MÜCÂDİLE SÛRESİ: Medine’de inmiştir. 22 ayettir. “Halini anlatıp hakkını savunan kadın” anlamına gelen Mücadile sıfatı, birinci ayetin konusundan alınmıştır. Sûre, hanımlara uygulanan ve “zıhar” denilen zulmü kaldırdıktan sonra, münafıkların kötülük planlamak için yaptıkları kulisleri kınar, Allahın gazab ettiği kimselerin dost edinilmesini yasaklar, Allahın dinine taraftar olunması gerektiğini bildirir.
Bismillahirrahmanirrahim
1 – Kocası hakkında sana başvurup tartışan ve halini Allaha arzeden o kadının sözlerini elbette Allah işitti. Allah sizin konuşmalarınızı dinliyordu. Şüphesiz Allah Semî’dir, Basirdir: herşeyi işitir ve görür. Cahiliye araplarında kadınların maruz kaldıkları zıhar denilen bir durum vardı. Bu geleneğe göre koca, eşine: “Sen artık bana annem gibisin” deyince karısına yaklaşması haram olurdu. Fakat boşanma da vaki olmaz, kadın evli iken kocasız duruma düşerdi. Evs b. Samit (r.a) hanımı Havle’yi (r.a) yatağına çağırmıştı. O reddedince Evs zıhar yaptı. Havle Hz. Peygamber’e gelip özetle: “Evs benimle genç ve cazip olduğum sırada evlendi. Bunca zaman ona hizmet ettim. Çocuklar doğurup büyüttüm. Gençliğim gidince beni ortada bıraktı. Kocama dönme imkânı yok mu? O da buna razı?” Hz. Peygamber, cari duruma göre kocasına haram olduğunu söyledi. İki defa daha ısrarına rağmen yine aynı cevabı aldı. Havle sonra halini Allaha arzederek: “Allahım yalnızlığımın şiddetini sana arzediyorum. Küçük yavrularım var, Evs’e bıraksam zayi olacaklar, yanıma alsam aç kalacaklar.” Havle henüz oradan ayrılmadan bu sûre nazil oldu. Böylece erkeğin bir sözüyle karısının haram olmayacağı bildirildi. Yalnız yeminin ciddiyetini korumak için, böyle bir sözü söyleyene, toplum yararına, fakirlere yardım fonunda kullanılan bir fidye (altmış fakire yemek verme) hükmü verildi.
2 – İçinizden kadınlar hakkında zıhar yapanlar bilsinler ki onlar kendilerinin anneleri değildir, onların anneleri sadece kendilerini doğurmuş olanlardır. Onlar gerçekten çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar. Bununla beraber, Allahın affı ve merhameti çoktur (geçmiş durumlar hakkında tevbe edenleri affeder) [33,4; 2,229]
3 – Eşlerine zıhar yapıp onlardan ayrılmaya kalkıp da sonra söylediklerinden dönenlerin, eşleriyle temastan önce bir köleyi hürriyetine kavuşturmaları gerekir. İşte size emredilen budur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.
4 – Buna imkân bulamayan kimse, temaslarından önce, iki ay ara vermeksizin oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurmalıdır. Bu hükümler Allahı ve Resûlünü tasdik ve onlarla amel edip Cahiliye uygulamalarını red etmeniz için konulmuştur. İşte bunlar Allahın hudutlarıdır. Kâfirler için gayet acı bir azap vardır.
5 – Allaha ve Resûlüne karşı çıkanlar, kendilerinden önce böyle yapanlar nasıl helâk edilmişlerse öylece helâk edilirler. Halbuki Biz onlara apaçık ayetler de indirmiştik. Kâfirler için zelil ve perişan eden bir azap vardır.
6 – Gün gelecek, Allah onların hepsini diriltecek ve kendilerine, dünyada her ne işlemişlerse tek tek bildirecektir. Kendileri onları unuttukları halde Allah onları tesbit ettirmiştir. Çünkü Allah her şeye şahiddir.
7 – Görmez misin ki Allah göklerde ne var, yerde ne varsa bilir? Bir araya gelip gizlice fısıldaşan üç kişinin dördüncüleri mutlaka Allahtır. Beş kişi gizli konuşsa altıncıları mutlaka Allahtır. Bundan ister daha az, ister daha çok olsunlar, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mutlaka O, kendileriyle beraberdir. İleride kıyamet gününde yapmış oldukları işleri onlara tek tek bildirecek, dilerse karşılığını da verecektir. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilir. [9,78; 43,80; 3,5; 14,38]
8 – Böyle kulis yapmaları menedilmişken, kendile-rine yasaklanan bir işi tekrar yapıp günah, zulüm, Peygambere isyan hususunda kulis yapan, fısıldaşan kimseleri görmüyor musun? Senin yanına vardıklarında, sana Allahın öğrettiği selamdan başka bir şekilde selam verirler. Kendi içlerinden de: “Allah bizi bu söylediklerimizden dolayı cezalandırsa ya!” diye alay ederler. Onların hakkından ancak cehennem gelir! Muhakkak onlar oraya girecekler. Gidilecek ne fena yerdir orası!
9 – Ey iman edenler! Şayet Siz gizlice konuşacak olursanız sakın günah, zulüm ve Peygambere isyan hususlarında kulis yapmayın, bunu hayır ve takva hususunda yapın. Dirilip huzurunda toplanacağınız Allaha karşı gelmekten sakının.
10 – Böyle meşrû olmayan kulisler, müminleri üzüntüye boğmak için şeytan tarafından telkin edilir. Ama, Allah dilemedikçe bu fiskos, onlara asla zarar veremez. Onun için müminler de yalnız Allaha güvenip dayansınlar.
11 – Ey iman edenler! Siz toplantı halinde iken “Biraz yer açıverin!” denildiği zaman yer açın ki Allah da size genişlik versin. “Kalkın!” denilince de kalkıverin ki Allah sizin gibi iman, hele hele bir de ilim nasib edilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Bu ayetteki emri, toplantı âdabıyla sınırlı sanmak isabetli olmaz. Razi’nin dediği gibi, ayet şunu göstermektedir: “Bir kimse, Allahın kullarının mutluluğu için gerekli imkânları artırırsa, Allah da ona dünya ve ahiretteki lütuflarını artırır. Demek ki müslümanlardan beklenen, toplumun bütün fertlerine, özellikle muhtaçlara yeterli yaşama imkânları sağlamaktır.”
12 – Ey iman edenler! Şayet Resûlullah ile başbaşa görüşmek isterseniz, bu özel görüşmeden önce bir sadaka verin. Böyle yapmak sizin için daha hayırlı, şaibeden daha uzak, günahlarınızı temizleme yönünden daha uygun bir davranış olur. Eğer buna imkân bulamazsanız Allah sizi muaf tutar, çünkü Allah Gafurdur, Rahimdir. Hz. Peygambere birçok kişi özellikle zenginler, fısıldaşarak isteklerde bulunuyorlar, o da sıkılmasına rağmen nezaketi sebebiyle reddedemiyordu. Daha sonra bu ayet indirildi. Bu sadaka emrinde, ihtiyaç cihetlerini gözetme, böylesi görüşme taleplerinde aşırılığı önleme, halislerle halis olmayanları ayırd etme gibi hikmetler vardır. Emir sığasının burada vücub veya mendubiyet ifade ettiği şeklinde farklı görüşler vardır. “Eğer buna imkân bulamazsanız” cümlesi, ikinci ihtimali kuvvetlendirmektedir. Nitekim gelecek 13. ayet de bu ihtimali pekiştirmektedir. Hz. Peygamber ve yakın akrabalarına sadaka haram olduğundan, bu sadakanın muhtaçlara ulaştırılması söz konusu idi.
13 – Özel görüşmeden önce sadaka vermeniz halinde fakir düşeceğinizden mi korktunuz? Size emredilen bir tasadduku yapmadığınıza göre, Allah da sizi bundan muaf tuttu. Artık namazı hakkiyle ifa edin, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
14 – Allahın gazab ettiği bir topluluğu dost edinenlere baksana! Bunlar ne sizden, ne de onlardandır. Bile bile yalan yere yemin ederler bunlar. [4,143]
15 – Allah onlara şiddetli bir ceza hazırladı. Çünkü bunlar çok fena işler yapıyorlar!
16 – Onlar yeminlerini siper edinip Allahın yolundan insanları uzaklaştırdılar. Onlara zelil ve perişan eden bir azap vardır.
17 – Allahın cezalandırma iradesine karşı onların ne malları, ne de evlatları asla fayda veremez. Onlar cehennemliktirler, hem de orada devamlı kalacaklardır.
18 – Allahın hepsini dirilteceği gün, onlar dünyada müslüman olduklarına dair size yemin ettikleri gibi, Allaha da yemin edecek ve bununla birşey elde edeceklerini sanacaklar. İyi bilin ki onların işi gücü yalan söylemektir.
19 – Şeytan onların akıllarını çelmiş de Allahı hatırlamayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın takımıdır ve şunu unutmayın ki Şeytanın takımı ziyan ve hüsrana mahkûmdur.
20 – Allahı ve Resûlünü karşısına alanlar, onlara düşmanlık edenler en alçak olanların derekesindedirler.
21 – Çünkü Allah: “Ben ve Resûllerim elbette galip geliriz.” diye hükmetmiştir. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak galibdir. [40,51-52; 10,103] Bu galibiyet, İslamın hüccet ve delille galibiyeti yahut buna ilaveten, kuvvet ile de olan galibiyetidir.
22 – Allaha ve ahiret gününe iman eden hiçbir milletin, Allahın ve Resûlünün karşısına çıkan kimseleri, isterse o kimseler babaları, evlatları, kardeşleri ve sülaleleri olsun, sevip dost edindiklerini göremezsin. İşte Allah onların kalblerine imanı nakşetmiş ve Kendi tarafından bir ruhla onları desteklemiştir. Onları, içinden ırmaklar akan cennetlere, hem de ebedî kalmak üzere yerleştirecektir. Allah onlardan, onlar da Ondan razıdırlar. İşte onlar Allahın tarafında olanlardır. Ve iyi bilin ki, felaha erenler, Allah’ın taraftarları olacaktır. [3,28; 9,24]