VÂKIA SÛRESİ: Mekke’de inmiştir. 96 ayettir. “Gerçeğin ta kendisi olan büyük hadise” anlamına gelen el-Vâkıa adı, ilk ayetten alınmıştır. Bu sûrede, kıyamet öncesinde meydana gelecek bazı haller, insanların teşkil ettikleri üç sınıf ve onların ahiretteki âkıbetleri ile Allah’ın varlığının ve birliğinin bazı delilleri, Kur’anın bazı vasıfları bildirilir.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – O gerçek olan kıyamet gerçekleşince neler olacak neler!
2 – Zaten onun olmasını yalanlayacak hiçbir delil olamaz. [70,1-2; 6,73]
3 – O kimini alçaltır, kimini yüceltir.
4 – Yer şiddetle sarsıldığı, [99,1; 22,1]
5 – Dağlar darmadağın edilip parçalandığı,
6 – Uçuşan toz zerreleri haline geldiği zaman…
7 – Sizler de üç sınıfa ayrılırsınız:
8 – Ashab-ı yemin ki ne ashab-ı yemin! ne mutludur onlar!
9 – Ashab-ı şimal ki ne ashab-ı şimal! ne bedbahttır onlar!
10 – İmanda, fazilette öncüler ki ne öncüler! Onlar herkesi geçerler. [35,32; 3,133; 57,21]
11-12 – İşte onlardır Allaha en yakın olanlar. Naîm cennetlerindedir onlar.
13-14 – Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden.
15-16 – Mücevheratla işlenmiş tahtlara yaslanarak karşılıklı otururlar.
17-18 – Etraflarında, cennet şarabından dolu testi-ler, sürahiler, kadehlerle, ebediliğe ermiş çocuklar dolaşıp hizmet ederler. Bu gençlerin yaşları değişmez. Bunlar, dünyada ne günahları ne de sevapları olmayan çocuklardır. Müşriklerin büluğdan önce vefat eden çocukları, cennetliklere hizmet edecekler. Böylece onlar da büyük bir lutfa mazhar olacaklardır. Zira Cennete girmelerine vesile olacak yükümlülükleri yerine getirmedikleri halde cennetlik olacaklardır.
19 – Bu içkiden ötürü baş ağrısı çekmezler, sarhoş da olmazlar.
20 – Bir de… tercih edecekleri meyveler…
21 – Canlarının istediği kuş etleri.
22-23 – Ve gün görmemiş saklı inciler gibi güzel eşler.
24 – Bütün bunlar dünyada yaptıkları güzel işlere mükâfat olarak verilecek.
25 – Onlar cennette ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir laf işitmezler.
26 – İşittikleri söz, hep: “Selam! selam!” sesleridir.
27 – Ashab-ı yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar!
28 – Dalbastı kirazlar,
29 – Dolgun salkımlı muzlar,
30 – Yayılmış gölgeler… [4,57; 13,35; 77,41]
31 – Şarıl şarıl akan sular… [47,15]
32-33 – Tükenmeyen, eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen birçok meyveler içindedirler.
34-35 – Onlara, pek kaliteli yatak odalarında, değerli eşler de verdik. Biz o eşleri, yepyeni bir yaratılışla yaratıp, sûret ve sîretlerini son derece güzelleştirdik. Yepyeni yaratılışa mazhar olanlar, bir hadis-i şerife göre, dünyada kocakarı olarak vefat etmiş olan eşlerdir. Yaşlı bir kadın Peygamber Efendimize: “Ya Resûlallah, beni cennete yerleştirmesi için Allah’a dua eder misin?” dedi. O: “İhtiyarlar cennete giremez!” buyurunca kadın ağlayarak huzurundan ayrıldı. Az sonra Efendimiz: “Ona söyleyin ki cennete, bu yaşlı haliyle giremez. Zira Allah Teala: “Biz, o eşleri yepyeni bir yaratılışla yarattık (…) “buyurur.”
36-38 – Böylece onları, Ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına aşık yaşıtlar kıldık.
39-40 – Birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerden.
41 – Ashab-ı şimal ki ne ashab-ı şimal! Ne bedbahttır onlar!
42 – Onlar kızgın ateşte ve kaynar sularda…
43-44 – Ne serin, ne de faydalı olmayan, kapkara duman tabakası altındadırlar. [77,29-34]
45 – Çünkü onlar dünyada iken refah içinde şıma-rırlardı.
46 – O en büyük günahta, şirkte ısrar ederlerdi.
47-48 – Ve derlerdi ki: “Ölüp toprak olduktan ve çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz diriltilecekmişiz, gelip geçmiş atalarımız da mı?”
49-50 – De ki: “Öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün, belli vaktinde mutlaka toplanacaksınız.” [11,103-105]
51 – Sonra siz ey yoldan sapanlar ve hak dini yalan sayanlar!
52 – Zakkum ağacının meyvesinden yiyecek,
53 – Karınlarınızı onunla dolduracak,
54 – Üstüne de kaynar su içeceksiniz!
55 – Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi saldırarak içeceksiniz.
56 – İşte hesap gününde onlara ikram edilecek ziyafet! [18,107]
57 – Sizi yaratan Biz’iz, hâlâ bu gerçeği ikrar ve tasdik etmeyecek misiniz?
58-59 – Şimdi düşünsenize o akıttığınız meniyi! Onu yaratıp insan haline getiren siz misiniz, yoksa Biz miyiz? Bütün kâinat şöyle dursun, insan sadece kendisinin ana karnında yaratılışını düşünürse, Allahın yüce kudretiyle yaratıldığını ve onu hiçten böyle varedenin, öldükten sonra diriltmeye de haydi haydi kâdir olduğunu anlar. Zira gözle görülemeyecek derecede küçük bir sperma ile yumurtanın birleşmesiyle meydana gelen bir hücreden başlayıp yaratılışı, milyonlarca ihtimalden bir ihtimal olarak, mükemmel bir canlı haline gelip dokuz ay sonra dünyaya gönderilecek hale gelir. Bu hayatı ne insan kendi kendisine vermiştir, ne de annesi ile babası? Ne de başka hiç bir varlık! Onu ve milyarlarca benzerini yaratan sadece Allahtır. Bunlardan bir tekine bile sahip çıkıp bunu “ben ya-rattım” diyebilecek, Onun dışında hiçbir kuvvet yoktur.
60-61 – Aranızda ölümü Biz takdir ettik. Sizi yok edip yerinize benzerlerinizi getirmeyi ve sizi bilemeyeceğiniz bir biçimde ve vasıfta yaratmayı dilersek, Bize mani olacak hiçbir güç yoktur. Allah dilerse insanları öldürür, yerlerine yeni nesilleri getirir. Dilerse insan türünü de ortadan kaldırır. Dilerse diriltme sırasında, insan sûretinde değil de, herhangi bir hayvan sûretinde yaratır. Bunları yapmaya kâdir olan, bildiğimiz mûtad sûrette haydi haydi yaratabilir. Yahut maksad: “hiç kimse ölümden kaçıp elimizden kurtulamaz, ölümün vaktini değiştiremez.” demektir.
62 – Siz ilk yaratmayı pek iyi biliyorsunuz, artık düşünüp ibret almanız gerekmez mi? [30,27; 19,67; 36,77-79; 75,36-40]
63-64 – Ektiğiniz tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz Biz mi? Yaratılışınızda babanızın spermayı annenizin rahmine bırakmaktan başka rolü olmadığı gibi, çiftçinin de tohumu toprağa koymaktan başka rolü yoktur. Çekirdek ve tohumlarda koca ağaçları programlayan, toprağa yetiştirme özelliğini veren, tohumların yetişmesi için belli oranda su, ısı ve havayı, belli mevsimleri meydana getiren Allahtır.51 – Sonra siz ey yoldan sapanlar ve hak dini yalan sayanlar!
65 – Eğer isteseydik onu kuru çöp haline getirirdik, siz de şaşıp kalır, pişman olurdunuz:
66 – “Biz ağır borç altındayız.
67 – Hatta doğrusu biz yoksun bırakıldık” derdiniz.
68 – Peki içtiğiniz suya ne dersiniz?
69 – Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa Biz mi?
70 – Dileseydik onu tuzlu da yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?
71 – Peki, yakmakta olduğunuz ateşe ne dersiniz?
72 – Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz? Başlıca yakıtlar olan kömür, taşlaşmış odun, petrol ise milyonlarca yıl toprak altında gömülü kalan ve aslında bitki olan organizmanın sıvılaşmış artıklarıdır.
73 – Biz onu hem bir ders, hem de istifade vesilesi kıldık, çölde, yolda bulunanlar ve muhtaçlar için.
74 – Öyleyse Ulu Rabbinin yüce adını tenzih et.
75 – Hayır! Vakit vakit inen Kur’ana yemin ederim ki,
76 – Eğer anlarsanız bu gerçekten büyük bir yemindir.
77 – Bu Kitap, pek değerli, şerefli bir Kur’andır.
78 – O iyi korunmuş bir Kitapta, Levh-i Mahfuz-dadır. Kur’an vahyine şeytan müdahalesi şöyle dursun, ona tertemiz olan melaikeden başkası yanaşamaz. Dört mezhebe göre Kur’anın yazılı şekli olan Mushaf-ı Şerife abdestsiz dokunmak caiz değildir. Yalnız İbn Hazm gibi Zâhirîler caiz görmektedirler.
79 – Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz.
80 – Rabbulalemin tarafından indirilmiştir.
81 – Şimdi bu kelamı mı siz küçümsüyorsunuz?
82 – Bu nimete teşekkürünüz, onu yalan saymanız mı olmalıydı!
83 – Haydi görelim sizi, can boğaza geldiğinde,
84 – O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler bakar durursunuz.
85 – Biz ise, ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz.
86 – Haydi bakalım eğer ahirette vereceğiniz hesap yoksa,
87 – İddianızda tutarlı iseniz, çıkmakta olan o rûhu geri döndürsenize!
88-89 – Ama eğer ölen kimse Allaha yakın olanlardan ise, onun için rahatlık, güzel nasip ve naîm cenneti var.
90-91 – Eğer ashab-ı yeminden ise “Selam sana ashab-ı yeminden!” denilecek. [41,30-32]
92-94 – Ama eğer dini yalan sayan sapıklardan ise onun ziyafeti kaynar su, peşinden de Cehenneme atılış olacak.
95 – İşte budur, hakkında hiç şüphe olmayan gerçek!
96 – O halde Ulu Rabbinin ismini tenzih et!