Ahmet Telli Kimdir? Ahmet Telli Biyografisi? Ahmet Telli Hayatı? Ahmet Telli Kitapları? Ahmet Telli Şiirleri? Ahmet Telli Eserleri? Ahmet Telli Hakkında Bilgi…
1946’da Çankırı’nın Eskipazar ilçesinde doğdu. Hasanoğlan ve Pazarören öğretmen okullarında eğitim gördü. Bir dönem köy öğretmenliği yaptı. Ardından Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Anadolu’da çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 12 Eylül’den sonra uzunca bir süre tutuklu kaldı. 1960 sonrası toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün şairlerden. İsmet Özel’den sözcük seçimi ve ses tonu bakımından etkilendi. Romantik ve başkaldırıcı şiiriyle bir yandan da Attilâ İlhan’a yakın durduğu söylenebilir.
ESERLERİ
Şiir kitapları
Yangın Yılları (1979)
Hüznün İsyan Olur (1979)
Dövüşen Anlatsın (1980)
Saklı Kalan (1981)
Su Çürüdü (1982)
Belki Yine Gelirim (1984)
Çocuksun Sen (1994)
Kalbim Unut Bu Şiiri (1994)
Barbar ile Şehla (2003)
Diğer eserleri
Ben Hiçbir Şey Söylemedim (2001)
Sulara mı Yazıldı (2001)
Buradayım Sözümde (2005)
ÖDÜLLERİ
1980 Toprak Şiir Ödülü Hüznün İsyan Olur kitabı ile (Metin Altıok’la paylaştı)
1982 Yazko Şiir Özendirme Ödülü Saklı Kalan ile
Her iki kitabındaki yazılarında Telli”nin ilgisi bunlarla da sınırlanmıyor. Yazıları sürekli bir genişleme ve yayılma eğilimi taşıyor. Aziz Nesin, Cemal Süreya, Ceyhun Atuf Kansu, Şenal Sarıhan, Metin Altıok, Behçet Aysan, Tuğrul Keskin, Celal Vardar, Osman Numan Baranus, Nasuh Mahruki, Çerkes Karadağ, Nilgün Marmara, Nazım Hikmet, Cengiz Tuncer, Necati Cumalı, Veysel Çolak, Mehmet Çetin hem birey olarak hem de yazdıkları bağlamında onun için ilgi konusudur.
Öte yandan kirlenme, şair ve metafizik, düşünce özgürlüğü ve şiir, gerçekliğin paradigması, intihar, vicdan, müzik, edebiyata karşı televizyon, ulusal kültür sorunu, prometheus, dil, biçem, haklılık, kitaplar, okurlar ve yazarlar, yazar örgütlenmeleri, gelecek, çaresizlik, kuşak olgusu, korku ve cesaret, şiir,dil ve ideoloji, söylenen ve yazılan, şiirin cinsiyeti, muhalif ile yalan, etno, yaratma özgürlüğü ve demokrasi, yılsonu edebiyat değerlendirmeleri, f tipi, Sivas ve daha başka konu ve sorunlar ele aldıklarındandır.
Yazdıklarının ve anlattıklarının hepsinde önce insan Ahmet Telli”yi görürüz. Akabinde şiir yazan, konuşan, eyleyen Ahmet Telli”yle karşılaşırız. Şiirinde, yazdıklarında, anlattıklarında birey olarak kendisi vardır. Bakış açısını belirginleştiren de söz konusu bireyliğidir. Her şey kendine göre ve kendincedir. Belki de en çok belirtmek ihtiyacı duyduğu şey bu bireyliğidir. Buysa yazıp söylediklerinin kesinliklerini ortadan kaldırır.
Bu bir bakıma başka birinin “öyle değil” deme hakkının teslim edilmesidir. Ama, bunu bir hak olarak gördüğü de pek söylenemez. Çünkü hak gibi bir temellendirmeye karşıdır. Hiçbir hak”kın masum olmadığını bilinç olarak kabul eder. Başka birisinin “öyle değildir” ve “ben böyle düşünüyorum”dan anladığı başka birinin hakkı kesinlikle değildir. “Ben böyle düşünüyorum siz de başka türlü ve başka düşünebilirsiniz.” Buradaki asıl vurgu kendinin ve bir başkasının bireyliğinedir. O bireyliğin içine tutarsız olma gibi bir özelliği bile sığdırır.
Yazıp anlattıkları kendine göre yine kendinin bireysel tarihidir. Kendi içindeki bireysel ihtilalin söz ve yazıya düşen yansımasıdır. Toplumsal olana bakarken de yeterince bireysel bir tavırda diretir. O bireysellik de yeterince politiktir.Toplumsal olan karşısında bireysel duruşunda ısrarlıdır. Buysa yazıp anlattıklarının toplumsal yanlarını dumura uğratmış olmaz. Tersine kimi yerde belirginleşmesine, netleşmesine bir imkan olarak belirir. Ama, yazdıklarından hepsinin kendi tercihi ve tavrı olduğunu kolaylıkla çıkarırsınız. Bu yanıyla gerçekten etiktir. O etik tavrı sayesinde toplumsalın içinde büyük bir ihtimalle yalnız bir birey olarak yer alır.
Hayatın düşlediği maceralara izin vermemesinden dolayı yazmak onun için başka bir macera olarak önüne çıkar. Kendi deyişiyle okumak ve yazmak kendini gerçekleştirmek için seçtiği alandır.Yazmak sözün eylemle buluştuğu noktadır. Kendi deyişiyle “yazma eylemi söylemek ile eylemek pratiğidir” Şiir, söz ve yazı hayat karşısında kendini gerçekleştirme düzlemi ve alanı olarak karşılık bulur. Ona göre söz ve eylem “kendimiz” olmanın imkanlarını içerir.
Hayatı dönüştürerek devrimcileştirir. Ama, aynı düzlem kendini yadsıma ve yıkma imkanıdır kesinlikle meşruiyet kazanmanın yolu değildir. Bu anlamda onun dikkatli sorusuna bir yanıt olacaksa eğer şiir hiçte meşru değildir. Şiir meşruiyeti reddeder. Çünkü yazdığı ve anlattıklarıyla yine kendi deyişiyle “Her türden egemenlikçi ideoloji ile” arasına “eleştirel mesafe koyma” çabasını, kendisiyle, yazma pratiğiyle “hem etik hem estetik bir tartışma olarak” anlar. Kendini yadsıma “zihniyet dünyasının evrilme ve hatta kırılma yerlerine de işaret çabası”nı belirginleştirir. Bunlar kendini gerçekleştirmenin ihtiyaç kabul ettiği bağlamlardır. Kişisel tarihine vurgusunu sağlamlaştırır.
Yazılarında ve anlattıklarında bu tarih hem etik hem de estetik göz ardı edilmeden gerçekleşir. Kişisel tarih hem kendine hem de yaşadığı dünyaya yönelik eleştirel bir vurguya ve imlaya sahiptir. Aslına bakılırsa bu yadsımanın gerektirdiği bir eleştirellik, eleştirel bir mesafe ve imladır. Ama yazdıklarındaki imla durdurmaktan, duraklatmaktan çok ilerlemeye yöneltir. Eleştirellikse “kaosun yaratıcı ritmini” arar durur. Kendini gerçekleştirme düşüncesi de kaos talebini çoğaltır. Bir bakıma kendini gerçekleştirme düşüncesi onun kaosudur. Kaos yüzünden bu kendini gerçekleştirme yadsıma, evrilme ve kırılmalarla gerçeklik kazanır.
Bütün bunlarsa kendi dilini oluşturmasına yarar. O dil de şiir yazanı delilere yaklaştırır. Çünkü şiir yazan katılmayan ve itaat etmeyendir. Şiir yazan akılla pek ilgili değildir. Sezgi ve duyarlığın cehenneminde akla yer yoktur. Şiir yazanın duyarlığı verili olanı bozar. Bu yüzden de şiir yazan delilere yakındır. Yalnızlığına saldırılmadığı sürece herkesi sever. Çünkü yalnızlığın şiir yazana hatta insana özgü olduğunu önkabul olarak benimser. Şiir yazanın yalnızlığını ortadan kaldırmak gibi bir sorunu da hiç olmaz.
Düzyazıları özellikle son yıllara denk gelen düşünüşü ve duruşunun karşılığıdır. Hata ve zaaflarını da içeren bir tarihin sonucudur. Ama, o yadsır. Bir Asuri Kitabesi”den yapılan alıntı yazdıklarını karşısındaki yadsıyıcı tavrını Ben Hiçbir şey Söylemedim”in daha başında belirginleştirir. “Bu son günlerde dünyamız bozuluyor; her tarafta rüşvet ve yozlaşma; herkes kitap yazmak istiyor ve öyle görülüyor ki, dünyanın sonu yaklaşıyor.” Ama, bu bir yandan da bugünün dünyasına ve dünyanın sonuna kişisel bir itirazdır. Yazdıklarının iki kitap olarak ortaya çıkmasıysa tutarsızlığını gösterir. Başka bir deyişle tutarsız olmayı bile bile ister. Ona göre kimse tutarlı olmak durumunda değildir.
İlla ifade etmek gerekiyorsa bu yazılar yazan kadar okuyanı da huzursuz eder, şaşırtır. Okur eğer bir takım beklentilerden yola çıkıyorsa büyük bir ihtimalle Ahmet Telli o okuru da baştan yadsımıştır. Bu anlamda şu anda okumakta olduğunuz bu yazı bir değerlendirme yazısı da değildir. İfade etmek istediği bir meramı olmadığı bir şey söylemeye de çalışmamaktadır. Öylesine bir yazıdır ve öylesine okumak gerekir.
bazı şiirleri……
Acıya Alışılmaz
Hangi çığlık bir çığ gibi yarıyorsa
gecenin gerilmiş karnını bu saatte
acı tükenip bitmiştir orada artık
çırılçıplaktır tarihin bu sayfası
Fiziğin armağan ettiği bu teller
keçeleştirirken cinsel organımı
haykırıyorum insan olduğumu
ve çatlatıyor alnımın en gergin teli
Ahmet Telli
Anladım
Bulutları düşünüyorum, kuşları ve aşkı
Tarihleri var da onların, hatta anıları
Vatanları olmadı hiç bir zaman, ki onlar
Ayışığına karıştılar yeryüzünden göçerek
Ve bırakarak metal bir uygarlığı geride
Anladım ayaklarımın altındaki dünya değil
Çocuk sevinçleri, ipinden koparılmış uçurtmalar
Bulutu ve suyu izliyor soluk bir sonsuzluk
Anladım yüreğimdeki rüzgarla sürükleniyorum
Üşüdüğümü unutuyorum, yalnızlığımı da
Yasaksa artık bu ülkeden çıkmamız
Vatansız olduğumuzu bilelim diyedir
Mayınlayarak ömrümüzün kalan kısmını
Anladım vatansızlıktır bir şaire yakışan.
Aşk Bitti
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle
Halâ Koynumda Resmin
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi, rüzgâr gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Halâ koynumda resmin
Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Halâ koynumda resmin
Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın ‘merhaba’ demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Halâ koynumda resmin
Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Halâ koynumda resmin
Ve halâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin.
Bekle Beni
Karlar tozarken bekle
Ortalık ağarırken bekle
Kimseler beklemezken bekle beni
-K.Simonov
I
Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
bekle beni
Bahar geldiğinde
kırlara çıkacaksın
dizboyu otlar üstünde
koş koşabildiğince
ve sakın yitirme neşeyi
Kırların sessizliğinde
yüreğinin sesini dinle
ve orada benim için
küçücük bir yer ayır
ve bekle beni küçüğüm
Doğa pervasızdır biraz
bakarsın en olmaz yerde
masmavi bir su fışkırır
ve suyun ışıldayan göğsünde
sevincin nilüferleri
Bahar şaşırtmasın seni
sırtüstü uzan bir gölgeye
suların, kuşların sesini dinle
ve bekle beni orada
döneceğim küçüğüm
II
Mapusane türküleri
hüzünlüdür biraz
belki her dinleyişinde
yüreğin burkulmakta
için sızlamaktadır
Ama acılara alışılmaz
birşeyler var değişecek
birşeyler var
değiştirmemiz gereken
önce acılardan başlanacak
Beş on yıl dediğin
pek kolay geçmeyebilir
üstelik bu savaş
bu kahredici kıyım
bitmeyebilir daha uzun süre
Ama sen sahip çıkarak
yaşama ve sevince
bekle beni küçüğüm
acılar bitecek bir gün
sevgiler çiçek açacak
Mapusane türküleri
hüzünlüyse de biraz
yüreğin burkulmasın
için sızlamasın sakın
ve bekle beni küçüğüm
III
Kış kıyamet bir gün
bakarsın çıkıp gelmişim
varsın azgınlaşsın tipi
ve uğuldayadursun
dışardaki rüzgâr
Sakın şaşırma küçüğüm
üşümüş bir serçe gibi
titremesin ellerin
apansız çıkıp geleceğim
kış kıyamet de olsa bir gün
Uğuldayan bu rüzgâr
bu delice yağan kar
ürkütmesin seni
direnmektir artık
bekleyişin öbür adı
Sen türküler söyle
ve gülümse küçüğüm
çünkü sesinin
ırmağıyla yeşerecek
hasretin bozkırları
Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
bekle beni küçüğüm
Hüznün İsyan Olur
DELİ KUŞ
Deli kuş bilir misin nedir
türküler kadar sevdalanmak
duyabilmek yüreğinde
bir depremin uğultusunu
Suya düsen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin
Kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin magması
çatlamaz sabrın kara taşı unutma
YAK SEVDANIN ÇIRASINI
Ne hüzünler kurtarır seni
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler
Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü
Yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata
Hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya
SEVDALAR DUMAN OLMAYACAK
Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yani hayat
kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde
Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştlukların ihanetlerin bağrına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yalnızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman
Hüznün isyan olmuştur çünkü
Hüznün isyan olmalıdır
Sıyrılıp Gelen
Soluk bir ay dolanıyor
kentin üstünde her gece
Her gece bilge bir gezgin
tavrıyla adımlıyor yolunu
Güz yanığı bir durgun
sessizlikle örtülü her şey
ve yırtılmış bir tül gibi
savrulup duruyor zaman
Suların sesini dinle şimdi
ormanın fısıldayışlarını
usulca yarılıyor dağların göğsü
bir aşkı dinlendirmek için
Ve gözleri uzak yamaçlarda
aranıp dururken bir şeyleri
sessiz ve sakin beklemekte
bekledikçe bileylenen yürek
Belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden
sıyrılıp gelmektedir seher
Belli ki yakındır
doğayı ve hayatı sarsacak saat
Soluk Soluğa – II
Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
Onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar
Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki
Nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu
Neydi onları ordan oraya
savurup duran şey
Onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde
Her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar
Sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi
Ne altın arayıcısıydılar
ne de aylak bir gezgin
Vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler
Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
Bulurlar heder olmanın bir yolunu
Onlar ki bu dünyada
kahraman olmaya mahkumdurlar
Sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozlulup duran solgun anılar
Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna
Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan
Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan
O serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri
Parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)
Fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları