XIX. yüzyıl ortasından itibaren, elektrik akımını daha sonra kullanmak üzere akümülatörlere depo edip saklama yöntemi biliniyordu. «Akü»lerin bir başka avantajı da, boşaldıktan sonra yeniden doldurulabilmesidir. Akümülatör; elektrik enerjisini kimyasal enerji olarak depo eden, istenildiğinde bunu elektrik enerjisi olarak veren cihaz, akım toplar, biriktireç demektir.
Elektrik pili, istendiği zaman elektrik elde etmek olanağını vermesi bakımından, elektriğin fethinde büyük bir ilerleme sağladı. Ama, onu meydana getiren elemanlar – eskiden iki metal, bugün ise genellikle karni kömürü ile çinko – yıpranır. Pil tükenip ölür ve bir daha doldurulup yenilenemez. Gaston Planté adlı bir meraklı, 1859 yılında bir «tersinir pil» yapmayı başardı. Sık sık elektrik yükleyip boşalttığı kurşun levhaları uzun süre hafif asitli suda beklemeye bırakarak, pilde olduğu gibi daha sonra kullanılabilen bir akım biriktirmeyi gerçekleştirdi. Bu «biriktireç» (akümülatör), daha sonra Camille Alphonse Faure tarafından geliştirildi. Faure, kurşun levhaların İçine, tıpkı bir gofretin peteklerini andıran gözler açtı ve bu gözleri kurşun dioksitle doldurdu. Bugün hala, bir yüzyıllık bir aradan sonra, otomobillerde bu türden bir aygıt kullanılıyor. Motor çalışırken, akülere elektrik yükler. Araba kalkınca, ya da dururken farları yanıksa, aküler boşalır.
Eğer kurşun bu kadar ağır olmasa ve akü boşaldığı kadar çabuk dolabilseydi, bu cihaz, ideal bir «elektrik konservesi» olabilirdi. Çok daha hafif nikelli aküler ve çok daha güçlü gümüşlü aküler de yapılıyor. Ama, pek pahalıya mal oluyor.