek 3: Biçare Yunus’un çoktur günahı / Hakk’ın dergâhına yüz tutmuşum ben (Yunus Emre)
Örnek 4: Duvarları sıvasız, kepenkleri boyanmadan bırakıldığı için çürümeye yüz tutmuş evde Hatice nine oturuyordu. (N. Cumalı)
Örnek 5: Hepimiz gölgelenmeye yüz tutan ateşe gözlerimizi dikmiştik. (S. F. Abasıyanık)
Yüzüstü bırakmak deyiminin anlamı
* Güvenilen bir kimsenin bir iş bitmeden o kişiden desteğini çekerek, onu zor durumda bırakması.
* Birini tek başına, yapayalnız, kötü bir durumda bırakmak.
* Bir işi bitirmeden, olduğu gibi bırakmak, bitirmemek.
* Tamamlanmamış bir durumda, yarı yolda bırakmak.
Örnek: İnsan çoluğunu çocuğunu yüzüstü bırakır mı?
Örnek 2: İşini yüzüstü bırakıp gezmek olur mu?
Örnek 3: İşleri yüz üstü bırakıp gitti.
Örnek 4: Adam yüzüstü bırakıp gidince böyle bir numara çevirip başına kalmayı deniyor anlaşılan. (E. Bener)
Örnek 5: Evdeki işimi gücümü yüzüstü bıraktım. (H. R. Gürpınar)
Yüz vermek deyiminin anlamı
* Bir kişinin lâubali olmasına ya da şımarmasına fırsat verecek şekilde iyi davranmak.
* Birine ilgi ve yakınlık göstermek, onun bütün davranışlarını hoş görmek.
* Her istediğini yerine getirerek şımartmak; yakınlık göstererek, hoş görülü davranarak ölçüsüz hareketler yapmasına sebep olmak.
Örnek: Adama o kadar yüz vermeseydin bu haltı yemezdi.
Yüz yüze bakmak deyiminin anlamı
* Birisi ile devamlı olarak karşılaşacak şekilde bulunmak.
* Yakın ilişki içinde bulunup, bu ilişkileri bir süre devam etmek.
* Birbiriyle her zaman görüşür, konuşur durumda olmak, karşılıklı ilişkileri sürmek, karşılıklı ilişkiyi korumak zorunda bulunmak.
Örnek: Birbirimize iyi davranalım, epey bir zaman burada yüz yüze bakacağız.
Yüz yüze gelmek deyiminin anlamı nedir
* Karşılaşmak, karşı karşıya gelmek.
* Bir araya gelmek.
Örnek: Çocuklar; çeşitli psikolojik sorunlarla yüz yüze geliyorlar.
Örnek 2: Bu meseleyi yüz yüze geldiğiniz zaman konuşursunuz.
Örnek 3: Tırmanıp gedikten girer girmez toprak dolu çuvallarla burayı tıkamaya çalışan insanlarla yüz yüze geldi. (İ. O. Anar)
Örnek 4: Bir daha yüz yüze gelmemek için ayrılmışlardı. (Ö. Seyfettin)
Yüze gülmek deyiminin anlamı
* Bir kişiye iyi görünüp arkasından iş çevirmek.
* Yapmacık olarak güler yüz göstermek, yalandan dost görünmek.
* Nesne için iç açıcı bir görünüşü olmak, alımlı, sevimli görünmek.
* Sevimli, çekici görünmek.
Örnek: Yüze gülüp arkadan insanın ekmeğini alır onlar.
Yüze vurmak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin kusurunu ya da hatasını yüzüne karşı sert bir dille söylemek.
* İşlediği bir suçu ya da kabahati birinin açıkça yüzüne söyleyip onun utanmasına yol açmak.
Örnek: Fakat politikada kabahatleri yüze vurmak yoktu. (N. Cumalı)
Örnek 2: Suçunu sakın yüzüne vurup da utandırma onu.
Yol aramak deyiminin anlamı
* Bir işi yapmak için yöntem ve usul araştırmak.
* İstenilen sonuca götürecek çözüm, çare, olanak bulmaya çalışmak.
* Bir meseleye çare bulmaya çalışmak, imkân aramak.
Örnek: Bu güçlükten kurtulacak yol aramaktaydık.
Örnek 2: Bu çıkmazdan kurtulmak için bir yol arıyoruz fakat bulamıyoruz.
Yol geçen hanı deyiminin anlamı
* Herkesin istediği gibi girip çıktığı ortam.
* Hemen herkesin girip çıktığı, uğradığı yer.
* Girip çıkanı, geleni gideni çok ve belirsiz olan yer.
Örnek: Sanki bu ev yol geçen hanı, hiç mi rahat etmeyeceğiz kendi evimizde!
Örnek 2: Böyle ev görmedim, yolgeçen hanı gibi, kimsenin kimseden haberi yok. (R. N. Güntekin)
Yol iz bilmemek deyiminin anlamı
* Bir şeyi nasıl yapacağını bilmemek.
* Gİttiği yeri hiç tanımamak, hiçbir adresi bilmemek.
* Bulunduğu yerde yabancı olup gideceği yolu ve yeri bilmemek.
* Görgüsüz davranmak.
Örnek: Beyim, oğlum yol iz bilmez yardımcı olursanız sevinirim.
Yol izlemek deyiminin anlamı
* Bir yönteme göre işi ilerletmek.
Örnek: Yazar, bu romanında öncekilerden farklı bir yol izlemiş.
Yol kesmek deyiminin anlamı
* Yolu birilerinin geçişini engelleyecek şekilde kapatmak.
* Bir kişinin ilerlemesini engellemek.
* Issız yollarda soygunculuk yapmak, yolu tutup gelip geçeni soymak.
* Motor vb. hızını azaltmak, devrini düşürmek.
Örnek: Senin yolunu kesecek, engel olacak değilim. (M. Yesari)
Örnek 2: Düğün alayının yolunu kesmiş eşkıyalar.
Örnek 3: Motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor. (Z. Selimoğlu)
Yol tutmak deyiminin anlamı
* Bir yoldan kimseyi geçirmeyecek şekilde düzen kurmak.
* Yaşayışını inandığı, doğru bildiği bir düzende sürdürmek.
Örnek: Sen de kendine özgü bir yol tuttun demek!
Yol yordam bilmemek deyiminin anlamı
* Bir şeyi nasıl yapacağını bilmemek.
* Bir şey, davranış ya da yapışın usul ve kuralları bilmemek.
* Uygun olan davranış biçimi, adap, adap erkân bilmemek.
Örnek: Madem yol yordam bilmezsin neden kalkışırsın böyle bir işe.
Örnek 2: Ahmet oralarda yol yordam bilmez sen göz kulak ol evlat.
Yaya kalmak deyiminin anlamı
* Yardımcısız kalmak.
* İstediği şeyi yapamaz duruma gelmek.
* İşini yürütürken yardımından yararlandığı kimseden ya da şeyden yoksun kalarak iş yapamaz duruma gelmek.
* Taşıt ya da hayvana binmeden yürümek zorunda kalmak.
Örnek: İşte şimdi yaya kaldın, ne yapacaksın görelim?
Örnek 2: Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. (M. Ş. Esendal)
Örnek 3: ddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı.
Yaygaraya basmak deyiminin anlamı
* Bağırıp, çağırarak gürültü yapmak.
* Bağırıp çağırmak, önemli bir nedeni olmadığı hâlde feryat etmek.
Örnek: Gün geçmiyor ki evdeki kadınlardan biri, önüne bir ıslak şeker parçası düştüğünü görüp yaygarayı basmasın! (R. N. Güntekin)
Örnek 2: Elinden şekeri alınınca yaygarayı bastı.
Yazboz tahtasına çevirmek deyiminin anlamı
* Bir şeyi sürekli değiştirmek.
* Doğru karar veremeyip durmadan karar değiştirmek.
* Bir konuda birbirine uymayan kararlar almak, kararsızlık yüzünden bir konuda sık sık fikir değiştirmek.
Ye kürküm ye deyiminin anlamı
* Kişinin kendisine değil giyim kuşamına değer verildiğini bildiren bir söz.
* Saygının kişiliğe karşı değil, zenginliğe, varlığa, giyim ve kuşama karşı gösterildiğini anlatmak için kullanılır.
* Gösterilen saygının, kişiliğe değil, giyim kuşam düzgünlüğüne olduğunu belirtmek için kullanılır.
Yedeğe almak (veya takmak) deyiminin anlamı
* Bağlayarak arkadan çekip götürmek.
* Destek vererek ilerlemesine yardımcı olmak.
Örnek: Sonra otomobili yedeğe takıp götürdüler. (R. H. Karay)
Örnek 2: unlardan yürümeye mecali olmayan bazılarını erkekler iki taraflarından kollarına girmek suretiyle yedeğe almışlar. (R. N. Güntekin)
Yedi canlı deyiminin anlamı
* Çok kez ölüm tehlikesi atlatmış insan ya da hayvan.
* Birçok kez ölecek duruma geldiği halde kurtulup sağlığına kavuşan kimse ya da hayvan.
Örnek: Yedi canlı mısın nesin, nasıl kurtuldun o kazadan?
Yedi düvel deyiminin anlamı
* Bütün devletler, herkes, bütün dünya.
Örnek: Örnek: Yedi düvele karşı milletimizi temsil etme şerefine varmış bu seçme insanlar, emekli olunca birden unutulurlar. (H. Taner)
Örnek 2: İstiklâl Savaşı’nı yedi düvele karşı verdik biz.
Yedi kat yabancı deyiminin anlamı
* Hiçbir akrabalık bağı ve yakınlık bulunmayan kimse, tamamen yabancı.
* El, ne akraba, ne tanıdık, hiçbir yakınlığı yok.
Örnek: Köyün dışında yedi kat yabancı gibi yaşıyor, herkese hakaretle bakıyor, pazara indiği zaman kendine verilen selamı bile almıyordu. (Ö. Seyfettin)
Örnek 2: Yedi kat yabancıyla iş yapmam diyor.
Yediden yetmişe deyiminin anlamı
* Her yaş grubuna hitap eden.
* En büyüğünden en küçüğüne, eli ayağı tutan herkes.
* Eli ayağı tutan kim varsa, genç yaşlı herkes.
Örnek: Halk yediden yetmişe silâhlanmış düşmanı bekliyordu.
Örnek 2: O sabah, yediden yetmişe bütün obayı aldılar götürdüler kasabaya, bastılar içeri. (Y. Kemal)
Yolunu yapmak deyiminin anlamı
* Bir şey isteyeceği bir kişiyi memnun edecek davranışlarda bulunarak istediğini daha kolay kabul edecek bir hale sokmaya çalışmak.
* Bir işi olanaklı kılacak hazırlığı yapmak, ortamı hazırlamak.
* Bir işi olumlu sonuca ulaştıracak ya da mümkün kılacak girişimde bulunup hazırlık yapmak veya tedbir almak.
Yorgan gitti kavga bitti deyiminin anlamı
* Tartışına konusu olan bir şeyin ortadan kalkması ile tartışmanın da bitmesi.
* Anlaşmazlık konusu olan şey ortadan kalkınca çekişme kalmadı anlamında söylenir.
Yorgunluğunu almak deyiminin anlamı
* Dinlenmesini saklamak.
* Yorgun kişi, yorgunluğunu gidermek için dinlenmek.
* Yorgun birini dinlendirmek.
Yorgunluğunu çıkarmak deyiminin anlamı
* Yaptığı işe değer bir tatil yaparak dinlenmek, istirahat etmek.
* Yorgunluğu unutturan sevindirici sonuç almak.
* Yaptığı işten, dinlenmesini sağlayacak iyi bir haber alıp huzur içinde olmak.
Örnek: Mesela şimdi yorgunluk çıkarmak için yıkanmak istersiniz. (R. H. Karay)
Örnek 2: Hele trenin yorgunluğunu at bir üzerinden. (T. Dursun K.)
Yörüngesine oturtmak deyiminin anlamı
* Bir işin düzene girmesi.
* Bir kimsenin emir ve yönergeleri ile hareket eder hâle gelmek.
* (Uydu) istenilen yerde ve yönde hareket eder olmak.
* Bir iş yoluna girmek, rayına oturmak.
Yufka yürekli deyiminin anlamı
* Çabuk üzülen, çok merhametli kimse.
* Acıklı olaylara, durumlara hiç dayanamayan, böyle durumlara çok üzülen, hemen üzüntüye kapılan, hemen ve çok acıyan.
* Çok duygulu olup olaylardan hemen etkilenip ağlayan, çok acıyan, üzülen kimse.
Örnek: Senin gibi yufka yürekli görmedim.
Örnek 2: Senin bu kadar yufka yürekli olacağını düşünemezdim.
Örnek 3: Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz. (N. Atsız)
Yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal deyiminin anlamı
* Bir durum karşısında yapılacak her türlü davranışın olumsuz bir yanı olduğu anlamında söylenen bir söz.
* İki davranış, iki kimse, iki karşıt şey arasında bir tercih yapamama zorluğunu anlatmak için kullanılır.
* Darıltmak, gücendirmek istemediği iki şeyden birini seçmek durumunda kalan kimse. Karar vermesi güç.
Yukarıda Allah var deyiminin anlamı
* Söylenen bir sözün doğru olduğuna karşı tarafı ikna etmek için söylenen yemine benzer bir söz.
* Bir kişi dine göre günah bir şey yaptığı zaman, omu uyarmak için söylenir.
Örnek: Yukarıda Allah var, ne yalan söyleyeyim.
Yumruk kadar deyiminin anlamı
* Küçük olması gereken şeyler için iri, büyük.
* Bazen de kişileri küçümseme amaçlı kullanılır.
* Çocuk için küçük.
Örnek: Yumruk kadarken her şeyi öğrenmek isterdi.
Örnek 2: Adam yumruk kadar bitlere alışmıştı.
Örnek 3: Yumruk kadar çocuktan dayak yediğin doğru mu?
Örnek 4: Yemek yemek için kıyı kumsalına çıkmış, orada ona yumruk kadar bir örümcek musallat olmuştu. (Halikarnas Balıkçısı)
Örnek 5: Yumruk kadar çocukcağızı tek başına trene oturtamaz ya. (R. H. Karay)
Yumurta kapıya dayanmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin yapılabileceği son zamana gelmek ya da bu zamana çok az kalmak.
* Yapılması gereken bir iş için zaman daralmış olmak, iş çok sıkışık zamana rastlamak.
* Çok sıkışık zor bir duruma gelmek.
* Aklı başına sonradan gelmek.
Örnek: Sen hep işleri yumurta kapıya gelence mi yaparsın?
Yumurtaya kulp takmak deyiminin anlamı
* Her şeyde bir kusur bulmak, kötü bir şey yakıştırmak.
* Her şeye bir bahane bulmakta usta olmak.
* Hemen her şeye bir kusur bulmak, bahane bulmakta usta olup hiçbir şeyi beğenmemek.
Yumuşak yüzlü deyiminin anlamı
* Hayır diyemeyen, çabuk ikna edilebilen.
* Kendisinden isteneni, istekli olmasa da, gücenmeye yol açmamak için, geri çevirmeyen, yapan (kimse).
Örnek: Yumuşak yüzlü olduğum için mi tepeme çıkıyorsunuz?
Örnek 2: Hem hayatta yumuşak yüzlü olmanın, kalp kırmaktan çekinmenin hiç manası yok. (E. İ. Benice)
Yuvarlanıp gitmek deyiminin anlamı
* Eldeki mevcut imkânlarla geçinmek.
* Ne iyi ne kötü, var olan koşullar içinde bir yaşam sürmek.
* Aniden ölmek, hiç beklenmedik bir zamanda, birdenbire ölmek.
Örnek: Yuvarlanıp gidiyoruz işte.
Örnek 2: Gencecik adam yuvarlanıp gitti.
Yuvasını bozmak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin aile düzeninin dağılmasına sebep olmak.
* Ev ve aile düzenini bozmak, dağıtmak, alt üst etmek.
Örnek: Hiç sebepsiz yuvasını bozdu nankör adam.
Yuyasını yapmak deyiminin anlamı
* Bir kişiyi evleneceği kişi ile tanıştırmış olmak ya da evlenmelerine veya ev kurmalarına yardımcı olmak.
* Birinin hakkından gelmek, hakettiği ceza ya da cevabı vermek.
Örnek: Onun yuvasını yapmak ancak bana düşer.
Örnek 2: Hiç canını sıkma, dedi, ben şimdi onun yuvasını yaparım! (O. Kemal)
Yuvasını yıkmak deyiminin anlamı
* Birinin eşinden boşanmasına yol açmak.
* Eşinden ayrılarak kendi aile düzenini yok etmek.
Örnek: Dedikoduyla kadıncağızın yuvasını yıktılar.
Örnek 2: Adam yuvasını yıkmak için elinden geleni yaptı.
Örnek 3: Zorla kadıncağızın yuvasını yıktılar, lânet olsun onlara.
Yakışık almamak deyiminin anlamı nedir
* Uygun olmamak, birisi için ayıp ve yanlış görülmek.
* Yerinde bir şey olmamak, uygun düşmemek, yaraşmamak.
Örnek: Böyle davranmak yakışık almaz.
Örnek 2: Çocuğu herkesin içinde azarlaman hiç de yakışık almadı.
Örnek 3: Onu gece yarısı sokağın ortasına atıvermek yakışık almazdı. (R. N. Güntekin)
Yalan yere yemin etmek deyiminin anlamı
* Tutmayacağını bile bile yemin etmek.
* Gerçeğe uygun olmayarak, doğru olmadığını bile bile yemin etmek.
Örnek: Yalan yere yemin etme herkes senin ne düzenbaz olduğunu çok iyi biliyor.
Yalancı pehlivan deyiminin anlamı
* Yapabileceği şeyleri çok abarttığı hâlde bir şey yapamayacak olan.
* Kendisini büyük işler yapmış gibi gösterdiği halde hiçbir şey yapamayan kimse.
* Sözde kahraman, palavracı.
Örnek: Yalancı pehlivanın biridir o, ona güvenmeyin.
Yalancısı olmak deyiminin anlamı
* Bir kimseden aktarılarak söylenen şeyin doğru çıkmaması hâlinde söylenir.
* Doğruluğu bilinmeyen, inanılmayacak sözleri bir başkasından işiterek söylemiş olmak.
* Doğruluğu bilinmeyen bir bilgiyi başkasından duyup iletmek.
Örnek: Ben şefin yalancısıyım, müdür ihalelerde insiyatifini kullanıyor ve rüşvet yiyormuş.
Yalayıp yutmak deyiminin anlamı
* Çok iyi öğrenmek.
* Tamamen harcamak.
* Önündeki yiyeceği, hiçbir şey bırakmaksızın yiyip bitirmek, hepsini büyük bir iştahla yemek.
* Kendisine yapılan kötü bir davranışı, söylenen kötü bir sözü ses çıkarmadan kabullenmek.
Örnek: Sofradaki bütün yemekleri yalayıp yuttu.
Yalpa vurmak deyiminin anlamı
* İki yana sallanmak.
* Dağılmak, sağa sola yayılmak.
* İki yana, sağa sola; bir o yana, bir bu yana sallanarak yürümek.
* Deniz taşıtları; dalgaların ya da rüzgârın etkisiyle iki yana doğru yatıp kalkmak, sallanmak.
Örnek: Kendisi siyah astragan kürkünün içinde sağa sola hafif bir yalpa vuruyordu. (H. E. Adıvar)
Örnek 2: Nedendir bilmem, yalpa vurarak yürüyordu.
Örnek 3: Ara sıra çatlak bir nara, dağdan dağa yalpa vuruyor. (Y. Z. Ortaç)
Yan bakmak deyiminin anlamı
* Kötü bir niyetle bakmak.
* Düşmanca duygularla ya da pek beğenmeyerek, küçümseyerek bakmak.
Örnek: Bu adamın her gün yan bakması artık canıma yetti!
Örnek 2: Kim ona yan bakarsa kemiklerini kırar, anasını ağlatırım. (H. E. Adıvar)
Yan yan bakmak deyiminin anlamı
* Kin, nefret ve öfkeyle bakmak. Yan bakmak, deyimime kuvvetlendirilmiş şeklidir.
* Düşmanca, kötü niyetle bakmak.
* Göz ucuyla, belli etmeyerek bakmak.
Örnek: İhtiyar kadın yan yan torununa bakıyordu. (M. Yesari)
Yan çizmek deyiminin anlamı
* Verdiği bir sözden dönmek veya bir işten kaçmak.
* Kendisine yüklenen bir görevden kaçmak.
Örnek: Üç kişi yan çizdi, demek ki ikimiz taşıyacağız bu bidonları.
Örnek 2: Bir görev olmasına karşın, biz bu göreve yan çizmeyi yeğliyoruz. (S. İleri)
Yan gelip yatmak deyiminin anlamı
* Tembellik ederek, hiçbir iş yapmadan zaman geçirmek.
* Hiçbir iş yapmayarak, yapılacak işlerle ilgilenmeyerek rahatına bakmak, keyfince yaşamak.
Örnek: Hiç çalışmıyor, yan gelip yatıyor akşama kadar.
Örnek 2: El âlem kaloriferli konaklarda yan gelip otururken sen işte böyle tir tir titrersin. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 3: Eloğlu erkenden ayaktadır. Bunca uygarlık yan gelip yatmakla elde edilmemiştir. (H. Taner)
Yüreği ezilmek deyiminin anlamı
* Çok üzülmek.
* Acı duyumsamak, üzülmek.
* Açlık duyumsamak, içi ezilmek, midesi kazınmak.
Örnek: İçim eziliyor, bir şeyler yemeliyim.
Örnek 2: üreğim merhametten eziliyor, dizlerim vücudumun yükü altında çökecek gibi oluyordu. (R. N. Güntekin)
Yüreği ferahlamak deyiminin anlamı
* Kaygının ya da üzüntünün ortadan kalkması ile bir rahatlama hissetmek.
* İçi kaygıdan, sıkıntıdan kurtulmak.
Örnek: Herşey ortaya çıkınca yüreğim ferahladı.
Örnek 2: Oh bu korkutucu rüya geçti yüreğim ferahladı.
Örnek 3: Okula geç kaldığımı düşünüyordum ki kalmadığımı görünce yüreğim ferahladı.
Yüreği hop etmek deyiminin anlamı nedir
* Aniden korkmak.
* Bir olay karşısında birdenbire korkup heyecanlanmak.
Örnek: Ansızın geldin, dedi, yüreğim oynadı. (M. Ş. Esendal)
Yüreği kabarmak deyiminin anlamı
* Kaygı, korku ya da endişeden dolayı içi sıkılmak.
* İçi sıkıntıyla dolup derin soluk almak gereksinimi duyumsamak.
* Merak, kaygı, korku ve sıkıntı yüzünden derin bir soluk alma gereği duymak.
* Midesi bulanmak.
Örnek: Ne dersiniz kız bayağı hasta oldu, deniz tutmuş gibi yüreği kabarmaya başladı. (R. N. Güntekin)
Yüreği küt küt atmak deyiminin anlamı
* Korku ya da heyecan gibi duygulardan ötürü kalbin atış hızının artması.
* Korku ve heyecandan yüreği hızlı hızlı çarpmak.
Örnek: Gecenin karanlığında yürürken korkudan yüreğim küt küt atıyordu.
Yüreği katı deyiminin anlamı
* Acımasız, acıma duygusundan yoksun kimse.
* Acınacak durumlar karşısında duygusuz kalabilen (kimse).
Yüreği parçalanmak deyiminin anlamı nedir
* Çok acımak.
* Birinin üzüntü verici durumuna içtenlikle ve pek çok acımak.
* Çok acımak, karşılaştığı bir durum sebebiyle çok üzüntü duymak.
Örnek: Bir dilenci çocuğuna dayak attığını görmüş, yüreği parçalanmıştı. (R. N. Güntekin)
Örnek 2: Zavallının o hâlini görünce içim parçalandı.
Yüreği oynamak deyiminin anlamı
* Aniden yoğun bir korku ya da heyecan hissetmek.
* Ansızın ortaya çıkan bir durum karşısında korkmak ya da heyecanlanmak, tedirgin olmak.
Örnek: Odanın içinde birdenbire kızılca kıyamet kopmasın mı zavallı halamın yüreği yerinden oynamış. (A. Ş. Hisar)
Yüreği yanmak deyiminin anlamı
* Derin bir üzüntü duymak.
* Büyük bir felakete uğramak.
* Pek çok ve içtenlikle acımak.
Örnek: Yüreğim yanıyor, acısını bir türlü unutamıyorum.
Örnek 2: Nahit onu yorgun, kederli ve umutsuz, sitem yüklü görmüştü. Yüreği yanmıştı. (T. Buğra)
Yola çıkmak deyiminin anlamı
* Yolculuğa başlamak.
* Bir şeyi esas alıp oradan başlamak.
* Bir yere gitmek üzere, bulunduğu yerden ayrılmak.
* Bir yere varmak için bulunduğu yerden ayrılarak yolculuğa başlamak, harekete geçmek.
Örnek: O gün şafak sökerken uyanmış, yola çıkmak üzere ha zırlanmıştı.
Örnek 2: Az sonra yola çıkacağız.
Örnek 3: Sabah erkenden yola çıkacaklarmış.
Örnek 4: Yola öğle yemeğinden sonra çıktık. (S. Kocagöz)
Örnek 5: Bir roman konusundan yola çıkarak Salâh Birsel’in ‘Dört Köşeli Üçgen’iyle Orhan Kemal’in ‘Murtaza’sı arasında bir akrabalık kuruverdi. (S. İleri)
Yollara düşmek deyiminin anlamı
* Gerekli plan ve hazırlığı yapmadan seyahate başlamak.
* Bir zorunluluk sonucu bir yerden bir yere gitmek.
* Bir zorunluluk sebebiyle yola çıkmak, yolculuğa başlamak.
Örnek: Haberi alınca yağmur kar demeden yola düştü.
Örnek 2: Yâre gidecek günümdür / Düşem yollara yollara. (Erzurumlu Emrah)
Örnek 3: Çabuk olun, onlar yola düşmüşlerdir bile.
Yola düzülmek deyimi ne demek
* Hazırlık yaparak yolculuğa çıkmak.
* Yola çıkmak, yolculuğa başlamak.
* Yola çıkıp ilerlemek.
Örnek: İşini gücünü bırakıp yola düzüldü.
Örnek 2: Okula gitmek için yola düzüldük.
Örnek 3: Güneş doğarken yola düzüldük. (R. Mağden)
Yola gelmek deyiminin anlamı
* Uslanmak, tavır ve davranışlarına çekidüzen vermek.
* İstenilen davranışı kabul etmek.
* Ters tutumunu düzeltmek, uslanmak, istenilen biçimdeki davranışı kabul etmek.
Örnek: Birkaç yıl sonra gerçekleri görerek yola geldi.
Örnek 2: Kaygılanma, eninde sonunda yola gelecektir.
Örnek 3: Birden kabarırsın, sonra yola yatarsın. (H. R. Gürpınar)
Yola getirmek deyiminin anlamı nedir
* Bir kişinin yapmak istemediği bir davranışı yaptırmak.
* Terbiye ve ahlak kazandırmak.
* Birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek.
Örnek: Her karşısına çıkışta ona nasihat eder, bazen sert söyler, bazen tatlı tatlı yola getirmeye çalışır. (H. Pulur)
Yola koyulmak deyiminin anlamı
* Yola çıkıp ilerlemek, yola çıkmak.
Örnek: Acele hazırlanıp yola koyuldu.
Örnek 2: Okula gitmek için yola düzüldük.
Örnek 3: Rüzgâr, karanlığı karıştırır gibi garip bir ahenk içinde eserken biz de yolumuza koyulduk. (H. E. Adıvar)
Yer tutmak deyiminin anlamı
* Bir oluşum içinde bir öneme sahip olmak.
* Yeri ayırmak, rezerve etmek.
* Bir şey önemli bir alan, bir oylum kaplamak (bir yeri kaplamak).
Örnek: Salonda yer tutmak yasaktır!
Örnek 2: Buzdolabı mutfakta yer tutmaktaydı.
Örnek 3: Kampta önceden yer tutmak gerekmişti.
Örnek 4: Çağdaş insanın hayatında gazete mühim bir yer tutar. (M. Kaplan)
Yer vermek deyiminin anlamı
* Kendi durduğu yeri bir başkasının kullanması için vermek.
* Anlatılan bir konunun içinde bir başka konuyu da anlatmak.
* Bir olaya yol açmak.
* Yer almasına olanak tanımak, yer almasını sağlamak.
Örnek: Bu fikre de yer vermeliyiz.
Örnek 2: Şiirine dergide yer vermişlerdi.
Örnek 3: Delikanlı, babasına yer vermek için kalkmıştı.
Örnek 4: Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. (M. Yesari)
Yer yarılıp içine girmek deyiminin anlamı
* Utancından dolayı ezik duruma düşmek.
* Çok utanmak.
* Göz önünden kaybolmak.
* Yitirilen şey bir türlü bulunamamak (aramakla bulunamamak).
Örnek: Yer yarılıp içine girdi sanki, önceki gün şurada duruyordu.
Örnek 2: Hanımların içinde rezil olmuştur, yer yarılsa da içine geçsem diye aklından geçmiştir. (H. Taner)
Yer yerinden oynamak deyiminin anlamı
* Bir toplulukta çok büyük heyecan, öfke, korku gibi duyguların oluşmasına bağlı olarak meydana gelen kargaşa.
* Bir iş çok gürültülü, telaşla ve heyecanla yapılmak.
* Bir olay toplumda telâş, heyecan, gürültü, patırtı, kargaşa oluşturmak.
Örnek: Ertesi gün cenaze kaldırılırken yer yerinden oynamalıydı. (H. Topuz)
Örnek 2: Bu kaleyi de zapdedersek yer yerinden oynayacak, bizi kimse tutamayacak artık.
Yerden yere çalmak deyiminin anlamı
* Çok hırpalamak, acınacak duruma düşürmek, zor durumlarda bırakmak.
Örnek: Bir oyunu belli ölçülere göre değil, ne olduğu belli olmayan kendi beğenisine göre yerden yere çalıyor. (N. Meriç)
Örnek 2: Bütün milletin içinde yerden yere çaldı delikanlıyı.
Yere bakan yürek yakan deyiminin anlamı
* Çok sessiz sakin durmasına rağmen aslında çok sinsi olan.
* Uslu, uysal, sessiz görünüp gizliden gizliye ve sinsice dolap çeviren, kötülük yapan kimse.
* Sessiz ve uysal göründüğü halde alttan alta dolaplar çevirip kötülükler yapan (kimse).
Örnek: Desene yere bakan yürek yakan cinstenmiş o da.
Yere göğe koyamamak deyiminin anlamı
* Bir kişiye önem vermek, aşırı bir biçimde övmek.
* Çok önem vermek, nasıl ağırlayacağını ve memnun edip mutlu kılacağını bilememek.
Örnek: Bunun için Necla ile Ayşe onu yere göğe koymuyor -enişte diye- pervane gibi etrafında dönüyorlar. (R. N. Güntekin)
Yeri yurdu belirsiz deyiminin anlamı
* İkamet ettiği belli bir yer olmayan, rastgele yerlerde yatıp kalkan.
* Ne iş yaptığı, nerde kaldığı, nereli olduğu bilinmeyen.
* Nerede yatıp kalktığı, nerede bulunacağı bilinmeyen (kimse), serseri.
Örnek: Yeri yurdu belirsiz bu adama yüz verme demedim mi?
Yüreği yanmak deyiminin anlamı
* Derin bir üzüntü duymak.
* Büyük bir felakete uğramak.
* Pek çok ve içtenlikle acımak.
Örnek: Yüreğim yanıyor, acısını bir türlü unutamıyorum.
Örnek 2: Nahit onu yorgun, kederli ve umutsuz, sitem yüklü görmüştü. Yüreği yanmıştı. (T. Buğra)
Yüreğine dert olmak deyiminin anlamı
* Birine karşı ya da birinin kendine karşı yaptığı bir davranış sonradan kendisi için acı, üzüntü kaynağı olmak.
* Başkasının kendisine ya da kendisinin başkasına karşı yaptığı herhangi bir davranış sonradan kendisi için sürekli bir üzüntü kaynağı durumuna gelmek.
* Yapmak istediği bir şeyi yapamamış olmaktan sürekli üzülmek.
Örnek: Zavallı adam, son nefesinde bir ekmek kadayıfı istediydi alıp yediremedim. O, yüreğime dert oluyor. (R. N. Güntekin)
Örnek 2: Ona yemek vermedim ama yüreğime dert oldu.
Yüreğine inmek deyiminin anlamı nedir
* Hasta olacak hatta kalp krizi geçirecek kadar üzülmek.
* Ansızın (birdenbire) ölmek.
* Ölecek gibi üzülmek, çok üzülmek.
* Kötü bir olay dolayısıyla fazlaca etkilenmek.
Örnek: Bu acı haberi verip de yüreğine indirmek mi istiyorsun?
Örnek 2: Eğer bizden gizli Paris’e kaçsaydın babamın yüreğine inerdi. (P. Safa)
Yüreğine ateş düşmek deyiminin anlamı
* Çok üzülmek, felakete uğramak.
* Büyük bir acının, üzüntünün etkisi altına girmek.
Örnek: Eşini trafik kazasında yitirince yüreğine ateş düşmüştü.
Örnek 2: Adam odur ki komşusunun ineği dişi doğurdu der, yüreğine od düşer. (M. Ş. Esendal)
Yüreğine su serpmek deyiminin anlamı
* Kaygılı ve üzgün kimsenin içini ferahlatmak.
* Bir kimseyi kaygı sebebinin ortadan kalkmasıyla veya yeniden umut verecek bir haberle ferahlatmak.
* Duyduğu üzüntüyü hafifletecek bir haberle karşılaşmak, ferahlamak.
Örnek: Bizim nesil sözü, Selma Hanım’ın yüreğine biraz su serpti. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 2: Demek mahkemeye başvurmaktan vazgeçmiş, yüreğime su serpildi doğrusu, yoksa olayı hemen herkes duyacaktı.
Yürekten bağlanmak deyiminin anlamı
* Çok sağlam bir sadakat duymak.
* İçten, samimi olarak sevgi ve saygı duymak.
Örnek: Abi ben o kıza yürekten bağlandım.
Yüz bulmak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin iyi davranışlarından istifade ederek lâubali ve şımarık davranmak.
* İlgi ve yakınlık görmek.
* Kendisine gösterilen hoşgörüden yararlanma yoluna gidip şımarmak, hoşa gitmeyen davranışlarda bulunmak.
Örnek: Akça pakça bir hanım gördü mü biraz da yüz buldu mu hemen bohçacı madamlardan birini evine gönderir, pırlanta gerdanlık vadedermiş. (S. M. Alus)
Örnek 2: Bu kız da iyice şımardı,hep senden yüz buluyor.
Yüz göz olmak deyiminin anlamı
* Senli benli olmak, lâubalileşmek.
* Senli benli olmak ve birbirinden çekineceği kalmamak, aradaki mesafe kalkmış olmak, lâubalileşmiş olmak.
* Birbirine karşı ölçülü, saygılı durumu kalmamak, gereksiz bir biçimde senlibenli olmak.
Örnek: İyice yüz göz olduk, beni artık dinlemiyorlar.
Örnek 2: Baba oğul yüz göz olmuşlardı, o yüzden dükkânda iş yürümüyordu.
Yüz karası deyiminin anlamı
* Bir topluluğun diğer toplumlara karşı küçük düşmesine sebep olan çok kötü ya da ahlaksız insan.
* Ailesi, çevresi için utanç verici bir iş yapmak.
* Utanç verici, utanılacak bir durum ya da şey.
Örnek: Ailemizin o yüz karasını hiç kimse görmeye gitmeyecek, anladınız mı?
Örnek 2: Bizim gibi yüzyıllar boyunca egemen olmuş, imparatorluklar kurmuş, zaferler kazanmış bir ulus için ne yaman bir yüz karasıdır bu… (T. Halman)
Yılanın kuyruğuna basmak deyiminin anlamı
* Kötü ve tehlikeli kimseye kötülük yapacak fırsatı vermemek.
* Kötülük yapacak yaradılışta olan bir kimseyi herhangi bir nedenle incitip ona kötülük yapma olanağını vermek.
* Zararı dokunacak, kötülük yapacak bir kimseye ilişmek ya da sataşmak yoluyla fırsat vermek.
Yıldırımla vurulmuşa dönmek deyiminin anlamı
* Yıldırım çarpmışa dönmek.
* Apansız kötü bir durum karşısında kalıp ne yapacağını bilememek
* Ansızın ortaya çıkan kötü bir durum karşısında sarsılmak, ne yapacağını bilemez olmak, bitkin ve şaşkın bir duruma düşmek.
Örnek: İflas haberini duyunca yıldırımla vurulmuşa döndü, oraya yığılıp kaldı.
Yıldızı barışmamak deyiminin anlamı
* Bir kimse ile samimi olamamak, anlaşamamak.
* Aralarında görüş, düşünce ve duygu ayrılıkları bulunup birbirlerinden hoşlanmamak, birbirleriyle iyi geçinmemek, anlaşıp uyuşamamak.
* Görüş, duygu ve düşünce bakımından uyuşmamak.
Örnek: Şu adamla yıldızım bir türlü barışmadı gitti.
Örnek 2: Adayı ve adalıları o kadar sevmeme rağmen bir türlü yıldızım barışmamıştır. (B. Felek)
Yıldızı parlamak deyiminin anlamı nedir
* Ünlü olmak, toplumca bilinir, tanınır hâle gelmek veya bir yerde mevkice yükselmek.
* Çok başarılı olup herkesin dikkatini çekecek duruma gelmek, ün kazanmak.
* Talihi, şansı açılmak, şans yüzüne gülmek, ün kazanmak, başarısı artmak.
Örnek: Yıldızı parladığı bir sırada hayata veda etti.
Örnek 2: Yeni Dâhiliye Nazırı Zati Bey’in yıldızı parladıkça Zaptiye Nazırı Selim Paşa’nın ikbali sönmeye yüz tuttu. (H. E. Adıvar)
Yıldızı sönmek deyiminin anlamı
* Kazandığı mevki, makamı ya da şöhreti kaybetmek.
* Ününü ve itibarını kaybetmek.
* İtibar ve güven kaybederek kötü duruma düşmek, eski ününü yitirmek. Gözden düşmek.
Örnek: Yıldızının bu kadar çabuk söneceği kimin aklına gelirdi ki!
Örnek 2: Bu gecelerin artık benzi soluyor, talihi kararıyor, yıldızı sönüyordu. (A. Ş. Hisar)
Örnek 3: Bir zamanlar havasından geçilmiyordu ama şimdi baksana nasılda yıldızı söndü.
Yiğitlik sende kalsın deyiminin anlamı
* Hoşgörü ve ılımlılık öğreten söz.
* Sen özveride bulun, hoşgör, karşındaki anlamasa bile bu soylu bir davranış olur anlamında söylenir.
* Karşısındaki anlamasa da hoşgörü göster, özveride bulun, ılımlı davran, böylelikle soylu davranışını göstermiş olursun anlamında bir anlaşmazlığa son vermek için taraflardan birine söylenir.
Örnek: Sen bulaşma ona yiğitlik sende kalsın.
Yiyip bitirmek deyiminin anlamı
* Harcayıp tüketmek.
* Sağlığını bozmak, iyileşemez duruma getirmek, güçten düşürmek.
* Birini üzmek, tedirgin etmek, devamlı hırpalamak.
* Yemeği sonu gelinceye kadar yemek.
Örnek: Senin bu hareketlerin beni yiyip bitirdi!
Örnek 2: Elimi yıkayana kadar abim yemeği yiyip bitirmişti.
Yok pahasına deyiminin anlamı
* Değerinden çok aşağı bir fiyata, çok ucuza.
* Son derece ucuz, değerinin altında bir fiyata, ölü fiyatına.
Örnek: Eşyaları yok pahasına satıp yedi.
Örnek 2: Yok pahasına sattılar evi, yazık oldu.
Örnek 3: Adam malını yok pahasına satıp gitti.
Yol açmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi ilk defa yaparak kendinden sonrakilere örnek olmak.
* Bir olaya sebep olmak, öncülük etmek.
* Herhangi bir nedenle kapanmış olan yolu geçilir duruma getirmek.
* Birinin geçmesi için kenara çekilip geçme önceliği tanımak.
Örnek: Seniha’nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yol açtı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 2: Onun bu çıkışı özgürlük hareketinin başlamasına yol açtı.
Yol almak deyiminin anlamı ve cümleler
* İlerleme veya gelişme göstermek.
* Bir yolda oldukça gitmiş, ilerlemiş olmak, yolda ilerlemek.
* İlerlemek, gelişmek.
* Mesleğinde ilerlemek.
Örnek: Araba hızla yol almaktaydı.
Örnek 2: Ülkemiz cumhuriyetle büyük yol almıştır.
Örnek 3: Bir saatte epey yol alırız.
Örnek 4: Kaynakçılığa başlayalı çok olmadı ama oldukça yol aldı.
Örnek 5: Hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu. (R. N. Güntekin)
Yolda kalmak deyiminin anlamı
* Bir kısmı sebeplerden ötürü gideceği yere gidememek.
* Kaza, doğal afet vb. sebeplerden dolayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak.
Örnek: Baba araba bozulunca yolda kaldık.
Örnek 2: Yağmur etkisini artırınca yolda kaldık.
Yoldan çıkmak deyiminin anlamı
* Toplum kurallarının dışına çıkmayı alışkanlık edinmek.
* Doğru yoldan ayrılmak, kötü yola düşmek, azgınlığa sapmak.
* Bir taşıt bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak.
Örnek: Komşunun çocuğu iyice yoldan çıkmış, ne yaptığını bilmiyor.
Örnek 2: Ankara’ya giderken otobanda birden önüme bir hayvan çıkınca araç yoldan çıktı.
Yolu düşmek deyiminin anlamı
* Bir yere yapılan seyahat esnasında orada amaçlanmayan yerlere de gitmek.
* Bir rastlantı sonucu gelmek.
Örnek: Yine yolum sana düştü hele şu işimide hallediver.
Örnek 2: Arkadaşıma giderken sana da yolum düştü, bi bakayım dedim.
Yoluna çıkmak deyiminin anlamı
* Bir yere giderken birisi ile karşılaşmak.
* Yoldan gelen birini karşılamaya gitmek.
* Yolda karşısına çıkmak, rast gelmek.
Örnek: Bütün kasaba halkı yeni gelen kaymakamın yoluna çıkmıştı.
Yoluna girmek deyiminin anlamı
* İstenilen biçimi almak, gerekli olan şekilde gelişmek.
* Bir iş bir girişim düzene sokulmak iyi bir duruma getirilmek.
Örnek: Göreceksin, bu konaktan çıkar çıkmaz her şey öyle bir yoluna girecek ki! Bütün uğursuzluklar bu evden geliyor. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Yoluna koymak deyiminin anlamı
* Bozulmuş ya da yeni başlanmış bir işi bir sisteme sokmak, düzenli bir hâle getirmek.
* Bir işi olumlu bir duruma sokmak, istenilen şekle getirmek.
Örnek: Arkadaşının mektebe alınması işini o hafta içinde yoluna koymuş. (A. Ş. Hisar)
Örnek 2: İşlerini kısa zamanda yoluna koymayı başardı.
Yolunu beklemek deyiminin anlamı
* Bir kimsenin gelmesini beklemek.
* Hasretle gelmesini beklemek.
Örnek: Az yolunu beklemedi oğlunun.
Örnek 2: Ben merak ederdim, gece yarılarına kadar yolunu beklerdim. (M. Ş. Esendal)
Yolunu bulmak deyiminin anlamı
* Yasal olmayan bir şekilde kazanç sağlamak.
* Bir şeyi nasıl yapacağını bulmak (bir iş yapmanın kolayını bulmak).
* Bir kimse amacına ulaşmak için tutması gereken yolu, gereken çalışma biçimini bulmuş olmak.
Örnek: Onu razı etmenin yolunu buldum, çabuk benimle gel.
Örnek 2: Biraz bocaladı ama kısa zamanda yolunu buldu.
Örnek 3: Bir yolunu bulduğu hâlde onları mektepten atmaya çoktan karar vermişti. (R. N. Güntekin)
Yolunu sapıtmak deyiminin anlamı
* Toplumca kötü görülen bir işi yapmayı sürekli hâle getirmek.
* Kötü yola düşmek, doğru yoldan ayrılmak.
Örnek: Yolunu sapıtmış şu adamı Allah’tan başka kim doğru yola getirebilir?
Örnek 2: Feride, senin kaşların lakırtılarına benziyor, güzel güzel, ince ince başlıyor fakat sonra yolunu sapıtıyor. (R. N. Güntekin)