Ağır; tartıda çok çeken, hafif karşıtı; Çapı, boyutları büyük; değeri çok olan, gösterişli, çetin, güç; tehlikeli, korkulu, vahim; sıkıntı veren, bunaltıcı; dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı; ağırbaşlı, ciddi; keskin, boğucu (koku); sindirimi güç (yiyecek); yoğun; uyanılması güç, derin (uyku); kısık, alçak; güç işiten, sağır; yavaş; ağır sıklet ve davranışları yavaş olan gibi anlamlara gelmektedir. İşte ağır kelimesi ile ilgili gerçek, yan ve mecaz anlamlı örnek cümleler.
– Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır.
– Yerli halıları gördüm; koyu sıcak kırmızılarla diri maviler ağır basıyordu. (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
– Fahri Bey, gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
– Devlet adamlarının ileri gelenleri böyle sözlere karışmaz, ağır dururlar. (Memduh Şevket Esendal)
– Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
– … bir odacının ağzından bu cevabı almak insana öyle ağır geliyor ki. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
– Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
– Ağır top.
– Ağır tank.
– 888’deki Büyük Kar Fırtınası, Birleşik Devletler tarihinin en ağır kar fırtınalarından biriydi.
– Peki deyişleri de akılları yattığı için değil, korkuları ağır bastığı için oldu. (Tarık Buğra)
– Çok çalışıyorsun, bir süre ağırdan al.
– Hakem tarafından verilen kırmızı kart ağır kaçtı.
– Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
– Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan’ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi. (Mithat Cemal Kuntay)
– Sanırım onlar ithalatlara ağır bir vergi koymalılar.
– Denizcilik tarihinin en ağır sorumluluklarından birini üzerine alıyordu. (Feridun Fazıl Tülbentçi)
– Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
– Kızmıştım, Keziban’a söylenecek şöyle ağır bir söz arıyordum. (Nurullah ataç)
– Tütünde ağır bir vergi vardır.
– Bu, on dokuz yaşında ufak tefek bir kızdı. Fakat otuz yaşındaki bir insandan daha ağırdı. (Halide Edip Adıvar)
– Onu ağır bir biçimde cezalandırmalıyız.
– Bu koku, en hafif rüzgârla burnu kuvvetli bir adama uzaktan kendini hissettirecek kadar ağırdır. (Falih Rıfkı Atay)
– Şimdi ağırdan alıyorum.
– Buz kütlesi bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
– Ağır bir yemek.
– Evin sofasına girer girmez kendisini ağır bir duman karşıladı. (Abbas Sayar)
– Benim karaciğerim ağır biçimde hasar görmüştü.
– Ağaya pek duyurmak istemeyen ağır bir sesle kulağıma eğildi. (Osman Cemal Kaygılı)
– Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
– Ağır öğrenenler sık sık okula gitmek istemezler.
– Cüneyt Bey sözlerini tartıyormuş gibi ağır söylüyordu. (Etem İzzet Benice)
– Hasan, polis tarafından ağır biçimde dövüldü.
– Yıllarca ağırda güreşti.
– Tüm bu mallar ağır biçimde vergilendiriliyor.
– Ağır adam.
– Ağır ağır ve tane tane konuşuyorlar. (N. F. Kısakürek)
– Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden. (A. Haşim)
– Bardağa kola doldurur gibi değer vereceksin insanlara ağır ağır ve yavaş.
– Zaman ağır ağır akmış, ama hiçbir şey değişmemiştir.
– Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
– Ahmet Bey, ağır şekilde yaralandı.
– Komutanımız ağır yaralı değildi.