Hava; dünya’yı çevreleyen, çoğunluğu azot ve oksijenden müteşekkil, bütün canlıların solunumuna yarayan renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı demektir. Ayrıca hava; gök, gökyüzü, meteoroloji ile ilgili olayların bütünü, canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu, çevreyi kuşatan boşluk, esinti, müzik parçalarında tür, müzik aletlerinden çıkan ses perdesi, tarz, üslup, sonuçsuz, anlamsız, boş, durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans, çekicilik, albeni, alım, cazibe, keyif, âlem, görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik gibi anlamlara gelir. İşte hava kelimesi ile ilgili gerçek ve mecaz anlamlı cümleler.
– Haydi, kıra çıkıp da biraz hava alalım.
– Amma da hava basıyorsun, onları korkutacağını mı sandın?
– Sen karar ver, bana göre hava hoş.
– Yeri bize verecekler ama bir milyon lira hava parası istiyorlar.
– Yaptığımız bütün iş havada kaldı.
– Radyo bir göbek havası çalıyordu.
– Dün hava bulutsuzdu.
– Havada bir tek bulut yok.
– Tozlar havada uçuşuyordu.
– Bugün hava olursa yelkenli kalkacak.
– Demek bize de sepet havası çalacakmış, görürüz bakalım!
– Senin yaptığına havanda su dövmek derler,bırak artık şu işle uğraşmayı.
– Havanda su dövmeyelim, önce namussuzu bulalım sonra bunları konuşalım.
– Burnu havada gezenlerden hiç hoşlanmam.
– Biraz hava almak için niye Hürriyet tepesine kadar bir gezinti yapmasınlar? (Aka Gündüz)
– Hava birden bozmuş, daha doğrusu poyraza çevirmişti. (Sait Faik Abasıyanık)
– Hekimleri Seniha’ya biraz yer ve hava değiştirmeyi, biraz kırlarda ve denizlerde gezip eğlenmeyi tavsiye ettiler. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
– Hava iyice kararmış, caddenin bütün elektrikleri yanmıştı. (Peyami Safa)
– Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. (Memduh Şevket Esendal)
– Yine de bir öğretmenin iyi niyetinin, ilgisinin böyle havada kalışından acı duydu. (Adalet Ağaoğlu)
– Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın. (Reşat Nuri Güntekin)
– Hava alalım diye beni bir akşam bir yazlık bahçeye götürdüler. (Burhan Felek)
– Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık. (Sait Faik Abasıyanık)
– Bu sözlerin sonu hava.
– Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar. (Haldun Taner)
– Namık Kemal’e, Tevfik Fikret’e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla… (Yusuf Ziya Ortaç)
– Bugünlük, bu masal havası içinde onunla beraber yaşamalıyız. (Sait Faik Abasıyanık)
– Kadın güzel değil ama havası var.
– Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz.
– Bu şehrin havasına uymak zor olmadı.
– Arkadaşının havasına uymaya devam edersen, başın belaya girer.
– O işe girmen doğru olmaz, yoksa paranı havaya savurursun.
– Yeni bisikletiyle bize hava atıyor.
– Kiralık arabayla bize hava atmaya kalkışıyor.
– Her anını paylaşıp hava atma derdindeki dengesizlerden olma.
– Yüksek not aldığı için hava atıyordu.
– Bizim Gülten büyümüş de herkese hava atar olmuş.
– Bu konuda arkadaşlarımdan her biri başka bir hava çalıyordu.
– Hava kararmaya başlayınca eve dönmek zorunda kaldık.
– Hava kararmaya başladı, yağmur yağmadan her şeyi toplamalıyız.
– Onca emek, para havaya gitti.
– Cumhurbaşkanı gelmeyince, tüm hazırlıklar havaya gitti.
– Hava açmadan dışarı çıkmak istemiyorum.
– Bu gidişle hava açmayacak sanırım.
– Hava ayaza çekmeden işleri bitirelim.
– Hava ayaza çekmeye başladı, gitsek iyi olacak.
– Bana burada hava fena esiyor gibi geldi.
– Bu balon patlak, hava kaçırıyor.
– Toplum içinde hava kaçırmak görgü kurallarına aykırıdır.
– Her an hava patlayabilir, sakın dışarı çıkma.
– Onun havası olsa ne yazar, eğitim sıfır.
– Gerçekten bu sahilin çok etkileyici bir havası var.
– Kızında annesinin havası vardı.
– Şu çatıya çıkınca memleket havası esiyor sanki.
– Bizim manavda biraz Alman havası var.
– Paralar hesabına gelince, havasını bulmaya başladı.
– Karnı doyan küçük çocuk, havasını bulmaya başladı.
– Bu adam geldi geleli kahvenin havası bozuldu.
– Herkes eğleniyordu, ama o gelip havayı bozdu.
– Hava bozunca eve dönmek zorunda kaldık.
– Bayram kutlamaları hava bozunca yarım kaldı.
– Başım ağrıyor, sanırım hava çarptı.
– İki kent arasında hava köprüsü kurulmuştu.
– Tarihin büyülü havasını teneffüs etmekten mutlu oldum.
– Kitabınızı okurken huzur havasını teneffüs etmek çok güzeldi.
– Hukuk fakültesinin havasını teneffüs etmiş birisi olarak söylüyorum.
– Biraz da buraların havasını teneffüs edelim dedik.
– Hava açılmadan dışarı çıkmak istemiyorum.
– Bu gidişle hava açılmayacak sanırım.
– Hava bulanmaya başladı, yanımızda şemsiye de yok.
– Şirketle anlaşma konusunda hava iyi esmeye başladı.
– Hava kapandı, her an yağmur başlayabilir.
– Çamaşırlarını topla, hava kapandı, yağmur geliyor.
– Bisikletin ön tekerleğine biraz daha hava vermen lazım.
– Nefes darlığından dolayı sık sık hava veriyoruz.
– Günlerdir başı havalarda, bilmediğimiz bir şeyi var demek ki.
– Aklı bir karış havada olduğundan verilen işi beceremedi.
– Onun aklı bir karış havada, söylediklerini unutur.
– Senin yaşındayken, aklım bir karış havada olduğu için çevremi umursamadım.
– Aklı bir karış havada olan ve her söylenene hemen inanan zavallı biri.
– Aklın bir karış havada, mutluluğu uzaklarda arama.
– İnsanın aklı bir karış havadaysa, elden bir şey gelmez doğrusu.
– İster yap ister yapma, bana göre hava hoş.
– Evi o zaman alacaktın, artık geçti, bundan sonra ağzını havaya aç.
– Çocuğun canı istemiş, ağzını havaya mı açsın?
– Ağzını havaya açmayı bırak, oltalarını toplayıp evine dön.
– Ne o ağzı havada bakıyordun, hiç kostüm giymiş birini görmedin mi?
– Karneler verilince ortalık bayram havasına bürünmüştü.