Suret; gözün ilk bakışta gördüğü şey, dış görünüş, şekil, biçim, yüz, çehre, surat, tarz, yol, şekil, bir varlığın dıştan görünen, beş duyu ile bilinen yönü, (yazı veya resim için) nüsha, kopye, resim, tasvir gibi anlamlara gelir. İşte suret kelimesi ile ilgili cümleler.
– Bir makyaj yapmış, maymun suretine girmiş.
– Belgenin sûreti elimde.
– Onlar daimî surette güzeli, iyiyi, doğruyu görmemeye mahkûm olmuşlardır. (A. H. Çelebi)
– Bu dilekçenin bir suretini alır mısınız?
– Noksan değil kemâl verir sûretim benim. (A. Hâmit)
– Kapalı bir sûrette tenkit etti. (R. N. Güntekin)
– Ey Şinâsî içimi havf-i ilâhî dağlar / Sûretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar. (Şinâsî)
– İnsan suretinde bir ağaç.
– Bir aceb sırr-ı nihânîdir heyûlâ-yı vücûd / Sûret-i eşyâda hem mevcûd hem nâbûd olur. (L. Gālib)
– İstanbul’a sureti haktan görünen öyle belediye başkanları geldi ki Anadolu’dan gelen hemşehrilerinin gecekondularına göz yumdu. (A. Boysan)
– Diplomanın bir suretini alıp ofise gel.
– Nazar kıl dîde-i sîretle mir’ât-ı şuûnâta / Hüveydâdır serâpâ sûret-i dildâr her sûdan. (L. Gālib)
– Birbirimize karşı oynayacak bir rolümüz olmadığı açık surette görülüyordu. (R. N. Güntekin)
– Ben uzaktan yaklaşan bir suret gördüm.
– … ve her ne sûretle olursa olsun eğlenmesini bilenlere derin derin hayret ettiler. (A. Hâşim)
– İş sûrette değil belki sîrette ve isti’daddadır. (İ. H. Bursevî)
– İşâret ettiğim meselenin hakîkatini öğrenmek isteyenler hayal perdesine, oradaki sûretlere ve o sûretlerden söyleyene bakmalıdırlar. (S. Ayverdi)
– Cinler ona insan suretinde gelirmiş.
– Zâhidâ sûret gözetme içeri gel câna bak / Vechi üzre gör ne yazmış defter-i rahmâna bak. (N. Mısrî)
– Sureti haktan görünüp, milleti dolandırmış.
– Olsa rûyu meh-i tâban gibi / Neyleyim sûret-i bî-can gibi. (E. Fâzıl)
– Bu belgenin bir suretini ona verdim.
– Türk kültürünün kendinden evvel gelmiş medeniyetlerden kalan şeylerle bu kadar canlı sûrette rastgele karıştığı, haşır neşir olduğu pek az yer vardır. (A. H. Tanpınar)
– Ol pîr çü gördü sûret-i hâl / Sûret gibi kaldı bir zaman lâl. (Fuzûlî)
– Aldanma güzel de olsa sûret. (M. Nâci)
– Sureti haktan görünüp, şirkette ajanlık yapıyormuş.