Rükün, kendisiyle başka bir şeyin oluşturduğu, vücuda geldiği şeydir. O bulunmadığı zaman, diğer başka şey de muteber olmaz. Diğer bir ifade ile Rükün; bir ibâdetin yada meşrû işlemin, sıhhatinin bağlı olduğu ve gerçekleşmediği takdirde, ilgili ibâdetin yada meşrû işlemin fâsid ve bâtıl olacağı, ancak o ibâdetin yada meşrû şeyin, dışında değil de içinde bulunduğu husûstur. Mesela, satış işleminin rüknü, icap ve kabuldür. Bunlardan biri bulunmadığı zaman satış gerçekleşmez. Başka bir örnek verecek olursak; namazda Fâtihâ okumak yada rükû’a varmak, namaz kılmanın bir rüknüdür. Fâtihânın yada rükû’un bulunmadığı namaz, fâsid ve bâtıldır.
Bununla birlikte rükün iki kısımdır: Biri, aslî rükündür. Bu rükün bulunmayınca, o başka şeyin hükmüne itibar edilmez. Satış ve kiralamadaki icap ve kabul gibi. İkincisi ise zâid (fazladan) rükündür. Bu bulunmasa da o başka şey ortadan kalkmaz. İmana göre ikrar gibi. Tasdik, imanın aslî bir rüknüdür. Tasdik olmayınca iman da bulunmaz. İkrar ise imanı artırır. Lisan olarak ikrar olmadığı halde iman yine bulunabilir.