Sunullah Arısoy Kimdir, Hayatı Eserleri, Kitapları Hakkında Bilgi, kısaca konu özeti, ödev araştırması, ansiklopedik bilgiler,
Sunullah Arısoy?
Önemli bir şairimiz olan sunulah arısoy istanbulun şile ilçesinde dünyaya gelmiştir. Eğitim hayatını yine istanbul”un Haydarpaşa semtinde tamamlamış ardından Sümerbank genel müdürlüğünde farklı işlerde yer almıştır.
Şairin ilk şiirleri yücel dergisinde yayınlanmış olup, bu tarih ise 1941 yılını göstermektedir. Bunun ardından tanınan şair, şiirlerini farklı kitap ve dergilerde yayımladı.
Önemli kitapları: Garipler treni, Muhteşem kavga, Mustafa kemal türküsü, Yaban mavisi, Dışa vuran karanlık, Kara pürçek.
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Varlık dergisinde 1950″li yılların sonunda yayınlanan şiirleriyle adını duyurdu. Önce Garip akımı ve İkinci Yeni etkisinde şiirler yazdı. Şiirlerinde halk şiiri özelliklerinden ve temalarından da yararlandı. TTK ve TDK’da çalıştı. 1960 sonrası kısa kurgulu, karamsar içerikli toplumsal gerçekçi çizgide bir şiire yöneldi. Biçim arayışlarına girdi, divan edebiyatına özgü gazel tarzında şiirler denedi. Son döneminde Özdemir Asaf’ta olduğu gibi kısa, zekice söylenmiş, keskin sözcüklerle özlü anlatıma dayalı şiirler yazdı. [7]
İlk şiiri Yücel dergisinde çıktı (1941). Dost, Türk Dili, Varlık, Pazar Postası, Akis gibi dergilerde şiirlerini yayımladı. Ulus gazetesinde yazılar yazdı. Haftalık Ak-tüalite dergisinin başyazarlığını yürüttü. Yücel, Türk Dili, Aktüalite dergilerinde şiir ve yazılar yazdı, gazete yazarlığı yaptı.
Toplumsal yanı ağır basan şiirler yazdı. Somut, destansı, halk edebiyatına yakın bir dil anlayışı vardır.
Kişiliği hakkında Burhan Günel şunları yazmaktadır. “M. Sunullah Arısoy”u anımsıyorum. Dingin görünüşlü bir beyefendi. Az konuşan. Konuşunca dinlemeden edilemeyen. Gözlük camlarının ardındaki gözleri uzaklara, derinlere, kimi zaman uzun uzun kendi içine bakan. Biraz mesafeli duran ama tanıdıkça açılan, pencerelerini aralayan bir kimlik… Arı dil savaşımcısı. Özgürlükçü. Toplumcu. İçten ve hesapsız. İnsana saygılı, insancıl. Sonuna kadar yurtsever.” [8]
Burhan Günel aynı yazısından Suullah Arısoy’u şe şekilde betimlemeye devam eder: ” İlk basımı 1958″de yapılmış olan “Karapürçek” adlı romanında şunları söyler: “Bu kasabanın uyanışını her zaman sevmişimdir. Leblebiciler dükkânlarını açtılar mıydı, mesele yoktu. Kasaba uyanmış demekti. Kavrulmuş nohut kokusu, bir çalkantı sesi çarşı içine doğru yayılırdı. Nalbantlar, demirciler… Sonra okul çocukları… Çocukların sabahları okula gidişlerini seyrederken, ama her zaman, içim titrer benim. Nasıl yaşama sevinci dolu, bir ses çığlığıdır çıkardıkları… Nasıl koşuşurlar, gülüşürler… Kasvetsiz yaşamanın ta kendisi!” [9]
Bunlar, günümüzün küreselci, postmodernist edebiyat anlayışında basit, gereksiz, anlatılmaya değmez, sıradan, giderek ayıp şeyler! Çünkü günümüzdeki renkli medyanın ve çirkinliğin görüntülü kanallarının arsızlıkla öne çıkardığı yaşam tarzı ve anlayışı Arısoy”un önemsediği ilişkileri ve insan sevgisini, yaşama sevincini çoktan tüketti; bunların üzerine kanlı, çamurlu, kirli süngerini çekti. Şimdi insani ve doğal güzelliklerden ve toplumsal gerçeklerden kaçış zamanı. Şimdi arabesk, şimdi dünya vatandaşlığı, yurtsuzluk, kimliksizlik, ilkesizlik, onursuzluk, paraya ve güce tapınma ve daha bin türlü yozluk geçerli.
“Karapürçek”teki genç öğretmen, kimsenin isteyerek gidip görev yapmadığı, zorla gönderilenlerin de kısa bir süre sonra kaçarak kurtulduğu bir dağ köyüne atanır. Köy, kömür havzalarından birindedir. Köye ulaşılmadan önce, bir kasabadan geçiliyor: “İşçi treni akşamdan kalma ter kokusu, ayak kokusu, kömür kokusu içindeydi. Sigara dumanı bir koyu yağmur bulutu gibi vagonları kapladı. İşçiler hep bir ağızdan konuşuyorlardı. Sürme çekilmiş gibiydi gözleri. (…) [10]
En çok şiirleri ile tanınmış olan ve dah çok şiirleri ile kendini gösteren yazarın Karapürçek adında bir romanı, Tedirginin Biri adlı da bir öykü kitabı yayınlamıştır. Sunullah Arısoy, Karapülçek adlı tek romanıyla köy romanı yazarlarının arasına katılmış, Romanında köyde eğitim ve öğretim sorununa değinmiştir. [11]
Yücel, Türk Dili, Aktüalite dergilerinde şiir ve yazılar yazdı, Ulus’ta gazete yazarlığı yaptı. Şiir, öykü, roman, antoloji, siyaset türlerinde yazdı. Yaşamının son yıllarını Kuşadası”nda geçiren ve ölümünden sonra kendisine ait 8.000 kitabın, eşi Ülkü Arısoy tarafından Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfı”na bağışlanmasıyla vakıf bünyesinde adını taşıyan bir kütüphane açılan M.Sunullah Arısoy”un anısını yaşatmak amacıyla ilki 1996″da verilen Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfı KEGEV tarafından düzenlenen Sunullah ARISOY edebiyat ödülü her yıl üst üste verilmeye devam edilmektedir.
Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfı kütüphanesinde M. Sunullah Arısoy’un bağışladığı 5.000 adet kitapla diğer kitapların sergilendiği ve M. Nurullah Arısoy adına bir kütüphane ve yazarın adına bir köşe bulunmaktadır.
M. Sunullah ARISOY Kütüphanesi 1995 yılında, Sn. Ülkü ARISOY’un, Sunullah ARISOY’a ait kitap, ansiklopedi, sanat ve edebiyat ile, ilgili yayınları içeren arşivinin de bulunduğu 5000 adet eseri KEGEV’e bağışlamasıyla kurulmuştur.[12]
ESERLERİ
ŞİİR:
Garipler Treni (194)
Muhteşem Kavga (1951)
Mustafa Kemal Türküsü (1953)
Yaban Mavisi (1956)
Dışa Vuran Karanlık (1961)
Yanlış Yaşadık (1970)
Sabrın Gülü (1980)
ROMAN:
Karapürçek (1958)
ÖYKÜ:
Tedirginin Biri (1962)
ANTOLOJİ:
Yeni Türk Şiiri: Deste (1951)
Türk Hiciv ve Mizah Antolojisi (1967)
Türk Halk Şiiri Antolojisi
ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER
Yurdum İçin
Yurdumun bütün kırları
Baharda yeşerir, güzelim baharda,
Bütün ağaçları, -önce bademler-
Baharda çiçek açar, güzelim baharda…
Ben o zaman sevinirim!
Yurdumun bütün tarlaları
Bereketli, verimli tarlaları
Yaz ortası altın sarısıdır.
Altın sarısı, iri taneli, nur yüzlü başaklar
Sallanır, keyifle, aşkla
Sıcak rüzgarında, yazın
Bir o yana, bir bu yana…
Beni altın sarısı başaklar memnun eder,
Ben o zaman gülerim!
Yurdumun bütün dağları,
Dumanlıdır başları.
Karlıdır,
Yiğitçe nöbet tutar…
Ben dağlarımı bunun için severim!
Gece, gündüz, gönlümce olmalı
Yurdumun gökleri…
Geceleri yıldızlı.
Gündüzleri ışıklı…
Karanlığı istemem göklerimde.
Ben o zaman şenlenirim!
Bilirim, içim kararır,
Yurdumun bütün yolları
Dileğimce değil…
Bütün yolları Anadolumun
Dağ yolundan caddesine dek,
Büyük umutlar gibi, uzanıp gitmedikçe
Benim ayaklarım rahat değil!
Köyleri Anadolumun,
Dağında, yaylasında, ovasında
Kırkbini birden
Karanlıktan kurtulmadıkça,
Ben, ışıkları sevemem!
Aşı aş olmalı, evi ev ki,
Yurdumuzdaki milyonların,
Lezzeti eksilmesin dilimden
Yediğimin!
Saadeti, huzuru olur ancak
Oturduğum evin…
Gayrisi aş, zehir aşı.
Gayrisi ev, çalı dibi!
Dalında meyve ballanmalı,
Evlerinde gönül şenlenmeli
Pınarından soğuk sular içilmeli,
Yollarında rahat rahat yürünmeli,
Sevinmeli, oynamalı, gülmeli,
Bir gün olup, yurdum gayrı
Cahilsizdir demeli,
Demeli de, ardında kalmamalı gözleri,
Ölürse de, keyf içinde, dileğince ölmeli.
SENDİN EY AŞK
Güzle gelen sendin ey aşk, sıcacık!
Üzgün yeşiller arasında büyüyen…
Uykusuz ve sarhoş ve yılgın bir gecede
Sendin ey aşk, yaşamaya el eden!
Sendin ey aşk, habersizce gelişen çocuklarla!
Anılarımızda bir dizi, bitip tükenmeyen…
Sendin ey aşk öfkemde güzelleşen!
Sendin, geldim; yorgun içine giremediğim evren…
Durmadan öğüten, durmadan hem ince
Sendin ey aşk, sendin, o rüzgarsız değirmen!
Direncimde, sendin ey aşk, hem de en!
Sızar kan, acısız, uzanmaz, kesik ellerimden..
Mustafa Kemal Ne Düşünür?
Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz;
Gökte ay üşür,
Gökte yıldız üşür,
Dışarıda gece üşür..
Gece, yani karanlık, yayılmış gider
Boylu boyunca, vatan ölçüsünde..
Gayrı gündüzümüz yok!
Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz,
Düşmanca kol gezer,
Dışarıda gece üşür,
Gece, yani karanlık, yani siyah,
Yani vatan sahipsiz, el elinde,
Vatan üşür!
Mustafa Kemal,
Yani milyonların yüreği!
Mustafa Kemal,
İşte o, sonsuz aydınlık!
Mustafa Kemal,
Ta kendisi, uğrunda öldüğümüz vatan!
Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz.
Ayazda üşümeyen tek adam!
Gökte ay üşür,
Gökte yıldız üşür,
Dışarıda gece üşür,
Düşmanca kol gezer bıçak sırtı bir ayaz,
Mustafa Kemal üşümez,
Düşünür!
SABAH :
Sabahı etmek zor
Bitmiyor ki bu geceler;
Çocukların bünyesi içindir, anladım
Vaktin sıkıcı uzunluğu.
Ya biz, bu uzun vakt-içinde
Karanlığında gecelerin
Nasıl yaşarız?
Bütün yeryüzü, bütün gökyüzü
En namuslu vaktini yaşar sabahları.
Aydınlıkla yıkanır
Sabahtır affeden
Geceler boyu hayasızca işlenen
Fenalık ve günahları.
Ağaçlar kırda, dağda, şehirde
Sabahları alımlıdır.
Yeşiline gönül verdiğimiz çimen
Koklayıp koklayıp da sevdiğimiz
Çiçeklerin her çeşidi.
Sabahları şebnemlidir
Hava sabahları saf
Biz, sabahları namuslu ve iyi.
Sabah olmalı, hep sabah kalmalı
Yeryüzü, iffetli bir gül kurusu ışığında
Bütün yaratıkları dünyanın
Sabahla sağ
Sabahlı dinç
Kardeş muhabbetleriyle selamlar birbirini.
Sabahın serinliği
Dalgalanmalı daima
Geniş ufuklarında dünyanın
Barış ve hürlüğün tek ümidi.
OZANCA
Kimi acıları ozan
Kendi yaratır
Oturur bir güzel çoğaltır
Çoğaltan ozansa
Tartışmasız
O doğrudur
NEDEN :
Bütün karanlıkları aştım da
Geldim sana takıldım
Işıktın
Neden karardın
EYÜP :
Hiç gitmemiştim, yıllar var Eyüp”e
Dedemin, bilmediğim mezarı Eyüp”tedir
Amcam Eyüp”te oturur
Çocukluğum Eyüp”te geçti benim
Bir “Şeyh Efendi” hatırlarım daima:
İnce ve solgun yüzlü ihtiyar;
İnce, uzun ve beyaz sakallı!
Evde kalmış yaşlı kızlar hatırlarım
Eyüp gelince aklıma
Öyle bir içine çekiliş, bir garip sessizlik!
Sabah erken uykulu gözlerle
Yine o garip sükun ve mütevekkil eda içinde
Fabrika yolunda kadın, erkek, genç, ihtiyar!
Kimbilir kimdir, ekmeği düşünmüyorum
Diyen bahtiyar?-
Ve akşamüzeri, aynı kalabalık:
Aynı yorgun adımlar, yorgun ve sessiz
Karanlık yollara doğru, karanlık ve dar!
Garip bir korku hissediyorum:
Yollarında Eyüb”ün, evlerinde…
“Allah”a mı yakınlaştım?” diyorum;
Allah”a giden yol Eyüp”ten midir,
Nedir?
Evde kalmış yaşlı kızlar hatırlarım;
Öyle bir içine çekiliş, bir garip sessizlik!
Gün batışının hazin akşamları
Ve güvercinler gelir aklıma: bol ve ehli..
Genç işçi kızlar gelir, gizli aşkları gelir,
Küçük çocuğu evde kalmış genç kadınlar
Ve ömrü boyunca fakir, ömrü boyunca çilekeş
Ama ne heybetli susup da bakışları vardır-
Erkekler!
Eyüp deyince, Allah gelir, ekmek gelir, ölmek
CAN GÜLLERİ
Gökte yıldızlar kırpışır, de ki üşür
Ceylan yüreğim benim, hop eder durur
Avcıdan değil benim korktuğum, deliden
Yol ortası can gülleri öpüşür
ANLADIM DA
Geceleri yoksun
Yatağım boş
Sabahları da
Anladım da
Yüreğimden
Niye çıkıyorsun
BİR ÖYLE YOLCU
Yorgun bir yolcu
Güneye doğru
Güz güneşi altında
Biraz eskimiş
Kimi yeri unutulmuş
Hüzünlü bir şarkı gibi
Acıları suskunlukla sırtlamış
Göğüslemiş nice savaşımları
Yürüyordu.
Gördüm
Yorgun bir güzeldi
Gülümserken
Ve yürürken
Ve bakarken
Ve içerken
(Ne güzel içiyordu
Şiir yazıyordu sanki)
Ve hiç konuşmazken
Sanki unutmuş.
Sabah erden
Uyanan gökyüzüne baktı
Suskun gülümsedi
Dağlarda arandı
Gözleri
Suskun gülümsedi.
Ormanın neftiliğinde
Ve dağ başlarında
Derindi yitiriverecekti
Gözleri
Suskun gülümsedi.
Tavukları sevdi gözleri
Horozlara göz kırptı
Suskun gülümsedi.
Güneşi avuçlarca
Uzandı elleri
Mavilere bulandı
Suskun gülümsedi.
Yürüdü gitti
Gördüm
Bağışlayan gözleri
Kaldı ardında.
Yollar uzayıp gidiyordu
Yollarda yorgun bir yolcu
Görüntüsü gittikçe küçülüyordu
Da izlenimi büyüyordu
Gibime geldi.
Baktım
Yanımda yöremde
Bir büyük boşluk
Almış götürmüş birileri
Birileri bir şeyleri
Diyelim
Sızısını yüreğimin
Acımı, tutkumu, sevimi
Her bir şeyimi.
Biliyorum
Onu amacı iyilikti
Ondan aldı yükümü
Ama ben
Nasıl yaşarım şimdi
Böyle acısız, savaşımsız
Tutkusuz, sevisiz.
Bir sızı mı ki
İnceden ve derinden
Unutmak isterken
Ardından iz süren.