Huzur Sayfası
  • Anasayfa
  • Dini Bilgiler
    • Büyük İslam İlmihali
    • Dualar
    • Fıkıh
    • Hadis
    • İslam Fıkıh Ansiklopedisi
    • Kadın İlmihali
    • Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerfileri
    • Ramazan İmsakiyesi
    • Siyer
    • Şafii İlmihali ve Fıkhı
    • Şamil İslam Ansiklopedisi
  • Sağlık
  • Eğitim
    • Eğitim Haberleri
    • Okul Taban Puanları
    • Üniversiteler
    • AÖF Çıkmış Sorular
  • Şiirler
    • En Güzel Şiirler
    • Özel Günler Şiirleri
  • Şarkı Sözleri
    • İlahi Sözleri
    • Yerli Şarkı Sözleri
    • Kürtçe Şarkılar (Kürtçe Şarkı Sözleri)
  • Ansiklopedik Bilgiler
    • Genel Bilgiler
    • Faydalı Bilgiler
  • Güzel Sözler
    • Deyimler
    • Atasözleri ve Anlamları
  • Tefsir Külliyatı
    • Mevdudi Tefsiri
    • Muhammed Esed Tefsiri Oku
    • Seyyid Kutub Fizilalil Kuran Tefsiri
    • İbni Kesir Tefsiri
    • Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri
  • Kur’an-ı Kerim Portalı
    • Kur’an-ı Kerim
    • Kur’an-ı Kerim Meali Diyanet
    • Elmalılı Hamdi Yazır Kur’an-ı Kerim Meali
    • Suat Yıldırım Kur’an-ı Kerim Meali
    • Kur’an-ı Kerim Arapça
    • İngilizce Kur’an Meali (The Holy Quran)
  • Diğer
    • Gebelik ve Kadın Sağlığı
    • Biyografi
    • Yemek Tarifleri
    • Şifalı Bitkiler
    • Rüya Tabirleri
    • En Güzel Oyunlar
Sonuç Bulunamadı
Hepsini Gör
  • Anasayfa
  • Dini Bilgiler
    • Büyük İslam İlmihali
    • Dualar
    • Fıkıh
    • Hadis
    • İslam Fıkıh Ansiklopedisi
    • Kadın İlmihali
    • Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerfileri
    • Ramazan İmsakiyesi
    • Siyer
    • Şafii İlmihali ve Fıkhı
    • Şamil İslam Ansiklopedisi
  • Sağlık
  • Eğitim
    • Eğitim Haberleri
    • Okul Taban Puanları
    • Üniversiteler
    • AÖF Çıkmış Sorular
  • Şiirler
    • En Güzel Şiirler
    • Özel Günler Şiirleri
  • Şarkı Sözleri
    • İlahi Sözleri
    • Yerli Şarkı Sözleri
    • Kürtçe Şarkılar (Kürtçe Şarkı Sözleri)
  • Ansiklopedik Bilgiler
    • Genel Bilgiler
    • Faydalı Bilgiler
  • Güzel Sözler
    • Deyimler
    • Atasözleri ve Anlamları
  • Tefsir Külliyatı
    • Mevdudi Tefsiri
    • Muhammed Esed Tefsiri Oku
    • Seyyid Kutub Fizilalil Kuran Tefsiri
    • İbni Kesir Tefsiri
    • Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri
  • Kur’an-ı Kerim Portalı
    • Kur’an-ı Kerim
    • Kur’an-ı Kerim Meali Diyanet
    • Elmalılı Hamdi Yazır Kur’an-ı Kerim Meali
    • Suat Yıldırım Kur’an-ı Kerim Meali
    • Kur’an-ı Kerim Arapça
    • İngilizce Kur’an Meali (The Holy Quran)
  • Diğer
    • Gebelik ve Kadın Sağlığı
    • Biyografi
    • Yemek Tarifleri
    • Şifalı Bitkiler
    • Rüya Tabirleri
    • En Güzel Oyunlar
Sonuç Bulunamadı
Hepsini Gör
Huzur Sayfası
Sonuç Bulunamadı
Hepsini Gör
Anasayfa Deyimler

A harfi ile başlayan deyimler ve anlamları

A harfi ile başlayan deyimler ve anlamları

Abayı yakmak

* Gönül vermek, âşık olmak, tutulmak. Bir başka şekli; abayı yaktı Fatma’nın bezine.

* Bir kimseye gönül verip âşık olmak, sevdalanmak, tutulmak.

Örnek: Bizim kız o bankacı oğlana abayı yakmış anlaşılan, yoksa böyle yapmazdı.

Örnek 2: Türkmen kızına abayı yakalı beri, sazı elinden düşürmez oldu.

Abayı yakmak deyiminin hikayesi
Rivayete göre, Doğu geleneğinde, âşık olduğu kadını alamayan adam, gerçekten âşık olduğunu göstermek içiıı, kadının evinin önünde sırtındaki abayı yakarmış.

Bir başka rivayete göre de bir giin tekkede, bir sohbet sırasında dervişlerden birinin sırtına ocaktan ateş sıçrayarak yakmaya başlamış, muhabbetin sıcaklığından, aba iyice alev alana kadar derviş bunu fark etmemiş. Arkadaşları ancak oda duman olmaya başladığı zaman fark etmişlerdir. Arkadaşları dervişe gülmeye başlamışlarsa da, şeyh efendi bu durumu, dervişin “hak âşığı” olmasına vermiştir. Bu söz ise o zamandan kalmıştır.


Abesle iştigal etmek

* Yersiz ve boş iş yapmak, boş ve anlamsız şeylerle vakit geçirmek demektir. Diğer bir deyişle; Olmayacak bir şeyle ilgilenmek demektir.

Örnek: Yazarlarımızın çoğu yalnızca kendi ürünlerinin ne amaçla üretildiğini sayıp dökerek bir anlamda abesle iştigal ediyorlar.” (T. Uyar)

Örnek 2: Ama abesle iştigal etmekten vazgeçmedin.

Abes: Saçma, gereksiz.

İştigal: Uğraşmak, çalışmak.


Abuk sabuk konuşmak

* Saçma sapan, akla mantığa uymayacak şekilde konuşmak.

* Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek.

* Düşüncesiz söz söylemek, birbiriyle alakasız cümleler kurmak.

* İpe sapa gelmez,saçma şeyler konuşan insanlar için kullanılmaktadır.Konu ile alakalı olmayan konudan çok uzak ve mantık dışı konuşmalarda bu deyim söylenmektedir.

Örnek: Yeter artık, abuk sabuk konuşmalarına daha fazla dayanamayacağım.

(Abuk: Saçma.)


Ahı tutmak

* Bedduası gerçekleşmek.

* Birisine kötü bir iş yaptıktan sonra başa bir bela gelmesi.

* Zulüm görenin bedduasının yerini bulup gerçekleşmesi.

* Zulüm gören, hakkı yenen bir mazlumun bedduasının günü geldiğinde gerçekleşmesi.

* Haksızlığa uğrayan kimsenin kendisine zulmedene ilişkin beddualarının, isteklerinin gerçekleşmesi.

* İnsanların başlarına gelen olumsuz ve kötü olayların neticesinde kendilerine yaptıkları kişilere karşı beddua etmesi ve bunun gerçekleşmesi.

Örnek: Ahım bir tutarsa dünyanın kaç bucak olduğunu görecek o.

Örnek 2: Bak işte hakkını yediğin adamların ahı tuttu, hak yerini buldu.


Ahkam kesmek

* Bilir bilmez konuşmak.

* Yapamayacağı şeyleri söyleyerek insanları korkutmaya çalışmak.

* Kendi düşüncelerine dayanarak birtakım yargılara varmak.

* Çekinmeden kesin yargılarda bulunmak.

* Kendi fikir ve düşüncelerine dayanıp bir takım yargılara varmak ve kendi fikir ve düşüncelerini iddialaşarak kabullendirmeye çalışmak.

Örnek: Sen kimsin de bana ahkam kesiyorsun Bre gafil.

Örnek 2: Devletler ancak kuvvetli ordu ile ayakta dururlar diye ahkâm çıkardı.

Örnek 3: Her konuda ahkâm kesmesi hiç hoş değil.


Ahmak ıslatan (yağmuru)

* Yavaş yavaş ve ince yağan yağmur.

* İnce ince yağan yağmur, çisenti.

* Çok ince yağan yağmur için kullanlan bir deyimdir.Bu yağmur çok ince yağdığı için şemsiye almayanları ıslattığı için böyle denmektedir.

Örnek: Böyle yürümeye devam edersek bu ahmak ıslatan iliklerimize işleyecek.


Akan sular durmak

* Söyleyecek sözü kalmamak.

* Bir kimse ya da bir şey için en zor şeylerin bile yapılabileceği anlamında “Akan sular durur.” şeklinde kullanılan söz.

* Artık itiraz edilebilecek, karşı durulacak bir nokta kalmamak.

* İtiraza, söyleyecek söze yer kalmamak.

* İtiraz edememek, söyleyecek sözü kalmamak.

* Doğruluğu, gücü karşısında söyleyecek söz olmamak.

Örnek: Siz Ali Ağa’ya gidin, o devreye girdi mi akan sular durur, kolay anlaşırsınız.

Örnek 2: Böyle duru bir mantık karşısında akan sular duruyordu.”


Akıl etmek
 
Herhangi bir şeyi öncesinde düşünmek, yeni bir şey bulmak.


Aceleye gelmek

* Bir işi hızla yapmak, gerekli özeni göstermemek, aceleye getirmek 1S işi hızlıca ya da kısa zamanda yaparak ya da yapma’ ya zorlayarak karşıdakini kandırma.

* Çok çabuk yapıldığı için gereken özen ve dikkat gösterilmemiş olmak.

* Herhangi bir iş için gerekli özen gösterilmediğinden dolayı gerektiği gibi yapılamaması.

Aceleye gelmek ile ilgili cümleler
– Öykülerini aceleye getirmemiş. Yeterince beklemiş, kıvamına gelince okuyucuya sunmuş. (ÖSS-1997)
– Bu yemek, biraz aceleye geldiği için pek güzel olmadı.
– Yemekleri akşama yetiştirmek için biraz hızlı yaptım. Yemekler aceleye geldi.
– Kusura bakmayın bu iş biraz aceleye geldi.
– Evde yangın çıktı, acele gelin.
– Yemekleri yetiştirmek için hızlı yaptım, biraz aceleye geldi.


Acem kılıcı gibi iki tarafı kesmek
 
* Birden fazla kişi ya da grupla iyi anlaşıp bu taraflar arasın da anlaşmazlık çıkaran, güvenilmez (kimse).

* Birbirine karşıt durumda her iki yandanmış gibi görünmek.

* Birbirine karşı olan iki tarafa aynı anda dostluk ya da düşmanlık göstermek, iki tarafı da idare etmeye çalışmak.

Örnek: Bizim müdür, acem kılıcı gibi iki tarfı da kesiyor; ama kimden yana olduğu belli değil.

  ► Çift tarafı keskin bıçaklar ilk defa Acemler tarafından kullanıldığı için bu söz oradan kalmıştır.


Acı çekmek

* Çok yoğun şekilde üzülmek.

* Çok yoğun bir fizikî acı hissetmek.

* Ağrı, sızı duymak.

* Üzülmek, üzüntü içinde kalmak.

* Bir kişinin bir konuya çok üzülmesi ve çok kederlenmesi, üzüntü çekmek.

* İnsanın canının yanması, insanların hastalık,yaralanma gibi durumların haricinde manevi olarak ruhsal durumlarından dolayı,üzüntüden dolayı acı çekmek.

Acı çekmek deyimi ile ilgili cümleler
– Annemin ölümü nedeniyle çok acı çektim.
– Kazadan sonra çok acı çekti.
– Eşini kaybedeli on yıl oldu ama o hâlâ acı çekiyor.
– Sınavı kazanamadım diye çok acı çektim.
– Mehmet’in bana ettiği hakaretler yüzünden çok acı çektim.


Acil fren

* Aniden ve çok ses çıkararak yapılan fren.


Acı soğuk
 
* Yakıcı ve rahatsızlık veren soğuk.

* Keskin, hoşa gitmeyen, çok üşütücü soğuk.

* Aşırı soğuk, insanı donduracak derecede soğuk.

Acı soğuk deyimi ile ilgili cümle (örnekler)
– Acı soğuk insanın iliklerine işliyordu.
– Kapıya bir çıktım dışarıda çok acı bir soğuk vardı.
– Odada o kadar üşüdüm ki acı soğuk yüzünden hasta oldum.


Acısı içine işlemek (çökmek)
 
* Hissedilen bir acıyı derinden duymak, üzülmek.

* Bir şeyin verdiği acı, üzüntü benliğinde derin iz bırakmak. Yaşanan aşk, ayrılık vb duygulardan sonra bu duygunun insanın içinde bırakmış olduğu hasar.

Örnek: Elindeki tek evi de yanıp kül olunca acısı yüreğine işledi.


Acısı yüreğine işlemek

Bir şeyin verdiği acı, üzüntü benliğinde derin iz bırakmak. Yaşanan aşk, ayrılık vb duygulardan sonra bu duygunun insanın içinde bırakmış olduğu hasar.

Örnek: Elindeki tek evi de yanıp kül olunca acısı yüreğine işledi.


Acısını çekmek
 
* Yaptığı bir kötülükten ya da hatadan dolayı sıkıntı çekmek veya zarar görmek.

* Yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntüyü yaşamak.

* Yanlış ve eksik bir işin meydana getirdiği üzüntü ve sıkıntı içinde olmak.

Örnek: Kestiğim o ağacın hâlâ acısını çekiyorum.


Ayaklı kütüphane
 
* Çok şey bilen, çok okuyan kimse.

* Çok şey okumuş, her sorulana cevap veren, çok şey bilen, okudukları aklında kalmış kimse.

* Sorulan her soruyu cevaplayan, çok okumuş, bilgili kimse.

* Kendini çok iyi derecede yetiştirmiş her şeyi okuyan çok bilgi sahibi insanlar için kullanılmaktadır.Bu tip insanların hayat bilgi ve tecrübesi de yüksek olmaktadır.

Örnek: Adam ayaklı kütüphaneydi sanki!


Ayakta kalmak
 
* Zor bir durum karşısında yıkılmamak, metanetini korumak, direnmek.

* Bir zorluk karşısında yıkılmamak, çökmemek.

* Oturacak yer bulamamak.

* Sağlam olmak. Yıkılmamış, harap olmamış durumda olmak.

* Durumunu koruyup, zarar ziyana uğramamak. Bir sıkıntıdan, fazlaca ziyan görmeden sıyrılmak.

Ayakta kalmak ile ilgili cümleler (Örnekler)
– Ömrü boyunca bu vatan için, bu devletin ayakta kalabilmesi için çalıştı.
– Bu işin sonunda da ayakta kalan biz olacağız Allah’ın izniyle.
– Gemi öyle kalabalıktı ki hepimiz ayakta kaldık.


Ayasofya’da dilenip Sultanahmet’te zekât vermek (Sultanahmette dilenip ayasofya’da sadaka vermek)

* Kendi başkalarının yardımı ile geçindiği hâlde, gösteriş için başkalarına yardım etmeye çalışmak.

* Kendisi başkasının yardımı ile geçinirken, gösteriş için elindekini başkalarına yardım amacıyla dağıtmak.

* Geçi­mini sağlayabilmek için başkalarından yardım almasına rağmen ken­disi elindekini başkalarına vermek.


Ayaz paşa kol geziyor
 
* Havanın çok soğuk ve ayaz olduğunu anlatan söz.


Acısını çıkarmak

* Bir zararın ya da hatanın cezasını masum birine çektirmek.

* Daha önce Uğradığı zararı giderecek bir iş yapmak, kendisine yapılan kötülüğün intikamını almak.

* Kendisine yapılan bir haksızlık yada zararlı bir şeyin zamanı geldiği zaman tersine çevirecek hareketlerde bulunmak, kısacası intikam almak.

* Zor bir durumdan sonra rahata kavuşunca, rahatta biraz ileriye gitmek.

* Acılığını yok etmek.

* Önceden uğradığı maddî ve manevî zararı sonradan gidermek.

* Öç almak.

Acısını çıkarmak ile ilgili cümle (Acısını çıkarmak deyimi ile ilgili cümleler)
– Yağda kavurarak acısını aldı.
– Kaç gündür doğru düzgün birşey yememiştim ama dün acısını iyi çıkardım.
– On yıldır tatile çıkamamanın acısını bu sene çıkardı.
– Bana yaptığının acısını ondan fazlası ile çıkaracağım.
– İki gündür yemek yemediği için bugün acısını çıkardı.
– Bir gün bana yaptıklarının acısını senden çıkaracağım.
– Karşı takıma tam dört gol atarak bir önceki yenilginin acısını çıkardık.


Aç acına

* Aç bir şekilde (aç olarak), hiçbir şey yemeden.

* Aç karnına, hiçbir şey yemeden bir işin yapılması

* Karnı aç olduğu halde.

Aç acına ile ilgili cümleler (Örnekler)
– Bu iş aç acına yapılmaz.
– Vicdansız aç acına insanları nasıl da çalıştırıyor.
– Sabahtan beridir aç acına çalışıyor.
– Oğlum okula aç acına mı gideceksin.
– Bu çok zor bir iş. Aç acına yapılmaz.
– Akşama kadar bilgisayarın başında aç acına oturuyor.
– Mehmetlerin evinde bize bir şey ikram etmediler. Aç acına ödev yaptık.
– Yemeğini yede öyle çık evden. Aç acına işe gidilmez.


Açığa alınmak nedir

* Herhangi bir sebeple, bir işten kısa süreli uzaklaştırılmak. Bir başka şekli, açığa çıkarılmak.

* Çalışan bir kişinin görevli bulunduğu işinde yaptığı ihmal nedeni ile yaptığı işten alınması.

* İşinden çıkarılmak, görevine son verilmek.

Açığa alınmak ile ilgili cümleler (Örnekler)
– İşe üç gün geç geldi diye açığa alındı.
– Vatandaşa iyi davranmadı diye açığa alındı.
– Bu sabah işe 10 dakika geç geldi diye açığa alındı.
– Evrakta sahtecilik yaptı diye açığa alındı.
– Trafik polisi rüşvet aldı diye açığa alındı.
– Görevini yapamadığı için açığa alındı.
– Öğretmen öğrencisini dövdü diye açığa alındı.


Açığa çıkmak
 
* Gizli bir şeyin ortaya çıkması.

* Belli olmak, anlaşılmak.

* İşten çıkarılmak.

* Deşifre olmak.

Açığa çıkmak ile ilgili cümle
– “Ama daha önemlisi komünle bizim aramızda bir anlayış farkı olduğu açığa çıktı.
– Oysa Ankara, kendiliğinden değil, ancak dikkatli bu kışlarla gizini açığa çıkarır.


Açığa vurmak
 
* Gizlenen bir durumu ortaya çıkarmak.

* Gizli, saklı bir şeyi herkese duyurmak, ortaya çıkarmak.

* Herkesten gizlenen önemli bir konuyu veya sırrı herkese duyurmak.

* Belli etmek ortaya çıkarmak

* Gizlenen, bilinmesinin istenmediği saklı birşeyi herkese duyurmak, saklananı ortaya çıkarmak.

Açığa vurmak ile ilgili cümleler
– Sen böyle devam edersen aramızdaki sırrı açığa vurmam gerekecek.
– Mantıksal bir dille açığa vurduğu bu harika önerinin aksayan bir yanı vardı.
– Yıllardır içinde sakladığı sırrı mahkemede açığa vurdu.
– Tanpmarin kimi romancı sırlarım ve kararsızlıklarım açığa vuran bir dünya.
– Senin bütün yaptığın gizli işleri açığa vuracağım.
– Yaptığımız bütün gizli işleri açığa vurdu.
– Senelerce içerisinde sakladığı sırrını mahkemede itiraf ederek açığa vurdu.


Açığı çıkmak

* Saklanılan bir suçun ortaya çıkması.

* Kendisiyle ilgili bir şeyin açığa çıkması.

* KİMİ teslim etmesi gereken para veya malda eksiklik.

* Saklamakla görevli bulunduğu para, eşya veya başka bir şeyin sayım sonucu eksik olduğu anlaşılmak.

Açığı çıkmak ile ilgili cümleler
– Kasiyerin salı günü akşamı on bin lira açığı çıktı.
– Yıllardan beridir saklanan sır sonunda açığa çıktı.
– Zimmetinde olan malda açığı çıkınca mahkemeye verildi.
– Banka görevlisinin bugün iki bin lira açığı çıktı.
– Aldığım yüz kilo yaş çaydan on kilo açık çıktı.
– Onu yarım saat kasada bıraktım otuz lira açığı çıktı.
– Yapılan son kasa sayımında Esra hanımın yirmi bin lira açığı çıktı.


Açığını bulmak (yakalamak)

* Bir kişinin eksiğini, hatasını, kusurunu yada yaptığı hileyi bulup çıkartmak

* Kişinin sakladığı bir suçunu ortaya çıkarma.

* Kişinin teslim etmesi gereken para veya malda eksiklik.

* Herhangi bir işteki eksiği, hileyi veya zararı ortaya çıkarmak.

* Karşı taraftaki kişinin bir yanlışını görmek ve hilesini, zararını veya bir eksiğini ortaya çıkarıp söyleyeceğim anlamına gelir.

Açığını bulmak ile ilgili cümleler (Örnekler)
– Hemen her yazısında bir açığını bulmak mümkün.
– Selim bizim açığımızı bulup bizimle alay etmekten ne anlıyor.
– İşi gücü başkalarının açığını bulup çıkartmak.
– Sabahtan beri bir açığını bulmaya çalışıyor.
– Yazdığı bütün romanlarında bir açığını bulmak zor değil.


Açık çek vermek deyimi

* Bir kişiye herhangi hır konuda sınırsız yetki tanımak. Bir başka şekli, açık bono vermek.

* Bir insana, istediği şeyi yapmasına müsaade etmek, sınırsız yetki vermek.

* Bir kimseye,istediği gibi davranma yetkisi vermek.

* Herhangi tanıdığı ve güvendiği kişiye sonsuz kefil olmak.

Açık Çek Vermek ile İlgili Cümle Örnekleri
-Öğretmen sınıfta bana açık çek verdi, istediğim gibi davranmama izin verdi.
-Bu başarısından sonra şirket sahibi ona açık çek verdi.
-Bir aylık süre için sana açık çek veriyorum, ne yap et şirketi iflastan kurtar.


Açık fikirli (düşünceli)
 
* Yeni fikir ve düşünceleri kabul edebilen, yeniliğe açık, dar görüşlü olmayan.

* Düşüncelerini açıkça ifade edebilen ve başka düşüncelere de daima açık olan kimse.

* Olayları, gelişmeleri, yenilikleri iyi anlayıp gereği gibi karşılayan; düşündüğünü olduğu gibi söyleyebilen kimse.

* Yenilikleri, çağdaş olayları ve gelişmeleri hızlı bir biçimde anlayan ve gelişmelere ayak uydurabilen kişiler için kullanılmaktadır.

Açık Fikirli İle İlgili Cümleler
– Bu toplumun açık fikirli insanlara duyduğu ihtiyaç, bugün daha fazladır.
– Ahmet çok dürüt bir çocuk. Hem dürüst hemde açık fikirli bir yapısı var.
– Ülkemizin açık fikirli insanlara geçmişten daha çok ihtiyacı var.
– Mehmet bu işe çok yatkın birisi. Hem çalışkan hemde açık fikirli.
– Gerçekten bu işte ilerlemek istiyorsan açık fikirli olmalısın.
– Açık fikirli olmayan insanlarla çalışmak istemiyoruz.
– Ben seni eski kafalı bilirdim, bu kadar açık fikirli olduğunu bilmiyordum.
– Ayşe çok açık fikirli bir insan, her düşünceye açıktır ve düşüncelerini çekinmeden ifade edebilir.


Açık kapı bırakmak anlamı
 
* Kesin söz vermemek, zaman içinde değişikliklere uğra vabilecek şekilde bir karar vermek.

* Bir konuda kesin ve katı kararlar almamak. İstenenin tam tersinin gerçekleşmesini de mümkün kılmak.

* Gerektiğinde bir konuya yeniden dönebilme imkânı bırakmak, kesip atmamak, ileriyi düşünerek ılımlı davranmak.

* Sorunlar görüşülürken kestirip atmadan, ilerde anlaşma olabilecek sözler söylemek, son sözü söylememek

* Tartışılan, görüşülen bir konuda son sözü seylememek

* Bir konu hakkında kesin bir karar ve hükme varmamak ve her türlü görüş ve düşüncelerin yeniden değerlendirilebileceğini anlatan bir deyimdir.

Açık kapı bırakmak ile ilgili cümleler (örnekler)
– Bu kadar kesin konuşmayalım, açık kapı bırakalım da iyi düşünebilme fırsatları olsun.
– Onunla asla barışmayacağını söylese de aslında açık kapı bıraktı.
– Hemen olumsuz cevap verme, açık kapı bırak.
– Çok net konuştu, hiç açık kapı bırakmadı.
– Sana hata yapanları asla affetmeyeceğini söyleme, her zaman bir açık kapı bırak.
– Bize açık kapı bırakmadı ki gidip izin isteyelim.


Açık konuşmak
 
* Bir şey gizleyip saklamadan, her şeyi olduğu gibi an latmak.

* Gerçeği sakınmadan, çekinmeden söylemek.

* Hiçbir şeyi saklamadan, herkesin anlayacağı şekilde konuşmak.

* Bir konuyu açık seçik ve gizli kalmayacak akıllarda soru işareti bırakamayacak derecede anlatmak

Açık Konuşmak İle İlgili Cümleler
– Daima açık konuşan insanları severim.
– Ahmet önümüzdeki dönemde firmanın zarar edeceği hakkındaki görüşlerini açıkça konuştu hiç çekinmeden.
– Açık konuşuyorum, bundan sonra kopya çeken olursa, dersimi asla geçemeyecek.
– Açık konuşmak gerekirse, o adam benim için de pek de önemli biri değil.
– Lütfen daha açık konuşur musun, ne demek istediğini anlayamıyorum.
– Toplantıda her şeyi açıkça konuşalım, kimsenin içinde bir şey kalmasın.
– Açık konuşalı ki sonradan problemler yaşamayalım.


Açık seçik
 
* Besbelli, kolayca görülür veya anlaşılır şekilde.

* Çok açık, çok belirgin, ayrıntılarına kadar görülebilen.

* Göreneğe, terbiyeye aykırı derecede açık (söz, davranış, elbise).

Örnek: Açık saçık fıkralar anlatmaya utanmıyor musunuz?

Örnek 2: Daha açık seçik konuş da anlayalım ne demek istediğini.


Açık vermek
 
* İstemeden bir hatayı ya da yanlışı ortaya çıkarmak ya da ortaya çıkmasına yönelik ipucu vermek.

* Gizli kalması gereken yada başka konularda o konu yada işin sırlarını belli etmemek kimsenin şüphelenmemesini sağlamak.

* Bir kişinin eksik taraflarını göstermek. Giderin gelirden fazla olması. Etrafındakilerin şaka ile takılmalarına yol açacak durum yaratmak.

* Geliri, giderini karşılamamak.

* Ortaya çıkmaması gereken şeyi farkında olmadan belli etmek.

Örnek: Dikkat et de düşmanlarına açık verme.

Örnek 2: Maaşımız yetmeyecek bu ay, galiba açık vereceğiz.


Açık yürekli olmak
 
* Bir şey saklayıp gizlemeyen, içi dışı bir olan, içi temiz kişi.

* Düşündüğünü doğrudan söylemek, gizli kapaklı hareket etmemek, içi dışı bir olmak. Temiz olmak. Gizli düşüncesi olmamak.

* Samimi, içi temiz, içi dışı bir olan kimse.

* Anlatacağı bir olay konusunda doğruları söylemek, karşıdaki insanı kandırmadan yalan söylemeden davranmak, konuşmak.

Açık Yürekli ile İlgili Cümle (Örnekler)
-Komşumuz kadar açık kalpli bir adam görmedim.
-Onun bu kadar açık yürekli olduğunu bilmiyordum.
-Açık yüreklilikle bize her şeyi anlattı.
-İçinde ne varsa onu anlatan açık yürekli insanları seviyorum.
-Kimseden gizlim saklım yok, gayet açık yürekliyim.
-Açık yüreklilikle söylüyorum, biz bu adamlara haksızlık ettik.


Açlıktan nefesi kokmak

* Çok fakir ve muhtaç olmak.

* Uzun zaman bir şey yemediği anlaşılmak.

* Çok fazla yoksulluk içinde bulunmak.

* Çok uzun zamandan beri aç kaldığı herkes tarafından bilinmek, görülmek. Çok acıkmak. Çok fakir durumda olmak.

* Çok fakir olan ve yemek bile bulamayan insanlar için kullanılmaktadır.Bu deyim insanları biraz küçümseyen bir deyimdir.

Açlıktan Nefesi Kokmak ile İlgili Cümle (Örnekler)
– Öyle yoksuldu ki açlıktan nefesi kokuyordu.
– Dün açlıktan nefesim kokuyordu ama bugün çok şükür karnım tok.
– Çocuklarının açlıktan nefesleri kokuyor, adam bir de gidip kumar oynuyor.
– Açlıktan ağzı kokan adama verecek kızım yok benim.
– Yazık ya, ailenin açlıktan nefesi kokuyor.
– Ülkemize gelen Suriyelilerin çoğunun açlıktan nefesi kokuyor.


Açmaza düşmek deyim anlamı
 
* İçinden çıkılması, çözülmesi çok güç veya imkânsız bir durum içine girmek.

* İçinden çıkılması oldukça güç bir durumda kalmak, Ne yapacağını bilememek, çaresiz kalmak.

* İçinden zor çıkılır bir duruma düşmek, sıkıntıya girmek, güç durumda kalmak.

Açmaza Düşmek ile İlgili Cümle Örnekleri
– Beni bu açmazdan ancak çocuklarım kurtarır.
– Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya./Zavallı, açmaza düşmüş… Bakın hesaplamaya!” (M. Akif Ersoy, Safahat)
– Kızı evlendirsem mi okutsam mı bilemedim, tam bir açmaza düştüm.
– Bu şehirden tayinleri çıkmış, daha önce aldıkları evi satıp satmamakla ilgili açmaza düşmüşler.
– Babam her şeyi öğrenmiş, açmaza düştüm ne yapacağımı bilemiyorum.
– İşler iyice açmaza düştü, ne yapsak olmuyor.


Adam etmek

* Eğitim vermek, bir kişiyi madden ya da manen kötü bir durumdan iyi bir duruma getirmek.

* Bir düzene sokmak.

* Eğitmek, yetiştirmek, belli bir seviyeye getirmek.

* Bir şeyi onarmak ve çalışır hale getirmek.Bir insanın kötü alışkanlık ve davranışlarından vazgeçirmek ve doğru bir yola sokmak,bir insanı yetiştirmek büyütmek.

* Tamir edip kullanılır hâle getirmek, bir yeri düzene sokmak.

Adam Etmek ile İlgili Cümle Örnekleri
– Sen uğraş, didin, adam et, o da sırt çevirsin sana.
– Bu arabayı eninde sonunda adam edeceğim.
– Bu çocuk kime çekmiş Allah aşkına, bir türlü adam edemedik.
– Siz bu öğrenciyi bana teslim edin, ben onu iki günde adam ederim.
– Vallahi annem gelince evimi bir günde adam etti.
– Bu kızı ancak sert bir erkek adam edebilir.
– Disiplin kurallarını uygulamadan bunları adam etmeniz çok zor.


Adam evladı
 
* İyi eğitimli, iyi bir ailede eğitim görerek yetişmiş.

* İyi bir ailenin iyi yetiştirilmiş; özü, sözü doğru çocuğu.

* İyi eğitilmiş, soylu ailenin kibar, yardımsever evlâdı, çocuğu.

* Vicdanlı merhametli yardımsever insanlar için kullanılan bir deyimdir.Çok iyi yetiştirilmiş çocukların hem kendilerine hem de ailelerine övgüdür.

Adam evladı ile ilgili cümleler
– Bu iyiliği ancak bir adam evladı yapabilirdi.
-Bu büyük yardımı ancak senin gibi bir adam evladı yapabilirdi.
-Bu ülkeye adam evlatları gerek.
-Çok beyefendi bir çocuk, tam bir adam evladı.
-Ne kadar da hayırsever, adam evladı bir insanmış.


Adam olmak deyimi

* Kötü bir durumdan iyi bir duruma gelmek.

* Haddini bilmek, birisinin karşısında terbiyeli davranmak.

* Yetişip büyümek, gelişmek, iş güç sahibi olmak.

* Onarılıp işe yarar hâle gelmek.

* İşe yarar faydalı bir insan olmak,herkesin memnun olacağı hareketleri olan başarılı bir insan olma yolunda ilerleyenler için kullanılan bir deyimdir.

Örnek: Bir gün onun da adam olduğunu gerçekten görecek miyim?

Örnek 2: Umarım o da bir gün adam olur.


Adam sen de

* Bir işin önemli olmadığını anlatan söz.

Söylenen şeyin imkânsız ya da saçma olduğunu bildirir.

Bir işin önemli olmadığını, aldırılmaması gerektiğini anlatmak için söylenir.

Örnek: Adam sen de! Düşündüğün şeye bak… Sen şu ilmi öğren de…” (M. Akif Ersoy, Safahat)

Örnek 2: Adam sen de, o katılmazsa katılmasın, biz birlikte oynarız.

Örnek 3: Adam sende ! Daha gencim ,dincim, elim ayağım tutuyor , sonra bileğimde keman gibi altın bilezik var.(Osman Cemal Kaygılı- Çingeneler)

Örnek 4: Bir türlü uyku girmez gözüne. Adam sen de ! aldırma de sende..


Adama dönmek (benzemek)
 
* Kılık ve kıyafetiyle toplumun kabul ettiği bir biçime girmek, düzelmek.

* Düzelmek, göze hoş görünmek.

* Tıraş olmuş, kılık kıyafetini düzeltmiş ve artık insanların kendisine iyi bakmalarına neden olan, toplum içine çıkınca garipsenmeyen bir duruma gelmek.

Adama Benzemek ile İlgili Cümle Örnekleri
-Saçlarını taradıktan sonra adama benzedi biraz.
-Bu tarikat lideri pek adama benzemiyor.
-Kendine biraz bakım yap da adama benze.
-Oğlum gidip saçlarını tıraş et de biraz adama benzeyesin.
-bu çirkin sözleri bırak da adama benze biraz.


Adamdan saymak
 
* Bir kimseye değeri olmadığı hâlde kıymet vermek, saygı duymak, yeterli görmek.

* Aslında bir işe yaramayan ama insan olduğu için aynı özelliklere sahipsin anlamına gelmektedir.İnsanların fiziksel özellikleri aynıdır ama bilgi ve becerilere değişiktir.

Örnek: Seni adamdan saydım diye mi naz yapıyorsun?

Örnek 2: Hiç hakketmediği halde adamdan sayıldı.


Adı batmak
 
* Adından söz edilmemek, unutulmak.

* Adı anılmaz olmak, unutulmak, sözü edilmez olmak.

* İsmi unutulmak, hiçbir şekilde anılmamak, anılmaz olmak.

* İsmi kötülenmek,adının kötü anılmasına neden olacak hareketlerde davranışlarında bulunmak.

Örnek: Hatırlatmayın, adı batsın o adamın!


Adı çıkmak
 
* Kötü bir şekilde adlandırılmak, kötü bir sıfatla anılarak.

* Kötü bir şöhret kazanmak.

* Kötü nam salmak, bir ün kazanmak

* Bir insanın yaptığı kötü hareketlerden,davranışlarından dolayı isminin kötü anılması ve bu lekeyi bu durumu düzeltememesi.

Örnek: Bir kere adı çıkmış, ne yapsa fayda etmiyor, kimse dinlemiyor onu.


Adı kalmak

* Öldükten veya yok olduktan sonra ünün devam etmesi. Unutulup gitmemek.

* Bir kimseye takılan lakabı, çok yaygınlaşarak, o kimsenin ismi yerine kullanma.

* Bir kimse veya şey ortadan kalktıktan, öldükten sonra adı dillerde dolaşır olmak.

* Bir şeyin aslının kaybolması ve sadece adının kalması anlamlarına gelen bu deyimde bitmiş tükenmiş ve anlamına gelmesidir.

Örnek: Kütüphanelerin sadece adı kaldı.

Örnek 2: Birkaç yıl sonra İstanbul’da doğal güzelliklerin sadece adı kalacak.

Örnek 3: Kendi gitti, ismi bile kalmadı yadigâr. (Orhan Veli Kanık, Kitabe-i Seng-i Mezar)


Adı karışmak
 
* Bir kimsenin (genellikle kötü) bir olayla ilgisinin bulunduğunu söylemek ya da bir olaya dahil olduğunun söylentisi.

* İyi karşılanmayan bir olayla ilgisinin bulunduğu, o olaya karıştığı söylenmek.

Örnek: Soygun işine Ali`nin de adının karıştığı söyleniyor. Doğru mu?

Örnek 2: Adı şike skandalim karışan kulüpten yıllar sonra itiraf geldi.


Adım atmamak

* Hiç gitmemek, uğramamak.

* Kesinlikle gitmemek, uğramamak, aramamak.

* Bir yere gitmemek ve bir daha asla gitmemek anlamına gelmektedir.İnsanlar kızdıkları bir yere bir daha gitmeyeceklerini bu deyim ile söyler ve bir daha gitmeyeceğini belirtir.

Örnek: Bir daha o eve adım atmamaya yeminliyim.


Adını koymak

* İsim vermek. “Yeni doğan çocuğun adını Ali koydular.”

* Tam olarak tanımlamak, kesin bir şekilde ifade etmek.

* Bir şeyin karşılığını veya fiyatını kararlaştırmak.

* Söz kesmek veya bir şeyin  belli olmasını sağlamak. Kız isterken veya herhangi bir alışverişte şunun adını koyalım deriz.

Örnek: Önce adını koyalım da ona göre hareket edelim.


Afyonu patlamamak
 
* Yapılan ve konuşulan şeye uygun cevap verememek.

* Sinirli ve huysuz davranışlarda bulunma.

* İnsanların uykudan yeni uyandıkları zaman henüz kendine gelememelerini daha zihinlerinin tam olarak açılmadığını anlatan bir deyimdir.

Afyonu patlamamak deyiminin hikayesi
Eskiden afyonkeşler, Ramazan ayında afyon içemedikleri için yoksunluk krizine girerlermiş. Bağımlılık yapıcı bir madde olan afyon, kullanıldığı zaman verdiği zararların yanında, kullanılmadığı zamanlar zekâda donukluk, terleme, üşüme, titreme, yorgunluk hatta ölüme kadar varan sonuçlar doğurabilmekteydi. İşte bunlardan kaçınmak için afyonkeşler, sahurda afyonu kâğıtlara sarıp öyle yutarlarmış. Gün içinde bu kâğıtlar eriyince afyon da kana karışırmış. Buna da afyonun patlaması” denirmiş. Bazen kâğıtların erimesi uzun sürer ve afyonkeşler yoksunluk krizinin belirtilerinden olan zekâ donukluğu göstermeye başlarlardı. Buna bağlı olarak çevresindekileri anlamakta zorlanan bazı kişiler, buna benzetilerek “Afyonu daha patlamamış!” denilirdi.


Ağır basmak anlamı

* Ağırlığı fazla olmak, Ağırlığı fazla gelmek.

* Etkisi üstün gelmek, etkili olmak.

* Bir özelliğin, başka bir özelliğe göre daha üstün olması.

* Bir işte etkili olmak, gücü üstün gelmek, istediğini yaptırmak.

Örnek: Politik gücü ağır basınca ihaleyi kazandı.

Örnek 2: .. Geleneklerin koşullandırdığı kalıplaşmış davranışları ele alarak tüm toplumu anlatan, güldürü öğelerinin ağır basttğı bir roman ortaya koymaktır.

Örnek 3: Öğretmenlik ile doktorluk mesleklerini kıyasladığımda öğretmenlik daha ağır bastı.

Örnek 4: Adamın cömertliği, cimriliğine göre daha ağır basıyor.

Örnek 5: Cehenneme gitme korkusu, sabah namazına uyanmanın zorluğuna göre ağır basıyor.


Ağırbaşlı olmak

* Ciddi, uçarılıkları ve aşırılıkları olmayan kimse.

* Ciddî, olgun, hareketlerinde ölçülü, işlerini düşüne taşına yapan kimse.

* İnsanların davranış hal ve hareketlerinde ölçülü olmaları, bir toplum içinde hafif hareketler yapmaması.

Örnek: Ağır başlı olmak insana üstün meziyetler kazandırır.

Örnek 2: Çok hanımefendi ağır başlı biriydi.


Ağır gelmek

* Verilen bil görevi başarı İle tamamlamada zorlanmak.

* Bir sıkıntı veya zahmeti kaldırmamak,

* Bir davranış veya sözün kişinin onuruna dokunması.

* Ağrına gitmek, onuruna dokunmak.

* Yapılması güç gelmek.

Örnek: Dostlarımdan ayrılmak, bana çok ağır gelecek?

Örnek 2: Haketmediğim şu sözler öylesine ağırgeldi ki bana.

Örnek 3: Bu yaştan sonra inşaat işlerinde çalışmak artık ağır geliyor benim gibi ihtiyara.”

Örnek 4: Öğretmenlik mesleği bana çok ağır geliyor.

Örnek 5: Sabahtan akşama kadar tarlada çalışmak kıza ağır gelmiş.

Örnek 6: Müdürden işittiğim azar bana çok ağır geldi.

Örnek 7: Bu yük, eşeğe çok ağır gelecek.

Örnek 8: Çektiğin vicdan azabı zamanla sana çok ağır gelecek.


Ağırdan almak

* Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaşça yapmak.

* İsteksiz görünmek.

* Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaş davranmak, isteksiz görünmek.

* Bir işi durup dururken yavaş yapmaya çalışmak, işi aksatmak.

* Yavaş yapmak,yavaşlatmak, bir işi yapılması gerekenden daha yavaş yapmak, süreyi kullanarak işlerin sekteye uğramasına neden olmak, aksatmak.

Örnek: Hiç sebep yokken işi ağırdan almanı bir türlü anlamıyorum.

Örnek 2: Bu işi er ya da geç bitireceksin, ağırdan almanın hiçbir faydası yok.

Örnek 3: Kendisine başka iş vermeyelim diye, verdiğimiz işi çok ağırdan aldı.

Örnek 4: Bu işleri bu kadar ağırdan alırsanız aylarca bitmez.


Ağız aramak (yoklamak)

* Öğrenilmek istenen bir bilgiyi doğrudan sormadan, dolaylı yollarla karşıdakine söyletmeye çalışmak ya da bir şey bilip bilmediğini öğrenmeye çalışmak.

* Karşısındakini kurnazca konuşturarak ağzından söz almak, istediğini öğrenmek.

* Birini belli etmeden konuşturarak gerekli bilgiyi edinmek.

* Öğrenilmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak.

* Bildiğini düşündüğü bir konuda onun bildiklerini anlamak konuşturmak için ona farklı yönlerden sorular sorarak konuşturmaya çalışmak.

Örnek: Şunun ağzını ara da bahçeyi satıp satmayacağını öğren.

Örnek 2: Ağzını ara bakalım o konuda bir şey biliyor mu?


Ağız birliği (söz birliği) etmek

* Birden fazla kimsenin bir konuda, daha önceden anlaşarak aynı şeyi söylemeleri veya yapmaları.

* Bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşmak, söz birliği etmek.

* Daha önce bir konuda anlaşarak aynı şeyi yapmak ya da söylemek.

* İki yada daha fazla kişinin bir konuda aynı şeyleri söylemek üzerine birlik olması.

Örnek: Ağız birliği etmeli, hep birlikte savunmalıyız kendimizi.


Ağız değiştirmek
 
* Önceden söylediğini başka türlü söylemek.

* Daha önce söylediğinin tersini söylemeye başlamak.

* İlk önce bir konuda bir şey söylerken daha sonra değişik nedenler ile söylediği şeyden vazgeçip daha farklı konuşmak.

Örnek: Babasını görünce korkusundan ağız değiştirdi.


Ağız kalabalığı etmek
 
* Konu dışı ve gereksiz bir şekilde çok konuşmak.

* Birbirini tutmayan, gereksiz, konu dışı sözler.

Örnek: Asıl meseleyi ağız kalabalığı ile ört bas edip kaçamazsın!

Örnek 2: Hem ellerindekilerini asıyor hem de ağız kalabalığıyla alt kata bir şeyler söylüyordu. (H. R. Gürpınar)

Örnek 3: Konuşmasında, dinleyicilerin ilgisini çekmeyen, konu dışı gereksiz şeyler söyledi, ağız kalabalığı etti.


Ağız kokusu çekmek
 
* Bir kimsenin istenmeyen söz ve davranışlarına katlanmak zorunda olmak.

* Bir kimsenin dayanılmaz, çekilmez tutum ve davranışlarına katlanmak.

Örnek: Yeter artık, daha fazla senin ağız kokunu çekemem.


Ağız yapmak
 
* His ve fikirleri olduğundan farklı göstermek.

* Üstesinden gelemeyeceği bir işi yapacak gibi konuşmak.

* Birini aldatma, yanıltma, oyalama amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak.

* Kişi birini aldatmaya,   yanıltma ve oyalamak amacıyla duygularını, düşüncelerini  olduğu gibi değil de olduğundan başka şekilde  konuşmak.

Örnek: O bana öylesine bir ağız yaptı!

Örnek 2: Ne ağız yapıp duruyorsun, gerçeği söylesene!

Örnek 3: Ne ağız yapıp duruyorsun, gerçeği söylesene!


Ağızda sakız gibi çiğnemek

* Bir sözü sürekli tekrar etmek.

* Bir sözü çokça kullanmış olmak.

* Konuştuğu şeyleri çok sık tekrar etmek ,karşıdaki insana sürekli aynı şeyleri anlatıp sıkmak,düşüncelerini durmadan aynı şekilde dile getirmek demektir.

* Bir düşünceyi, bir sözü tekrar edip durmak.

Örnek: Dolap da dolap! Artık ağzında sakız gibi çiğneyip durma şu sözü!


Ağzı açık ayran delisi
 
* Gördüğü her şeye alık alık ve safça bakan. Bir başka şekli; ağzı açık ayran budalası.

* Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan, anlamsız bir hayranlıkla seyredip şaşıran.

* Amaçsız, sersem bir şekilde ne yaptığı belli olmadan dolaşmak, çevreye aptal aptal hayranlıkla bakınan.

Örnek: Haydi yürü, ağzı açık ayran delisi gibi ne bakıp duruyorsun vitrine.


Ağzı açık kalmak
 
* Çok şaşırıp bir süre şaşkın bir şekilde kalmak. Bir başka şekli; ağzı bir karış açık kalmak.

* Çok şaşırmak, şaşakalmak.

* Çok şaşırıp hayretler içinde kalmak.Çok şaşırmak, şaşakalmak.

* Ben böyle bir yetenekli futbolcu görmedim. Attığı gol sonrasında ağzım açık kaldı.

* Her hangi kapalı bir şeyin kapağı kapatılmadan öylece kalması,Bir insanın hayret ve şaşkınlık içinde kalması anlamlarına gelmektedir.

Örnek: Onca seneden sonra sevdiği arkadaşını birden karşısından görünce ağzı açık kaldı.


Ağzı kalabalık
 
* Gereksiz ve amaçsız bir şekilde çok konuşan, ağız kalabalığı eden.

* Boş konuşan. Anlamlı anlamsız konuşan.

* Çok ve manasız, saçma sapan, tutarsız sözler söyleyen.

Örnek: Ağzı kalabalık insanlara tahammül etmek çok güç bir iş.


Ağzı kulaklarına varmak
 
* Çok mutlu olmak.

* Çok sevineceği bir haber almak,çok sevineceği bir durum karşısında mutlu olmak,yada yaşadıklarından dolayı çok mutlu olan insanlar için kullanılan bir deyimdir.

* Çok sevinmek, sevindiği her hâlinden belli olmak.

* Çok sevinmek, mutluluğu yüzünden belli olmak.

Örnek: Takdirname eline verilince sevincinden ağzı kulaklarına vardı.


Ağzı laf yapmak
 
* Güzel konuşmayı bilmek, hazırcevaplık.

* Kolay konuşma yeteneği olmak.

* İnandırıcı söz söyleme yeteneği olmak.

* Güzel, inandırıcı söz söyleme yeteneği olmak.

* Çok konuşarak karşısındakini ikna edebilen,insanları etkileyecek tarzda konuşmalar yapmak,derdini anlatabilen,toplumda konuşması ile insanların duygularına tercüman olmak.

Örnek: Politikacı mı olacaksın, ağzın laf da yapmalı.


Ağzı olan konuşuyor

* Bilir bilmez, herkes bir şeyler söylüyor anlamında kullanılan bir söz.

* Konuyla ilgisi olmayan, bilir bilmez herkesin söyleyecek sözü var” anlamında kullanılan bir söz.


Ağzı süt kokmak nedir

* Ana kuzusu olmak, gerekli cesaret ve güce sahip olmamak.

* Çok genç ya da küçük olmak.

* Çok genç, toy ve tecrübesiz olmak.

* Daha çok küçük bir yaşta,daha cahil,bildiği şeylerin sınırlı olduğunu anlatan bir deyimdir.

Örnek: Şu ağzı süt kokan mı yarışacak benimle.

Örnek 2: Zavallı kırkına gelmiş de ağzı süt kokuyor.

Örnek 3: Ali ne bilsin ki daha ağzı süt kokuyor.


Ağzı var dili yok
 
* Çok az konuşan ya da hiç konuşmayan, kendi hâlinde anlamında kullandan söz.

* Oldukça sessiz, sakin, kendi hâlinde.

* Konuşmayıp susan, derdini anlatmayan.

* Az konuşan, sakin, mazlum kimse.

* Çok konuşmayan genellikle sessiz kalan ve akıllı uslu olan kimseler için kullanılmaktadır. Daha çok akıllı uslu olan ve haşarılık yapmayanlar için söylenmektedir.

Örnek: Telâşlanma sakın, ağzı var dili yok o çocuğun, seni hiç üzmez.

Örnek 2: Herkes o garibimin üzerinde gidiyor. Biliyorlar ki ağzı var dili yok kimseye bir şey demez.


Ağzı yanmak
 
* Başına kötü bir iş gelip bundan ders almak.

* Bir konuda zarar görüp bir daha aynı konulara dikkatle yaklaşmak gerektiğini anlatan bir deyimdir.Zarar görmek,kötü durumlara düşmek anlamlarına gelmektedir.

* Bir olaydan gerekli dersi alarak uyanık davranmak.

* Bir şeyden zarar görmek.

Örnek: Bu işten ağzı yandığı için bir daha denemeye kalkışmaz.


Ağzına bakmak

* Bir kimsenin bir şey söylemesini beklemek.

* Onun sözü ile hareket etmek.

* Konuşan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek.

Örnek: Konuşması onları öyle sarmıştı ki ağzının içine bakıyorlardı.

Örnek 2: El ağzına bakan, karısını tez boşar. (Atasözü)

Örnek 3: İyi, yemek için de onun ağzına bak bari!


Ağzına baktırmak

* Etkili ve güzel konuşarak kendini dinletmek.

* Etkili, güzel konuşarak kendini zevk ile dinletmek, dinleyenleri kendisine hayran etmek.

* Güzel ve etkili konuşmasıyla herkesi kendi ile ilgili hâle getirmek. Kendini dinletmek.

Örnek: O, ağzına baktırmasını bilen ender hatiplerdendi.


Ağzına bir parmak bal çalmak

* Bir kimseye umut vermek.

* Onu memnun etmek için küçük bir şey vermek.

* Küçük vaatlerde bulunarak, tatlı sözler söyleyerek, birini kandırmak, oyalamak

* Amacına ulaşmak için birini tatlı sözlerle bir süre oyalamak, kandırmak; umut verip ikna ederek işini yaptırmak.

Örnek: Öyle bir insan ki ağzına bir parmak bal çal, sonra her istediğini yaptır.


Ağzına geleni söylemek

* Düşünmeden konuşmak

* Kızgınlık sonucu ağır hakaretler etmek.

* Nezaketi terkederek konuşmak anlamındadır.

* Çok düşüncesiz, mânâsız konuşmak.

Örnek: Çak sinirlenmiş, ağzına geleni söylemişti.


Ağzında bakla ıslanmamak

* Kendine söylenen bir şeyi hemen başkalarına anlatmak.

* Sır saklamayı becerememek. Söylenmemesi gereken şeyleri olmadık yerde söyleyivermek.

* Sır saklamayı becerememek, sırrı hemen açığa vurmak.

* Bazı sırları bilen birinin o sırları hemen başkalarına anlatması anlamına gelen bir deyimdir.Yani sırları saklayamayan insanlar için kullanılmaktadır.

Örnek: Ağzında bakla ıslanmayan bu adama nasıl oluyor da açılıyorsun?

Örnek 2: Hiç kendini zorlama onun ağzında bakla ıslanmaz.

Örnek 3: Ağzında bakla ıslanmıyor, hemen koşup söyler.

Örnek 4: Maşallah senin de ağzında bakla ıslanmıyor.


Ağzında gevelemek
 
* Söylemek istediği şeyi doğrudan söyleyemeyerek, uzun süre konuya girmeden başka şeyler konuşmak.

* Söylemek istediğini açık olarak bir türlü söyleyememek, şundan bundan bahsetmek.

* Bir konu hakkında asıl konuya bir türlü gelememek,lafı dolandırmak gevelemek;korkudan yada başka bir durumdan dolayı konuşulması gereken konuya varamamak.

Örnek: Beni görünce şaşırdı, lafı ağzında gevelemeye başladı.


Ağzından baklayı çıkarmak anlamı
 
* Açıkça söylenilmeyen bir şeyi söylemek.

* Sabrı tükenip o zamana kadar sakladığı şeyleri söylemek.

* Bildiği bir konuda ilk başta konuşmak istememesine rağmen en sonunda konuşmak ve o konuda aydınlatmak,insanların merakını gidermek.

Örnek: Yeter artık, çıkar ağzından şu baklayı!

Ağzından baklayı çıkarmak deyiminin hikayesi
Eski zamanda, adamın birisi bir tarikata mürit olmuş fakat sürekli ağzından kötü sözler çıkıyormuş. Şeyhi bu dervişi yanma çağırıp, bu tür sözler kullanmaması için tavsiye etse de, derviş “Şeyhim ağzımız alışmış bir kere, ben de istemiyorum” diye cevap vermiş.

Bunun üzerine şeyh dervişe bir bakla vererek, ağzına koymasını istemiş ve “Her konuştuğun zaman bu baklayı hisseder, sözlerine adap verirsin.” demiş. Bir gün şeyh ve müridi yolda giderlerken kadının birisi camdan seslenerek beklemelerini istemiş. Şeyh efendi herhâlde bir istekleri var, diye beklemiş. Bu sırada yağmur başlamış ve sırılsıklam olmuşlar. Bir süre sonra kadın yine çıkarak, “Artık gidebilirsiniz.” demiş. Şeyh, neden onları beklettiklerini sorunca, “Tavukları kuluçkaya yatırdım. Sizin kavuklarınız büyük, sizi görsünler de civcivler tepeli çıksın.” deyince, Şeyh efendi, müridine seslenerek, “Ey derviş, şimdi ağzından baklayı çıkarabilirsin.” demiş.


Ağzından bal damlamak
 
* Çok güzel ya da hoşa giden şeyler söyleme. Bir başka şekli; ağzından bal akmak.

* İnsanın hoşuna gidecek sevineceği haberler vermek.İnsanların güzel haberler alması mutlu olması demektir.Bu nedenle bu haberleri verenlere söylenmektedir.

* Çok tatlı, hoşa gider biçimde konuşmak.

* Çok tatlı ve ortamda bulunanların hoşuna gidecek şekilde konuşmak, hoşuna giden şeyleri söylemek. Genellikle toplum içerisinde ve bir arkadaş ortamında karşılıklı sohbet yapıldığı sırada orada bulunan kişinin güzel konuşması iltifatlarda bulunması gibi hoşa gidecek konuşmalarda ağzından bal damlıyor deyimi kullanılır.

Örnek: Bal damlayacak dilinden. Vay, Memet, kızların çekeceği var senin elinden.(Nazım Hikmet Ran, Memede Son Mektubumdur)

Örnek 2: Konuş, konuş hele; ağzından bal akıyor.

Örnek 3: Konuşmaya devam et Ahmet amca Bal  akıyor ağzından çünkü.


Ağzından cımbızla laf çekmek (almak)
 
* Zor konuşturmak, konuşması için çaba harcamak.

* Konuşmayan, konuşmayı sevmeyen bir kişiyi konuşturmaya çalışmak.

* Bir kimseyi değişik yollarla ve ustalıkla konuşturup birtakım gizli şeyleri öğrenmek.

Örnek: Boşuna uğraşma, ağzımdan laf alamazsın.


Ağzından çıkanı kulağı duymamak
 
* Söylediklerinin sonuçlarını düşünmeden konuşmak, söylediği şeyin tam anlamını bilmeden ya da düşünmeden konuşmak.

* Konuşurken çok büyük laflar etmek ve karşıdaki insanın şaşırmasına korkmasına neden olması anlamına gelir.Bu sözlerin kendisine de zarar vereceği yada doğru olmadığını ifade etmek için kullanılmaktadır.

* Sözlerini tartmadan, düşünmeden, öfke içinde, nere varacağını hesaplamadan konuşmak.

Örnek: İyice çıldırmış olmalısın. Çünkü ağzından çıkanı kulağın duymuyor.

Örnek 2: O kadar sinirliy diki  ağzından çıkanı kulağı duymuyordu.


Ağzından düşürmemek anlamı

* Bir şeyden sürekli bahsetmek, sürekli bir şeyi tekrarlamak. Bir başka şekli; ağzından düşmemek.

* Bir kimseden veya bir şeyden her zaman söz etmek.

* Sürekli tekrarlamak.

Örnek: Ölünceye kadar torunu Esma’nın adını ağzından düşürmedi.


Ağzından girip burnundan çıkmak

* İstediğini yaptırmak için, yapmadığını bırakmamak.

* Bir kimseyi iyice dövmek.

* Çeşitli yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek; veya kandırmak.

* Diller dökerek birini kandırmak.

* Ben o işi nasıl olursa olsun hallederim,her ne şekilde olursa olsun o insanı ikna ederim,bir şekilde gözüne girmeyi beceririm anlamlarına gelen bir deyimdir.

Örnek: Ağzından girip burnundan çıktı ve ondan para koparmayı başardı.


Ağzından kaçırmak
 
* Söylemek istemediği bir şeyi yanlışlıkla söylemek.

* Kimseye söylememesi gereken bir sözü aniden söyleyivermesi demektir. Kişi boş bulunduğu bir anda ya da söylememesi gerektiğini unuttuğu anda söylemesi gibi anlamlara gelir.

* Bir sırrı boş bulunup söylemek.

* Söylemek istemediği bir şeyi, boş bulunup söyleyivermek.

* Bildiği ve sır olması gereken şeyleri konuşma esnasında birden bire düşünmeden konuşarak ifşa etmesi,sır olmaktan çıkarması.

Örnek: Dikkatli ol, lafı ağzından kaçırıp da gideceğimiz yeri söyleme.


Ağzından laf almak
 
* Karşındakinin istemediği bir şeyi kurnazlıkla söyletmek.

* Bir kimseyi değişik yollarla ve ustalıkla konuşturup birtakım gizli şeyleri öğrenmek.

* Bir insanın bildiği ve başkasının bilmediği konuları o kişiden öğrenmeye çalışmak.O kişiyi değişik ve dolaylı yollardan sorular sormak yumuşatmak ve bilgi almaya çalışmak.

Örnek: Boşuna uğraşma, ağzımdan laf alamazsın.


Ağzından yel alsın
 
* Kötü bir ihtimal dile getirildiği zaman, “Allah korusun, o ihtimal gerçekleşmesin!” anlamında kullanılan bir söz.

* Olumsuz, kötü şeylerden bahsedenlere karşı “ağzını hayra aç” anlamında söylenir.

* İnsanların kötü düşüncelerini dillendirmesi neticesinde karşıdaki insanın bu böyle olmaz inşallah demenin bir başka versiyonudur.Yani kötü niyetli olma bunu konuşma bile demektir.

Örnek: Bugün kötü şeyler mi bekliyorsun? Ağzından yel alsın, o ne biçim beklenti?

Örnek 2: Senin kadar şom ağızlı birini görmedim. Bu laf burada söylenilir mi Allah aşkına, ağzından yel alsın.


Ağzını açıp gözünü yummak
 
* Sinirlenip, aklına ne geliyorsa, karşıdakini incitip kıracağını düşünmeden ve ahlak ve terbiyeyi gözetmeden konuşmak, ağır sözler söylemek.

* Kızgınlık ile hareket edip sonu ne olur diye düşünmeden ağzına gelen kötü sözleri söyleyip karşısında olan kişiye hakaret etmek.

* Kızgınlık ile sonunu düşünmeden ağzına gelen kötü sözleri söylemek, karşısındakine hakaret etmek.

* İnsanların çok sert kaba sözler söylemesidir.İnsanların genellikle kızgınlık anlarında çok kötü sözler söylemesi bağırması.

Örnek: Tam zamanıydı, ahaliye çevirdim yüzümü; Açtım artık bu sefer ağzımı, yumdum gözümü. (Mehmet Akif Ersoy, Safahat)

Örnek 2: Eve geç gelen kızına ağzını açıp gözünü yumdu.

Örnek 3: Ali dayı o kadar sinirliydi ki evde misafir var demeden geç gelen oğluna Açtı ağzını yumdu gözünü.


Ağzını aramak
 
* Bir kişinin herhangi bir konuda bilgisi olup olmadığını ya da bir konudaki görüşünü o kişiye belli etmeden ve dolaylı yollardan sorular sorarak öğrenmeye çalışmak.

* Karşısındakini kurnazca konuşturarak ağzından söz almak, istediğini öğrenmek.

* Birini belli etmeden konuşturarak gerekli bilgiyi edinmek.

* Bildiğini düşündüğü bir konuda onun bildiklerini anlamak konuşturmak için ona farklı yönlerden sorular sorarak konuşturmaya çalışmak.

Örnek: Şunun ağzını ara da bahçeyi satıp satmayacağını öğren.


Ağzını bıçak açmamak
 
* Üzüntüden veya kırgınlıktan dolayı hiç konuşmamak.

* Kırgınlıktan, üzüntüden ya da herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyecek durumda olmamak.

* Hiç konuşmamak,bildiği bir konuda sessiz kalmak,sakin ve sessiz kalarak bildiklerini başkalarına anlatmamak anlamlarına gelmektedir.

Örnek: Boşuna uğraşma, evin yanışına öyle üzülmüş ki ağzını bıçak açmıyor.

Örnek 2: Eşiyle boşandığından bu yana Fatma’nın ağzını bıçak açmıyor.


Ağzını hayra açmak

İyi, güzel ya da istenen şeyi söylemek, gerçekleşmesi istenmeyen ihtimalleri söylememek.


Ağzını kapamak

* Bir borcu ödeyerek ya da bir yükümlülüğü yerine getirerek, insanların bu konuda aleyhte konuşmasını engellemek.

* Susmak.

* Çıkarının elden gideceğini düşünerek birinin konuşmasını önlemek.

* Konuşurken susması gerektiğini anlatan bir deyimdir.Birde bildiklerini anlatmaması için kendisini zorla susturmak,onu tehdit ederek susmaya zorlamak.

Örnek: Ağzını kapatamazsak konuşup bizi elâleme rezil edecek.


Ağzını öpmek

Bir kimsenin çok istediği bir şeyin söylendiği yada müjdesinin verildiği zamanlarda kullanılan söz.


Ağzını yoklamak

* Öğrenilmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak.

* Bir insanın bir konu hakkında ne bildiğini öğrenmek için ona farklı yönlerden ve konulardan bahsedip haber almaya bilgi edinmeye çalışmak.

* Kendisine sezdirmeden birinin bildiği şeyleri onu konuşturarak öğrenmeye çalışmak.

Örnek: Ağzını ara bakalım o konuda bir şey biliyor mu?


Ağzının içine bakmak

* Konuşan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek.

* Bir kimseye çok yanaşmak.

* Bir kimseyle aşırı ilgilenmek, her istediğini yapmak.

Örnek: Konuşması onları öyle sarmıştı ki ağzının içine bakıyorlardı.


Ağzının içine düşmek

* Bir kimseye çok yanaşmak.

* Bir kimseyle aşırı ilgilenmek, her istediğini yapmak. Bir başka şekli; ağzının içine girmek.

* Dinlenirken konuşana doğru oldukça fazla yaklaşmak.

* Hayranlıkla, büyük bir zevkle seyredip dinlemek.

Örnek: Çocuklar, masal anlatan dedenin, neredeyse ağzına gireceklerdi.


Ağzının payını vermek
 
* Bir kimsenin söylediği sert ya da istenmeyen sözüne, o kimseye susmak zorunda kalacağı şeküde cevap vermek, konuşmaya pişman etmek.

* Sert söz ve davranışlarla karşılık vererek bir kimseyi yaptığına pişman etmek.

* Kendini göstermek isteyen kimseye sert sözler söyleyerek susturmak.

* Birisine kızıp çok sert söz ve  davranışlarla kızmak, Söylediği sözlere, karşılık vererek bir kimseyi yaptığına ve söylediğine  pişman etmek.

Örnek: Demek öyle, ben de senin ağzının payını vermezsem bana da Hasan demesinler!

Örnek 2: Senin ağzının payını vermesini bilirim.


A köse, sayılmadık kaç tel sakalın var?
 
* Kişinin yaptığı işi çok zormuş gibi gösterdiği durumlarda söylenir.

* Yaptığın işleri, kendi varlığını ne kadar önemli buluyorsun” anlamında kullanılır.

* Bilgisi, görgüsü ve var olan yetenekleri ile sıradan bir kişinin, kendini önemli gösterme çabasında olduğu zamanlarda yüzüne karşı kullanılan bir söz.


Aba altından sopa (değnek) göstermek
 
* Yumuşak ve sakin görünerek, karşıdakini korkutma, tehdit etme.

* İyi davranışlar göstermekle birlikte yine de birinin gözünü korkutmak. Gizliden gizliden gizliye tehdit etmek.

* Yumuşak ve güleryüzlü görünmekle birlikte, açık ve kesin olmayan sözlerle birini dolaylı korkutmak.

Örnek: Sakın bana aba altından sopa göstermeye kalkma, yoksa beni de kaybedersin.

  ► Eski zamanlarda dervişler aba giyerlerdi. Bu deyim de, derviş gibi görünüp dervişliğe yakışmayan zorba davranışlarda bulunanlar için söylenmiştir.


Ağzının tadı kaçmak

* Yediği yemeklerden zevk alamamak.

* Rahatı kaçmak, hayattan tat alamamak.

* Rahatı kaçmak, huzurunu kaybetmek, bir kimsenin kurulu dirliği, düzenliği bozulmak.

* İnsanın huzurunu bozmak, rahatı kaçmak, düzeni bozmak.

Örnek: Ağzımızın tadı kaçtı. huzurumuz bozuldu

Örnek 2: Şu vızır vızır işleyen yol burdan geçince ağzımızın tadı kaçtı.


Ağzının tadını bilmek anlamı
 
* Zevkli, estetikten ve güzel şeylerden anlamak, tercihlerini buna göre yapmak.

* Güzel yemeklerden anlamak.

* Bir şeyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak.

Örnek: Şunlardaki güzelliğe bak, ağzının tadını da biliyorsun hani.


Ağzıyla kuş tutmak

* Yapılması çok zor bir şeyi başarmak.

* İmkânsız bir durumu anlatmak için “ağzıyla kuş tutsa…” kalıbı da kullanılır.

* Kimsenin yapamadığı işleri başarsa da güven ve takdir kazanamamak.

* Ne kadar çaba gösterse, ne yapsa da” anlamında kullanılır.

* Hiç kimsenin başarması mümkün olmayan ve bu zamana kadar kimsenin yapamadığı bir işi başarsa dahi takdir ve güven kazanamamak

Örnek: Ağzıyla kuş da tutsa, artık bu eve adım atamaz.

Örnek 2: Kimi yapıt ve karakterler, okurca öyle benimsenir ki yazarları ağızlarıyla kuş tutsalar bile o yapıtlarla karakterlerin gölgesi altında yaşamaktan kurtulamazlar.

Örnek 3: Sana gıcığım. Ağzınla kuş tutsan dahil sana kızımı vermem.


Ayak üstü

* Kolay ulaşılabilen, merkezde yer alan.

* Kısa süre içinde, acele olarak.

* Ayakta durarak, ayakta dikilerek.

Örnek: Gel de şu büfede ayak üstü atıştıralım biraz.


Ayaklar altına almak
 
* Önem verilmeli gereken şeyleri değersizleştirmek, rezil etmek, aşağılamak.

* Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek.

Örnek: Babasının onun için verdiği emekleri ayaklar altına alarak o serseriliği seçti.

Örnek 2: Şerefini, namusunu ayaklar altına aldı.


Ayakları birbirine dolaşmak
 
* Telaşla ne yapacağını bilememek, sakarlaşmak.

* Heyecan, telaş, utanç gibi nedenlerle sendeleyerek yürümek.

* Şaşırıp yanlış davranışta bulunmak.

* Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak, sendelemek.

Örnek: Korkusundan zavallının ayakları birbirine dolaştı.

Örnek 2: Kızım bu oğlan sana aşık. Görmüyor musun seni görünce ayakları birbirine dolaşıyor?


Ayakları geri geri gitmek
 
* Bir şeyi yapmak istemediği için çok yavaş ve isteksiz biçimde yapmak.

* Bir yere istemeye istemeye, gönülsüz gitmek.

Örnek: Hoşlanmadığım bu insanların yanına yaklaştıkça ayaklarım geri geri gitmeye başladı.


Ayaklarına kara sular inmek
 
* Çok yorulmak, dermansız kalmak.

* Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak.

* Yürümekten, koşmaktan dolayı çok yorulmak.

Örnek: Anneme yetişeyim diye o kadar çok yürüdüm ki ayaklarıma kara sular indi.

Örnek 2: Seni aramaktan ayaklarıma kara sular indi, nerelerdeydin Allah aşkına!


Ahı gitmek, vahı kalmak
 
* İnsan için; çok yorulmak, yaşlılık ya da hastalıktan iş yapamaz duruma gelmek; nesne için, çok yıpranmak.

* İyice zayıflamak, iş göremez duruma gelmek.

* Çok yaşlanmış olmak.


Akıl hocası
 
* Çeşitli konularda fikir veren kimse.

* Birine yol gösteren, akıl öğreten kimse.

* Herkese akıl öğretmeye meraklı kimse.

Örnek: Lütfen akıl hocalığı yapmaya kalkma, biz işimizi senden iyi biliriz.


Akıl karı olmamak

* Mantıklı değil, saçma, abes.

* Akıllı, dengeli ve ölçülü bir kişinin yapacağı iş olmamak.

* Akıllı bir kişinin yapacağı iş olmamak

Örnek: Akıl kârımı şimdi senin yaptığın bu iş?


Akıl kutusu
 
* Çok akıllı. Bir başka şekli; akıl kumkuması.

* Çok zeki, akıllı kimse; bilgiç.

* Her şeyi bilen  ve tüm meseleleri aklı ve zekasıyla kolayca çözen

Örnek: Akıl kutusu mübarek, her meseleyi çözüyor.


Akıl sır ermemek
 
Bir işin nasıl olup bittiğin anlayamamak, bir sırrı çözememek.

Bir işin gizli yönlerini, niteliğini, asıl sebebini anlayamamak.

Yapıan bir işin nasıl yapıldığını, yapılış yönlerini, niteliğini ve asıl kaynağını anlayamamak.

Örnek: Senin bu işi nasıl berbat ettiğine hâlâ akıl sır erdiremedim.

Örnek 2: Hala inanamıyorum, Akıl sır ermiyor sen bu işi nasıl eline yüzüne bulaştırdın.

Örnek 3: Şu ünlü ”genç şairlerimizden” sözüne oldum olası akıl sır erdirememişimdir.


Akıl vermek
 
* Bir kimseye yardımcı olacak bir fikir vermek. Bir başka şekli; akıl öğretmek.

* Bir konuda yol göstermek, akıl öğretmek.

* İnsanların kararsız kaldıkları bir durumda bir başkasının fikrini almak için onun düşüncelerini merak etmek,eğer uygun ise ona göre hareket etmek.

* Herhangi bir konuda yol gösterip tavsiyede bulunmak, bilgi vermek.

Örnek: Sana akıl verecek bir adam da mı bulamadın?


Akıllara durgunluk vermek
 
* Düşünmesi, anlaması zor bir şey yapmak, hayranlık uyandırmak.

* Çok şaşılacak bir şey olmak.

Örnek: Bir görmeliydin o olayı, akıllara durgunluk verecek bir olaydı.


Akıntıya kürek çekmek

* Karşılığında hiçbir şey kazanılmayacak bir iş için büyük çaba harcamak. 

* Olması imkânsız bir iş için uğraşmak.

* Olmayacak bir iş için, gerçekleşmesi imkansıza yakın bir şeyi yapmak için boşuna çaba sarfetmek , yapmak için mücadele etmek gayret etmek.

* Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir iş uğrunda boşuna çaba sarf etmek.

* Olması çok zor olacak bir işin olması için çalışmak.İmkansız şeylerin peşinde koşmak ve olmayacağını bildiği halde olması için mücadele göstermek anlamına gelmektedir.

Örnek: Desene boşuna kürek çekmişiz, olmayacak bu iş.

Örnek 2: Hasan ev alacak imkanı olmamasına rağmen akıntıya karşı kürek çekip ev için çabalamaya devam etti.


Akla karayı seçmek
 
Bir işi başarmak için çok uğraşmak.

Bir işi başarmak uğrunda çok yorulmak, sonuca kadar çok zahmet çekmek.

Bir işi yada bir görevi başarmak için çok çalışmak, çok yorulmak ve işi sonuna kadar götürmek için çok zahmet çekmek.

Örnek: Seni buluncaya kadar akla karayı seçtim.

Örnek 2: Suçsuzluğunu kanıtlayıncaya kadar akla karayı seçti.

Örnek 3: Arabayı çalıştırıp senin yanına gelene kadar akla karayı seçtim.


Aklı almamak

* Bir şeyi anlayamamak.

* İnanılması ya da kabul edilmesi güç bir durumla karşılaşmak.

* Akla uygun gelmemek, inanılacak gibi olmamak.

Örnek: Şu işleri bir türlü aklım almıyor.

Örnek 2: O kadar sevdiğin kişiye bu sözleri nasıl söyledin aklım almıyor.


Aklı başına gelmek

* Yanlış bir işe başladıktan sonra, yanlışını anlamak.

* Kendine gelmek, sonunda doğruyu anlamak, gerçeği görmek.

* Zarar gördüğü işlerden uslanıp akıllıca davranmak.

* Baygınlıktan ayılmak, kendine gelmek.

* Bir olayın olup bitmesi ve o anda yanlış karar vermesinden sonra uyanmak ve doğru düşünür hale gelmek demektir.İlk başta düşünülemeyen şeylerin sonradan düşünülebilmesi demektir.

Örnek: Çabuk koşun, nihayet kendine geliyor!

Örnek 2: Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir. (Atasözü)


Aklı başında olmamak

* Doğru düşünemeyip, saçma sapan şeyler yapmak.

* İyi düşünebilir durumda olmamak.

* Bayılmak, kendisinden geçmek.

Örnek: Artık aklı başında olmamak onun işine geliyor sanki, böylece sorumluluktan kurtulacak, rahat edecek.

Örnek 2: Sen onun aklı başında olmuyor gibi göründüğüne bakma, o ne anasının gözüdür!


Aklı çıkmak
 
* Titizlikle üzerinde durmak, çok korku geçirmek.

* Çok korkmak anlamına gelir. İnsanların çok korktukları zaman aklım çıktı demeleri korkunun şiddetini göstermektedir.

Örnek: Elbisem yırtılacak diye aklı çıkıyor.

Örnek 2: Araba kullanırken önüme bir çocuk çıktı ve çarpacağım diye aklım çıktı.


Aklı durmak
 
* Şok, aşırı üzüntü gibi durumlar karşısında düşünemez hâle gelmek.

* Şaşırmak, düşünemez bir hâle gelmek.

* Bir şeye çok şaşırmak, üzülmek ve herşeyi bir birine karıştırıp, düşünemez  ve içinden çıkılmaz bir hâle gelmesi anlamına gelmektedir.

Örnek: Resmi öyle güzel yapmış ki görsen aklın durur.


Aklı ermek

* Akılca olgunlaşmak.

* Düşünüp anlayabilmek.

Örnek: Bir sihirbaz inceliği ile başlayan iş, bir hamal kabalığı ile bitirilmeli ki neticeye aklı ersin. (N. F. Kısakürek)

Örnek 2: Aklı her şeye eriyor, eli her işe yatıyor. (A. İlhan)

Örnek 3: Zaman ilerledikçe mi aklımız eriyor? Aklımız erdikçe mi yoruluyoruz yoksa?


Aklı hayali almamak

* Akla uygun gelmemek, inanılacak gibi olmamak.

* Anlamamak.

Örnek: Şu işleri bir türlü aklım almıyor.


Aklı karışmak
 
* Birden fazla seçenek ya da fikir olduğu zaman hangisini seçeceğini, ne yapacağını bilememek. Bir diğer şekli; kafası karışmak.

* Ne yapacağını bilememek, bocalamak, şaşırmak.

* İnsanın ne yapacağını bilememesi, bocalayıp durması, ve işleri dahada karıştırıp içinden çıkmaz bir hale gelmesi anlamına gelmektedir.

Örnek: Aklım öyle bir karıştır ki ne düşüneceğimi bilemez hale geldim.

Örnek 2: Dur hele, bir düşüneyim, söylediklerin aklımı karıştırdı.

Örnek 3: Soruyu bir cümleyle yanıtlayamıyorsam kafam karışık demektir.


Aklına gelen başına gelmek
 
* Düşünülen kötü bir ihtimalin bir süre sonra gerçekleşme durumu.

* Olmasından korktuğu şeyin zarar verici etkisine uğramak.

Örnek: Aklıma gelen başıma geldi, evi su bastı.

Örnek 2: Akla gelen başa gelir.


Aklına (beynine) girmek

* Bir konuyu kısa bir sürede unutmayacak şekilde öğrenmek.
 
* Herhangi bir konuda bir kimseyi yönlendirmek


Aklına koymak
 
* Bir şeyi yapmaya karar vermek.

* Bir şeyi yapmaya kesin olarak karar vermek.

* Bir fikri başkasına aşılamak.

Örnek: Bu sene takıntısız sınıfımı geçmeyi aklıma koydum.

Örnek 2: Serdar aklına koyduğunu yapan bir öğrencimiz.


Aklına takmak
 
Bir şeyi sürekli düşünmek, takıntı hâline getirmek,


Aklına yer etmek
 
* Bir şeyi bir daha unutmayacak şekilde öğrenmek.

* Uygun bulduğu bir düşünce kafasına yerleşmek.

Örnek: Onun sana söyledikleri aklına yer eder inşallah.

Örnek 2: Söyledikleri aklımda yer etti.


Aklında tutmak
 
* Unutmamak.

* Bellemek, öğrenmek.

Örnek: Söylediklerini aklımda tutacağım.

Örnek 2: Bu rakamları aklında tutmak pek de zor değil.


Aklını almak

* Çok korkutmak.

* Çekiciliği, güzelliği ile büyülemek, etkisi altına almak.

Örnek: Kızın bir bakışı, aklını başından almaya yetti.


Aklını başına almak

* Hatasını anlayarak bu yanlıştan dönmek.

* Mantıksız, ölçüsüz davranışlarda bulunmaktan kendini kurtararak akıllıca bir yola girmek.

* Akılsızsa davranışlarda bulunmaktan kendini kurtarmak.

Örnek: Aklını başına al, yoksa bu içki seni götürecek.

Örnek 2: Burası İstanbul değil, aklını başına al, uslu otur.


Aklını başına devşirmek

* Hatasını anlayarak bu yanlıştan dönmek.

* Mantıksız, ölçüsüz davranışlarda bulunmaktan kendini kurtararak akıllıca bir yola girmek.

* Akılsızsa davranışlarda bulunmaktan kendini kurtarmak.

Örnek: Aklını başına al, yoksa bu içki seni götürecek.

Örnek 2: Burası İstanbul değil, aklını başına al, uslu otur.


Aklını bozmak

* Delirmek, akıl almaz şeylere bozulmak, sapıtmak, delirmek.

* Bir şeyi saplantı hâline getirmek (ikinci anlamda kullanıldığı zaman aklını bir şeyle bozmak şeklinde kullanılır.)

Yalnızca ilgilendiği, üzerine düştüğü şeyle uğraşıp durmak, başka hiçbir mesele düşünmemek.

Örnek: Bizim çocuk sinema ile aklını bozdu.


Aklını (bir şeyle) bozmak

* Delirmek, akıl almaz şeylere bozulmak.

* Bir şeyi saplantı hâline getirmek (ikinci anlamda kullanıldığı zaman aklını bir şeyle bozmak’ şeklinde kullanılır.)


Aklını çelmek

* Bir kimseyi kararından vazgeçirmek.

* Kötü biri için onu ikna etmek

* Kararından, niyetinden vazgeçirip başka bir yola sokmak.

* Baştan çıkarmak, ayartmak.

* Belli bir düşünceden vazgeçirerek kendi düşüncesini empoze etmek.İnsanların belli olaylar için kafasında kurguladığı planladığı düşünceleri vazgeçirmek anlamı taşır.

Örnek: Aklını çelip onu evlenmeye razı et.

Örnek 2: Onunla tatile gidecektik ama annesi aklını çeldi ve bizim tatil planı iptal oldu.


Aklını peynir ekmekle yemek
 
* Saçma ve anlamsız bir davranışta bulunmak yada bir şey söylemek.

* Mantığa aykırı işler yapmak.İnsanların kabullenmediği tarzda şaşkınlık verecek derecede çılgın akla aykırı işlerde bulunmak.

* Akılsızca, şaşkınca, delice işler yapmak.

Örnek: Misafirliğe böyle gidilir mi? Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?


Akşamdan kavur, sabaha savur
 
* Günübirlik yaşayan, o gün kazandığım yine o gün b cayan insanlar için kullanılan bir söz.

* Kazandığını günü gününe harcayan, har vurup harman savuran, savruk kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır.

* Kazandığını günü gününe harcayan, har vurup harman savuran, savruk kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır.

* İnsanlar çalışıp emek ettikleri ve kazandıkları paraları savurgan bir şekilde harcayanlara söylenmektedir.Bu deyim geleceğini düşünmeyen ve israf yapanlar içindir.


Akşamdan sonra merhaba

* İş işten geçtikten sonra teklif edilen yardımın bir işe ramaz olduğunu anlatan bir söz.

* Her şeyin belli bir yeri ve zamanı vardır.Özellikle adalet konusunda vaktinde olması gerekir.Geç olan bir adalet insanları ne kadar tatmin edebilirki?Bu yüzden her iş vaktin olmalıdır,vaktinde yapılmalıdır.


Al aşağı etmek
 
* Bir kişiyi bulunduğu konumdan, çok daha aşağı bir numa indirmek.

* Birini bulunduğu yerden, mevkiden indirmek.

* Yetkilerini elinden alıp birini yerinden uzaklaştırmak, atmak, kovmak, kapıp yere vurmak, kötülemek, değersiz göstermek.

* Yüksek bir mevkide olan birini çeşitli oyun ve hareketler ile bulunduğu yerden indirmek ve o mevkiden aşağı inmesini sağlamak anlamına gelmektedir.

Örnek: Ya, gördün mü, demek ki el oğlu adamı al aşağı ediyormuş bir çırpıda!

“Örnek 2: Her on yılda bir, geçmişten bu yana süregelen edebiyatı alaşağı ediyoruz.”


Al birini vur ötekine

* Birden fazla kimsenin aynı düşük seviyede bulunduğunu yada birden fazla kimsenin benzer saçma ya da kötü davranışlar sergilediğini anlatan bir söz. “Bunların hepsi birbirine benziyor.” anlamındadır.

* Hepsi aynı, bir ayarda, hiçbiri işe yaramaz.

* Hiçbiri işe yaramaz, hepsi bir ayarda.

Örnek: Onlardan söz etme bana. Al birini vur birine.

Örnek 2: Adam gibi bir çalışan bulamadık gitti. Hepsi aynı beceriksizlikte al birini vur ötekine.


Al gülüm ver gülüm

* Bir karşılıklı değişim meselesinde iki tarafın da memnun olma hâli.

* Bir kimseye yapılan hizmetin hemen karşılığını bekleme durumu.

* Karşılıklı sevgi gösterisi.

* Çokluk uygun olmayan işlerde birbirinin çıkarını kollamak.

* Bir şeyi gönül rızası ile karşılıklı diğiştirmek veya uygun olmayan ve kötü  işlerde birbirinin çıkarını kollamak anlamına gelmektedir.


Al takke ver külah

* Senli benli olmak.

* Bir mesele üzerinde uzun çekişmelerden sonra.

* Senli benli, samimî dostluğu sürdürerek.

Örnek: Al takke ver külâh yıllarca yaptık bu işi.

Al takke ver külah Hikayesi
Vaktiyle gençten bir derviş, bir tekkeye mürid olmuş. Tekkenin gediklileri, bu yeni gelen dervişi önce bir güzel tembihlemişler:

“Burada kızmak yoktur. Ne denirse eyvallah vardır. Sabırlı olacaksın. Boynun eğik olacak, miden çok dolmayacak…”

Tekkedekiler, dervişe bir hırka, bir takke, bir de teşbih vermişler. Üzerinde bulunan eski elbiselerini ve kafasındaki yağlı külahı da çıkartıp almışlar.

Bir süre sonra, dervişin canı burnuna gelmiş. Bakmış olacak gibi değil. Bu müridliğe ne sabır dayanır ne can. Yüklükten eski elbiselerini ve külâhını almış. Kendisine verilen hırkayı, teşbihi ve takkeyi de geri koymuş. Kapıdan çıkarken de şöyle seslenmiş:

“Baba erenler, sizi Allah mübarek etsin. Verdim takkenizi aldım külahımı, ben gidiyorum.”


Alacağına şahin vereceğine karga olmak

* Vereceği olduğunda çok isteksiz davranan; fakat alacağı olduğunda alabilmek için çokça uğraş veren insanlar için kullanılan bir söz.

* Alacağı olduğu zaman bütün imkânlarını kullanarak almaya gayret eder. Vereceği olduğu zaman ise vermemek için türlü bahaneler bulur.

* İnsanların borçlarını alırken sert bir tavır takınmaları ve borçlarını alırken bahane kabul etmemelerini,fakat kendi borçlarını verir iken daha yavaş davranmaları ve sanki vermek istemiyor havasına girmeleridir.


Alçacık dağları ben yarattım
 
* Kibirli ve kendini beğenmiş olmak.

* Çok kurumlu olmak kendini çok beğenmek.


Alçak gönüllü olmak
 
* Mütevazı, kibirli olmayan.

* Gurur ve kibre kapılmayıp kendini olduğundan daha aşağı düzeyde sayma, başkalarından yüksek görmeme durumu.

* Mütevazi olmak,alçak gönüllü olmak,komplekslerden arınmış,insani duygu ve hürmeti olan, kendini büyük görmeyen, bulunduğu konum itibari ile büyüklenmemek anlamlarına gelmektedir.

Örnek: İnsanı insan yapan vasıflardan biri de alçak gönüllü olmaktır.


Alet etmek

* Kötü bir işi yapmak için bir kimseyi kullanmak.

* Bir işte birini uygun olmayan bir biçimde kullanmak

Örnek: Sen kalktın, onu şakaya, latifeye, alaya alet etmek istedin.


Alev saçağı sarmak

* Tehlikeli bir durumun önüne geçilmez bir hâl alması. Bir başka şekli; ateş bacayı sarmak.

* Bir olay, önüne geçilemez, tehlikeli bir duruma gelmek.


Alı al, moru mor
 
* Telaş yada yorgunluktan yüzü kıpkırmızı olmak.

* Çok koşmaktan yüzü kızarmış, heyecan dolu, kıpkırmızı bir yüz.

Örnek: Uçağı kalkmak üzere olan babama alı al, moru mor bir şekilde yetişebildim.


Alıcı gözüyle bakmak
 
* Bir şeyi alma nedeniyle ya da alma niyeti varmış gibi bakmak, gözden geçirmek.

* Çok dikkatli bakmak, inceden inceye gözden geçirmek.

Örnek: Mobilyaya ilk defa alıcı gözüyle baktı.


Alın teri dökmek

* Bir şey için çaba harcamış olmak.

* Zahmetli iş görüp çok emek vermek.

* Bir işte yada bir olayda çok çalışarak o iş için emek vermek ve yorulmak anlamlarına gelen bir deyimdir.Terlemek demek yorulmak ve çok çalışmak anlamlarına gelmektedir.

Örnek: Alın teri dökmeyenler, emeğin ne olduğunu bilemezler.


Alın yazısı

* Kader, talih, yazgı.

* Alın yazısı, daha doğmadan önce insanın başına gelecek şeylerin Cenâb-ı Allah tarafından takdir edilmesi

Örnek: Ben seni çok seviyorum. Çünkü sen benim alın yazımsın.


Ali Cengiz oyunu

* Akıl almaz ölçüde bir hile ile insanları kandırmak.

* Kurnazca, haince aklı durduracak iş yapmak anlamında kullanılır.

Örnek: Bana bir Ali Cengiz oyunu oynadılar ki sormayın gitsin.

Ali Cengiz oyunu hikayesi
Eskiden çok mahir bir sihirbaz yaşarmış. Bu sihirbazın en büyük marifeti görünüşünü değiştirebil mekmiş. Sihirbaz, bu oyunu her isteyene öğretirmiş fakat öğrettiği herkesi bir şekilde öldürürmüş. Devrin padişahı bu sihirbazı durdurana kızını vermeyi vaadetmiş.

Bir gün Ali Cengiz adında fakir bir derviş bu işe talip olmuş ve sihirbazdan sihri öğrenmeye başlamış. Ali Cengiz, kendini aptal gibi göstermiş, bu yüzden sihirbaz bütün detayları öğretmekten çekinmemiş. En sonunda padişahın huzurunda bir gün Ali Cengiz ve sihirbaz hüner yarıştırmışlar. Bir müddet mücadeleden sonra Ali Cengiz, buğday tanelerine dönüşmüş, sihirbaz tavuk olup bu taneleri yerken, Ali Cengiz kurt olup tavuğu öldürmüş. Fakat bazı buğdaylar yendiği için sol elinden iki parmağı eksik kalmış.


Ali kıran baş keser

* Zorba, kaba kuvvetle işini gören.

Örnek: Mehmet, sınıfın Ali kıran baş kesini olmuştu.

  ► Bu deyim Fatih’in, ormanlara zarar verenlere idam cezasını uygun görmesi sonucu ortaya çıkan “Dalı kıran, baş keser.” yani dalı kıran, başını kesmiş olur, deyiminin bozulmuş şekli olduğu düşünülmektedir.


Allah versin

* Sadaka isteyenleri uzaklaştırmak için kullanılan bir söz.

* “Allah daha çok versin!” anlamında da kullanılır.

* Dilenciyi savmak için “bekleme, sadaka vermeyeceğim” anlamında söylenir.

* İyi şey elde edenlere memnunluk bildirmek için, kimi zaman da takılma ve şaka için söylenir.”Allah versin, işlerin gayet iyi görünüyor.”


Allah yarattı dememek

* Acımamak, merhamet etmemek.

* Kıyasıya dövmek, çok hırpalamak.

* İnsanlar çok sinirlendikleri zamanlar karşısındaki insana vurmak ve şiddet göstermek isterler.Fakat kendilerine hakim olurlar.Böyle zamanlarda kendilerini teselli etmek ve sakinleştirmek için bu deyimi kullanırlar.

Örnek: Adamlar yabancıya bir giriştiler ki Allah yarattı demediler.


Ayıkla pirincin taşını
 
* İçinden çıkılması çok zor durumlar için kullanılan bir söz.

* Karmaşık bir işin içinden çıkmanın çok güç olduğunu anlatmak için kullanılır.

* Bir işin oldukça karışık, dolaşık, içinden çıkılması güç olduğunu anlatmak için kullanılır.

* Bir işin öyle çok karışmasıdır ki o işin çözümü çok zor olacağını belli etmektedir.Yani karışan bir işin çözümü oldukça zor ve zahmetli olacağını gösteren bir deyimdir.

Örnek: Durup dururken adama olmadık sözler söylemiş, şimdi ayıkla pirincin taşını!

Ayıkla pirincin taşını hikayesi
Eskiden çeltik tarlalarından toplanan pirinç teknoloji yeterince gelişmediğinden ayıklanamaz ve taşlı olarak satılırdı. Kadınlar her yemekten önce bir miktar pirinci ayıklar öyle pişirirdi. Bu çok zor bir işlem olduğundan güç işleri anlatmak için bir kalıp hâline gelmiştir.


Ayran gönüllü

* Bir şeye hemen heveslenip, hevesi çabucak geçen kimse.

* Çok çabucak aşık olanlar için kullanılmaktadır.Birine aşık olur ve çok kısa zaman sonra başka birine aşık olur.Böyle insanları tarif etmek için ayran gönüllü denmektedir.

Örnek: “… Aslında yaptığım tüm işler, hiçbirinde başarılı olmadığımı düşündürdü bana hep. Ne kadar maymun iştahlı, ayran gönüllü olduğumu…”


Ayranım budur, yarısı sudur

* Elimde ancak bu var, o da eksik, yeterli değil.” anlamında söylenen söz.

* Bir iş yarım yamalak yapıldığında özür dilemek için söylenen bir söz


Ayyuka çıkmak
 
* Kötü bir davranışın çok yaygınlaşması.

* Pek yükselmek (ses için).

* Herkesçe duyulmak, yayılmak (dedikodu için).

* Herkes tarafından duyulacak eylemler yapmak,ismi ve yaptıkları herkesin dilinde olmak ve sır olması gereken bir şeyin duyulması sır olmaktan çıkması.

Örnek: Öyle kızgındı ki sesi ayyuka çıkıyordu.

(Ayyuk: Süreyya yıldızının yakınlarındaki kırmızı renkli keçi yıldızının diğer adı.)


Az kalsın
 
* Neredeyse, olmasına çok az kalmış fakat olmamış olaylar için kullanılan bir söz.

* Neredeyse, olmak üzereydi ki, anlamına gelir. Gerçekleşmesi, bitmesi çok yakın bir işin gerçekleşemediğini, bitemediğini anlatır.

Örnek 1: Az kalsın balkondan düşüyordum.

Örnek 2: Telaşımdan az kalsın cüzdanımı almayı unutuyordum.


Aza çoğa bakmamak
 
* Olan ile yetinmek, tok gözlü olmak.

* Eline geçenle yetinmek, mevcut olanla yetinmek, tok gözlü olmak.

* Bir şeyin ne kadar olduğuna, miktarına bakmamak. Ele geçen ile yetinmek.

Miktara takılmamak, önemli olan şeyin miktarı olmaması ve önemli olan niteliktir anlamına gelmektedir.

Örnek: Müşteri geldiği zaman aza çoğa bakma önemli olan müşterinin gelmesidir.


Allak bullak etmek
 
* Bir kişiyi çok şaşırtarak ya da üzerek düzenini bozmak.

* Kurulu düzeni bozmak, karmakarışık bir duruma getirmek.

* Karmakarışık duruma getirmek, bozmak

Örnek: Çocuklar evi allak bullak edip gitmişler.

Örnek 2: Kötü haberi alınca kafası allak bullak oldu.


Allayıp pullamak anlamı

* Süslemek.

* Kötü görünüşü kapatmak için bir şeyi süslemek, donatmak.

Örnek: Hurda arabaları allayıp pullayıp pazara çıkarmışlar.


Allem etmek, kallem etmek
 
* İstediğini elde etmek için her türlü kurnazlığa başvurmak.

* Bir işi istediği duruma getirmek için her türlü kurnazca çareye başvurmak.

* İnsanların her yeri araması elinden gelen her şeyi yapması.

Örnek: İhtiyarın üç aylıkları aldığı günler çıkagelir, allem edip kallem edip zavallının yarı maaşını çarpar kaçar.

Örnek 2: Namussuzlar allem edip kallem edip yaşlı adamın evini elinden aldılar.

Örnek 3: Allem ettiler kallem ettiler, işi adama yaptırdılar.


Alnı açık yüzü ak

* Yaptığı her şeyin hesabını verebilmek, geçmişinde utanılacak bir işi olmamak.

* Herhangi bir ayıbı, çekinecek bir durumu olmamak, iffetli ve şerefli olmak.

* Utanılacak korkacak yada endişe edecek bir durumu olmamak. Dürüst ahlak sahibi ve herkesin takdir ettiği insanlar için söylenmektedir.

* Yaptıklarından emin olan doğru ve dürüst olanların hareketlerinde utanılacak yada yüz kızartıcı bir durumun olmadığını açıklamak için kullanılan bir deyimdir.

Örnek: İşte alnı açık yüzü ak meydandayım; çıksınlar karşıma.


Alnını karışlamak

* Meydan okuma sözdür.

* Kendi gücünden ve karşısındakinin güçsüzlüğünden şüphesi olmamak.

* Bir işin çok güç olduğunu, yapılamayacak kadar zor olduğunu anlatır.

* Küçümseyerek meydan okumak, tehdit etmek.

Örnek: Beni polise bildirenin alnını karışlarım.


Alnının akıyla çıkmak

* Bir işi hakkıyla bitirmek.

* Kötü bir suçlamadan suç suz olduğu anlaşılarak kurtulmak.

* Küçümsenecek, ayıplanacak bir duruma düşmeden; tertemiz, şerefiyle, başarılı olarak o işi layıkıyla yerine getirmek anlamına gelmektedir.

* İnsanların başarması zor olan işleri başarmaları anlamına gelmektedir.Zor güç işleri başarmak için büyük emekler harcayan insanların o işi başardıklarını belirtmek için kullanılır.

Örnek: Allah’ın izniyle bu işten alnımın akıyla çıkacağım.

Örnek 2: Bu işten de çok şükür alnımın akıyla çıktım.

Örnek: Çetin ve çetrefil bir cümlenin içinden yüzünüzün akıyla çıktığınızda ‘Bu cümle bundan iyi çevrilemezdi, diye kendinize “Aferin!” demenin mutluluğuna sınır çizilemez.


Alnının ar damarı çatlamak

* Utanması kalmamak.

* Çok çaba sarf etmek, yorulmak.

* Başarmak için çok sıkıntı çekmek, çok çaba sarf edip emek vermek.

Örnek: O yolu açıncaya kadar benim alnımın damarı çatladı, sen ne halt etmeye bozuyorsun?


Altı alay, üstü kalay
 
* Birbirine uyumsuz. “İçi dışı bir olmayan” anlamında kullanılan bir söz.

* İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat.

Örnek: Altı alay üstü kalay bir dolaba benziyor bu.


Altı kaval, üstü şişhane (şeşhane)

* Daha çok giyim için “altı, üstüne; bir parçası öbür parçasına uymaz.” anlamında kullanılır.

* Parçalan birbirine benzemeyen ve uygun olmayan, dolayısıyla bir işe yaramayan aparatlar hakkında veya giyim kuşam konusunda birbirine uymayan ve yakışmayan kıyafetler İçin altı kaval üstü şeşhâne deyimini kullanırız.

Örnek: “Çabuk çıkar şu üzerindeki altı kaval üstü şişhane elbiseyi, yoksa rezil olacaksın el âleme.”

 ► Şeşhane, Osmanlı Döneminde kullanılan yivli tü feklerin adıdır. Kaval ise, içinde yiv olmayan düz tüfeklerin adıdır. Bu tüfeklerin attığı memiler olduğu için yarısı şeşhane, yarısı kaval olan bir tüfek île ateş etmek imkânsız hále gelir.


Altı yaş olmak
 
Görünürde güvenilir ya da iyi bir şey gibi görünen bir işin arkasında olumsuz bir durumun olması.


Altın bileziği olmak
 
* Kendisine kazanç sağlayabilecek bir becerisi olmak.

* Para kazandıracak bir mesleği, becerisi, yeteneği olmak.

* Para getiren, hayat boyunca geçimi sağlamaya yarayan sanat ve meslek.

Örnek 1: Şimdiden bir altın bilezik sahibi ol ki yarın rahat edesin.

Örnek 2: Sanat ahin bileziktir. (Atasözü)


Altın kesmek

* Çok para kazanmak. Bir başka şekli; para kesmek.

* Çok fazla miktarda para kazanır olmak.

Örnek: Adamların açtığı büfe altın kesiyor sanki.


Altın leğene kan kusmak

* Çok varlıklı olduğu hâlde, sahip olduğu varlığın bile çare etmediği büyük bir derdi olmak.

* Varlık içinde hastalık ya da azap çekerek yaşamak. Çok zengin olduğu halde sıhhati yerinde olmamak.


Altında kalmak

* Ezilmek.

* Yapılan bir iyilik ya da kötülüğe gerekli kusuru verememek.

* Bir şeyi karşılıksız bırakmamak.

* Bir şeyin üstesinden gelmek.

Örnek: Onun bana yaptığı iyiliğin altında kalır mıyım?

Örnek: Bana verdiği işin altında kalmayacağım.


Altından Çapanoğlu çıkmak
 
* Bir işin içinde bir usulsüzlük va da yolsuzluk çıkması.

* Girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karşılaşmak.

Örnek: Bana öyle geliyor ki bu işin altından Çapanoğlu çıkacak.

Altından Çapanoğlu çıkmak deyiminin hikayesi
Çapanoğulları yolsuzluk ile başa gelmiş bir vali ailesidir. Amasya. Ankara, Elazığ, Kayseri, Maraş, Niğde ve Tarsus bölgelerinde valilik yapmışlardır. Bu aile zamanla güçlenerek nüfuzunu arttırmıştır.

Bu dönemlerden birinde bu bölgedeki yolsuzlukları incelemek için müfettiş gönderilir. Müfettiş incelediği her yolsuzlukta bu aileden birkaç kişinin adının geçtiğini fark eder. Nüfuzlarından çekinerek bir yaptırım yapamasa da, bu söz o zamandan yadigâr kalmıştır.


Altından girip üstünden çıkmak

* Kısa zamanda harcamak, Harap etmek, Yıpratmak anlamına gelir.

* Elindeki zenginliği har vurup harman savurmak anlamına gelir.

* Bir serveti, bir parayı, bir kaynağı gereksiz yere, düşüncesizce, sorumsuzca harcayıp kısa zamanda bitirmek.

Örnek: Bir ayda o kadar paranın altından girip üstünden çıktı.


Altından kalkmak
 
* Zor bir işi başarıyla bitirmek.

* Bir zorluğu yenip işi başarmak.

Örnek: Telâşlanma, işin altından kalkacaktır o.


Altını çizmek
 
* Bir şeyin (daha çok sözün) önemli olduğunu belirtmek, dikkat çekmek.

* Bir şeyin (daha çok sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak.

Örnek: Altını çize çize söylüyorum. Eninde sonunda sen de geleceksin.

Örnek 2: Altını çizerek söylüyorum; Sen de haklı olduğumu göreceksin.


Altını üstüne getirmek

* Darmadağın bir hâle getirmek.

* Söz ve davranışlarla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek.

* Bir şeyi bulmak için aramadık yer bırakmamak.

Örnek: Evin altını üstüne getirdik ama tabancayı bulamadık.

Örnek 2: Adam iki çift laf etti. Topluluğun altı.


İşi altmış altıya bağlamak

* Bir durumu geçici bir çözümle kurtarmış görünmek.

*  Bir işi hakkıyla yapmaya başlayarak, sonunu Allah’tan beklemek anlamında kullandır.

* O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir işi kesin neticeye vardırmış gibi görünmek.

Örnek: İnsanları altmış altıya bağlamakta üstüne yoktur onun.

  ► Ebcet hesabında Allah isminin harflerinin toplamı 66’dır: Elif: 1| Lam: 30×2, He: 5=66.


Altta kalanın canı çıksın
 
* Güçsüz, kimsesiz ya da kendini savunamayacak kişilere ne olursa olsun.

* Kötü bir işte bütün cezanın, 0 işte en son sorumluluğu yüklenmiş kişiye kalma durumu.

* Herkes başının çaresine baksın, güçsüzleri düşünme, gücü yetmeyene ne olursa olsun. anlamında kullanılır.

* Herkes kendi gücü yettiğince kendini kurtarmaya baksın, gücü yetemeyenler zora düşerlerse de aldırmasın anlamında.


Alttan almak

* Sinirli ya da kızgın olan kimseye, sakinleşmesi için sakince ve yumuşak bir dil kullanarak yaklaşmak Bir başka şekli; aşağıdan almak.

* Sert konuşan birine karşı yumuşak, olumlu, onu haklı görüyormuş gibi tavır almak.

* Sinirli kızgın olan insanların,yada ihtilafa düştüğümüz insanlar karşısında sessiz kalmak yada ortamı daha fazla germemek için yumuşak bir tavır ve söylem içine girmek,karşıdaki kişiyi daha fazla sinirlendirmemek anlamlarına gelmektedir.

Örnek: Amacına ulaşmak istiyorsan onunla konuşurken alttan al, pes perdeden konuş.


Amaç gütmek
 
* Bir amaç doğrultusunda hareket etmek, bir ülküye sahip olmak.

* Bir amacı gerçekleştirmeye çalışmak

* İnsanların belli bir amaçlarını gerçekleştirmek için,o amaç uğruna çalışması veriler elde etmesi anlamına gelen bu deyim iyi ve kötü olarak da algılanmaktadır.

Örnek: Cumhuriyet Döneminin kimi romancıları, özellikle halkın sorunlarını yansıtma, bu sorunlar doğrultusunda okurları bilinçlendirme amacını gütmüşlerdir.

Örnek 2: Dernekler, 13’üncü maddedeki genel sınırlamalara aykırı hareket edemeyecekleri gibi siyasi amaç güdemezler.


Aman derim

* Sakın yapma anlamında kullanılan bir söz.

* Pes etmek, yardım istemek.

* Sakın ha, böyle bir iş yapayım deme.

* Sakın ha, böyle bir iş yapayım deme.

Örnek: Evi satacakmışsın, aman derim!


Aman dilemek

* Yardım istemek, Pes etmek.

* Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek, galip gelenin merhametine sığınmak.

* Bir insana karşı yapılan bir hatadan dolayı özür dilemek, hatasını anlamak ve karşıdaki insana bu hatanın kendinden kaynaklandığını kabul ederek özür dilemek.

* Af dilemek, ben ettim sen etme demek, bağışlanmayı beklemek, hatasını kabullenmek ve bir şans daha verilmesini istemek anlamlarına gelmektedir.

Örnek : Aman diyene kılıç kalkmaz (Atasözü)


Aman vermemek
 
Genellikle savaş veya mücadele durumlarında kullanılan bir deyimdir.

* Rakibine kazanması için ufak bir fırsat dahi verme roek, nefes aldırmamak.

* Acımayıp öldürmek.

* Göz açtırmamak, rahat bırakmamak.

* Düşmanı acımayıp öldürmek, merhamet etmemek.

Örnek 1: Böyle kahpe insanlara sakın aman vermeyin!

Örnek 2: Kanuni Macar ordusuna aman vermeden 2 saatte koca orduyu yok etti.

Örnek 3: Böyle insanlara aman vermeden gereği yapılmalıdır

Örnek 4: Rakip oyuncuya aman vermedi kalemize bir şut dahi gelmedi.

Örnek 5: Öğretmenimiz sınavda aman vermeden bzi gözetledi. Kopya çekemedik.


Ana baba günü

* Çok kalabalık, Mahşer günü.

* Sıkıntılı kalabalık; telâşlı, tehlikeli, kimsenin kimseyi tanımadığı kalabalık.

* Kişilerin birbirlerini tanımayacakları kadar kalabalık ve telâşlı hâl, durum.

Örnek 1 : Yangın yeri ana baba gününe dönmüştü.

Örnek  2 : Konser yeri ana baba gününe dönmüştü.

Örnek  3 : İphone 5 ilk satış günü ana baba günü olur o yüzden gitmeyelim.

Çarşı’da pazarda dolaşırken adım atamayacak kadar sık bir kalabalık ile karşılaşan bir kimse genellikle “Ana Baba Günü” deyimini kullanır.

Bir diğer eşleniği ise “Tıklım tıkış” olarak da kabul edilebilir.

Spor müsabakalarında gol ve ya sayı yapılacak olan alana hemen hemen tüm sporcuların yığılması esnasında “Ceza sahası ana baba günü gibiydi” de kullanıma başka bir örnektir.

Kısaca bir karşılık bulmak gerekirse de “Çok Kalabalık” tam karşılığı olabilir.


Ana kuzusu
 
* Yaşı büyümesine rağmen hâlâ annesine bağımlı yaşayan çocuk veya genç. 

* Korkak.

* Pek küçük kucak çocuğu

* Sıkıntıya, güç işlere alışkın olmayan, nazlı çocuk veya genç.

* Sıkıntı ve güçlüklere alışmamış nazlı kimse.

Örnek : Şu torbayı kaldırışına bak hele, tam bir ana kuzusu.

Örnek 2: Şuna bak kasaları nasıl kaldırıyor tam bir ana kuzusu.


Anası ağlamak

* Çok sıkıntı veya zahmet çekmek.

* Çok eziyet çekmek, sıkıntıya katlanmak, bitkin duruma düşmek.

Örnek : Onu buraya getirinceye kadar anam ağladı.

Örnek 2: Ona laf anlatana kadar anam ağladı.

Örnek 3: Kaçanın anası ağlamamış. (Atasözü)


Anasından doğduğuna bin pişman
 
* Büyük bir sıkıntı veya zahmet çeken.

* Çok tembel, üşengeç, canından bezmiş.

Örnek: O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin pişman.


Anasından emdiği süt burnundan gelmek
 
* Çok büyük bir zahmet veya sıkıntı çekmek.

* Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek, eziyete katlanmak.

* Birine bir iş yaptırırken çok sıkıntı çektirmek:

Örnek : Hiç belli olmaz insanoğlu! Bir gün anadan emdiği sütü burnundan getirir.

Örnek 2: Şu arabanın taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi.


Anasının nikahını istemek

* Çok uğraştırmak.

* Bir şey için değerinin çok üstünde bedel istemek.

* Çok fahiş miktarda ücret talep etmek.

* Bir şeye değerinden çok para istemek, olmayacak bir istekte bulunmak.

Örnek : Senin istekli olduğunu duydu adam, şimdi gidersen anasının nikâhını isteyecek o eve.

Örnek 2: Bir adımına anasının nikâhını ister. (Atasözü)


Anca beraber, kanca beraber

* İki kişinin, “Ne olursa olsun beraber olacağız.” anlamında kullandığı bir söz.

* Birbirimizden ayrılmayacağız, işler iyi de gitse, kötü de gitse hep birlikte yapacağız, beraberliği bozmayacağız.

Örnek: Bu toprağı yalnız ben mi atacağım, hayır arkadaşlar; haydi anca beraber, kanca beraber.


Anladıysam Arap olayım
 
* Hiçbir şey anlamadım anlamında kullanılan bir söz.

* Bir şeyi anlamamak.

Örnek: Dediklerinden birşey Anladıysam Arap Olayım.

Anladıysam Arap olayım demek küfür olur mu?
Bu sözü din düşmanları çıkarmıştır. Arap, güzel demektir; siyah, zenci demek değildir. Bugün Arap denilen kimseler Arap değil, çoğu fellah, kimileri de zencidir. Zengibar’dan, Habeşistan’dan gelenlere de, kasıtlı olarak Arap demişlerdir.

Peygamber efendimiz Arap idi. Araplar beyaz, buğday benizli olur. Bilhassa Peygamberimizin sülalesi beyaz ve çok güzel idi. Günümüzde de bu mübarek soydan gelen seyyidler var, hiçbiri zenci değildir. Peygamberimizin vefatında, Eshab-ı kiramın hepsi, sonra da evlatları, İslamiyet’i dünyaya yaymak için, Arabistan’dan çıktı. Asya’nın ötelerine, Afrika’ya, Kıbrıs’a, İstanbul’a, her yere dağıldı. Allah’ın dinini, Onun kullarına tanıtmak için canlarını feda ettiler. Bu geniş topraklar, o mübarek şehitlerle doludur. Sultan II. Abdülhamit Han’ın amirallerinden Eyüp Sabri Paşa, Mirat-ül-haremeyn kitabında, Mekke şehrinde, iki Arap evinin kalmış olduğunu yazmaktadır. Bugün ise hiç yoktur.

Bugün kendilerine Arap denilen kimselerin yanlışlıkları ve sapıklıkları yüzünden Arap kelimesine hakaret etmek yanlış olur. Seyyidler Arap’tır. Genelde, İslamiyet’i kötülemek için Arap kötülenmektedir. İslamiyet’i kötülemek için, dinin emirlerine irtica denmesi gibidir. Bu oyuna gelmemelidir. Dinimizde ırk üstünlüğü yoktur. Ama bazı milletler diğerlerinden daha faziletli olabilir. Bunun için Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

(Müslüman Arabı sevmek imandandır.) [İ.Neccar]

Ebu cehil gibi dinsiz Arabı sevmemek de, imandandır.


Ant içmek

* Ant içmek; Yemin etmek demektir.

* Yemin etmek, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek.

Örnek: Ant içtik, asla bu ülkeyi düşmana bırakmayacağız.

Örnek 2: Böyle uzaklaşınca ağır ağır o bizden / Biz ayrı düşmemeye ant içmiştik denizden” (F. N. Çamlıbel)


Apar topar

* Hızlı bir biçimde, tam ve düzgün olmasına dikkat edil meden.

* Telâş ve acele ile, yaka paça, hazırlanmadan.

Örnek : Treni kaçırırım korkusuyla apar topar evden ayrıldım.

Örnek 2: Sabahleyin apar topar yola çıktılar.

Örnek 3: Oyun apar topar iki hafta içinde kaldırılıveriyor.


Abdala malum olur

* Saf birisi gelecekle ilgili bir tahmin yaptığı zaman tutacağını belirtir. Aslı gezgin, derviş anlamındaki “abdaldır.

* Bir olayın veya bir işin olabileceğini önceden sezinlemek, tahmin etmek anlamında kullanılır…

* Bazı konuları önceden tahmin eden insanlar için sana malum oldu içine doğdu gibi anlamlar içermektedir.

Örnek: Ali’nin düşeceği Hasan’a malum oldu yerine Alinin düşmeden öne Hasanın bunu tahmin etmesi ve Alinin ise abdala malum olur demesi gibidir.


Ar damarı çatlamak
 
* Utanma duygusunu kaybetmek, ahlak ve din kurallarına aldırmamak.

* Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak.

* Utanma, sıkılma duygularını yitirmiş bulunmak.

Örnek : Adama bak nerede soyunuyor, alnının ar damarı çatlamış anlaşılan.

Örnek 2: Ar damarı çatlamış bu adamdan ne umuyorsun anlamadım bir türlü.


Ara bozmak

* Birbiri ile arası iyi olan kişilerinin dostluğunu bitirmek, aralarına düşmanlık sokmak.

* İki kişi arasındaki dostluğu bozmak, aralarını açmak.

* İki kişi arasındaki iyi ilişkiyi, dostluğu, arkadaşlığı yıkmak.

Örnek: Kim ki ara bozar, o toplumun yüz karasıdır.


Ara bulmak
 
* Birbirini tanımayan ya da birbirine düşman olan kişileri birbirini sever hâle getirmek, barıştırmak.

* Birbirleriyle anlaşamayan, bir araya gelemeyen kişileri uzlaştırmak, barıştırmak.

* Araları dargın olan iki insanının aralarını düzeltmeye çalışmak. Pazarlık esnasında iki kişinin anlaşamaması üzerine bir üçüncü kişinin fiyat anlaşmasına varmasını sağlamak.

Örnek: İki öğrencinin arasını bulmak, tam bir haftamı aldı.


Aradan çıkmak
 
* Bir topluluktan dışlanmak ya da ayrılmak.

* Bir şeyi yok saymak,

* Bir işin, başka bir yapılırken halledilmesi.

* Yapılması gereken öteki işlerle uğraşılabilmesi için bir iş önce bitirilmek.

* Sıkışık bir durumda, sıkıntılı bir zamanda işe engel olan kimse oradan uzaklaşmak.

* Kendini bir sorunun, bir davanın dışında tutmak.

Örnek: Derken dürülür defter, başkasına gelir sıra/Seni aradan çıkarırlar.


Aralarından kara kedi geçmek
 
* Birbiri ile dost olan kişilerin dostlukları bozulduğu zaman söylenen bir söz.

* İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak, aralarına soğukluk girmek, birbirlerine gücenmek.

* Aralarında küçük, önemsiz bir dargınlık olmak, birbirlerine gücenmek, dostlukları bozulmak.

Örnek: Niçin konuşmuyorsunuz? Aranızdan kara kedi mi geçti?

Örnek 2: Aralarından kara kedi geçti herhâlde, bir süredir konuşmuyorlar.


Aralarından su sızmamak anlamı
 
* Çok yakın dost olmak, sürekli beraber olmak, yediği içtiği ayrı gitmemek.

* Çok iyi, çok yakın dostluk veya arkadaşlık kurmak, ahbap olmak.

Örnek: Şunlara bak, aralarından su sızmıyor.


Arap saçına dönmek
 
* Çok karmaşık, içinden çıkılmaz bir hâle gelmek.

* İşlerin çok karışıp içinden çıkılmaz bir durum alması.

Örnek: Bırak artık sorumsuzluğu, işleri bu tavrınla Arap saçına döndürdün.


Arası açılmak
 
* Bir kimse ile dostluğunun zayıflaması.

* Sürekli gittiği bir yere daha seyrek gider hâle gelmek. Bir başka şekli; arası bozulmak.

* İyi ilişkileri, dostlukları, arkadaşlık bağları kopmak; birbirlerine dargın hâle gelmek.

* Arkdaşlıkları iyi giderken kötü olması, aralarının bozulması.

Örnek: Şu iki çiftin araları nasıl açıldı hâlâ anlayamadım.

Örnek 2: Aramıza kara kediler girdi. Artık birbirimize karşı soğuk kanlıyız.

Örnek 3: Ali ile hüseyinin ders konusunda arası açılmış.


Araya girmek

* Bir kavgayı durdurmak için tarafların arasına girmek.

* Bir kimsenin bir yere kabul edilmesi için etkide bulunmak.

* İki kişinin arasındaki bir işe karışmak.

* Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak.

* Yapılmakta olan bir işin yapılmasını geciktirmek.

Örnek: Araya başka işler girince seninkini yapamadım, kusura bakma.


Araya koymak

* Bir kimsenin bir yere kabul edilmesini kolaylaştırmak için, bu konuda etkili birinin yardımına başvurmak.

* Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak anlamına gelmektedir.

Örnek: Genel müdürü araya koyup senin işe alınmanı sağlayacaklardır.


Arayı yapmak

* Arası bozuk olan kimse ile barışmak.

* Arası açık olan iki kişiyi uzlaştırıp, barıştırmak.

Örnek: Hasan aramızı yapmasaydı biz hâlâ diken üstünde oturuyor olacaktık.


Arı kovanı gibi işlemek
 
* Çok işlek, girip çıkanın çok olmak.

* Bir yerin gireni çıkanı veya müşterisi çok olmak.

* Girip çıkanı çok olan yerin durumu. Gidip geleni çok olmak.

Örnek: Şu seçim dolayısıyla doktorun evi arı kovanı gibi işliyor.


Arka çıkmak
 
* Bir kimseyi savunmak, ona destek olmak.

* Birini korumak, Savunmak.

* Birilerine karşı, birini korumak; savunmak, kayırmak.

Örnek: Babası arka çıkmasaydı onu bir güzel dövecekti.

Örnek 2: Ağabeyim bana arka çıkmasa idi bu evde barınamazdım.


Arka kapıdan çıkmak
 
* Bir kurumdan hiçbir başarı gösteremeden ayrılmak.

* Özellikle bir eğitim kurumundan, bir iş yerinden hiçbir varlık gösteremeden, bir şey öğrenemeden ayrılmak.

Örnek: Övünüp durma, bilgine bakılırsa sen o okulun arka kapısından çıkmışsın.


Arkası kesilmek
 
* Bir şeyin devam etmeme hâli, bitmesi.

* Tükenmek, bitmek, süregelen bir şeyin son bulması.

Örnek: Kiranın da arkası kesilirse ne yaparız biz?


Arkasına düşmek
 
* Takip etmek.

* Hakkını aramak. Bir başka şekli; arkasına takılmak.

* Birini gözden ayırmayarak arkasından gitmek.

* Bir işi sona erdirmek için çok sıkı çalışmak.

Örnek: Arkasına düşmezsen nasıl elde edeceksin o evi?


Arkasından konuşmak
 
* Bir kimse hakkında, onun olmadığı bir ortamda kötü şeyler söylemek. Bir başka şekli; arkasından atmak.

* Bir insanın yüzüne karşı konuşulduğu zaman hoşlanmayacağı şeyleri başkasına anlatması söylemesidir.Bu durum halk arasında arkasından konuşmak olarak söylenmektedir.

* Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak, dedikodusunu yapmak, çekiştirmek.

Örnek: Adamın arkasından söylemeye utanmıyor musun?


Arkasını dönmek (Arka (sırt) çevirmek)

* Arkasını dönmek. Aldırmamak, Önem vermemek. Bir işi sürdürmekten vazgeçmek. Artık destek vermemek.

* Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak.

Örnek: İşlerim bozulunca bana sırt çevirdi.


Armudun sapı, üzümün çöpü var demek
 
* “Her şeyde bir kusur bulmak” anlamında kullanılan bir söz.

* Her şeye kusur bulmak, beğenip karar verememek.

* Her şeyde bir eksiklik bulmak, güç beğenir olmak.

* Bir şeyi her yönü ile kabullenmeliyiz. Her şeyin kendine göre küçük de olsa olumsuz yanları olabilir. Bir işin olumlu yönleri varken, olumsuz olanları üzerinde yoğunlaşmak doğru değildir. Örneğin evlenen bireyler eşlerinin akrabaları ile de yakınlık kuracaklarını, onlarla iletişim içinde olacaklarını unutmamalıdırlar.

* Başarısızlıklarına veya çalışacakları işe sürekli bahane uyduran insanlardan, sorumluluk ve başarı beklemek hayaldir. İnsan bahane değil, çözüm üretirse başarıyı yakalayabilir.


Armut piş, ağzıma düş

* Her şeyin eline hiç çaba harcamadan hazır gelmesini beklemek için kullanılan bir söz.

* Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır.

* Hiçbir emek harcamadan her şeyin kendine sunulmasını bekleyen kişi için söylenir.


Arpa boyu yol almak
 
* Çok az başarı ya da mesafe kat etmek.

* Yapılan bir işle ilgili çok fazla ilerleyememek.

* İstenilen seviyeye ulaşamamak, çok az yol almak.;

* Çok az bir yol almak anlamına gelmektedir.İnsanların çok emek isteyen bir işte çok az bir iş yapması çok uzun olan bir yolda az bir mesafe kaydetmesi anlamlarına gelmektedir.


Arpa ekip darı biçmek
 
* Umduğundan farklı bir sonuç almak anlamına gelir.


Arpacı kumrusu gibi düşünmek

* Derin derin ve kaygı içinde düşünmek.

* Derin derin ne yapacağını bilemeden, çaresizlik içinde düşünüp durmak.

* Ne yapacağını bilmeyerek derin derin düşünmek.

Örnek: Öyle arpacı kumrusu gibi ne düşünüp duruyorsun?


Asıp kesmek
 
* Yasaları gözetmeden hareket etmek.

* Yapamayacağı büyük tehditler savurmak.

* İşkence etmek, zalimce tavırlarda bulunmak.

* Tehdit etmek, zalimce davranışlarda bulunacakmış gibi konuşmak.

Örnek: Dün haktan ve adaletten söz edenler, bugün iktidar olunca asıp kesmeye başladılar.


Askı asmak
 
* Bir ilanın ya da toplumca görülmesi istenen bir yazının umumi bir yere asılması.


Askıda kalmak
 
* Bir işin olumlu ya da olumsuz bir sonuçla bitmemesi, sürüncemede kalma hali.

* Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması, yapılamayıp öylece kalması.

Örnek: Senin gelmemen yüzünden bütün işler askıda kaldı.


Aslan payı
 
* Bir işte en büyük emeği geçene verilen en büyük pay.

* En güçlü ve kuvvetli kişinin aldığı büyük pay.

* Bir bölüşmede en büyük pay.

* Bir malın paylaşımı sırasında güçlü olanın aldığı büyük pay.

* Ortaklaşa yapılan bir işin neticesinde en büyük payı ya da faydayı, ortakların en büyüğü, en kuvvetlisi veya en kıdemlisinin alması.

Örnek: Aslan payı Ahmete düştü.

Aslan payı hikayesi
Vaktiyle ormanın birinde, hayvanlar iş bölümü yapmışlar. Bundan sonra bir ekip ava gidecek, bir ekip de kralları olan aslanın hizmetine bakacakmış. Bir gün avcılar büyücek bir ceylanı avlayıp getirmişler.

Kral aslanın huzurunda, kaplan, kurt, tilki, çakal cümle et yiyici, halka olup ceylanı da, ortaya uzatmışlar.

Aslan kurda:
“Şu mübareği aramızda bir taksim et bakalım” demiş. Kurt gayet âdilâne bir şekilde şu parça senin, bu parça benim., diye bölüştürmeye başladığında ise, bu iş kralın hiç hoşuna gitmemiş. Gitmediği gibi bir pençe savurup kurdu yere uzatmış. Sonra da tilkiye dönerek gürlemiş:

“Sen taksim et bakalım kurnaz tilki!”

Tilki, bir ceylana bir de kurda baktıktan sonra taksimata başlamış:

“Şu mübareğin ön bacakları, efendimiz hazretlerinin sabah kahvaltısıdır. Arka bacakları ise akşam yemeğidir. Yüreği, ciğeri, böbrekleri ise öğle vakti atıştırmak üzere yine efendi hazretlerinindir. Geriye kalan işkembeydi, bağırsaktı, kelleydi, paçaydı her ne varsa, onları da biz kullar, aramızda bölüşürüz oldu bitti” demiş.

Bu taksimat kral aslanın pek hoşuna gitmiş. Tilkiye dönüp, “Söyle bakalım, bu âdil taksimatı kimden öğrendin?” diye sormuş.

Tilkicik, bıyıklarını burarak kurda bakmış ve:

“Şu yerde uzanmış yatan, kurt babadan öğrendim efendi hazretleri” demiş.


Aslan yürekli
 
* Çok cesur, korkusuz.

* Yılmaz, hiçbir şeyden korkmayan, yiğit, kahraman.

Örnek: Aslan yürekli Mehmetçik düşmanı çil yavrusu gibi dağıttı.


Astarı yüzünden pahalıya gelmek
 
* Bir işin teferruatının asıl işten pahalıya mal olması.

* Bir işten kazanılan paranın masraflara yetmemesi.

* Gerçek değerinden fazlaya mal olmak

* Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya malolması.

Örnek: Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu.


Astığı astık, kestiği kestik anlamı

* Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan, çok sert kimseler için kullanılır.

* Hiç kimseye hesap verme zorunluluğu duymadan hareket eden
 
* Yalnız kendi sözü geçen.


Aş pişti, bayram geçti
 
* İş işten geçti, ihtiyaç duyulan şey gelene kadar ihtiyaç sona erdi anlamında kullanılan bir söz.

* İş işten geçti. Bundan sonra bu iş için yapılacak birşey yada bir çare kalmadı demek.

* Şenlik, tören bitti, herkes işine dönebilir” anlamında söylenir.


Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık

* Bir durum karşısında yapılacak her şeyin bir sakıncası yada olumsuz yanının bulunduğunu ve karar verme zorluğunu anlatan bir söz.

* İki davranış, iki kimse, iki karşıt şey arasında bir tercih yapamama zorluğunu anlatmak için kullanılır.

* Darıltmak, gücendirmek istemediği iki şeyden birini seçmek durumunda kalan kimse. Karar vermesi güç.

* Bir olayın sonunda yada başında çaresiz kalmak, ne yapacağını şaşırmak kadar kötü bir durum olmasa gerek! Ne konuşulsa bir taraftan ziyana, ne uygulansa bir kişiye zarara dokunulacağı beliren olaylarda kullanılır.


Aşağı yukarı

* Yaklaşık olarak, hemen hemen, tam değil de tama yakın.

Örnek: Aşağı yukarı on kilo gelir bu yük.

Örnek 2: Yaklaşık aşağı yukarı on yıl geçti.


Aşık atmak
 
* Birisiyle yarışmak, onu adele İçine girmek.

* Boy ölçüşmek, meydan okumak, yarışmak, kendini göstermeye çalışmak.

* Birisiyle yarışmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yarış etmek.

Örnek: Sen benimle aşık atacak biri değilsin.

Örnek 2: Yonca, bu iki erkek çocuktan ayrı bir yaratık olduğunu, onlarla aşık atamayacağını bilir.


At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak

* Zarar gördükten sonra tedbir almak.

* İş işten geçtikten sonra önlem almaya kalkışmak

 * Zarara uğradıktan, iş işten geçtikten sonra tedbir almak.

 * Olan olduktan sonra tedbir almak.

 * Bazı konularda iş işten geçtikten sonra önlem almanın faydasız olduğu anlamına gelmektedir.

Örnek: Çocuk düştükten sonra masayı ortadan kaldırıyorsun. At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapatsan ne fayda.


At oynatmak

* Ata hüner göstermek.

* Hüküm sürmek.

* Bildiği ve istediği gibi davranmak.

* Belli bir alanda üstünlük kurmak.

Örnek: Meydan adamlara kaldı, istedikleri gibi at oynatıyorlar.


Ata et ite ot vermek

* Kişilere onların ihtiyacı olmayan şeyler ya da bir görev verirken, hu görevleri kişilerin uzmanlıklarına gore dağıtmama. Bir başka şekli; ata et, ite ot döker.

* Uygunsuz iş yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurları ters kullanmak; kişilere işlerine yaramayan şeyi, ilgili olmadıkları görevi vermek.

* Uygunsuz iş yapmak, birbirne uymayan, bir birini tamamlamayan, birbirine uyum halindeki parçaları ters kullanmak anlamlarında kullanılacağı gibi; yanlış işleri yanlış kişilere görev olarak vermek.

* Bir işi ters yapmak

Örnek: Ata et, ite ot verilen bir ülkede dirlik düzenlik mi olurmuş?

Örnek: Usta senin elemanlar ne böyle? Sen ata et, ite ot vermişsin kesin batarsın yakında.


Ateş Almak

* Yanmak, tutuşmak.

* Aniden sinirlenmek.

* Heyecanlanmak, telaşlanmak, öfkelenmek, coşmak.

* Ateşli silâhın patlaması.

Örnek: Silâh birden ateş aldı.


Ateş bacayı sarmak

* Tehlikeli bir durumun önüne geçilmez bir hal almak. (Tehlikeli duruma düşmek; önlenemeyecek bir duruma gelmek.)

* Önü alınamayacak hâle gelmek.

* Bir iş ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak.

Örnek: Ateş bacayı sarmadan çabuk gidelim buradan!


Ateş basmak anlamı

* Sıkılıp, utanarak yüzü kızarmak.

* Aşırı ölçüde sıkılmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta sıcaklığın artması, yüzün kızarması.

Örnek: O nadide, paha biçilmez vazoyu kırınca bedenini birden bire ateş bastı.


Ateş kesilmek

* Çok sinirlenmek.

* Çok çalışkan ve becerikli olmak.

* Çok kızgın, öfkeli davranışlar göstermek.

* Çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak.

* Ateşli silâhlarla yapılan atışa son vermek.

Örnek: Taraflar ateş kesilmesine razı olmadılar.


Ateş pahasına anlamı

* Çok pahalı, fiyatı çok yüksek manasında kullanılan bir deyimdir.

Örnek: Yeni daireler ateş pahası, nasıl alacağız?

Örnek 2:  Bu yıl arsa fiyatları ateş pahası.

Örnek 3: Bu yıl don yüzünden Kayısı Fiyatları Ateş Pahası olmuş.

Ateş pahasına deyiminin hikayesi
Bir gün padişah adamlarıyla ava çıkar fakat yağmura yakalanır. O sırada kendilerini en yakın kulübeye zor atarlar. Gelenlerin yüksek mevki sahibi olduklarını anlayan köylü, ateşi iyice kuvvetlendirir. Yağmur ve rüzgârdan üşüyen padişah ateşi görünce keyifle, “Ateşe bak, bin altın eder doğrusu.” der. Yağmur tüm gece devam eder ve padişah kulübede konaklamak zorunda kalır. Yarın olup, ayrılmak istedikleri zaman, “Ağa, borcumuz nedir?” diye sorarlar. Köylü dünkü cümleyi hatırlayarak, “Bedelim siz bin altın dediniz, üstüne bana laf söylemek yakışmaz!” der.


Ateş püskürmek

* Öfkeyle çok kırıcı ve incitici sözler söylemek, çok öfkeli olmak, bağırıp çağırmak, ağır sözler söylemek demektir.

Örnek: Öğretmen kapıyı kıran öğrencilere ateş püskürdü.

Örnek 2: Anlaşılan patron iyice kızmıştı bütün gün önüne gelene ateş püskürdü.


DEYİM NEDİR?

Deyim, dil biliminde, kavramları, durumları hoşa giden bir anlatımla ya da özel bir yapı ya da söz dizimi içinde belirten ve çoğunlukla gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da cümledir. İki veya daha çok sözcükten kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan ad, önad, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Ya tam bir tümcedirler ya da bir söz öbeğidirler.

Diğer bir deyişle Deyim; Genellikle gerçek anlamından uzaklaşmış birden çok sözcükten oluşan, bir kavramı ya da durumu karşılayan kalıplaşmış sözcük gruplarına “deyim” denir.

DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ

1. Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, kelimelerin yerleri değiştirilemez ve aynı anlama bile gelse yerine başka bir sözcük getirilemez. Farklı bir sözcük getirilir veya sözcüklerin yeri değiştirilirse, ifade etmeye çalışılan düşünce anlamlı ve cümle akşına uygun olsa bile kullanılan söz grubu deyim sayılmaz.

“Başını taştan taşa vurmak” deyimi “kafasını taştan taşa vurmak” biçiminde söylenemez.

“Tut kelin perçeminden” deyimi” kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.

2. Deyimler en az iki sözcükten oluşan söz gruplarıdır. Bir sözcük tek başına deyim oluşturamaz.

– Ağzını aramak

– Bozuntuya vermemek

– Fikir yürütmek

– Ekmeğini taştan çıkarmak

– Elinden geleni ardına koymamak

3. Deyimler farklı farklı söz grupları biçiminde meydana gelmişlerdir. Deyimleri oluşum şekillerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabiliriz.

İsim Tamlaması Biçiminde Olanlar
Ateş pahası, ekmek kapısı, balık istifi, eşek şakası, anasının gözü vb.

Sıfat Tamlaması Biçiminde Olanlar
Kara cahil, deli fişek, yarım ağız, püsküllü bela vb.

Kurallı Bileşik Sıfat Biçiminde Olanlar
Çenesi düşük, içten pazarlıklı, eli açık, maymun iştahlı, gözü kara vb.

Mastar Grubu Biçiminde Olanlar
Acemilik çekmek, ciğeri beş para etmemek,  suratı bir karış asılmak, iki ayağını bir pabuca sokmak, etekleri zil çalmak, göz dikmek, aldırış etmemek vb.

Cümle Biçiminde Olanlar
Adet yerini bulsun. Dostlar alışverişte görsün. Delik büyük yama küçük. Fol yok yumurta yok. Ayıkla pirincin taşını vb.

(Eksiltili cümle, ikileme vb biçiminde olan deyimler de vardır.)

4. Ne kadar fazla sözcükten oluşursa oluşsun deyimler tek bir kavramı ya da durumu karşılar. Deyimleri atasözlerinden ayıran en önemli özellik de budur. Atasözlerinin arka planında öğüt verme, ders çıkarma gibi unsurlar varken deyimler yalnızca bir durumu bir kavramı belirten anlatım kalıplarıdır.

Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Hayalcilik

Üstüne tuz biber ekmek: Kusuru artıracak harekette bulunmak

Suya götürüp susuz getirmek: Herhangi bir işte diğerini alt etmek

Atı alan Üsküdar’ı geçti: Fırsatı kaçırmak

Havanda su dövmek: Boşuna uğraşmak

Deveye sormuşlar: Neden boynun eğri? “Nerem doğru ki” demiş: İşin her tarafının bozuk olması durumu

5. Deyimlerin büyük çoğunluğu mecaz anlamlıdır, yani deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam farklıdır.

Küplere binmek: Sinirlenmek (Küpün üzerine oturmak anlamında değildir.)

Derdini dökmek: Çekilen sıkıntıların bir bir anlatılması.

Ayağının tozuyla: Gelir gelmez

Burun kıvırmak: Beğenmemek

Sinekten yağ çıkarmak: Olamayacak yerden çıkar sağlamaya çalışmak

Ağzı açık ayran delisi: Aptal aptal bakan avanak

6. Sayıları az da olsa gerçek anlamlı deyimler de vardır. Deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam aynıdır.

Çoğu gitti azı kaldı: Yapılmakta olan işin en önemli, en zor bölümü bitti.

İyi gün dostu olmak: Sadece iyi günlerde görünmek.

Kimi kimsesi olmamak: Yakını, eşi, dostu bulunmamak.

Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay olan aynı zamanda kıymetli olan şey

  • Kullanım Şartları
  • Yayın İlkeleri
  • Künye
  • Reklam
  • İletişim
© 2019 Huzur Sayfası

Tüm Hakları Saklıdır © 2012 - 2019 / İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz

Sonuç Bulunamadı
Hepsini Gör
  • Anasayfa
  • Eğitim
  • Sağlık
  • Gebelik ve Kadın Sağlığı
  • Dini Bilgiler
  • Şiirler
  • Rüya Tabirleri
  • Yemek Tarifleri
  • Şifalı Bitkiler
  • Kur’an-ı Kerim Portalı
  • Tefsir Külliyatı
  • Ansiklopedik Bilgiler
  • Atasözleri ve Anlamları
  • Biyografi
  • Deyimler
  • En Güzel Oyunlar
  • Faydalı Bilgiler
  • Güzel Sözler
  • Şarkı Sözleri

Tüm Hakları Saklıdır © 2012 - 2019 / İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz