CİN SÛRESİ: Mekkede inmiş olup 28 ayettir. Adını, konusu olan cinlerden almıştır. Sûrenin baş tarafında cinlerden Kur’an dinleyip iman edenlerin bazı açıklamaları, ikinci kısmında Kur’an vahyinin kesinliği vurgulanır. Hz. Peygamber (a.s) Mekkede kendisini himaye eden amcası Ebû Talibin ve bütün varlığı ile kendisine destek olan eşi Hz. Haticenin (r.a) vefatı sebebiyle epeyce üzgün iken, Kureyşin red tavrı ve verdiği eziyetleri artırması karşısında Taife tebliğe gitmiş, orada da taşlanmıştı. Bu çok üzgün durumda Taifden dönüşünde inen bu sûre, Hz. Peygambere büyük bir destek ve teselli olmuş, cinlerin bile Kur’anı dinleyip tabi olduklarını bildirmiş, Kur’an davetinin muvaffak olacağını müjdelemiştir.
Bismillahirrahmanirrahim.
1-7 – De ki: Bana vahyolundu ki bir cin cemaati Kur’anı dinledikten sonra şöyle dediler: “Biz gerçekten, doğru yolu gösteren harikulade bir Kur’an dinledik. Bundan böyle Rabbimize asla bir şerik tanımayacağız. Rabbimizin şanı çok yücedir, O ne eş, ne de çocuk edinmemiştir. Meğer içimizden birtakım cahiller, Allah hakkında gerçek olmayan sözler söylüyormuş! Biz de saf saf, insanları ve cinleri, Allah hakkında yalan söylemez sanmışız! Meğer bir kısım insanlar cinlerden bazılarına sığınıp, böylece onları daha da azgın hale getirmişler! Onlar da, sizin zannettiğiniz gibi, Allahın ölen hiçbir kimseyi diriltmeyeceğini zannetmişler. Hz. Peygamber’in (a.s) Kur’an dinleyen cinleri görüp görmediği hakkında farklı rivayetler vardır. Hadisçiler cinlerin Kur’an dinlemek için altı ayrı defa geldiklerini kabul ederler. Hadiseye şahid olan Abdullah İbn Mes’udun (r.a) Efendimizin onları gördüğü şeklindeki tesbiti, birçok müfessirce tercih edilmektedir. Cinlerin insanların dillerini bildikleri anlaşılıyor. Bütün dilleri bilmeseler bile, yaşadıkları bölgenin dillerini öğrendikleri düşünülebilir. 6. ayetle ilgili olarak İbn Abbas (r.a) “Cahiliyede araplardan biri ıssız bir vadide konakladığında bir tehlikeden korktuğu zaman, o vâdinin büyüğü diye düşünülen cinne sığınırdı.” Allahın dünyaya halife kıldığı insanoğlu, Allahtan gaflet edip cinlere sığınınca, onlar da gururlanmış, azmış ve onlara daha fazla eziyet etmeye başlamışlardır. 6. ayetten, bu anlaşılıyor.
8 – “Biz göğe çıkmak istedik: Bir de ne görelim: orası sert ve kuvvetli bekçiler, şihablar, alevler, roket gibi mermilerle dolu!
9 – “Önceleri biz göğün bazı yerlerinde oturup dinleme merkezleri edinirdik. Ama şimdi kim dinlemeye kalkışırsa, derhal kendini gözetleyip izleyen bir alevle karşılaşıyor.
10 – “Doğrusu, iyi anlayamadık: yerde oturanlara fenalık mı irade edildi, yoksa Rableri onlar hakkında hayır ve hidayet mi diledi bilemiyoruz.”
11 – “Bizden iyi kimseler olduğu gibi, iyi olmayanlar da var. Biz türlü türlü yollar tutmuşuz.
12 – Şunu da anladık ki, biz yerde Allahın iradesine karşı koyamayacağımız gibi, kaçmaya teşebbüs etmekle de Onun elinden yakamızı kurtaramayız.
13 – Biz hidayet rehberini dinleyince onu tasdik ettik. Kim Rabbine iman ederse, ne hakkının eksik veril-mesinden, ne de gadre uğramaktan asla endişesi kalmaz.”
14 – “Bizden Allaha itaat edenlerin yanında, hak yoldan sapan kâfirler de var. Allaha itaat ve teslimiyet gösterenler, doğru yolu arayanlardır.”
15 – “Hak yoldan sapanlar ise, cehennem odunu olurlar.” Cinler ateşten yaratıldığı için ateş onlara zarar vermez, diye bir düşünce hatıra gelmemelidir. Nitekim insan topraktan, kuru balçıktan yaratıldığı halde ona böyle kuru bir balçık atılsa elbette canı yanar. Aslımız topraktan olsa da et, kemik, sinir ihtiva eden organizma tamamen farklı bir varlık olmuştur. Cinlerde de benzeri bir durum olmalıdır.
16 – Allah Teala şöyle buyurur: “Eğer insanlar ve cinler, Allahın yolunda dosdoğru yürüselerdi, onlara bol yağmur verir, rızıklarını bollaştırırdık. [5,66; 7,96; 6,44; 23,55-56]
17 – Bu nimetimiz onları imtihan etmek içindir. Kim Rabbini hatırlamaktan yüzçevirirse Allah onu gitgide artan çetin bir azaba sokar.
18 – Şüphesiz ki mescidler Allahındır. Öyleyse sakın Allahtan başka hiçbir tanrıya dua ve ibadet etmeyin!”
19 – Ne tuhaftır ki, işi tam tersine çevirip, Allahın has kulu, bir olan Allaha ibadete kalkınca, başına öyle bir üşüştüler ki nerdeyse birbirlerini çiğneyeceklerdi. Bir önceki ayetin buyurduğunun tam aksine müşrikler, dünyanın ilk mescidi olan Kâbe-i Muazzamayı putlarla doldurmuş ve orada Allahı tek İlah tanıyarak ibadete yönelen Hz. Peygamberi (a.s) engellemeye çalışmışlardı.
20 – Sen de ki: “Ben yalnız Rabbime yalvarır, Ona kulluk ederim. Hiç bir şeyi Ona ortak saymam.”
21 – De ki: “Benim size ne zarar vermeye ve ne de en büyük fayda olan hidayete ulaştırmaya gücüm yetmez.
22 – De ki: “Allahın cezasından beni hiçbir kimse kurtaramaz. Benim Onun dışında sığınacak yerim de yoktur.
23 – Benim vazifem sadece Allahın mesajlarını tebliğ etmektir. Kim Allaha ve Resûlüne isyan ederse, ona cehennem ateşi vardır, hem de ebedî kalmak üzere oraya girecektir. [5,67]
24 – Kendilerine vâdolunan azabı veya kıyamet saatini gördüklerinde, kimin yardımcılarının daha zayıf, kimin askerlerinin daha az olduğunu, işte o zaman anlayacaklardır.
25 – Ey Resûlüm! De ki: “O sizin tehdit edildiğiniz azap yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için bir süre mi belirler, kesin bilmiyorum.”
26-28 – O bütün gaybı bilir. Fakat gayblarına kimseyi vakıf etmez. Ancak, bildirmeyi dilediği bir elçiye bildirir. Bu durumda o elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler yerleştirir, ta ki o elçiler Rablerinin mesajlarını, o gözetleyicilerin kendilerine hakkıyle tebliğ ettiklerini kesin olarak bilsinler. Doğrusu Allah, kullarının nezdinde ne var ne yoksa herşeyi ilmiyle ihata etmiş, her şeyi bir bir kaydetmiştir. [2,255] Allahın gaybı Resûlüne bildirmesi, gaybı Ondan başkasının bildiğini göstermez. Aksine gaybın Allaha has olduğunu teyid eder. Gözetleyicilerden maksad meleklerdir. Allah Resûlüne gönderdiği gaybı, meleklerince koruma altına alınmış olarak gönderir. Hz. Peygamberin risaletinden sonra, sema kapıları cinlere büsbütün kapanınca, onlar, melekler tarafından sıkı bir korumanın olduğunu anlamışlardı.