Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Bu anlamda herhangi bir durumun adil (adaletli) olup olmadığından söz edilebilir. Adalet kavramı temelde hukuk kurallarına uygunluğu içerir. Öte yandan, adalet insanların toplum içindeki davranışlarıyla ilgili olduğundan ahlak ve din kurallarıyla da ilişkilidir.
Adalet; kısaca haklılık ve hakka uygunluktur. Öznel anlamda adalet, herkesin hakkını tanıma konusunda değişmez ve kesin istektir. Nesnel anlamda adalet, karşıt çıkarlar arasında hakka (hukuka) uygun bir denkliktir, eşitlik düşüncesidir.
EŞİTLİK VE ADALET AYNI ŞEY MİDİR? DEĞİLSE, ARALARINDAKİ FARK NEDİR?
Çoğu zaman, eşitlik mefhumunun, adaletle karıştırıldığını görüyoruz. Eşitlik, iki şeyin her yönden denk olması demektir. Adalet ise, her hak sahibine hakkını vermek ve haksızları cezalandırmak şeklinde tarif edilir. İnsana iki, koyuna ise dört ayak verilmesinde bir eşitsizlik vardır ama adaletsizlik yoktur.
Bakın Yüce Allah adil olmakla ilgili ne buyuruyor:
“Ey inananlar! Sizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetin. O kişi zengin de olsa fakir de olsa Allah”ın hakkı (olan doğru adil karar vermek) herkesten öncedir. Sakın boş heveslerinize, arzularınıza uymayın ki adaletten uzak düşmeyesiniz. Eğer hakikati çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa 135)
Ülkemizde ve dünyada barışın hakim olabilmesi, insanların huzur ve mutluluk içinde yaşabilmesi ve insanların geleceğe umutla bakabilmeleri için, adaletin sağlanması ve herkes için verimli bir biçimde uygulanması son derece önemlidir. İnsanlar da sosyal yaşamlarında adaletli olmalı, hak etmediği bir şeye el uzatmamalı, kul haklarına dikkat etmelidir. Yapılan her bir haksızlığın insana bir şekilde mutlaka geri döneceği unutulmamalıdır.
FATİH´İN ADALET ANLAYIŞI:
Fatih bir cami yaptırıyordu. Caminin mimarı İpsilanti Efendi isimli bir Rumdu. Fatih´in emrine karşı geldi. Camide kullanılacak mermer sütunlardan birazını kesti. Bunu duyan Fatih çok öfkelendi. Müftüye danışmadan mimar İpsilanti Efendinin elini kestirdi. Bunun üzerine Rum mimar kadıya gitti. Zamanının İstanbul kadısı Sarı Hızır Çelebi durumu inceledi. Padişahı çağırdı. Padişah mahkemeye geldi. Oturmak üzere iken kadı şöyle gürledi:
“Hasmınla yüzleştirileceksin, ayağa kalk!”
İstanbul ile birlikte nice ülkeler, krallıklar fetheden Padişah, ayağa kalktı. İpsilanti Efendi ile yüzleştirildi. Mimar İpsilanti Efendi şikâyetçiydi. Fatih ise mimarın elini kestirdiğini kabul ediyordu. Şahitler dinlendikten sonra Kadı Hızır Çelebi, kararını bildirdi: “Mimarın elini kestirenin eli kesilecektir. Kısasa kısas yapılacaktır.”
Fatih sessizdi. Mimar İpsilanti Efendi ise ağlıyordu. Yere diz çöktü.”Davamdan vazgeçtim” dedi. “Bu adalet karşısında da Müslüman oldum. Padişahın eli kesilmesin. Bu cihangire kıyılmasın.”
Kadı, bunun üzerine kararını değiştirdi. Padişah, mimar İpsilantiEfendi ve ailesini geçindirecekti. İyi bir ev verecek masraflarını kendi kesesinden karşılayacaktı. İş böylece tatlıya bağlanmış oluyordu. Herkes mahkeme salonunu terk etti. Kadı ile Padişah yalnız kaldılar. O zaman Fatih Sultan Mehmet kılıcını göstererek şöyle söyledi:
“Eğer benim padişahlığımdan korkup iltimas geçseydin, haksız bir karar verseydin, billahi şu kılıçla başını uçururdum.” Kadı Hızır Çelebi oturduğu minderi kaldırdı. Altında demir bir topuz vardı. Padişaha gösterdi:
“Hünkarım, sen de padişahlığından gururlanıp şeriat mahkemesine saygısızlık etseydin, kararı dinlemeseydin billahi şu topuzla başını ezecektim”
Fatih´in adalet anlayışı ve o zamanın hâkimlerinin adaleti işte böyleydi. Bir Rum mimarla cihangir bir padişahı ayırt etmiyordu.