Hamdullah Suphi Tanrıöver Kimdir? Hamdullah Suphi Tanrıöver hayatı, Hamdullah Suphi Tanrıöver biyografisi, Hamdullah Suphi Tanrıöver eserleri. Hamdullah Suphi Tanrıöver hakkında bilgi.
Hamdullah Suphi Tanrıöver, (d. 1885 İstanbul, Osmanlı Devleti – ö. 10 Haziran 1966 , İstanbul, Türkiye),
Çerkes asıllı Türk Edebiyatçı, yazar, öğretmen, milletvekili, siyasetçi.Daha çok mütareke döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında yaptığı coşkulu konuşmalarıyla tanınan siyaset adamı, şair ve yazardır
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Meclis’te yaptığı coşkulu konuşmaları nedeniyle “milli hatip” ve “cumhuriyet hatibi” olarak tanınan bir siyaset adamı ve yazardır. Önce Fecri Ati Topluluğu içinde, daha sonraMilli Edebiyat toplulukları içinde yer aldı. Zamanla siyasi kimliği, şair ve yazar kimliğinin önüne geçti. Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda ve I., II., III., VII., VIII., IX. dönem TBMM’de milletvekilli olarak bulundu. İki defa Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Siyasi yaşamının yanısıra Türk Ocakları’nın başkanlığını yürüttü. Türk Ocakları’nın kapatılmasından sonra 13 yıl Bükreş’te büyükelçilik görevinde bulundu. Yurda geri döndüğünde Türk Ocakları’nı tekrar kurdu; ismi, aralıklarla toplam 34 yıl başkanlık ettiği bu kurum ile özdeşleşmiştir.
HAYATI
1885″te İstanbul “un Aksaray, Horhor semtindeki Abdülatif Suphi Paşa Konağı”nda dünyaya geldi. Babası, Tanzimat Dönemi bilim ve siyaset adamlarından Abdüllatif Suphi Paşa, annesi bir Çerkez kızı olan Ülfet Hanım”dır. Dedesi ilk Osmanlı maarif nazırı Abdurrahman Sami Paşa’dır; babası ise devletin 6. Maarif Nazırı olarak görev yapmıştır. Yazar Sami Paşazade Sezai, yazarın amcasıdır.Çocukluğu yoğun bir kültür ortamında geçti. Yetiştiği konak, divan edebiyatının son şairlerinin sık sık bir araya geldikleri bir toplantı yeri gibiydi . İlk şiirlerini amcası Sami Paşazade Sezai Bey’in Paris’te çıkardığı Şura-yı Ummet gazetesinde yayımladı. İlk şiirlerini amcası Sami Paşazade Sezai Bey’in Paris’te çıkardığı Şura-yı Ummet gazetesinde -imzasını amcasından saklayarak- yayımladı.
İstanbul Dürbün, Âmâ, Hasat, Hordebin, Keçiboynuzu, Münekkit, Sermuharrir, Sivrisinek, Toplu İğne, Yatmaz gibi imzalar kullandı. II. Abdülhamid”in iradesiyle parasız yatılı olarak Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) öğrenim gördü. Okuldan 1904″te mezun oldu ve meslek olarak öğretmenliği seçti. Ayasofya Rüşdiyesi’nde hitabet ve Fransızca, Darülmuallimin’de edebiyat, Darülfünun’da Türk-İslam sanatı dersleri verdi. 1909’da Fecri Ati Topluluğuna katıldı. 1911’de bu topluluktan ayrılarak Ziya Gökalp önderliğindeki Genç Kalemler çevresinde gelişenMillî Edebiyat akımına bağlandı.
1913’te Edirne’deki Bulgur zulümün-dünyaya anlatmak için seçilen heyetin içindedir
Fecri Ati grubu içinde şair ve eleştirici yazar olarak Türk Edebiyatına giren Tanrıöver, gerçek yerini ve kişiliğini Milli Edebiyatcılar cereyanı ve Türk Ocağı kadrosunda bulmuştur. Ayrıca Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ömer Naci’den sonra Türk dünyasında büyük bir ün kazanan yeni bir milli hatiptir.
1912’de milliyetçilik akımının İstanbul’daki merkezi olan Türk Ocağı’na girdi.1912 yılında 766 sıra numarasıyla Türk Ocağına üye olmuş, yıllarca başkanlık yapmış, çok canlı çok ateşli hitabeleriyle, Türk Milliyetçiliğinin gür ve temiz sesi, tipik bir sembolü olmuştur. Aralıklarla toplam 34 yıl bu kurumda başkanlık yaptı (1912-1931, 1949-1959, 1961-1966). İstanbul’daki işgalci güçlere karşı düzenlenen açık hava toplantılarında hitabetin etkili örnekleri olarak gösterilen konuşmalar yaptı ve güçlü bir hatip olarak tanındı. Son Osmanlı Meclis-i
Mebusanı (1920) Antalya üyesi olarak seçildi; mecliste Misak-ı Milli lehine konuşmalar yaptı.Türk Ocağına büyük emeği geçen kuruculardan Yusuf Akçora şunları söyler: “Ocağın tarihinde fasıla yoktur. Türk Ocağı fasılasız hayatın en ziyade reisi Hamdullah Suhi Beye borçludur. Kendi hayat ve istikbalini Ocağa katmış olan Hamdullah Suphi Bey, enerjisi, fikir takibi, ruh aşinalığı ve işi zor bulunur tertipleyiciliği sayesinde Türk Ocağını Milli Türk Devletinin kuruluşuna kadar getirebildi”
Tanrıöver en büyük hizmetlerinden biri de Türk Ocağı binası yaptırmasıdır. Tamamen Ocaklıların ve halkın katkıları ile meydana getirilen bu bina, daha sonra Ocaklılardan alınmış, Devlet Resim ve Heykel Müzesi haline çevrilmiştir. Meclis-i Mebusan”ın işgal güçleri tarafından kapatılmasından sonra milli mücadeleye katılmak için Ankara”ya gitti. TBMM ilk döneminde meclise milletvekili olarak katıldı. İlk kabinede milli eğitim bakanı olarak görevlendirildi, bu görevde bir yıl kaldı. Bakanlığı sırasında ulusal marş için güfte yarışması açıldı. M.Akif Ersoy “un yarışmaya katılması için çaba harcayan ve İstiklâl Marşı”nı etkili sesi ile meclis kürsüsünde okuyan Hamdullah Suphi idi.
II. ve III. T.B.M.M”de İstanbul milletvekili olarak TBMM’de yer aldı. 1925 yıllında ikinci kez Milli Eğitim Bakanı oldu. 4 Mart-19 Aralık 1925 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı”nı yürüttü. Bir yandan da Türk Ocakları Başkanlığını sürdüren Hamdullah Suphi Bey, derneğin merkezini İstanbul”dan Ankara”ya taşıdı. Yeni devletin kültürel yönden teşkilatlanmasında ve Türkiye kültürünün yayılmasında Türk Ocakları”nın büyük rolü oldu. 1931 yılında şube sayısı 278, üye sayısı 32bine ulaştı. Siyasal bir güç niteliği kazanmaya başlayan kurum, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal”in 25 Mart 1931 tarihli gazetelerde yayımlanan talimatı üzerine 10 Nisan”da kendisini feshetti. Türk Ocakları”nın kapanmasının ardından 1931’de Bükreş Büyükelçiliği’ne atandı. 13 yıl sürdürdüğü Bükreş büyükelçiliği sırasında Bükreş”te büyük bir Türk ,Mezarlığı yapılmasını ve Gagauz kasaba ve köylerinde Türkçe eğitim yapan okullar açılmasını sağladı. 1944″te büyükelçilikten emekliye ayrıldı ve siyasete geri döndü.
1945″te İçel ve 1946’da İstanbul milletvekili olarak yeniden Meclis’e girdi. 10 Mayıs 1949″da İstanbul”da yeniden açılan Türk Ocakları”nın başkanı oldu. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti (DP) listesinden bağımsız Manisa milletvekili, 1954’te yine DP’den İstanbul milletvekili seçildi. 1957’de Hürriyet Partisi adayı olarak katıldığı seçimleri yitirdi. Kültür ve siyaset hayatının renkli simalarından ve coşkulu hatiplerinden biri olan Hamdullah Suphi Tanrıöver’in konuşmalarından seçmeler ‘Dağ Yolu’ (1928-1931), yazıları da ‘Günebakan’ (1929) isimli kitaplarda toplandı.Türk Ocakları Merkez Heyeti’nin başkanlığını yürütmeye devam etmekte olan Hamdullah Suphi Bey, 10 Haziran 1966″da yaşamını yitirdi. Edirnekapı Merkezefendi Mezarlığı”na defnedildi.
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Hamdullah Suphi de,sanat hayatina ilk adimini siirle atar. Agabeyinin kizi ve çocukluk arkadasi Seniha Sâmi Morali’dan ögrenildigine göre;Hamdullah Suphi ,”On yasindayken siir yazmaya” basladigindan ”Mektep arkadaslai adini sâir”koyarlar.Hamdullah Suphi’yi Galatasaray Sultaniyesi’ndeki ögrencilik yillarindan itibâren taniyan Abdülhâk Sinâsi Hisar da, Senihâ’nin temas ettigi bu hususu;”……manzûmeler yazdigi ve bahçe zamanlarinda bazen bir cezbe halinde yüksek sesle siir okuyarak gezindigi için,kendisine sâir diyorlardi. ”diyerek,hiç süpheye yer vermeyecek bir açiklilikla dogrulamaktadir.
Hamdullah Suphi,çok erken denilebilecek bir yasta tesekkül ettigi anlasilan bir siir zevkiyle kaleme aldigi saraya karsi kin ve nefret dolu bu ilk siirlerini Türk Posta teskilâti ile göndermek çok tehlikeli oldugu için,amcasi Sâmipasazâde Sezâî bey tarafindan Paris’te yayimlanan Sûrâ-yi Ümmet gazetesine gönderi. Sezâî,kimden geldigini bilmedigi bu siirleri gazetesinde birer birer yayimlar.
Hamdullah Suphi,Otuziki siirinin yirmidokuz tanesini ARUZ ,diger üç siirini de HECE ÖLÇÜSÜ ile yazmistir.Umûmî bir ifâdeyle Hamdullah Suphi’nin siirlerinin ekseriyetinin sekil bakimindan serbest oldugunu söyleyebiliriz. EMPRESYONİst”bir ifâde tarzi vardir.Çünkü,Hamdullah Suphi,bu siirlerin çogunda dis âlemi oldugu gibi anlatmamakta,aksine o âlemin onda uyandirdigi intibalari tasvir etmektedir.Fakat O’nun asil dikkatini çeken siirleri tabiat güzelliklerinin ve askin kendisine verdigi ilhamlari yansitan siirleri degildir.Tanriöver’in yakin dostlari ile arastiricilarinin dikkatini çeken siirleri sosyal ve siyasi muhtevâli olanlardir.
Halit ZiyaUsakligil’in hatıııııralarana göre :” Bundan sonra siir söylemeyecegim. Ben bir seyi akranimdan daha iyi yapabildigime inanmazsam rahat edemem.Benden çok daha iyi sâir Ahmet Haşim’dir.Onun için siiri ona birakiyorum,ben hatip olacagim. ” diyerek hatipliğinin şairliğinden daha da üstün olduğunu kendisi de kabul etmiştir.
Edebiyata sadece nutukları ve yazıları ile katkıda bulunmamış devlet adamlığı esnasında da edebiyat , kültür, eğitim ve hizemet alanında çok sayıda faydalı girşimlerde bulunmuştur. Türk ocakları derneği faaliyetleri dışında büyük elçilik görevleri esansında da kayda değer girişimleri olmuştur.Hamdullah Suphi Tanrıöver de, 1931 yılında Romanya”da Bükreş Büyükelçiliği”ne atanmıştır. Tanrıöver, geniş tarih bilgisi, kültürü, güzel konuşma yeteneği ile Rumen siyasi çevrelerin de güven ve sempati toplamıştır.
Kazanmış olduğu bu nüfuzla Atatürk devrimine uygun olarak, bölgedeki Türklerin Türkiye ile kültürel bağlarının devamını sağlamak amacıyla çok önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Özellikle Gagauz Türkleriyle yakinen ilgilenerek, bunlar için Türkçe eğitim veren okullar açmıştır. Türkiye”den getirttiği kitapları bu okullarda okutarak Türklük bilincinin yükselmesini sağlamıştır.
Tüm bu vesileler onu şair ve yazarlıktan ziyade hatip olmaya zorlamış ve ilk gençlik yıllarından başlayarak siyaset adamlığı sürecinde de gür sesli ve edebiyatımızın en etkili hatiplerinden biri olarak adını edebiyat tarihimize yazdırmıştır.
ISTANBUL
Uzakta,simdi,sönük dalgalarla yükselerek
Semâ-yi garbi ezen,muhtesem,büyük,yüksek,
Vakur,samt-i müheykel,mükedder ü magbun
Durur;o hasr-i mebânî,o girdibâd-i kurun
Agirlasir gibi üstünde bu ihtiras-i simal
Siyah kanatlari yorgun bu tayf-i istiklâl,
Ufufklardan eder buzlu bir havâ ceryan
Vegâ-yi din ile mâ’lûl bir heykel-i ezmân
Durur,zemîn-i harekette,ser-sikeste,garib,
Hudutlarinda zafer kosturur bir Ehl-i salib.
Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Eserleri
- Namık Kemal Bey Magosa’da (1909),
- Günebakan (makaleler, 1929, haz. Fethi Tevetoğlu. 1987)
- Dağyolu (hitabeleri, 1931; Fethi Tevetoğlu. 1987).
- Anadolu Milli Mücadelesi (1946),
DAĞ YOLU KİTABI’NIN ÖZETİ
Kitabın birinci bölümünde;Kubilayın kesik başı bölümü şeriat yanlılarının başını kestiği aziz şehit Kubilayın bu uğurda verilen ilk şehit olmadığı daha önce verilmiş birçok şehit olduğu ancak türkiyede şeriat yanlısı halkı şeriata çağıran onlarca kurum oldukta sonra son da olmayacağı hakkındaki konuşmaları var Tanrıöverin.
Kitabın ikinci bölümünde ise Türk ocaklarının tarihçesi ve iftiralara karşı cevaplarımızda;yeni başlayan fikir cerayanının istikbalinin tohumlarını taşıdığını bu kuvveti de bi kasırga gibi Türkocaklarını taşıdığını belirten Hamdullah Suphi İstanbulun işgali sırasında da bu büyük kurumun ilk hedef olarak görüldüğü ve en büyük tehlike olarak kkarşılandığı ve sürekli olarak ilk el konulan ve kötülenmeye çalışılan ;komünizm gibi akımların beşiği olduğunu savunmuş ancak aynı yüce kurumun Türk milletini birleştireceği ve Türk kadınının da erkeği gibi en ön saflarda olmasını sağlayacak yuva olarak anlatmıştır.
Kitabın üçüncü bölümünde Saltanat ve hilafet müesseseleri inklab ve Türk gençliği bölümünde Türk halkının yıllar sırtında taşıdığı saltanat ve hilafetin Türkiyeye kök salmış olduğunu kolayca sökülüp atılamayacağım bunun da sebebinin günde beş vakit Türkiyenin dört tarafında binlerce minareden desteklenmesinden her köşe başındaki sebil çeşmelerişnde yazan dualardan anlaşılacağı gibi kolay olmayacağı ancak Türk insanını sefaletinin ve Türk kadının yerinin geriliğinin sebebi olan bu nusubetin atılması gereklliğini anlatıyor.Yüz Temel Eser Özetleri, Kitap Özetleri, Roman Özetleri, Yüz Temel Eser, Özet Kitabın dördüncü bölümünde ise ;bugünkü tehlikeler ve halk peygamberliği bölümünde saltanat ve hilafetten kurtulunmuş bile olsa bugünkü en büyük tehlikeyi teşkil edebilecek olan sarıklıların halkı istismar edrek yönlendirebiecekleri buna karşı aydınlanmanın gerekliliği ve sürekli olrak halkın bunlardan kurtulması için aydınlatılması gerektiğini anlatıyor.
Kitabın beşinci bölümü olan Türk ocakları merkez binasının açılması bölümünde yaptığı konuşmada ne kadar önemli bir kurumun açılışını yapıldığını anlatmak için :”eğer bir ifade olsaydı,şakaklarımı parmaklarımın arasında sıkar ve kendime,kalbinde ve dimağında en güzel ve en iyi ne varsa bugün karşındakilere vereceksin derim.”sözleriyle başlayan konuşmasıyla anlatmaya çalışmıştır.
Kitabın altıncı bölümü olan milli şair Mehmed Emin Beyin doğumunun altmışıncı yıldönümü münasebetiyle Mahmud Esad Beyin verdiği ziyafette yaptığı konuşmada ise Türk ocaklarıyla yapılan fedakarlıklarla birçok yol katettğini Türk kadınınında bu ocaklarda ilk defa sahne aldığını bu milletin tarihinde bütün büyük hareketlerin büyük bir iman ve aşktan doğduğunu di,le getirmiştir.
Kitabın yedinci bölümünde sanat ve istikbalimizi anlatan konuşmasında türk milletinin son nesillerinin milli ve mahalli sanatların umumi bir düşünlüne şahid olmaktan doğan bir mazi kadar kuvvet kaynağı olabilecek bir şey düşünülemez .
Kitabın sekizinci bölümünde maarifimizde istikamet başlığında nutuk 17 Kasım 1992″de Ankara öğretmenler derneği kongresinde söylenmiş olan ve Hakimiyeti milliye gazetesinin 23,24,26 ve 27 Kasım 1922 trihli sayılarında da yayımlanan konuşmasına yer vermiştir.
Kitabın dokuzuncu Türk sabrı ve anadolu zaferinde Türk halkının her türlü güçlüğe göğüs gererek nice fedakarlıklarla kazandığı zaferin öneminbden ve bunu korumak için yapılması gerkenlertden bahsediyor…
Kitabın onuncu bölümünde niçin mücadele ediyoruz da bir camide yaptığı konuşmasında büyük millet meclisinin emriyle memleketin bugünkü vaziyeti hakkında bildiklerimi arz etmek hakkında konuşma yapmıştır. Kitabın onbirinci bölümünde istila önünde türk halkıyla Türk halkının istilaya karşı gösterdiği direnişi ve fedakarlıklarla aldığı zaferi anlatıyor… Kitabın oniki ve onüçüncü bölümleri olan İstanbul mitinglerinde konuşmasına “zavallı kadınlarımız” diye başladığından da anlaşılacağı gibi başkaları son sözlerini söylemeden önce bizim halkça milletçe son sözlerimizi son kararlarımızı söylemek mecburiyetinde oluşumuzu çok geçmeden Türk düşmanlarının kendi hükümlerini vereceğini bunun da bize uymayacağını ancak bizim bunun için sonunu kadar mücadele etmemiz gerektiğini anlattığı konuşmaları yer alıyor. Kitabın ondördüncü ve son bölümünde Türk kadınına yaptı