MÜLK SÛRESİ: Mekkede inmiştir. 30 ayettir. Adını başlangıç kıs-mında geçen ve Allahın kâinatı yaratıp yönetmesinde ortaya çıkan mülkünden, yani hakimiyetinden bahsetmesinden alır. Allahın Dünyayı bütün imkânları ile insanlara âmade kıldığını, insanlara gözler, kulaklar, gönüller verdiğini, daha nice hikmetli eserlerinin Onun tek Yaratıcı, tek Mabud olduğunu ortaya koyduğunu bildirip ahirette Ona hesap verileceğine inanmayanların kendilerini maruz bıraktıkları tehlike bildirilir. Allah ve buyruklarını tanıyanların felaha ereceği bildirildikten sonra, ikinci kısımda kâfir ve nankörlerin kötü akıbetleri anlatılır.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Hükümranlık ve hakimiyet elinde bulunan o Yüce Allah mukaddestir, hayrı ve bereketi sınırsızdır ve O herşeye Kadîrdir.
2 – Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan Odur. O Azizdir, Gafurdur: Üstün kudret sahibidir, çok bağış-layandır. [2,28; 18,7]
3-4 – Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan Odur. Rahmanın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Çevir de bak gözünü görebilir misin bir kusur? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bulamadığından bir kusur, eli boş ve bitkin geri döner.
5 – Biz yere en yakın semayı lambalarla donattık. Onları şeytanlara atılan mermiler yaptık. Hem onlara alevli ateş hazırladık. [37,5-6] En yakın sema: Yıldız ve gezegenleri vasıtasız olarak görebildiğimiz gökyüzüdür. Onun ötesi ancak araçlar vasıtasıyla görülebilir. Daha ötesi cihazlar vasıtasıyla bile görülemez. Cin şeytanları Yüce gayb âlemini dinleyip, haber çalarak onları dünyadaki yoldaşları kâhin ve falcılara vermek isteyince onlar şihablarla (alevlerle) kovala-nırlar. [37,8-10]. Şihablar meteorlarla ilgili olabilir. Gayb âleminde cereyan eden hadiselere, görünen alemde alamet koymak Cenab-ı Allahın âdetinde bulunan bir şeydir.
6 – Rablerini inkâr edenlere de cehennem azabı var. Gidilecek ne kötü yerdir orası!
7 – Onlar oraya atılınca, cehennemin müthiş homurtusunu, kaynaya kaynaya çıkardığı uğultuyu işitirler.
8 – Cehennem öfkesinden nerdeyse çatlayacak haldedir. Ne zaman oraya yeni bir kafile atılsa, oranın bekçileri: “Sizi uyaran bir peygamber daveti size ulaşmadı mı?” diye sorarlar. [17,15; 39,71]
9 – Onlar şöyle cevap verirler: “Evet, bizi uyaran oldu, ama biz onu yalancı saydık ve “Rahman hiç bir vahy indirmedi, siz besbelli bir sapıklık içindesiniz” dedik.
10 – Ve ilave edecekler: “Şayet biz gerçeği işiten ve aklını çalıştıran kimseler olsaydık, elbette bu alevli ateşe girenlerden olmazdık.!”
11 – Böylece günahlarını itiraf ederler. Bizden ırak olsun o cehennemlikler!
12 – Fakat Rablerini görmedikleri halde, tazim edip ona karşı saygılı davrananlara büyük bir mükâfat vardır.
13 – Sözünüzü ister içinizde gizleyin, ister açığa vurun, hepsi birdir. Zira Allah gönüllerin künhünü bile bilir.
14 – Yarattığı mahlukunu hiç bilmez olur mu O? İlmi herşeye nüfuz eden, herşeyden haberi olan Latif Odur, Habîr O!
15 – Yeryüzünü size hizmete hazır, uysal bir binek gibi kılan da O! Haydi öyleyse siz de onun omuzlarında rahatça dolaşın. Onun takdir ettiği rızıklardan yiyin, istifade edin. Ama ölümden sonra dirilip Onun huzuruna çıkacağınızı da bilin. Yer uysal bir binek gibi insana hizmet ediyor. Omuzlar atın en hassas azasıdır. Binicisinin omuzuna basmasına pek razı olmaz. Arzın, omuzları üzerinde yürünürse, bunun mânası, onda itaat etmeyen hiçbir tarafın kalmadığıdır. Cenab-ı Allah, barındırdığı milyonlarca tür mahlukata göre küçücük olan bu dünyayı, onların sayılara sığmayan fertlerine hazırlanmış yüzbinlerce çeşit erzak ve ihtiyaç maddeleri ile doldurmuştur. Bu yer küresini, bir gemi gibi uzay okyanusunda hızla hareket ettirip mevsimlere uğratarak, bahar ve yaz mevsimini, yüzbinlerce yiyeceklerle doldurup, her kış erzakı tükenen canlılara, pek bereketli bir anbar gibi yaratmıştır.
16 – (Emr-ü fermanı) gökte olan Allahın sizi yerin dibine geçirmesinden emin mi oldunuz? O zaman bir de bakarsınız yer çalkalanıp duruyor. Bu ifadeden, Allahın yukarıda bir cihette ve bir yerde olduğu manası çıkarılamaz. İnsan, mekanlara sığmayan Rabbini, farkında olmadan hep yücelerde düşündüğünden böyle buyurulmuştur. Nasıl ki duada eller yukarıya kaldırılır. Vahiyler, kitaplar, melekler, emirler yukarıdan indirilir. Hâşa, bunlar Allahın yukarıda olduğunu anlatmak gayesini taşımazlar. Bu müteşabih ayetler insana bir tasavvur verirler, bunlar. “Onun hiç benzeri yoktur” (42,11) Yüzünüzü “Nereye döndürür-seniz Allah oradadır” (2,115) gibi muhkem ayetlerin ışığında gerçek manalarını bulurlar.
17 – Yahut Onun size taş yağdıran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz? Fakat bu tehdidimin ne demek olduğunu yakında öğrenirsiniz!
18 – Onlardan öncekiler de dini, peygamberleri yalan saydılar. Ama Benim red ve inkâr edişim, intikamım nasıl olurmuş, anladılar!
19 – Üstlerinde kuşların saf saf dizilip kanatlarını açıp yumarak dolaşmalarını hiç görmüyorlar mı? Onları havada Rahmandan başka tutan yoktur. O elbette her şeyi görür.
20 – Rahmanın dışında size güyâ yardım edecek kimmiş? Doğrusu kâfirler büyük bir aldanış içindedirler.
21 – Peki, Allah size ihsan ettiği nasibi alıkorsa, sizi başka rızıklandıracak kimmiş? Doğrusu, onlar azgınlık ve nefret içinde diretmektedirler.
22 – Düşünün bir: Yüzükoyun kapanıp yerde sürünen mi varılacak yere daha kolayca ulaşır, yoksa dümdüz yolda düzgün şekilde yürüyen mi? Burada ahireti inkâr edenler, psikolojik bir delil ile ikna edilirler: İnsan yaratılışı gereği tehlikeden kaçar. Hatta onda bir, yirmide bir tehlike ihtimali olsa bile o yoldan gitmek istemez. Fayda ve menfaatini garantilemek ister. Cenab-ı Allah ona şunu hatırlatıyor: Ahirete inanırsan, dümdüz yolda güven içinde elini ko-lunu sallaya sallaya yolda ilerlersin. Ama âhireti inkâr edenin işi çok zordur; âdeta yüzüstü sürünerek yol almaya çalışan gibidir. Hiç insan böyle olmak ister mi? Her an yakalanma tehlikesi ve endişesi ile firarî duruma düşmek ister mi?
23 – De ki: Sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve gönüller veren Odur. Sizin şükrünüz ne de az!
24 – Sizi yeryüzünde zürriyet halinde yaratıp yayan Odur. Ölümden sonra da diriltilip yine Onun huzurunda toplanacaksınız.
25 – Ama onlar yalnızca şunu soruyorlar: “Eğer iddianızda tutarlı iseniz, bu vâd yani inanmadığımız takdirde geleceğini bildirip tehdid ettiğin azap ne zaman?
26 – De ki: “Bunu yalnız Allah bilir. Ben ise sadece açık ve kesin bir tarzda uyarırım.”
27 – Onu yanıbaşlarında buldukları zaman inkâr edenlerin kederden yüzleri mosmor kesilir. Kendilerine: “İşte sizin isteyip durduğunuz şey!” denilir.
28 – De ki: “Söyler misiniz bana: Allah eğer beni ve beraberimdeki müminleri, ister helak eder, ister merhamet eder, ne ederse eder, peki kâfirleri o acı azaptan kim halas eder?”
29 – De ki: “Sizi imana davet ettiğimiz ilah Rahmandır. Biz Ona iman ettik. Ona dayandık. Yakında öğrenirsiniz: kimin tarafında kesin sapıklık!” Bu ayet Allahın varlığına ilzamî delil ihtiva eder. Bu öyle bir delildir ki inkârcıyı susturur, diyecek bir söz bırakmaz. “Biz Ona inandık. Farz-ı muhal, dediğimiz olmasa da hiç bir zararımız olmaz. Ama siz, olan bir gerçeği inkâr ettiyseniz, onun ebediyyen cezasını çekeceksiniz.”
30 – De ki: “Söyleyin bana: şayet suyunuz çekilir, yerin dibine giderse, o akan tatlı suyu, kim getirebilir size?”