Alevilik, Halifeliğin (İmamlığın) Hz Muhammet (sav)’den sonra Hz Ali ile Fatma’dan doğma oğullarına geçmesi gerektiğini savunmakla başlayıp sonradan başka dinsel, düşünsel ve felsefe ilkeleriyle bütünleşen inanç sistemi, Alicilik demektir. Diğer bir ifade ile Alevilik, dördüncü halife Hz Ali’nin soyundan gelen, onu diğer sahâbeden ve diğer üç halîfeden üstün tutan mezhebe mensup kimse demektir.
Alevilik, Türkiye’de Sünnilik’ten sonra en fazla mensubu olan ikinci İslami inanıştır. Sünnilikteki Allah-Muhammed tamamlamasından farklı olarak, alevilikte Allah-Muhammed-Ali ile tamamlanan ve Ehl-i Beyt, Oniki İmamları esas alan bir inançtır. Alevilik içinde çeşitli tarikatlar bulunur. Bunlardan en tanınmışı anadolu kaynaklı olan Bektaşiliktir. Bektaşilik Alevilik içinde bir tarikat olması nedeniyle Aleviliğin bütününü tanımlamaz.
Alevîlik düşüncesi, ister açıkça, ister gizlice, Ali’ye uyup onun Kur’an’daki nâs ve Resulullah (s.a.s.)’ın vasiyetiyle imamlığa tayin edildiğini ileri süren; imametin onun soyundan dışarı çıkmayacağına inanan ve onu diğer sahâbeden üstün gören zümrelerin başlattığı fikir ve siyasî kavgalarla ortaya çıkan hareketin genel adıdır. Bu fikir ve harekete katılanlar, Ali’ye (r.a.) uydukları ve onu, öteki sahâbîlerin önüne geçirdikleri için Alevî; buna taraftar olanlara da ‘tarafını tutan’ anlamında “Şia” denilmiştir. Şia, Alevîliğin ifade ettiği katılıktan daha mûtedîl bir kelimedir ve İslâm âlimleri Alevîlik için Şia’dan farklı olarak ‘Râfıza’ ‘Ravâfız’ tabirlerini kullanırlar. İslâm tarihinde Hz. Peygamber’den sonra halîfe olarak Hz. Ali’yi tanıyanlara, Ali’ye mensup, inancı bakımından, Ali taraflısı anlamında “Alevî” tabiri kullanıldı. Alevîlik, halifelikte Hz. Ali’nin hakkının yendiğini, sahâbenin Hz. Peygamber’den sonra Ebû Bekr’e bey’at etmekle, İslâm’a aykırı hareket ettiği iddiasını yansıtır. Alevîler Hz. Ali’nin hilâfette hak sahibi olduğunu şu sebeplere dayandırırlar: Ali, Hz. Peygamber’in tabii olarak varisiydi. O, İslam’ı ilk kabul eden kimsedir. Hz. Muhammed (s.a.s.)’in amcasının oğlu ve damadıdır. İslâm savaşlarının kahramanıydı. Yaşadığı sürece Hz. Muhammed’in en yakın yardımcısıydı. Onun bütün işlerine bakardı. Hz. Muhammed (s.a.s.) Ali’ye olan sevgisini ve güvenini bildirerek, onun kendisinden sonra halîfe olacağına işaret etmiştir. Bu yüzden onlar, Ebû Bekir, Ömer* ve Osman’ın işbaşına getirilişini batıl saydılar. Yani bunu şerîat kurallarına ve Hz. Peygamber’in sünnetine aykırı görerek bununla savaşmayı dinî bir görev kabul ettiler. Ancak, Hz. Peygamber’in, Hz. Ali hakkında söyledikleri ve Ali’nin üstünlükleri doğru olmakla birlikte, Allah Resulü benzer sözleri Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi diğer büyük Sahâbîler hakkında da söylemiştir. Üstelik, hastalandığında imamlığa Hz. Ebû Bekr’i geçirmiştir. Diğer yandan Hz. Peygamber, kendisinden sonra müslümanların başına kimin geçeceğini isim vererek belirtmeden bu dünyadan ayrılmıştır. Böyle bir hadîs olsaydı, Hz. Ebû Bekr’in halife seçildiği sırada yapılan konuşma ve müzâkerelerde bu hadîsin sözkonusu edilmesi gerekirdi. Çünkü ashâb-ı kîrâm, kendi aleyhine bile olsa, Hz. Peygamber’den işittiğini nakletmekten çekinmeyecek derecede üstün mezîyetlere sahiptir. Ancak, Allah Resulü’nün cenaze işleriyle uğraşması yüzünden, halîfe seçimi sırasında hazır bulunamayan Hz. Ali ile bu kadar önemli bir konunun istişare edilmemiş olması bir eksiklik sayılabilir. Fakat, Ensâr’ın hilâfet konusunu müzâkere etmekte olduğu topluluğa Hz. Ömer’le Hz. Ebû Bekr bile sonradan katılmıştı. Bu çok önemli meselede yanlış bir adımın atılması endişesi ve işin kısa sürede çözülmesi zarûreti, seçimin Hz. Ebû Bekir lehine yapılmasını gerekli kılmıştır. Nitekim daha sonra Hz. Ali de Ebû Bekr’e bey’at etmiştir.
Aleviliğin siyasal kökeni Hz Muhammet (sav)’in vefatı günlerine kadar uzanır. Hz. Muhammet Tebük seferine çıkarken, Hz. Ali’yi Medine’de yerine vekil olarak bıraktı, daha başka biçimlerde ona olan güvenini ve sevgisini gösterdi. Hz. Muhammet’in oğlu olmadığından damadı ve amcasının oğlu olan Ali’yi oğlu yerine koydu. Bu nedenle Hz. Muhammet öldüğünde yerine halife olarak Ali’nin geçmesi gerektiğini savunanlar oldu. Fakat Hz. Ali’nin kendisi Hz. Ebubekir ile Ömer’in halife olmalarını onayladı. Ömer’in ölümünden sonra kendisine önerilen halifeliği reddedip Osman’a da biat etti. Bununla birlikte Osman öldürülünce, Osman’ın yandaşları (Şia-ı Osman, Emeviler), ölümünden Ali’yi sorumlu tuttular, Ali yandaşları (Şia-ı Ali) ise Halifeliğin Osman’dan önce Ali’nin hakkı olduğunu savundular. Alevilik böylece o yıllarda Şia (Yandaş) adıyla ortaya çıktı.
İslâm Halifeliği başlangıcından beri, dinsel niteliğinin yanı sıra, bir devlet düzeni ve bir siyasal birlik olma özelliklerini de taşıyordu. Tanrı’nın egemenliğine dayanan İslâm Devleti’nin bütünlüğünü Hz. Muhammet’in yerine geçen halifeler koruyabilirdi. Ancak halife (imam) seçimi özellikle Ömer’in ölümünden sonra İslâm dünyasında olaylar ve bölünmeler yaratan bir sorun oldu. Alevileri göre Hz. Ali, Hz. Muhammet’in doğal ardılı ve peygamberliğin mirasçısıydı.
Muaviye ve Ali
Osman’dan sonra Ali’nin halifeliğini kabul etmeyen Muaviye ile Ali arasında savaşta hakemlerin Ali’yi halifelikten düşürmesi olayı üç siyasal grup (İslâm partisi) doğurdu: Şia-ı Ali, Şia-ı Osman ve Hariciler. Özellikle Hariciler Ali’yi öldürünce bu siyasal çekişme keskinleşti. Hariciler karşısında Şia-ı Ali grubu birlik ve dayanışmasını pekiştirerek açık-gizli bir örgüt biçimine dönüştü. Sonradan Şia-ı Osman unutuldu. Şia-ı Ali ise Şii, Şiilik, Aleviyye, Alevilik biçiminde sürdü.
Aleviliğin bu birinci döneminde hareketin niteliği daha çok siyasaldı. Zamanla düşünsel felsefe ilkeleri eklendi: Aleviler (Şiiler) dinin gerçek anlamının, ayetlerle açıklanan görünüşteki anlamları ancak imamın bileceğini savundukları için onlara Batıniler, bu görüşe de Ba-tınilik dendi. Ayrıca varlığın tek olduğu, çok gibi görünen bütün varoluş biçimlerinin tek olan Tanrı’nın birer görüntüsünden başka bir şey olmadığını savunan felsefe (Vahdet-i vücut) yaygınlık kazandı. İslâm dininin yorumundan kaynaklanan gizemci düşünceler de Alevilikle birleşti. Ruhun bir bedenden bir başkasına geçtiğini ileri süren Hint kaynaklı inançlar Iran üzerinden Aleviliğe girdi. Böylece Aleviliğin dinsel, düşünsel ve yeni Platonculukla Hint felsefesinden esinlenen felsefe temelleri oluşmaya başladı.
Alevilik Üçe Bölündü
Şiilik (Alevilik) bunu izleyen ikinci dönemde üçe bölündü: Yalnızca halifeliğin Ali ile oğullarının hakkı olduğunu savunan, bunun dışındaki bütün konularda öteki Müslümanlar gibi düşünen ve hareket eden Mufaddıla, Ali’ nin halifeliğini savunmayan herkesi eleştirdikleri için, sahabeye söven anlamında Sabbe; Ali’yi Tanrılaştıran Gaaliye (Müellihe) kolları. îslâm tarihinde Şiiliğin (Aleviliğin) bu ilk iki dönemine Şia-ı Ula denir.
Ali’nin ölümünden sonraki üçüncü dönemde ise Şia başlıca dört kola ayrıldı: Kimliği pek bilinmeyen Keysan adlı birinin kurduğu Keysaniye, Hüseyin’in oğlu Zeyd bin Ali Zeynelabidin’in kurduğu Zeydiye; Zeyd’den ayrılanlar (rafze-denler) anlamında Rafiziler ya da İmamiye ve Ali’yi Tanrılaştırmayı geliştirerek sürdüren Gaaliye. Bunlardan Zeydiye, Ebubekir’in imamlığını kabul eder. İmamiler de kendi aralarında Hz. Muhammet’ten başlayarak Zeyd’e kadar altı imamın (Hz. Muhammet, Ebubekir, Ömer, Ali, Hüseyin, Zeyd) imamlığını kabul ederler ya da yalnız Hz. Muhammet ile Ali-Fatma soyunun imamlığını kabul edenler gibi birçok kola bölündü. Şiilik sonraki yüzyıllarda Irak’tan Hindistan’a ve İran’a, Mısır’dan Orta Asya ve Anadolu’ya kadar geniş bir alana yayıldı. İran’da sünnete en yakın biçimiyle ve halkının “Tek Şah” geleneğine uygun olarak, imamlığın babadan büyük oğula geçmesi biçiminde kökleşti.
On İki İmam
Türkler arasında Yesevilik ve Bektaşilik tarikatlarından öğeler alarak değişik adlarla yayıldı (Kızılbaşlık, Bektaşilik, Tahtacılar vb). Daha sonra Şiilik On İki İmam’ın her birinin imamlığı döneminde, imamlığın çocuklardan hangisine geçeceği tartışmalarından kaynaklanan çok sayıda bölüme ayrıldı (Ismailliler, Haşimiler vb). Aleviliğin İran’daki biçimi Şiilik, Türkler ve Araplar arasındaki biçimi Alevilik adıyla yerleşti. Fatma soyundan gelenlerin halife (imam) olduklarını savunan Fatımiler, Mısır’da devlet kuracak güce ulaştılar (10. yüzyıl). Hepsinin ortak yanı, Ali ile başlayan On İki İmam’a inanmalarıdır.
Alevilere göre On İki İmam kutsaldır. Hz. Muhammet’ten sonra İslâm dünyasmı yönetecek olan imamlar tanrısal görevlilerdir. İmamlık makamının Tanrı buyruğu olarak, Hz. Muhammet’ in soyundan gelen birine verilmesi gerekir. Yeryüzünde Tanrı’nın temsilcisi olan imam, en olgun, en eksiksiz ve yaptığı hiçbir şey suç olmayan (masum) kişidir. İmamın bu nitelikleri taşıdığı tanrısal özden gelir. İmam, Tanrı’nın yeryüzündeki görünüşü olan kutsal kişidir. Bu nedenle İmam’ın sözü Tanrı’nın sözüdür. Alevilere göre bu nitelikler, Hz. Muhammet’ten sonra yalnızca Hz Ali’de vardır. İlk imam Hz. Ali, son imam ise Hz. Ali’nin 11. torunu olan Mehdi’dir. Hz. Ali’nin imamlığı Tanrı vergisidir. Ali’den sonra imamlık, onun Fatma’ dan doğan oğluna ve torunlarına geçecektir. Ali ve onun soyundan gelenlerin sözleri Tanrı’nın buyrukları gibi tartışılamaz. Ali’yi sevmek Tanrı’yı sevmek, Tanrı’yı sevmek de Ali’yi sevmeKtir. Hz. Ali ve On İki İmam’a karşı gelmek, Tanrı’ya karşı gelmek sayılır.
Alevilik’in Yayılışı
Tarihi boyunca Alevilik, birçok ülkeye yayılmasının yanı sıra bölgenin uygarlık düzeyine, toplumların inanç yapılarına ve geleneklerine göre değişik kollara ayrılır. Her kolun görüşleri, inançları ve davranış kalıpları da değişiktir. 10. yüzyıldan başlayarak, Türklerin İslâmlığı kabul etmesiyle Alevilik, eski Türk inanışlarından da öğeler alarak Horasan ve Anadolu’da uygun bir yayılma ortamı buldu.
13. yüzyılda Mevlâna, Hacı Bektaşi Veli gibi tarikat kurucuları, inançlarını Anadolu’ nun çeşitli bölgelerine yaydılar. Alevilik, Hacı Bektaş Veli’den başlayarak Anadolu ve Rumeli’de, Bektaşi şeyhleri, babaları, abdalları ve dedeleri eliyle yayılıp örgütlendi. Müslüman Türkler arasında varola gelen tarikatlar genellikle Bektaşilik ya da Mevlevilikten ayrılmadır. Bektaşilik daha çok kırsal alanlarda halk yığınları arasında; Mevlevilik ise kentlerde tekke ve medrese eğitimi görenler arasında yayıldı.
Özellikle kırsal bölgelerde yayılma ortamı bulan ve tasavvuf inançlarını benimseyen tarikatların hepsinde, az ya da çok Alevilik izleri görülebilir. Ali döneminden başlayarak savaşlarda Ali yanlılarının kırmızı başlık giymeleri, sonraları da Alevi önderlerinin başlık ve giyimlerinde kırmızı rengi yeğlemeleri, Alevilere Kızılbaş denmesine neden olmuştur. Kızılbaş, Aleviliğin inanç sistemi gelenek ve göreneğe dayanır.
Alevilik’in Sünnet ve Farzları
Alevilikte 3 sünnet ve 7 farz vardır. Sünnetler; tevhid sözcüğünün dilden düşürmemek, kibirlenmemek, kimseye düşman olup kin tutmamaktır. Farzlar ise; sır saklamak, müritlerle birlikte olmak, yalan söylememek, hizmet etmek, mürebbiye itaat etmek, müsahibi gözetmek, halifeden tac ve kısbet giyinmektir. Alevi ahlakı en basite indirgenmiş olarak “eline, beline, diline sağlam olmak” biçiminde deyimlenir. 3 sünnet ve 4 farzı yerine getirmeyen mürit cezalandırılır.
Oruç, namaz ve hac konusunda kendilerine özgü ibadet kuralları vardır. Alevilerde hac ziyareti Ali’ nin gömülü olduğu Necef ve Alevi büyüklerinin mezarlarının bulunduğu Kerbelâ, Kâzimiye, Samerra ve Meş-hed’e yapılır. Alevilikte temel yönetsel birim “Ocak”tır. Ocak başında Dede ya da Şeyh’in bulunduğu yere (aile, tekke vb) ve Dede’nin bağlı olduğu soy kütüğüne denir. Ocak, soykütüğünün kollarından biridir. Ocağının başında bulunan Dede (Şeyh) ocakzâdedir, Peygamber soyundan gelir.
Alevi topluluklarda her köy bir ocağın isteklisi olur ve ona bağlanır. Ocağa bağlanma bir gelenektir. Eskiden her ocak, daha üst derecedeki bir ocağa (Pir Ocağı) bağlanırdı. Pir Ocağı’na bağlanan ocağa Mürşit Ocağı denir. Pir Ocağı ise Alevilikte en yüksek derece olan Halife’ye bağlıydı. Son Alevi Halifesi Ahmet Cemalettin Çelebi’nin ölümünden sonra bu sistem dağılmıştır.
Ocak Dereceleri
Her Alevi, atalarının bağlı olduğu ocağa bağlanır, başka ocak seçemez. Ocak içinde altı derece vardır. En yüksek derece Halifelik’tir. Halife’nin altında Dede bulunur. Dedelik ocağın sürekli makamıdır. Her ocağın bir Dede’si vardır. Mürebbi, Dede’nin vekilidir. Dede’nin bulunmadığı zamanlar ocağm dinsel işlerini görür, davalara bakar, gerektiğinde adak toplar. Dördüncü derece Rehberlik’tir. Rehber ayin hizmetlerini gören, “talip” olanı “mürşit”e (Dede, Şeyh) götüren kişidir. Beşinci derece Müsahiplik’tir. Müsahip, ayinle ocağa girecek olan kişinin yanında bulunur.
Erginlik çağına giren her Alevi genci aynı yaştaki bir gençle müsahip olur. İki gencin müsahiplik kavline girebilmesi için evli olmaları gerekir. Ocaktaki son derece ise Taliplik’tir. Talip ocağa girmemiş Alevilerdir. Aleviler her yıl Muharrem ayında, Hüseyin’in Kerbelâ’da öldürülüşünü anmak için 12 gün oruç tutarlar. Bu yas döneminde su içilmez, et yenmez. Ayrıca şubat ayında da Hızır adma 3 gün oruç tutulur. Ayinler harman döneminden sonra yapılır. Kadın-erkek arasında kaç-göç olmadığı için ayinlere kadınlar da katılır. Alevilikte kadınların örtünmesi yasağı ve çok kadınla evlenme töresi de yoktur. Alevilikte kadına büyük saygı duyulur. Harman döneminden sonra Dede’ler köyleri dolaşıp cuma geceleri düzenlenen Ayin-i Cem’e (Görgü Ayini) katılırlar.
Miraçlama
Ayin-i Cem Miraçlama ile başlar. Miraçlama Hz. Muhammet’in Miraç sırasında Ali ile karşılaşmasının seyirlik oyun biçiminde anlatılmasıdır. Daha sonra müsa-hiplik kavline girmiş olanlar “tarik”ten (yol) geçerler. Tarikten geçme, Dede’nin müsahip olanlara “tarik” ya da “erkân” denilen kutsal sopayla üç kez vurmasıdır. Tarikten geçme Ali’ye inanan müritlerin öldükten sonra yeniden dirileceklerini simgeler.
Müsahiplik kavli de Ayin-i Cem sırasında yapılır. Ayinden sonra kurban eti yenir. Çarşamba geceleri sorgu ayini yapılır. Sorgu ayininde müsahiplik kavline girmiş olanlar, gece yarısı, bir yıl içinde işledikleri suçları ya da şikâyetlerini Dede’ye anlatırlar. Dede sorunları çözümler, suçlu olanlara ceza verir. Düşkün olanlar yani aforoz edilenler Ayin-i Cem’e alınmaz, cezaları bitene kadar onlarla kimse konuşmaz. Ali’nin doğum günü kabul edilen Nevruz (Martın 21. günü) bayram olarak özel törenlerle kutlanır. Alevilikte On İki İmam adına düzenlenmiş 12 hizmet vardır.
Bu hizmetler, halifelik, pirlik, mürşitlik, zekirlik, çerağcılık, gözcülük, tarikçilik, cemiyet başıcılık, nakiplik, sakalık, feraşlık ve hadimliktir. Ayinler kış boyu yapılır. Baharda Dedeler köylerine dönerler. Yazın görgü ve sorgu ayinleri yapılmaz. Aleviler Anadolu’da Edirne, Eskişehir, İzmir, Balıkesir, Çorum, Sivas, Erzurum, Erzincan, Tunceli, Malatya, Antalya ve Hatay çevrelerinde yoğun olarak bulunur.