Akordeonun bir değil birçok çeşidi vardır. Bir kısmı popüler müzik için, bir kısmı da konserler için yapılır. Bir körük ile bir ya da iki klavyeden meydana gelir. Akordeonların hepsinde serbest madenî dilcikler bulunur. Klavyenin tuşlarına basılınca, supaplar açılır, bunların karşısındaki dilcikler, körüğün sağladığı hava akımının etkisiyle titreşerek ses verirler.
Avrupa’da akordeonun halk arasındaki bir adı da «fukara piyanosu»dur. Gerçekten de, piyano ile akordeon arasında, bu âletleri çalanların yapımcı tarafından önceden belirlenmiş sesleri tuşlara basarak elde etmeleri yönünden bir benzerlik vardır. Akordeonun tuşları, biri sol el için, öbürü sağ el için olmak üzere iki klavye üzerinde, iki ya da üç dizi halinde yer alır. Sol elle kullanılan «basa»ların sayısı 80 ile 120 arasında, sağ ile kullanılan «düğme»lerin sayısı ise 46 ile 70 arasında değişir.
Bir akordeonda elde edilen sesler, yarımşar perdeler halinde sıralanıyorsa, o akordeona kromatik akordeon denir. Böyle bir akordeonla, bütün havalarda, piyano ya da keman gibi öbür müzik âletlerine eşlik edilebilir. Sol elin basları, popüler müzik için yapılan akordeonlarda «bileşik»tirler, yani bir tuştan birkaç ses çıkar. Bu bas sesler, konser akordeonlarında basit ve kromatiktir.
Müzisyenin çalıştırdığı el körüğü, ona, hava basıncını değiştirme olanağını verir. Bu durumda ses hep aynı kalır, ama yeğinliği değişir. Böylece en ince nüanslar elde edilebilir, bir anda en kuvvetli perdeden en hafif perdeye geçilebilir ve insan sesinin değişik tonları taklit edilebilir. Bu, kısmen de olsa, akordeonun halk tarafından neden çok tutulduğunu açıklar.
Akordeonda, körüğün almaşık hareketleri ne olursa olsun, bir tuşa basınca çıkarılan sesin hep aynı olması sağlanmakla büyük bir gelişme gerçekleştirilmiştir.