Usulcülere göre kinaye, asıl anlatılmak istenilen mananın gerektirdiği anlamda kullanılan lafızdır. Yani kendisiyle o anki asıl manası değil, ona bağlı olan anlam kastedilir. Diğer bir ifade ile Kinâye veya alegori, bir fikri kapalı, dolaylı olarak anlatan üstü örtülü söz.
Mesela, “Falan kimse külü çok kimsedir” sözü bir kinayedir. Çünkü bu, sözün asıl manası değil, bu manaya bağlı olan cömertlik, neşeli olmak anlamı kastedilir.
Kinayenin hükmü nedir?
Kinayenin hükmü, niyet veya halin delaleti ile amel etmenin farz olmasıdır. Şüphe ile hükümsüz kalan bir şey ise sabit olmaz.
Mesela, bir kimse talâk niyetiyle veya talâk konusu konuşulurken eşine, “Sen bâinsin (boşsun)” dese boşama gerçekleşir. Çünkü bir kinaye lafzı olan bâinin zaruri olarak çağrıştırdığı şey, nikâh ile gerçekleşen birlikteliğin ortadan kalkmasıdır. Fakat böyle bir niyet ve karine bulunmazsa, bu söz ile talâk gerçekleşmez.
Bunun gibi, bir kimse, bir kadınla zinada bulunduğunu itiraf etse hakkında şer’î had uygulanması gerekir. Fakat bir kadınla mücâmaat-ta (cinsî münasebette) bulunduğunu söylese, bununla had lazım gelmez. Çünkü “mücâmaa” tabiri zinadan kinaye olabilirse de bununla başka bir anlamın kastedilmesi de mümkün olduğundan bu husustaki şüpheye binaen zina cezası sabit olmaz.
Bâin gibi kinayeli sözlerle gerçekleşen bir boşama, ric’î midir yoksa bâin midir?
Bu boşama, Hanefîler’e göre bâindir. Hanımın geri dönüşü için, iki tarafın rızasının alınması ve nikâhın yenilenmesi gerekir, Şâfiî-ler’e göre bu, ric’î talâktır (geri dönüşü olan boşamadır). Erkeğin, iddet müddeti içinde geri dönme ve kocalığını devam ettirme hakkı vardır. Çünkü kinayeler, sarih talâktan kinayedir. Hanefîler’ce bunlar, talak yoluyla ortaya çıkan ayrılık ve uzaklaşmadan kinayedir. (Ömer Nasuhi Bilmen)