CÂSİYE SÛRESİ; Mekke döneminin sonlarında nazil olup 37 ayettir. Casiye “diz üstü çöken” mânasına olup, ahirette bütün milletlerin, Allahın hakimiyeti önünde dize geldiklerini ifade eden bu kelime 28. ayette geçip, sûreye adını vermektedir. Sûrenin birinci kısmı, Allahı bir tanımaya davet eder ve ahiret hayatını zihinlere yerleştirmeyi hedefler. İkinci kısım, vahyin gerçekliğini ispata yöneliktir. Son kısım ise, kâfirlerin bozguna uğrayıp, akibetin müminlere ait olduğunu vurgular.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Hâ, Mîm
2 – Bu Kitabın indirilmesi O üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi Aziz ve Hakim Allah tarafındandır.
3 – Şüphesiz göklerde ve yerde müminler için Allahın kudret ve hikmetine dair çok deliller vardır.
4 – Siz insanların yaratılışınızda ve dünyanın her tarafında yaydığı canlılarda, kesin bilgiye ulaşıp gerçekleri tasdik edecek kimseler için deliller vardır.
5 – Gece ve gündüzün peşpeşe gelip müddetlerinin uzayıp kısalmasında, Allahın gökten bir rızık, yani yağmur indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde, akıllarını kullanıp düşünecek kimseler için Allahın kudretine ve hikmetine dair birçok deliller vardır. Rüzgârlar gâh sıcak, gâh soğuk, gâh hızlı, gâh durgun, bazan kuru, bazan nemli olurlar. Bazan yağmur getirirken, bazan bulut götürürler. Bunlar elbette tesadüfi olmayıp, hikmet sahibi Allahın kanununa bağlıdır. Elbette mevsimlerin değişmesi, yeryüzünde yağmur dağılımı, su deveranı; Güneşin, arzın, rüzgârların, suyun, bitkilerin, hayvanların yönetiminin birbirinden bağımsız düşünülmesinin imkânsız olduğunu ortaya koymaktadır.
6 – O tekvînî ayetlerin yanında, işte bunlar da Allahın tenzîlî ayetleridir ki, gerçeğin ta kendisi olarak Cebrail vasıtasıyla okuyup beyan ediyoruz. Allaha ve Onun ayetlerine inanmadıktan sonra, onlar acaba daha hangi söze inanırlar?
7-8 – Yalana, sahtekârlığa, günaha dadanan her kimsenin vay haline! Böylesi, Allahın kendisine okunan ayetlerini işitir de sonra kibrine yediremeyip büyüklük taslayarak, sanki onları hiç işitmemiş gibi inkârında direnir. Ona gayet acı bir azabı müjdele!
9 – Ayetlerimizden öğrendiği bir şeyler olursa, onları alaya alır. İşte onlara hor ve zelil edecek bir azabın geleceğini müjdele!
10 – Peşlerinde de cehennem onları beklemektedir. Ne kazandıkları servetler, ne de Allahtan başka edindikleri dostlar ve hamiler, kendilerine fayda vermez. Onlara müthiş bir azap vardır.
11 – Bu Kur’an, hidayet rehberidir. Rablerinin ayetlerini reddedenlere ise, en fenasından gayet acı bir azap vardır.
12 – Allah o Yüce Zattır ki, içinde emri ve izni ile gemiler akıp gitsin diye, lutfundan nasiplerinizi arayasınız ve şükredesiniz diye denizleri sizin hizmetinize vermiştir.
13 – Hem göklerde ve yerde ne varsa, hepsini Kendi tarafından bir lütuf olarak sizin hizmetinize veren de Odur. Elbette bunda düşünecek kimseler için ibretler vardır. [16,53]
14 – İman edenlere söyle ki: Allahın ceza günlerinin gelip çatacağını beklemeyenlerin ezalarına aldırış etmesinler, kusurlarını bağışlasınlar. Çünkü nasılsa Allah, herkese yaptıklarının karşılığını verecektir (iman edenlere de sabır ve aflarının ödülünü verecektir.) Müminler, kâfirlerin dilleriyle, kalemleriyle veya herhangi bir vasıta ile yaptıkları suçlamalara karşı, o ahlaksız ve düşüncesiz insanların seviyelerine inmek sûretiyle, kendi yüksek vasıflarına zarar vermesinler. Onların işlerini Allaha havale etsinler.
15 – Kim güzel ve makbul bir iş yaparsa, kendisi için yapar. Kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Sonunda Rabbinizin huzuruna götürüleceksiniz.
16 – Gerçekten Biz İsrailoğullarına, kitap, hükümranlık, hikmet ve nübüvvet verdik. Onları helal ve has nimetlerle rızıklandırdık ve onları insanlara üstün kıldık. Ayette geçen “hükm” şu üç anlama gelebilir: 1-Kitaba dair bilgi, feraset. 2-Kitaba göre amel etme. 3-Muamelatta muhakeme yeteneği. Burası İsrailoğullarının daimî bir üstünlükleri manasına gelmeyip, o dönemde Allahın dinine hizmet için seçildikleri ve hakkı tebliğ için Kitabın taşıyıcıları kılındıklarını gösterir.
17 – Onlara din işinde parlak deliller, mucizeler verdik. Şimdi onların din konusunda ihtilaf etmeleri, sırf kendilerine gerçeğe dair ilim geldikten sonra haset ve ihtirastan dolayıdır. Senin Rabbin kıyamet günü, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında hükmünü verecektir.
18 – Sonra din işinde, seni ayrı bir şeriat yoluna koyduk. Sen ona tabi ol, gerçeği bilmeyenlerin keyiflerine uyma. [42,13-15] İsrailoğulları bütün insanlara yönelik din hizmetini yürütemeyince Allah bu hizmeti Hz. Muhammed (a.s) ın ümmetine verdiğini bildirmektedir.
19 – Çünkü Allahtan gelecek herhangi bir cezayı önleme hususunda, onlar sana hiçbir fayda vere-mezler. Zalimler birbirinin dostudur. Allah ise muttakilerin dostudur.
20 – Bu Kur’an, delilleri ile, fikirleri ve kalbleri aydınlatan basiret nurlarıdır ve iman edecek kimseler için hidayet rehberi ve rahmettir.
21 – Yoksa o kötülükleri işleyip duranlar, iman edip güzel ve makbul işler gerçekleştirenlere yaptığımız muameleyi, kendilerine de göstereceğimizi, hayatlarında ve ölümlerinde onları bir tutacağımızı mı sanıyorlar? Ne kötü, ne yanlış bir muhakeme! [59,20] Kâinatta atomlardan güneşlere kadar herşeyde hikmet, intizam, adalet ve ölçü ile hükmeden bir Rubûbiyet vardır. Onun, yaratma gayesine uygun hareket ederek ömürlerini geçiren müminleri takdir, bunun aksine hayata tuzak kuran, nizamı bozan kâfir ve fasıkları tekdir etmemesi, adalet ve hikmetinden vazgeçmesi mânasına gelir. Gerek müminler mükâfatlarını, gerek kâfirler cezalarını ekseriya bu dünyada almadıklarına göre, demek ki netice, büyük bir Mahkemeye bırakılmaktadır.
22 – Halbuki Allah gökleri ve yeri hak ve hikmetle, gerçek bir maksadla ve bir de herkesin ne kazanmışsa, kendilerine asla haksızlık edilmeksizin, ona göre karşılık görmesi için yaratmıştır.
23 – Baksana kendi heva ve hevesini ilah edinen, ilmi olduğu halde Allahın kendisini şaşırtıp, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözlerine de perde çektiği kimsenin haline! Hakkı görmemekte ve azgınlıkta ısrar etmesi sebebiyle Allahın şaşırttığı bu kimseyi kim yola getirebilir? Düşünmüyor musunuz? [7,186] Bu meal, “alâ ilmin” kısmının mef’ul zamirinden hal kabul edilmesi durumuna göre verilmiştir. İnsan, aklını ve ilmini, ilahi vahyin ışığı ile aydınlatmaz da, benlik iddiasına girerse, güneşin aydınlığından kendisini mahrum bırakıp, azıcık ışığına güvendiği için kendisini gecenin karanlığına mahkûm eden ateş böceği durumuna düşer. Çünkü heva ve şehvet, gözü kör, kulağı sağır, kalbi duygusuz eder. O kimse bilgin de olsa, ilmine rağmen hakkı duymaz olur. Nitekim filozofların ve dünya hayatına düşkün din bilginlerinin birçoğu böyle olmuştur. Diğer muhtemel mâna ise, “alâ ilmin” kaydını: failden hal saymaktır. Buna göre “Allahın, durumunu bildiği için şaşırttığı, yahut Allahın bir bilgiye göre şaşırttığı” demek olur. Ahireti inkâr etmek insanın ahlâkını tamamen felç eder. Zira insanı insanlık dairesinde tutan şey, yaptıklarından ahirette hesap verme inancıdır. Bu inanç olmazsa insan vahşi hayvanlardan daha zalim olabilir.
24 – Ahireti inkâr eden kâfirler bir de şöyle dediler: “Hayat, sadece bu dünyada yaşadığımız hayattan ibarettir: Ölürüz, yaşarız. Bizi yalnız zamanın akışı helâk eder. Aslında, buna dair hiçbir kesin bilgileri yoktur, onlar sadece zanlarıyla böyle söylüyorlar.
25 – Kendilerine iman esaslarına ve bu arada ahirete dair ayetlerimiz açık açık okunduğunda, onların ileri sürdükleri tek iddia: “Eğer siz bu inancınızda tutarlı iseniz, gelip geçmiş atalarımızı diriltin de önümüze getirin” demekten başka bir şey olmaz. [2,28; 30,27]
26 – De ki: “Size hayatı veren Allahtır. Sonra sizi yine O öldürür, sonra da hepinizi, hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet günü bir araya toplar; ama insanların çoğu bu gerçeği bilmezler. [64,9; 77,12-13; 11,104; 70,6-7]
27 – Göklerin ve yerin hakimiyeti Allahındır. Kıyamet saati gelip çattığı gün, işte o gün batıl dâva peşinde olanlar, en büyük kayba uğrayacaklardır.
28 – O gün bütün ümmetleri: bir araya toplanmış ve diz çökmüş vaziyette görürsün. Her ümmet, hesap defterlerini okumaya çağırılır. Daha önce ne yaptıysanız bugün sadece onun karşılığını alırsınız. [17,14; 75,13-15; 18,49]
29 – İşte karşınızda sadece gerçekleri dile getiren defterimiz. Biz sizin yaptığınız her işi bir yere kaydediyorduk. [17,14; 18,49] Kaydetme şekillerinden biri de yazmaktır. Fakat dünyada insanlar bile kaydetmenin çeşitli şekillerini bulmuşlardır. Allah Teala insanların davranışlarını, düşüncelerini kim bilir hangi tarzda kaydetmek sûretiyle önlerine serecektir.
30 – İman edip makbul ve güzel işler yapanların Yüce Rabbi, kendilerini rahmetine alır. İşte en kesin başarı, en büyük mutluluk budur.
31 – Kâfirlere ise Yüce Allah tarafından, şöyle denilir: “Ayetlerim size okunduğunda siz büyüklük taslamış ve hep suç işleyen kimseler olmuştunuz değil mi?”
32 – Size: “Allahın vâdi gerçektir, kıyamet saati mutlaka gelecektir” denildiğinde siz: “Kıyamet mıyamet bilmeyiz, biz olsa olsa bir zan ve tahminde bulunabiliriz, ama biz kesin bir tarzda ona inanmayız” demiştiniz.
33 – Derken, yaptıkları ne kadar kötü, pis iş varsa karşılarına çıktı. Alay ettikleri cehennem azabı, kendilerini her taraftan sardı.
34-35 – Ve kendilerine şöyle denildi: “Siz Bizi, daha önce nasıl unutup terkettiyseniz, Biz de bugün sizi unutup kendi halinize bırakacağız! Kalacağınız yer ateştir. Hiçbir yardımcınız da yoktur. Bu böyle olacak, çünkü siz Allahın ayetlerini alay konusu yaptınız, dünya hayatı sizi aldattı.” Bugün artık ne oradan çıkarılırlar, ne de özürleri kabul edilip dünyaya gönderilirler.
36 – Demek ki bütün hamdler, övgüler göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi Allaha mahsustur.
37 – Dolayısıyla göklerde ve yerde ululuk yalnız Ona aittir. Aziz ve Hakîm Odur: Üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir.