MÜDDESSİR SÛRESİ: Mekkede risaletin başlangıcında inen sûrelerden olup 56 ayettir. Sûre adını ilk ayetinde geçen kelimeden almıştır. Müddessir: “örtüsüne bürünmüş” demek olup bununla birinci derecede Hz. Peygamber (a.s) kasdedilmektedir. Bu sûre nübüvvet yolunun tebliğ ve irşad görevinden, hak dinin karşısına çıkan bazı kişilerin vasıflarından, bunların ahirette çekecekleri azaptan bahseder.
Bismillahirrahmanirrahim.
1-10 – Ey örtüye bürünen! Ayağa kalk ve insanları uyar. Rabbinin büyüklüğünü an. Elbiseni tertemiz tut, maddi manevi kirlerden arın, Pis ve murdar olan her şeyden kaçın Verdiğini çok bularak minnet etme! Rabbinin yolunda sabret Sûr’a üflendiği gün, Doğrusu, o çok çetin bir gün! Kâfirlere hiç kolay olmayan bir gün! Müddessir kelimesi (aslı mütedessir) ayrıca “yalnızlık ve inziva arzu eden” mânasına gelir. Allah Teala, Nebisine “Artık inzivayı bırak, bütün dünyanın önüne öğretici ve uyarıcı olarak çık!” “Çevrende gaflet içinde bulunan insanları uyar. Kendilerini yaratıp bunca nimetlerle donatan o Yüce Rabbin onları görüp işittiğini ve sonunda hesaba çekeceğini hatırlat” demektedir. “Allahın büyüklüğünü anmak “Allahu ekber!” demek İslam’ın özetidir, başta gelen emridir ve bir zikirdir. Risaletin başlangıcında öğretilen bu zikir, ezanda, namazlarda, hacda, kurbanda, hayatın her tarafında devam eder. 4. ayette beden temizliği ile ruh temizliği arasındaki sıkı ilişki hatırlatılıyor. Bu ayet, “cinsel zaaftan uzak dur, uçkuruna sahip ol” manasına kinaî anlam ile de tefsir edilmiştir. Böylece müminlerin kalblerini, ruhlarını, bedenlerini, elbiselerini, ırzlarını tertemiz yapmaları emredilmektedir. Manaları çok özlü olan ilk 7 ayeti iyi düşünen bir insan, risaletin başında bu buyrukların ve-rilmesi gereken en hikmetli, tam yerli yerinde emirler olduğunu anlar, risaletin önemli bir delilini bulur.
11-14 – Mal ve ailesiz, tek olarak yarattığım, sonra çok çok mal, servet ve etrafında dolaşan oğullar verdiğim, her türlü imkânı önüne serdiğim, o adamın hakkından gelmeyi sen Bana bırak! Bu ayetler, Hz. Peygamber (a.s) aleyhinde “büyücü” diye propaganda yapan, Kureyşin liderlerinden Velid b. Mugire ve benzerleri hakkında indirilmiştir. Onun on oğlu vardı ki Halid b. Velid (r.a) onlardan biridir.
15 – Hâlâ da açgözlülükle imkânlarını daha da artırmama hevesleniyor.
16 – Hiç heveslenmesin! Çünkü o Bizim ayetleri-mize karşı inatçı kesildi.
17 – Ben de onu sarp mı sarp bir yokuşa sardıra-cağım.
18 – O düşündü, ölçtü, biçti…
19 – Kahrolası, nasıl da ölçtü biçti!
20 – Hay kahrolası! nasıl, nasıl da ölçtü biçti!
21 – Sonra baktı…
22 – Derken suratını astı, kaşlarını çattı…
23 – Sonra da sırtını döndü, kibirinden kabardı, arkasına bakmadan çekip gitti!
24 – “Bu, dedi, büyücülerden nakledilen büyüden ibarettir.
25 – Bu, beşer sözünden başka bir şey değildir.” Velid aslında Kur’andan çok etkilenen, meşhur bir edib idi. Kur’anın, beşer üstü bir taraftan geldiğini de vicdanında hissediyordu. Fakat toplumdaki itibarını kaybetmemek için, Kur’an hakkında ne diyeceğini şaşırmış, sonunda onun olağanüstü etkisini “büyü” diye nitelendirmişti.
26 – “Beşer” desin bakalım “Ben de onu sekara atacağım.
27 – Sekar nedir bilir misin? Nereden bileceksin!
28 – O, içine atılanı yer, bitirir. Yine de bırakmaz, eski haline çevirip bu işi tekrar eder.
29 – Sürekli olarak derileri kavurur.
30 – Üzerinde on dokuz görevli vardır.
31 – Biz cehennem görevlilerini sadece melaike-lerden kıldık. Onların sayısını da kâfirler için imtihan ve sıkıntı sebebi yaptık ki Ehl-i Kitaptan olanlar Peygam-bere imanda yakîn sahibi olsun, daha kesin inansın. Mü’minlerin imanlarındaki yakinleri artsın. Ehl-i Kitap ve müminler tereddüde düşmesinler. Kalplerinde hastalık olan münafıklar ile kâfirler de neticede: “Allah, bu mi-sal ile ne anlatmak istemiş olabilir?” desinler. Böylece Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Rab-binin ordularını Kendinden başka kimse bilemez. Bu, yani cehennem veya ondan bahseden ayetler be-şere bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir. [2,26] Kâfirler, iyi zan içinde olmadıklarından, hemen itiraz edecek bir taraf arayıp ona takılır. Mesela sayı doğru olmakla birlikte işin özü değildir. Ama kâfir sayıya takılarak kendi kendisini tökezletir. Yürüyüşüne devam edemez. Kur’anda bildirilir ki bir imtihandan sonra mümin imanında sebat gösterir, din hususunda cayıp geri dönmezse, o zaman imanı kökleşir. “Allahın orduları”: Onun yarattığı mahluklar, onlara verdiği kuvvetler, görevlerdir.
32 – Hayır! İş kâfirlerin dediği gibi değil. Ay’a.
33 – Ve dönüp giden geceye.
34 – Ağardığı dem sabaha kasem edip şahit tuta-rım ki.
35 – O sekar belâların en müthişidir.
36 – Beşer için en büyük uyarıcıdır.
37 – İleri veya geri gitmek durumunda olanlar için en büyük uyarıcıdır.
38-39 – Ashab-ı yeminden, hesap defterini sağ tarafından alan cennetlikler dışında herkes yaptığı işlerin rehini ve esîri olacaktır.
40-42 – Onlar mutlaka cennetlerde mücrimlerin hallerini hatırlarını soracaklar: “Neydi bu cehenneme sizi sürükleyen?”
43 – Onlar şöyle cevap verecekler: Biz namaz kılanlardan değildik.
44 – Fakirleri doyurmaz, onların ihtiyaçlarıyla ilgi-lenmezdik.
45 – Batıl sözlere dalanlarla beraber biz de dalardık.
46 – Bu hesap gününü yalan sayardık.
47 – Ölüm bizi yakalayıncaya kadar hep böyle idik.”
48 – Artık onlara şefaatçilerin şefaati fayda etmez.
49-51 – Ne oluyor onlara ki bu öğütten, bu irşaddan arslandan ürküp kaçan yaban eşeği gibi kaçıyorlar?
52 – Bu beyler, bu öğütle yetinmeyip üstelik her biri kendisine mahsus özel kitap, özel ferman isterler!
53 – Hayır! onlar aslında ahiret endişesi taşımazlar.
54 – Hayır! Gerçekten bu bir öğüttür, bir uyarıdır.
55 – Dileyen onu okur, düşünür ve ders alır.
56 – Ama Allah dilemedikçe onlar ders almazlar. Saygı duyulup cezasından sakınmaya layık olan da, günahkârların günahlarını bağışlama şanına yaraşan da yalnız Odur. Hidayete gelmek, kişinin kendi elinde değildir. İradesini hidayet yönünde kullanmak sûretiyle Cenabı Hakkın ona hidayeti nasib etmesi, onu kalbinde yaratması lazımdır. Bu, ince kader sırrıdır. Eğer Allah Teala, insanları kendi hallerine bıraksaydı, mukadderatlarını kendisi tayin etmeseydi, dünyanın nizamı altüst olurdu. En büyük zararı insanlar çekerdi. “Bir Kadir-i mutlak eylemişken tanzim, Devran görünür her kula bin türlü sakîm, Her kul verebilseydi meramınca nizam, Her devrini eylerdi cahim içre cahim.” (Yahya Kemal) Bir insan ne kadar günahkâr olursa olsun bunlardan vazgeçerek Allahın rahmetine sığınırsa, Allah onu bağışlar. Yoksa Allah Teala, yapılanları unutmama, ille de cezalandırma, kin tutma gibi şeylerden münezzehtir.