Oltayla avlanan balıkçı, sakin ırmakları, durgun gölleri sever. İnsan onu, rahatsız edilme endişesinden uzak, kıyıda veya kıyıya bağlı kayığında oturmuş görünce, uyuyor sanabilir. Oysa yanılmamak gerekir. O, gözleriyle dikkat kesilmiştir. Kendini gafil avlanmaya bırakmaz. Mantarı daha dalar dalmaz, hop diye balığı oltaya takar!
Oltacının esas silâhı, bambu ağacından yapılmış uzun kamış değildir; bir olta ipinin ucuna takılı ve balığı çeken bir yemin içine saklanmış küçücük bir olta iğnesidir. Oltacı, iri bir kurşun yardımıyla bu iğneyi suyun dibinde tutabilir. Ama, balıkçıların çoğu, daha kurnazca bir yönteme başvurmayı tercih ederler. Tespih tanelerini andıran küçük kurşunlardan bir dizi ve üst kısmı boyalı bir mantar aracılığıyla, olta iğnelerini suyun oldukça derin bir kesiminde tutarlar. Oltacılıkta bütün hüner, bu mantarın hareketlerini ve göze görünmeyen, ama suyun altında var olan balığın niyetlerini yorumlayabilmekten ibarettir. Bazı balıklar yemi birden ve sert bir şekilde ısırırlar; o zaman mantar daha dalar dalmaz, oltanın ipini birden ve sertçe çekerek balığı oltaya takmak gerekir. Daha çekingen balıklarsa, yemi dudaklarının ucuyla ısırırlar. Bu durumda önce mantarın yavaş yavaş gözden kaybolmasını beklemeli, sonra da oltanın ipini kuvvetle, ama sertliğe kaçmadan çekmelidir.
iyi bir balıkçı olabilmek için, «balığın içgüdüsü»nü bilmek ve su tecrübesine sahip olmak gerekir. Her türün mevsimlere ve hattâ günün saatlerine göre değişen alışkanlıkları ve beslenme tarzları vardır. Balık yataklarının zenginliği akıntının kuvvetine, dibin doğal niteliğine, ağaçların gölgeliğine, kıyılarda yaşayan böceklere ve diğer hayvanlara bağlıdır. Usta balıkçı dere kayasının, sazanın, yılan balığının bulundukları yerleri ve onlara hangi tuzağı kurmak gerektiğini bilir. Her ne olursa olsun, iyi bir balık avı için bir olta ipi, kıvrık bir olta İğnesi ve bir sinek kurdu yeterlidir.