Endişe; düşünce, merak, kaygı, kuruntu, tasa, üzüntü, kuşku, bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık gibi anlamlara gelir. İşte endişe kelimesi ile ilgili cümleler.
– Endişeye düşmeden sınavlara hazırlanmaya devam edin.
– Bu açıklamayla insanlar endişeye düşecek.
– Biraz endîşeye düştüm ve seninle dertleşmeye geldim. (H. E. Adıvar)
– Kimse endişeye düşmesin, her şey kontrolümüz altında.
– Celâl’in dalgınlığından, hâlinin değişmesinden ne kadar endîşe ediyordum. (S. Sezâî)
– Endişeli olduğun her hâlinden belli.
– Yazılmasını zorlayan sebepte (…) Boğaziçi’nin an’ane ve âdetleri içinde doğup büyümüş kimseleri berâberce konuşturmak endîşesi hâkimdir. (S. Ayverdi)
– Bütün bunlardan büyük endişe duyduğumuzu bilmenizi istiyoruz.
– Lâkin endîşe eyleyin ki zaman / Bozacaktır bu intizâmı heman. (M. Nâci)
– Velhâsıl âlemde mevcut olan bilcümle sanâyi hayal ve endîşeden doğmuştur. (A. A. Konuk)
– Sınava bir gün kalması öğrencilere endişe veriyordu.
– Sanatı, savaş ve endîşesi gazâ olan müşârünileyh paşanın karârı kalmayıp davulunu ve nakkāresini dövüp ve sancakların çözüp… (K. Çelebi)
– Bütün çehrelere hemen bir durgunluk, hüzün, endişe çökerdi. (R. H. Karay)
– Bu müslüman adam, kadere yalnız İstanbul’dan uzakta ölmek endîşesiyle isyan ederdi. (A. H. Tanpınar)
– Evimizde çatlak bulunması aileme endişe veriyordu.
– Bu parasızlık endîşesinin işâretlerini görüyorum. (Y. Z. Ortaç)
– Bir kayıkta boş kalan son yere atlayıp Galata’ya geçerken kafası hem umut hem de endişeyle doluydu. (İ. O. Anar)
– Hâlâ nâmûsuna leke sürülmesi endîşeleri geçiren Fıtnat gibi… (R. H. Karay)
– Endişe edilecek bir durum yok.
– Tatmin edilmemiş bir endîşem vardı. (A. Gündüz)
– Asıl bu bakımdan endişeye düşerek yalnız beni çağırmakla kalmamış… (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Kadınların gözlerinde korkunun ve endîşenin kamaşmaları vardı. (P. Safâ)
– Kimse endişe etmesin, az sonra elektrikler gelecek.
– Oğlu geciktiği için endîşe içindeydi.
– Saat geç oldu, endişe etmeye başladım.