Dâl bil-ibâre, delâlet-i selâse (üç delalet) olarak bilinen tetâbukî delâlet, tazammum delalet veya Ütizâmî delaletten biri ile asli manasına delalet eden lafızdır.
Üç farklı delalet çeşidi hangileridir?
Üç farklı delalet, delâlet-i tetâbukî, delâlet-i tazammum ve delâlet-i iltizâmîden ibarettir. Delâlet-i tetâbukî, bir lafzın kendi konusunun tamamına delalet etmesidir. İnsan lafzının, “konuşan, hayat sahibi” bir mahlûka delalet etmesi gibi.
Delâlet-i tazammum, bir lafzın kendi konusunun bir bölümüne delalet etmesidir. İnsan lafzının yalnız “hayat sahibi” veya yalnız “konuşan” olmasına delalet etmesi gibi.
Delâlet-i iltizâmî, bir lafzın, manasının gereği olan şeye delalet etmesidir. İnsan lafzının ilme, sanat ve yazmaya kabiliyetli bir yaratılmışa delaleti gibi. Bu vasıflar ise insanın mahiyetinin dışında olup onun yaratılışının bir gereği olmuştur.
İşaretin delaleti nedir?
İşaretin delaleti, üç delaletten biriyle, kendisine sevkedilenin dışında başka bir manaya delalet eden lafızdır. Yani delalet ettiği mana, konuşanın asıl kastettiği mana değildir. Mesela,
“Halbuki Allah, alım satımı helâl, faizi haram kılmıştır” (Bakara 2/275) âyet-i kerimesi, nüzûl sebebine göre alışveriş ile faiz arasında fark olduğuna tetâbukî delalet ile işârî delalet bulunmaktadır.
Bunun gibi, kocasından, diğer hanımını boşamasını isteyen bir kadına karşı kocası, hanımlarının her birinin boş olmalarını beyan etse, bu söz şeklinde bu boşamayı isteyen kadının da boş olmasına işaret yoluyla delalet eder.
Yine bir kimse bir şahsa hitaben, “Şu malını satın aldım” dese, o şahıs da “al” dese, bu söz, iltizâmı delalet ile satışın gerçekleşmesine işaret yoluyla delalet eder. Adeta, “Ben de sattım, al” denilmiş olur. Çünkü o malı alabilmek için önceden satış bulunması gerekir.
İşaretin delaletinin hükümleri nedir?
Bunların hükümleri, delalet ettikleri şeyi kesin bir şekilde ifade etmektir. Şu kadar var ki aralarında zıtlık bulunduğu takdirde dâl bil-ibâre, dâl bil-işâre üzerine tercih edilir.
Mesela,
“Kadınlardan her biri senenin yarısını evde oturarak geçirir” hadis-i şerifi, kadınların hayızlarının her ay on beş gün olduğuna işaret etmektedir.
“Hayızın en azı gecesiyle beraber üç gündür, en çoğu ise on gündür” hadis-i şerifi ise hayız müddetinin on günden fazla olmadığını dâl bil-ibâre şeklinde açıklamaktadır. Buna göre ikinci delil tercih edilmiştir. Hanefîler bu ikinci hadis-i şerifi delil olarak almaktadırlar. Şâfiîler’e göre ise hayız müddeti en fazla on beş gündür. O halde onlar da dâl bil-işâreyi kapsayan birinci hadis-i şerife dayanmaktadırlar.
Delaletin delaleti nedir?
Delaletin delaleti, hükmündeki illet sebebiyle, kendisi için vaz edilen lafza lazım gelen bir manaya, başka bir ifadeyle zorunlu olarak anlaşılan manaya delalet eden lafızdır.
Mesela,
“O ikisine (anne baba) öf bile deme” (isrâ 17/23) âyet-i kerimesi; anneye, babaya karşı “öf” demenin haramlığını, dâl bil-ibâre yoluyla beyan ediyor, onları azarlama ve dövmenin haramlığını da dâl bi’d-delâle şeklinde işaret buyuruyor. Çünkü öf demenin menedilmesindeki illet, kabalık, şiddet ve kötülük sergilemektir. Bunlar da dövme ve azarlamada fazlasıyla mevcuttur. Artık bunların haram oluşu da kıyas yoluyla değil, lafzın lügat olarak delaletiyle sabittir. Bu haramlığın delili de yine bu İlâhî yasaklamadır. Bu delaletin sübûtu, kıyastan daha önceliklidir.
Delaletin delaletinin hükmü nedir?
Delaletin delaleti hükmü, sahih görüşe göre zan değil, kesinlik ifade etmesidir. Mesela, “Anne babanıza öf demeyiniz” denildiğinde bu yasak, onlara eza ve cefa etmenin haramlığını da kesin bir şekilde ifade etmiş olur. Bununla birlikte, işaretin delaleti ile delaletin delaleti arasında çatışma olsa işaretin delaletine itibar edilir.
Mesela,
“Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır” (Nisâ 4/93) âyet-i çelilesi, kasten adam öldürmekten dolayı kefaret gerekmediğini dal bil-işâre yoluyla işaret etmektedir.
“Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir” (Nisâ 4/92) âyet-i kerimesi ise dal bi’d-delâle yoluyla, kasten adam öldürmeden dolayı kefâretin gerektiğini tazammun etmektedir. Buna binaen Hanefîler, birinci âyetteki dâl bil-işâreye göre, kasten adam öldürmekten dolayı kefâretin gerekmediğini, Şâfiîler ise kefâretin gerektiğini söylemişlerdir.
İktizanın delaleti nedir?
İktiza delaleti, vazedilen mananın, şer’an muteber olabilmesi için kendisine ihtiyaç duyduğu öncül lazıma delalet eden lafızdır ki öncül lazım bulunmadığı müddetçe o lafız, manalı lafızlardan saplamaz.
Mesela bir kimse, birine hitaben, “Şu evini 1000 liraya benim adıma şuraya vakfet” dese, bu sözün sahibi için bir öncül bir lazıma (dil ve mantık gereği çıkarılan manaya) ihtiyaç vardır ki o da, o evin şu kadar liraya o kimseye önceden satılmasıdır. Buna göre bu söz ile şöyle denilmiş olur: “Şu evini 1000 liraya bana sat, sonra onu benim adıma şuraya vakfet.” Bu şekildeki bir delalet ise dâl bil-iktizâ sayılmaktadır.
İktizanın delaletinin hükmü nedir?
İktiza delaletinin hükmü, Hanefiler’e göre muktezanın (gerekenin), genelleme olmaksızın sabit olmasıdır. Buna göre, iktiza ile sabit olan mananın altında birtakım dallar bulunsa, o mana, o dalların hepsini genelleme yoluyla içine almış değildir. Zaruretler ise kendi miktarlarına göre sabit olur.
Mesela, bir kimse hanımına, “Sen boşsun” dese, bunun gerektirdiği mana, “Ben seni boşadım, buna göre sen boşsun” demektir. Buna göre kadın yalnız bir talâkla boş olmuş olur. İki veya üç talâkla boş olmuş değildir. Velev ki bu sözün sahibi böyle bir şeye niyet etmiş olsun. Bu sözün gerektirdiği mana, genelleme ve kapsama olmaksızın sabit olur.
Mesela bir kimse, “Ben yersem kölem âzat olsun” dese, belirlemeksizin herhangi bir şeyi yese, kölesi âzat olur. Bununla, belirli bir şey veya yenilecek şeylerin hepsi kastedilmiş olamaz. Bu şekilde bir şeyin tahsisi veya genellemesi câiz değildir.
Mesela bir kimse, “Ben bu şehirden çıkmam” diye yemin etse, şehirden çıksa, nereye giderse gitsin yemini bozulmuş olur. “Maksadım filan beldeye gitmemekti” diye bu yemininde bir mekânı tahsis etmesi bâtıldır, geçersizdir.
Mesela bir kimse, “Bugün bu evde oturulursa şöyle olsun” diye yemin etse, o gün o evde herhangi biri oturunca yemin bozulmuş olur. O kimse, “Benim maksadım, filan kimsenin oturmasıydı” diyerek faili tahsis edemez. Bu tahsis bâtıldır, geçersizdir.
Yeminlerde sebebi ve zamanı (sonradan) tahsis etmek bâtıldır, geçersizdir. Mesela bir kimse, “Ben filana para verirsem şöyle olsun” diye yemin edip de sonradan herhangi bir sebeple ona para verse yeminini bozmuş olur. Bununla borç veya emanet olarak para vereceğini kastettiğini ifade etse de buna itibar olunmaz.
Sahih istidlallerin (delil getirme) yolu kaç tanedir?
Sahih deliller getirmenin yolu, Hanefîler’e göre nasların ibarelerinden, işaretlerinden, delaletlerinden ve iktizalarından olmak üzere dörttür, bunlar lafzî delilden ibarettir. Bunlardan biriyle herhangi bir şer’î hüküm ispatlanabilir. Nitekim yukarıda bunların mahiyetleri gösterilmiştir. (Ömer Nasuhi Bilmen)