DUHÂN SÛRESİ; Mekke döneminin sonuna doğru nazil olan sûrelerden olup 59 ayettir. 10. ayetinde geçip “duman, gaz” manasına gelen Duhan kelimesi, bu sûreye isim olmuştur. Baş tarafında, müşriklerin başına gelecek bazı felaketlerden bahsedilir. Daha sonra da Hz. Musa (a.s) ın Firavuna hak dini tebliğ etmesi, neticede Firavunun boğulup onun ülkesinin bir kısmına İsrailoğullarının varis olması, dünya hayatının gayesiz olmayıp, hayatın ahiretteki büyük hüküm gününe doğru ilerlediği, müminler ile kâfirlerin akıbetleri bildirilir.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Hâ, Mîm.
2 – Açık olan ve gerçeği açıklayan bu Kitaba yemin ederim ki;
3 – Biz Onu kutlu bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüzçevirenleri uyarırız. [97,1; 2,185] Müfessirlerin çoğuna göre bu kutlu gece Kadir gecesidir. Bazıları ise Berat gecesi olduğunu söylerler.
4-6 – O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir. Emr-i hakîm şu iki manaya gelir: 1-Hikmetli, hiçbir yanlışı olmayan iş. 2-Kesinleşmiş, önlenmesi mümkün olmayan iş. Rabbinden bir rahmet olarak hep resûller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyle işitir ve bilir.
7-8 – Yakin, kesin bilgi ve itmi’nan peşinde iseniz, bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların Rabbidir. Ondan başka Tanrı yoktur. Hayatı veren ve hayatı alıp öldüren de Odur. Sizin ve daha önce gelmiş geçmiş atalarınızın da Rabbidir.
9 – Fakat onlar şüphe içindedirler. Din gerçekleriyle alay edip eğlenirler. Allahı inkâr edenler ve müşrikler, fikirlerinde mutaassıp olsalar da, zaman zaman kuşkulanırlar. Zira bu mükemmel kâinatın Yaratıcısız olması imkânsızdır. Bu düşünce onların inançsızlığını, hiç değilse şüpheli hale getirir. Fakat dünyaya çok bağlı olduklarından, şüphelerini ileri götürüp imanda karar kılmaktan ekseriya mahrum kalırlar.
10-11 – O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan apaşikâr bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır.
12 – İşte o zaman insanlar: “Ey Ulu Rabbimiz”, derler, “Bizden bu azabı kaldır, çünkü artık iman ediyoruz.” [6,27; 14,44] Buradaki “duman” iki türlü tefsir edilmiştir: a-Kureyş Hz. Peygambere isyanda ileri gidince o, Yusuf (a.s) ın yedi kıtlık yılı gibi kıtlığa maruz kalmaları için beddua etti. Kıtlık oldu. Öyle ki köpek lâşelerini bile yediler. Peygamberimize gelip, bunun kaldırılması için duasını istirham ettiler. Bu kıtlık sırasında, açlığın etkisiyle, onlar yer gök arasını duman halinde görüyorlardı. b-Kıyamet alametlerinden olarak Doğu – Batı arasını kaplayacak duman.
13-14 – Onlar nerede, iman nerede! Onlar ibret alan, hisse kapan insanlar değil. Böyle olmadıkları için, gerçekleri apaçık anlatan Peygamber geldiği halde ona sırtlarını döndüler de: “Bu, başkaları tarafından bir şeyler belletilmiş divanenin biri!” dediler. Müşriklerin iddialarından biri de şu idi: “Muham-med aslında saf bir insan. Fakat perde arkasında birileri var kendisine öğretiyorlar, o da gelip bize anlatıyor.” Bellidir ki bu tutarsız bir iddiadır. Çünkü böyle bir özel öğretim olsaydı onun en yakınında olup devamlı temasta bulunduğu Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz. Zeyd b. Sabit gibi zatlara bu hal gizli kalmazdı. Eğer öyle olsaydı, bunların bağlılıkları sarsılmaz mıydı? Oysa bu zatlar, Hz. Peygambere (a.s) en sadık olanlardı.
15 – Azabı üzerinizden biraz kaldıracağız, fakat siz yi-ne eski halinize döneceksiniz. [6,28; 23,75; 10,98; 7,88-89] 12. ayetin açıklamasında bildirildiği üzere Hz. Peygamberden dua rica etmeleri üzerine o da dua etti. Cenab-ı Allah kıtlığı kaldırdıktan sonra, şükür yerine tekrar inkârlarına döndüler.
16 – Ama o müthiş satvetle kendilerini çarpacağı-mız gün, onlardan tam intikam alırız. [89,21-24; 34,51-54]
17-18 – Biz onlardan önce Firavunun halkını da imtihan ettik, onlara da pek değerli bir resûl gelip demişti ki: “Ey Allahın kulları, benim hakkımı verin, yani tebliğimi dinleyin; çünkü ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.
19-21 – Sakın Allaha başkaldırmayın, zira ben size apaçık bir delil getiriyorum. Beni taşlayıp öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan Allaha sığınıyorum. Bana inanmıyorsanız, bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük etmeyin).” [40,6]
22 – Onlar kabul etmeyince Rabbine şöyle yalvardı: “Ya Rabbi, onlar suçlu bir güruh! (Onları sana havale ettim, haklarından nasıl gelirsen gel.)”
23-24 – Yüce Allah buyurdu: “Mümin kullarımla geceleyin çıkıp git. Muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi yarıp maiyetini geçirdikten sonra, olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur. Başka ayetlerde bildirildiği üzere, Hz. Musa (a.s) asasını denize vurarak, deniz sularının yarılmasını sağlamış, kavmi rahatça karşıya geçmiş, onları takip eden Firavun, ordusu ile beraber denizde boğulmuş-lardır.
25-27 – Geride neler bırakmadılar neler… Ne bağlar bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler… Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler…! [26,59; 7,137]
28-29 – İşte böyle oldu! Sonra bütün bunları, başka bir topluma miras bıraktık. Merhamete layık olma haklarını kaybettiklerinden, perişan hallerine gök de ağlamadı, yer de ağlamadı. Artık onlara yeni bir mühlet de verilmedi. [26,59; 7,137] Hasan Basrî mirasçı toplumun İsrailoğulları olduğu-nu söyler. Katade ise der ki: “Bunlar, Firavun hanedanlarından sonraki toplumlardır. Zira İsrailoğullarının tekrar Mısıra döndüklerine dair bilgi yoktur.”
30-31 – Böylece, İsrail oğullarını gerçekten zelil eden, aşağılayan o işkenceden, Firavunun işkencesinden kurtardık. Doğrusu, bu adam, haddini aşan, büyüklük taslayan zorbanın teki idi. Burada Mekke müşriklerine şöyle bir tehdit sezdirilmektedir: “Mısır’ın ihtişamlı hükümdarını bir kağıt parçası gibi büzüp bir tarafa atan Allah, sizi de perişan edebilir.”
32 – Musaya bağlı olanları da, durumlarını bilerek o devirdeki bütün insanlara üstün kıldık.
33 – Onlara, açık ve zahir nimetleri ortaya koyan nice mucizevi haller verdik.
34-36 – Mekke müşrikleri ise, derler ki: “Biz bir kere öldük mü iş biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı diriltin de görelim!” Burada “İlk ölüm” var diye, daha başka ölümlerin geleceği düşünülmemelidir. Mesela: “falancanın ilk çocuğu dünyaya geldi” denildiğinde, o kişinin bir çocuğu daha dünyaya geleceği değil, sadece o şahsın daha önce çocuğu olmayıp ilk çocuğunun dünyaya geldiği anlaşılır.
37 – Onlar mı daha güçlü kuvvetli, yoksa Tübba’ halkı ve onlardan önceki toplumlar mı? belli ki onlar daha güçlü idiler. Ama ağır suçlar işlediklerinden imha ettik onları!
38 – Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları eğlenmek için yaratmadık! Kayser, Kisra, Firavun: Roma, İran, Mısır hükümdarlarının lakapları olduğu gibi Yemen (Himyer) hükümdarlarına da Tubba denirdi. M.Ö. 115 – M.S. 300 arasında Sebe ülkesinde hükümran olmuşlardır.
39 – Evet, onları hak ve hikmetle, ciddî maksad ve gayelerle yarattık, ama onların çoğu bunu anlamazlar.
40 – Muhakkak ki bütün hesapların görüleceği o karar günü, hepsinin buluşacağı gündür.
41-42 – O gün dost dosta fayda veremez. Allahın merhametine mazhar olanlar dışında, kimseye yardım da edilmez. Gerçekten o Azizdir, Rahimdir. [23,101; 70,10-11]
43-44 – Muhakkak ki zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir.
45-46 – Kaynar su nasıl fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında fokurdar.
47-50 – Allah Zebanilere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin. Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!” ve deyin ki: “Tat bakalım: Hani üstündün, kudretliydin, asildin!” İşte budur hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek. [52,13-15]
51-57 – Müttakiler güvenli bir makamdadırlar: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar. Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz. Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler. İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar. Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur.
58 – Biz Kur’anı, insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye, senin dilinle indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık.
59 – O halde neticeyi bekle! Zaten onlar da senin başına bir felaket gelmesini can atarak beklemektedirler. [58,21; 40,51-52]