Mecaz, bir alakadan, bir münasebetin bitişmesinden dolayı asıl manasının dışında kullanılan lafızdır. Hakiki anlamında kullanılmasına engel olan bir karine vardır. Mesela, cesur bir adama, “Bu, aslandır” denilse, buradaki “aslan” sözü mecazdır.
Mecazın hükmüne gelince, bir hususta hakikat, mümkün olmadıkça veya şer’an ve âdeten kendisiyle amel terkedilmedikçe mecaza gidilemez. Birtakım bağ ve sebepler hakikatin anlaşılmasına engel oluyorsa mecaz manayı kabul etmek gerekir. Mecaz, boş sözlerde kullanıldığı gibi şer’î konularda da kullanılır.
Mecaz neye göre hakikatin yerine geçer?
Mecaz, İmâm-ı Âzam’a göre konuşma hakkında hakikatin yerine geçer. Yani konuşulmakta olan bir lafzın, asıl anlamı kastedilirse, o lafız bir hakikattir, asildir. Onun asıl manasından başka bir mana kastedilirse, o lafız mecaz olup hakikatin yerine geçer.
İmâmeyn’e (İmam Yusuf ve İmam Muhammed) göre mecaz, hüküm hakkında hakikatin yerine geçer. Çünkü bir lafzı irat etmekten asıl maksat, onun hükmüdür.
Bu ihtilaf üzerine şöyle bir mesele ortaya çıkar:
Bir kimse, kendisinden daha yaşlı câriyesi hakkında, “Bu, benim kızımdır” dese İmâm-ı Âzam’a göre o câriye âzat olur. Çünkü bu söz tek başına konuşma itibariyle âzat etme anlamında bir mecazdır, o câriyenin âzat edilmesini gerektirir. Zira bir kimse, kendi kızına sahip olsa hemen âzat olması gerekir. Fakat İmâmeyn’e göre, bu söz ile o câriye âzat olmaz. Çünkü burada hakikat, o câriyenin o kimseye kız olması, haricen ve hükmen imkânsızdır. Yaşlı bir kimse, yaşı kendisinden küçük olan bir kimsenin kızı olamaz. Halbuki mecaz, hakikatin halefi olmak için hakikatin hükmen sıhhati gerekir. Yalnız tekellüm (ibare) yeterli değildir. Burada ise hakikat, yani o câriyenin efendisinin kızı olması hükmen imkânsızdır. Bunun halefi olan âzat etmek dahi, zaruri olarak imkânsızdır. Buna göre bu sözle, âzat etme kararının verildiği anlamına gelmez.
Bir lafız ile hem gerçek hem de mecaz anlam kastedilebilir mi?
Hayır, gerçek anlam ile mecazi anlam bir lafızda beraber bulunamaz. Konuşan kişinin, iki manayı bir lafızda bulundurma kastına itibar edilmez. Ancak bazı âm (genel) lafızlar vardır ki bunlar hem gerçek anlamı hem de mecaz anlamın bütün fertlerini geneller ve içine alır. Bunlara umûm-i mecâz denir.
Mesela bir kimse, “Ben, filan şahsın evine ayak basmam” diye yemin etse, o ev, o şahsın gerek mülkü olsun gerekse kirayla veya ödünçle elinin altında bulunsun, oraya gerek yalın ayakla, gerek ayakkabıyla, gerekse binek üzerinde girsin yemin gerçekleşir.
Bu, hakikat ile mecazı bir araya getirmek değildir. Belki de umûm-i mecâz türündendir. Çünkü burada maksat, örfe uygun olan mutlak giriştir, mutlak ikamet yeridir.