NAHL SÛRESİ; Mekkî dönemin sonlarında nazil olmuştur. 128 ayettir. Bal arısı manasına gelen Nahl, 68. ayette geçer. Allah Tealanın yaratıcılığı ve ilhamı bal arısının bal yapmasında açıkça meydanda olduğundan Allah Teala bu ilhama dikkatimizi çekmektedir. Hz. Peygamberin risaletine, imanın ve küfrün neticelerine değinilip sonra Allahın birliğine dair delillere geçilir. Küfür ve nankörlüğün, şükürsüzlüğün neticeleri bildirilir. Sonra esas gaye olan, insanları hak dine münasip usul ile çağırma üzerinde durularak sûre sona erdirilir.
Bismillahirrahmanirrahim
1 – Allahın emri ha geldi ha gelecek! Artık onun gelmesini çabuklaştırmak istemeyin. Allah müşriklerin koştuğu ortaklardan münezzehtir, yücedir. [21,1; 54,1]
2 – Allah melekleri, kendi tarafından bir vahiy ile kullarından dilediği kimselere, “Benden başka tanrı yoktur. Bana karşı gelmekten sakının!” diye uyarmak üzere gönderir. [42,52; 6,124; 22,75; 21,25]
3 – O, gökleri ve yeri hikmetle, ciddi bir maksadla yarattı. Yücedir O müşriklerin koştukları ortaklardan! [53,31]
4 – Nitekim O, insanı bir damla sudan yarattı, ama gel gör ki o yaman bir hasım kesiliverdi. [36,77-79; 25,54]
5 – Davarları da yarattı. Bunlarda sizi soğuktan koruyan şeyler ve birçok faydalar vardır. Hem onların etlerini ve ürünlerini de yersiniz.
6 – Onları akşamleyin ağıllarına getirir, sabahleyin otlaklara götürürken bambaşka bir zevk alırsınız! [6,142]
7 – Bunlar yüklerinizi taşırlar; öyle uzak diyarlara varıncaya kadar götürürler ki, onlar olmaksızın son derece zahmet ve meşakkat çekmeden varamazdınız oralara. Gerçekten, bunları size âmade kılan Rabbiniz pek şefkatlidir. Rahmet ve ihsanı boldur. [36,71-72; 23,21-22; 40,79-81; 43,12-14]
8 – Hem binmeniz için ve gözlere zinet olsun diye atlar, katırlar, merkepler yarattı. Hem sizin bilemeyeceğiniz daha neler neler yaratacak! Bu hayvanların etlerinin yenmemesine, ayrıca her zaman yeni binitlerin yaratılacağına işaret edilmektedir.
9 – Doğru yolu bildirmek Allaha aittir. Kimi yol ise eğridir. Şayet O dileseydi, hepinizi toptan doğru yola getirirdi. [76,3; 6,153] [10,99; 11,117-119] İnsanın maddi hayatını sürdürebilmesi için sayısız nimetler yaratıp insanın emrine veren Allahın, onun manevi hayatını düzenleyen yolu göstermemesi imkânsızdır. O bu yolu göstermekle beraber, insanı o yola girmeye mecbur etmemiş, insanı eğitip kemale erdirmek kasdıyla, onun kendi iradesi ile doğru yola yönelmesini istemiştir.
10 – Odur ki gökten yağmur indirir. Hem içeceğiniz su ondan oluşur, hem de hayvanlarınızı içinde otlattığınız ot ve ağaçlar!
11 – Allah o su sayesinde sizin için ekinler, zeytinlikler, hurmalıklar, üzüm bağları ve envaı çeşit meyveler yetiştirir. Elbette bunda düşünen kimseler için alınacak bir ders var! [27,60; 7,57; 6,99]
12 – Hem geceyi ve gündüzü, Güneşi ve Ay’ı sizin hizmetinize verdi. Diğer yıldızlar da Onun emriyle size râm edilmiştir. Elbette aklını çalıştıran kimseler için bunda alınacak nice dersler var!
13 – Daha yeryüzünde türlü türlü renklerle, her çeşitten bitki ve hayvan olarak sizin için yarattığı daha neler neler var! Elbette bunda düşünen kimseler için alınacak ibret var.
14 – Yine Odur ki denizi sizin hizmetinize verdi ki oradan taptaze et yiyesiniz ve takınıp kuşanacağınız zinet eşyası çıkarasınız. Denizde gemilerin suları yara yara akıp gittiklerini görürsün. Bütün bunlar Onun lutfedeceği nasibi aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.
15 – Hem dünya hareketiyle sizi sarsmasın diye, yeryüzüne ağır baskılar çaktı, sabit dağlar koydu. Amaçlarınıza ermeniz için ırmaklar, geçitler yerleştirdi. [79,32; 21,31]
16 – Yol bulmada yararlanacağınız daha birçok alametler, işaretler koydu. Yıldızlarla da bir kısım insanlar yol bulurlar.
17 – Yaratan hiç yaratamayana benzer mi? Hâla aklınızı kullanmayacak mısınız?
18 – Halbuki Allahın nimetini saymaya kalksanız, mümkün değil, sayamazsınız. Gerçekten Rabbin Gafurdur, Rahimdir. Sûrenin 3. ayetinden buraya kadar olan kısmı, keza ileride gelecek 65 – 83 bölümü, kâinat kitabının değişik sayfalarını ve manzaralarını göstererek insanı bunlar üzerinde düşünmeye, bu muazzam nizamı kurup yöneten Allahın kudreti önünde eğilmeye, Onun nimetlerinden yararlanıp Ona şükretmeye teşvik etmektedir.
19 – Allah sizin neleri gizleyip neleri açığa vurduğunuzu pek iyi bilir.
20-21 – O müşriklerin Allahtan başka ibadet edip yalvardıkları sahte tanrılar ise, hiçbir şey yaratamazlar. Zaten kendileri yaratılmaktadırlar. Hep ölüdürler, diri değildirler. Kendilerine tapanların bile ne zaman diriltileceklerini bilemezler. [37,95-96]
22 – Sizin ilahınız bir tek İlahdır. Öyle iken ahireti inkâr edenlerin kalbleri bu gerçeği de inkâr eder. Hep kibirlenip dururlar. [38,5; 39,45; 40,60]
23 – Hiç şüphe yok ki Allah, onların neleri gizleyip, neleri açığa vurduklarını pek iyi bilir ve şu kesindir ki kibirlenenleri hiç sevmez.
24-25 – Onlara: “Rabbiniz ne gönderdi?” denildi-ğinde “Öncekilerin masallarını!” derler. Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tastamam yüklenmelerinden başka, bilgisizlikleri sebebiyle saptırdıkları kimselerin günahlarının epey bir kısmını da yüklenmeleri için böyle derler. Bak! Ne fena bir yük yükleniyorlar! [25,5-9; 74,18-24; 29,13]
26 – Kendilerinden önceki kâfirler de peygamberler için hileler, tuzaklar kurmuşlardı. Ama neticede Allah onların binalarını ta temellerinden yıktı da üstlerindeki tavan tepelerine çöktü. Hem de bu azap onlara hiç farkedemedikleri bir yerden gelmişti. [5,64; 59,2]
27 – Sonra kıyamet günü de Allah onları zelil eder ve: “Hani” der, “nerede sizin o uğurlarında müminlere düşman kesildiğiniz ortaklarım(!)” Kendilerine ilim nasib edilenler de: “Gerçekten her türlü zillet ve sefalet bugün kâfirlerin başınadır!” derler. [86,9-10; 26,93]
28-29 – Kendi öz canlarına zulmederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler azabı görünce: “Biz, bir kötülük olsun diye yapmıyorduk!” diye başlarını öne eğerler. İman ilmine sahip olanlar da: “Hayır, hayır! Allah yaptığınız işi ne maksadla yaptığınızı pek iyi biliyor! O halde girin bakalım içinde ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından! Ne fena bir yerdir o kibirlililerin yeri!” derler. [6,23; 58,18] [35,36; 40,46]
30 – Allaha karşı gelmekten sakınanlara ise: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde: “Hayır indirdi” derler. Bu dünyada güzel işler yapanlara güzel bir mükâfat var. Ahiret yurdu cennet, dünyadan ve içindeki her şeyden elbette daha hayırlıdır. Ne hoş yurttur o takva sahiplerinin yurdu!” [16,97; 28,80; 93,4; 3,198]
31 – Adn Cennetleri, oraya girecek onlar… Zemininden ırmaklar akar. Onlara arada ne isterlerse var… İşte Allah müttakilere böyle mükafat eder! [43,71; 41,30-32]
32 – Onlar ki melekler canlarını tatlılıkla alırlar: “Selam size! Yaptığınız işlerden dolayı buyurun cennete!” derler.
33-34 – Dini inkâr edenler ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin azap emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah zulmetmedi onlara, kendi canlarına zulmediyordu onlar! Kendilerini buldu, yaptıkları kötü işler. Sarıp kuşatıverdi onları alay ettikleri şeyler. [52,14]
35 – Bir de müşrikler dediler ki: “Eğer Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız, Kendisinden başkasına ibadet etmez. Onun emri olmadan hiçbir şeyi haram kılmazdık.” Bunlardan öncekiler de böyle söylemiş, böyle yapmışlardı. Buna karşı peygamberlere açık bir tebliğden başka bir vazife düşer mi?
36 – Biz her millete bir peygamber gönderdik. O da “Allaha ibadet edin, Tağuttan uzak durun!” dedi. Sonra onlardan bir kısmına Allah hidayet nasib etti, bir kısmı hakkında da sapıklık hükmü kesinleşti. İşte gezin dolaşın dünyayı da peygamberleri yalancı sayanların akıbetlerinin ne olduğunu görün! [21,25; 43,45; 47,10; 67,18] Bu ayette, küfür ve dalaleti tercih edenleri Allahın dalalette bıraktığı, Dünyada da ceza olarak Allahın onları imha edip, diyarlarını boşalttığı bildiriliyor. Müteakip ayette ise Kureyş’in inadı, Resûlullah (a.s) ın ise onların yola gelmelerine ne derece düşkün olduğu hatırlatılıp, üzülmemesi, zira onların haklarında dalalet kararının kesinleştiği kısımdan olduğu bildiriliyor .
37 – Sen onların hidayete gelmelerine ne kadar düşkün olsan da, şunu bil ki: Allah dalalette bıraktığı kimselere hidayet vermez. Onlara yardım eden de bulunmaz. [5,41, 11,34; 7,186; 10,96-97] Ayetin manası şudur: Bir insan, iradesini kötüye kullanıp dalaleti tercih eder, hep orada kalmakta ısrar ederse Allah onun kalbinde dalaleti yaratır. Böyle birini, kendi isteği rağmına, zorla hidayete getirmez. (Âlûsî)
38 – Onlar vargüçleriyle yemin ederek: “Allah, ölen kimseyi diriltmez!” dediler. Hayır, diriltecek! Bu Onun verdiği kesin bir sözdür, fakat insanların ekserisi bunu bilmezler.
39 – Diriltecek ki hakkında ihtilaf ettikleri o ba’s, o diriliş gerçeğini meydana çıkarsın ve bunu inkâr edenler de kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler. [53,31; 52,14-16; 20,15]
40 – Biz herhangi bir şeyin olmasını istediğimiz de, sadece “Ol!” deriz, o da hemen oluverir. [54,50; 31,28; 36,82]
41 – Zulme maruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilse-lerdi! Hicretten ötürü yapılan bu vaad, kısa zamanda gerçekleşmiş, Medineden itibaren müslümanlar teşkil ettikleri sağlam toplum ile hakkı yaymışlardır.
42 – O muhacirler hak yolda sabreder ve yalnız Rablerine dayanıp güvenirler.
43 – Senden önce de, gönderdiğimiz elçiler, kendilerine vahyettiğimiz bir kısım adamlardan başka bir varlık değildiler. Eğer bu konuları bilmiyorsanız ilim adamlarına sorunuz.
44 – Evet, belgeler, mûcizeler ve kitaplarla gönderdik onları. Sana da ey Resûlüm bu Zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Umulur ki düşünüp anlarlar. [17,93-94; 25,20; 21,8; 18,110] Bu ayetteki Zikir: Kur’an-ı Kerim veya Sünnet-i Nebeviye olarak tefsir edilir. İkinci tefsir daha az yaygın olmakla beraber daha tutarlıdır. Zira indirilen Kur’anı Hz. Peygamberin (a.s.m.) açıklaması, yine ona indirilen bu Zikir sayesinde olmaktadır. Bu ayet, Kur’anın Sünnet ile açıklanması gerektiğine en kuvvetli delillerdendir. “Dinin tek kaynağı Kur’andır” diyenler şöyle derler: a) Peygamberin görevi sadece tebliğdir. b) Bugün için sadece Kitap gereklidir, zira Peygamberin açıklaması olarak rivayet edilen bilgiler gerekliliğini yitirmiştir. c) Peygambere maledilen rivayetler güvenilir yolla ulaşmamıştır. Bunların her üçü de batıldır. Zira, a) Allahın muradı sırf mesajı ulaştırmak olsaydı onu melekle veya başka bir tarzda gönderirdi. İnsanlardan bir Resûl ile gönderdiğine göre, birçok ayette açıkça bildirdiği üzere, ona açıklama ve uygulama görevi vermiştir. b) Hz. Peygamberin Kur’anı tebliğ vazifesinden başka tebyin (açıklama) ve tatbik görevi de vardır. c) Kur’anın birçok hükmünü hatta namaz ve zekât gibi en kesin emirlerini Sünnetin açıklaması olmaksızın uygulamak mümkün değildir. d) Hz. Peygamberden sahih surette nakledilen çok hadis vardır. Bunları inkâr edenin tarihi de inkâr etmesi gerekir.
45-46 – Şer planları hazırlayanlar, emin mi oldular: Allahın kendilerini yerin dibine geçirmesinden yahut hiç ummadıkları bir yerden azabın gelme-sinden, yahut gezip dolaşırlarken Allahın kendilerini kıskıvrak yakalamasından? Çünkü onlar, kaçıp kurtulacak durumda değildirler. [67,16-17]
47 – Yahut da kendilerini korkuta korkuta, eksilte eksilte alıvermesinden emin mi oldular? Demek ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.
48 – Görmüyorlar mı ki Allahın yarattığı şeylerin gölgeleri bile nasıl sağdan soldan sürünüp Allaha secde ederek dönmektedir?
49 – Hem göklerde ve yerde ne varsa hepsi, herhangi bir canlı olsun, melaike olsun hepsi Allaha secde eder, asla kibirlenmezler. Bu ayeti okuyanın veya dinleyenin secde etmesi vaciptir.
50 – Üstlerindeki Rablerinden korkar ve kendilerine ne emredilirse onu yaparlar.
51 – Allah buyurdu ki: “İki tanrı edinmeyin. O ancak tek tanrıdır. O halde yalnız Benden korkun!”
52 – Göklerde ne var, yerde ne varsa hep Onundur. İtaat daima Onadır. Öyle iken Allahtan başkasından mı korkuyorsunuz?
53 – Hem sizde nimet namına ne varsa hepsi Allahtandır. Kaldı ki size bir sıkıntı dokunduğunda da yalnız Ona yalvarırsınız. [17,67; 14,34]
54 – Ama sonra sizin o sıkıntınızı giderince, içinizden bir kısmı hemen Rablerine ortak koşarlar.
55 – İşte bunca nimete şükür yerine neticede, böyle nankörlük ederler. Şimdi bir süre eğlenin bakalım, yakında başınıza gelecek akıbeti öğrenirsiniz.
56 – Bir de kendilerine nasib ettiğimiz nimetlerimizden, tutuyor gerçek yüzünü kendilerinin de bilmedikleri o bilinçsiz putlara pay ayırıyorlar. Allah hakkı için, uydurduğunuz bu iftiraların mutlaka hesabı sorulacaktır. [6,136]
57 – Allahın kızları olduğunu iddia ediyorlar. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Hoşlandıkları erkek ço-cuklarını ise kendilerine yakıştırırlar. [43,15-18; 53,21-22]
58 – Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelenince, öfkesinden ve üzüntüsünden, yüzü mosmor kesilir.
59 – Müjdelendiği bu kötü haberin etkisiyle utanıp eşinden dostundan saklanmaya çalışır. Şimdi ne yapsın! Hor, hakir, itilip kakılan bir bela olarak hayatta mı bıraksın, yoksa toprağa mı gömsün, ne yapsın? diye kara kara düşünür! Dikkat ediniz, ne fena hükümlerdi verdikleri bu hükümler!
60 – Ahirete inanmayanların böylesine kötü sıfatları vardır. En yüce sıfatlar ise Allahındır. Aziz Odur, Hakim O! Üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
61 – Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları cezalandıracak olsaydı dünyada tek canlı bile bırakmazdı. Fakat onları takdir ettiği bir vâdeye kadar bekletir. Vâdeleri gelince ne bir an öne alabilir, ne bir an geriye bırakabilirler.
62 – Hem utanmadan, kendilerinin beğenmedikleri şeyleri Allaha yakıştırıyor, Onun dinini, peygamberini hafife alıyorlar, hem de en güzel akıbetin kendilerini beklediği yalanını uyduruyorlar. Beklesinler bakalım! Onlara olsa olsa ateş vardır! Hem de oraya gireceklerin önünde olacaklardır. [41,50; 18,35-36; 11,9-10; 19-77]
63 – Allah hakkı için, Biz senden önce bir çok ümmete kendilerini irşad etmeleri için resûller gönderdik, fakat Şeytan onların batıl işlerini kendilerine güzel gösterdi. Bu yüzden peygamberlerini yalancı saydılar. İşte Şeytan dünyada olduğu gibi, bu gün de onların dostudur. Onlara gayet acı bir azap vardır.
64 – Ey Resûlüm, Sana bu Kitabı indirmemiz, sırf onların, hakkında ihtilaf ettikleri gerçekleri açıklaman ve sırf iman edecek kimselere hidayet ve rahmet olması içindir.
65 – Allah gökten yağmur indirip onunla ölmüş olan yeryüzüne hayat verir. Elbette bunda gerçeğe kulak verecek kimseler için ibret ve delil vardır.
66 – Doğrusu davarlarda da size deliller vardır: Zira size onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından, halis bir süt içiriyoruz ki içenlerin boğazın-dan afiyetle geçer.
67 – Hurma ve üzümden hem sarhoşluk veren içki, hem de güzel gıdalar elde edersiniz. Şüphesiz bunda aklını çalıştıran kimseler için alacak ibret vardır. Bu ayet, hurma ve üzümden, güzel gıdadan farklı olarak sarhoşluk veren bir madde de elde edildiğini bildirmektedir. Böylece sarhoşluk veren şeylerin güzel ve makbul içecek sayılmadığını tasrih etmekle onun ileride yasaklanacağına da ima edilmektedir. Mekke döneminde içki hakkında başka ayet yoktur. [Bkz, 2,219; 4,43; 5,90-91]
68-69 – Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.” Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır. Bu ayette vahy, ilham anlamındadır. Kuşun uçmayı, balığın yüzmeyi, yeni doğan bebeğin emmeyi öğrenmesi gibi bütün canlıların hayat vesilelerini öğrenmeleri de ilham eseridir. Bütün büyük keşifler, önemli edebiyat ve san’at eserleri de bu kabildendir. Bal arısının harika kimyagerliğine ayet özellikle yer vermektedir.
70 – Sizi Allah yarattı. Sonra da sizi O öldürecek. İçinizden kimi -bilgi sahibi olmasından sonra çocuk gibi, bir şey bilmesin diye- ömrün en fena devrine vardırılır. Allah her şeyi hakkiyle bilir, her şeye kadirdir. [30,54]
71 – Allah sizi, maişet ve rızık hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı. Nasipleri bol olanlar kendi nasiplerini, kendileriyle eşit seviyeye inecek derecede, yanlarında çalıştırdık-ları köle, ve hizmetçilere vermezler. O halde Allahın nimetini, Allahın kendilerinin üzerindeki hakkını bile bile inkâr mı ediyorlar? [30,28]
72 – Allah kendilerinizden, insan kardeşlerinizden size eşler yarattı. Eşlerinizden size oğullar, torunlar verdi ve sizleri hoş, güzel gıdalarla besledi. Böyle iken onlar batıla inanıyor da Allahın bunca nimetlerini inkâr mı ediyorlar?
73 – Allahtan başka, kendilerine, ne göklerden, ne yerden zerre mikdar rızık verme gücü olmayan ve bunu yapma ihtimali de bulunmayan birtakım nesnelere tapıyorlar.
74 – Artık birtakım benzetmelerle, temsillerle Allaha benzerler icad etmeyin. Çünkü Allah benzeri olmadığını bilir, ama siz bu gerçekleri bilmezsiniz. Allahı başka varlıklara kıyas etmeyin. Onu muhafızlar, nöbetçiler, sekreterler aracılığı ile kendine ulaşılan dünya krallarına kıyas etmeyin. Herkes doğrudan doğruya Onun huzuruna girebilir.
75 – Allah size bir temsil getiriyor: Bir tarafta bir şahsın kölesi olup hiçbir güç ve yet-kisi olmayan aciz bir adam, öbür tarafta kendisine tarafımızdan bol bol rızık ve imkân nasib ettiğimiz bir zat ki o maldan gizli – açık dilediği gibi harcayıp kullanıyor. Hiç bu ikisi eşit tutulabilir mi? Bütün hamdler, övgüye vesile olan herşey, Allaha aittir. Ne var ki onların çoğu bunu bilmezler.
76 – Allah bir de şu temsili getiriyor: İki kişi var. Birisi dilsiz, hiçbir şey beceremez, efendisine sadece bir yük! Ne tarafa gönderse hiçbir işe yaramaz! Şimdi hiç bu zavallı ile, hakkı hakikati bilen, adaleti dile getirip gerçekleştiren, dosdoğru yol üzere ilerleyen bir insan eşit tutulabilir mi?
77 – Bütün göklerin ve yerin gaybını bilmek de Allaha mahsus! Kıyametin oluş işi ise, başka değil, ancak göz açıp kapama yahut daha da kısa bir anda olup biter. Şüphe yok ki Allah her şeye kadir! [54,50; 31,28]
78 – Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiçbir şey bilmiyordunuz. Öyle iken size kulaklar, gözler, kalbler verdi ki şükredesiniz. [67,23-24]
79 – Gökyüzünün genişliğinde Allahın emrine râm olarak uçan kuşları görmezler mi? Bunları orada Allahdan başkası tutmuyor. Elbette bunda iman edecek kimseler için çok deliller, çok işaretler vardır. [67,19]
80 – Allah evlerinizi sizin için bir huzur ocağı yaptı. Davarların derilerinden de, gerek göçtüğünüz, gerek konakladığınız günlerde sizin için taşınması kolay evler (çadırlar, portatif evler) nasib etti. O davarların yünlerinden, tüylerinden veya kıllarından bir süreye kadar faydalanacağınız giyilecek, döşenecek ve kullanılacak eşyalar yapma imkânı verdi.
81 – Allah yarattığı şeylerin bir kısmında size gölgelikler, dağlarda da sizin için barınaklar yaptı. Sizi sıcaktan ve soğuktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar var etti. Böylece Allah üzerinizdeki nimetlerini tamamlar ki Ona teslimiyetle itaat edesiniz.
82 – Eğer bunca nimetlere rağmen yüzçevirirlerse Sen sorumlu değilsin. Çünkü senin açık tebliğden başka bir görevin yoktur.
83 – Müşrikler Allahın nimetini bilmesine bilirler ama, bunları kendilerine veren Allahdan başkasına ibadet etmekle bu nimetleri inkâr ederler. Onların çoğu işte böyle nankördürler!
84 – Gün gelecek, o gün her ümmetten birer şahit getireceğiz. Artık ne o kâfirlere konuşmaları için izin verilecek, ne de özür dileme imkânları bırakılacak. [77,35-36] Şahit, o ümmetin Peygamberi veya onun tebligatını güncelleştiren Peygamber varislerinden biridir.
85 – O zalimler cehennem azabını görünce yalvarıp yakaracaklar. Fakat ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine mühlet verilecektir. [25,12-14; 18,53; 21,39-40]
86 – Müşrikler orada şeriklerini görünce: “Yüce Rabbimiz! Ha işte Senden başka yalvardığımız, Sana ortak saydığımız putlarımız. Onlar yokmu onlar, işte onlar bizi şaşırttılar!” diyecek, onlarsa bunların suratlarına şu sözü fırlatacaklardır: “Yalancının tekisiniz siz!” [46,5-6; 19,81-82; 29,25; 18,52]
87 – Ve o gün zalimler Allahın hükmüne teslim olur, uydurdukları tanrılar da kendilerini bırakıp ortalıkta görünmez olurlar. [32,12; 20,111]
88 – Onlar ki kendileri kâfir oldukları gibi başkalarını da Allah yolundan çevirirler… İşte başka insanları da ifsad ettikleri için, onların cezalarını kat kat artırırız.
89 – Gün gelir, her ümmetten kendilerine birer şahit getiririz. Seni de ümmetin üzerine bir şahit olarak getirip dinleriz. Ey Resûlüm, işte sana bu kutlu Kitabı indirdik ki her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin, Allaha teslimiyetle itaat edecek olanlara, rahmetin ve müjdenin ta kendisi olsun. [7,6; 5,109; 4,41] Kur’an-ı Kerim hidayet ve dalaletin, ahiretteki kurtuluş veya azabın sebeplerini bildirmiş, dinin hükümlerini ayrıntılı veya mücmel olarak ihtiva etmiştir. Mücmel (çok özlü) hükümleri ise Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve Sellem’in Sünneti açıklamıştır.
90 – Allah başkalarına adaleti, hatta adaletten de fazla olarak ihsanı: en güzel davranışı, muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir. [16,126; 5,8; 17,26; 7,33] Bu ayet iyiliğin ve fenalığın çeşitli derecelerini gös-tererek sağlıklı bir toplumun başlıca dayanaklarını zihinlere yerleştirmektedir. Dolayısıyla Cuma namazın-da hutbenin sonunda okunup bu esasların hatırlatıl-ması pek isabetlidir.
91 – Bir de sözleşme yaptığınızda Allahın huzurunda verdiğiniz sözü yerine getirin. Allahı kefil ederek bağlandığınız yeminleri te’kid ettikten sonra bozmayın. Hiç şüphe yok ki Allah yaptığınız her şeyi bilir. [2,224; 5,89]
92 – Bir topluluk, diğer bir topluluktan sayıca, nüfuzca veya malca daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda bir aldatma ve işi bozma sebebi kılıp da ipliğini sağlamca büküp eğirdikten sonra çözen, böylece bütün emeğini boşa çıkaran ahmak kadının durumuna düşmeyin. Gerçekten Allah sizi bununla (sözünüzü yerine getirmekle veya nüfuz ve servet çokluğu ile) imtihan eder. Kıyamet günü de hakkında ihtilafa düşmüş olduğunuz şeyleri size açıklayacaktır.
93 – Allah dileseydi sizin hepinizi bir tek ümmet yapardı. Lakin O, dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Şu kesin ki sizler bütün yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz. [10,99; 11,118-119] Diğer dinleri yok etmeyi mübah saymak yanlıştır. Zira aksi halde Allah, insanlara seçme hürriyeti vermez, hepsini mümin ve itaatli yaratırdı. Allah kullarını imtihan etmektedir.
94 – Yeminlerinizi aranızda bir aldatma ve fesat aleti yapmayın ki sonra ayağınız sapasağlam bastıktan sonra kayabilir, insanları Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle kötülüğün cezasını tadarsınız, ahirette de size pek büyük bir azap olur.
95 – Allaha verdiğiniz sözü değersiz bir menfaat karşılığında satmayın. Zira ahirette Allah nezdinde olan nimet, eğer bilir-seniz, sizin için elbette daha hayırlıdır.
96 – Sizin elinizdekiler tükenir, ama Allahın elinde olanlar bakidir. Biz sabredenleri, işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.
97 – Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.
98 – İmdi, Kur’an okuyacağın zaman, o kovulmuş Şeytandan Allaha sığın. Kur’an okumaya başlarken Şeytandan Allaha sığınmak yetmeyip tilavet boyunca da onun vesveselerinden sığınıp korunmaya çalışmak gerekir. Şeytanın, insanı Kur’an hidayetinden alıkoymak için çalıştığını unutmamalıdır.
99 – Aslında iman edip Rablerine güvenen ve dayananlar üzerinde onun bir nüfuzu yoktur.
100 – Onun nüfuzu, ancak onu dost edinenler ve onu Allaha, ortak sayanlar üzerindedir.
101 – Biz bir ayetin yerine onun hükmünü neshedecek başka bir ayet getirdiğimiz zaman -ki Allah göndereceği ayetleri pek iyi bilmektedir- onlar: “Sen iftiracının tekisin!” dediler. Hayır, hiç de öyle değil! Onların çoğu işin gerçe-ğini bilmiyorlar. Bu ayeti nesih delili sayanlar vardır. Fakat bazı alimler neshin Mekke döneminde sözkonusu olmadığını söyleyerek ayeti şöyle anlarlar: Kur’an aynı konuyu farklı yerlerde yeniden ele alır, yeni ayrıntılar ekler. Yahut aynı konuyu değişik yerlerde farklı örneklerle açıklar. Yahut vahyi safha safha gönderir. İnsanlara açıklamak için değişik üslup, yol ve metodlar izler.
102 – Söyle onlara: “İman edenlere tam bir sebat vermek ve Allaha teslimiyet gösterecek müslümanlara bir hidayet ve müjde olmak üzere Kur’anı, Rabbin tarafından gerçek olarak getiren, Ruhul’-kudüstür.
103 – Biz onların, Peygamber hakkında: “Mutlaka ona öğreten bir insan vardır!” dediklerini pek iyi bili-yoruz. Hakikatten uzaklaşarak tahminle kendisine yönel-dikleri şahsın dili başkadır, halbuki bu Kur’an, açık bir Arapça ifadedir.
104 – Allahın ayetlerine iman etmeyenler var ya, onlar inkârı, tercih ettikleri müddetçe, Allah onları hidayete erdirmez. Onlara gayet acı bir azap vardır.
105 – Allahın ayetlerine iman etmeyenlerdir ki uydurdukları yalanı Allaha mal ederler! İşte yalancıların ta kendileri onlardır.
106 – Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken dini inkâr etmeye zorlanıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allahı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, göğsüne küfrü yerleştirirse, onlara Allah tarafından bir gazap, hem de müthiş bir azap vardır. Kureyş, Yasir ailesini dinden dönmeye zorladılar. Kabul etmeyince Yasir ile Sümeyye’yi develerle parçalattılar. Babası ile annesinin bu durumunu gören Ammar (r.a.) dili ile onların istediğini söyledi. Peygam-berimiz (a.s) onun ruhsatı (izni) kullandığını bildirdi. Ayet bu ruhsatı beyan buyurmak üzere indirilmiştir.
107 – Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar dünya hayatını ahirete üstün tutmuşlar, ahiretlerini dünyala-rına feda etmişlerdir ve çünkü onlar inkârı tercih ettikleri müddetçe Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
108 – Bunlar o kimselerdir ki Allah onların kalblerini kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. İşte Hakkı göremeyen gafiller onlardır.
109 – Hiç şüphe yok ki ahirette de hüsrana uğrayanlar onlar olacaktır.
110 – Bundan sonra şunu bil ki: Şüphesiz ki senin Rabbin, mihnet ve işkenceye, zulme ve baskıya uğradıktan sonra mücahede edip sabreden, ardın-dan da hicret edenlerle beraberdir. Evet Rabbin, onların bütün bu güzel hareketlerine karşılık elbette onları bağışlayıp ihsanda bulunacaktır. Çünkü O Gafurdur, Rahimdir. Burada öncelikle Habeşistana hicret eden müminlere işaret edilmektedir.
111 – Gün gelecek, herkes sadece kendisini kurtarmaya bakacak, gözü başkasını görmeyecek, her şahsa, yaptıklarının karşılığı tamtamına ödene-cek, kendilerine asla haksızlık edilmeyecektir.
112 – Allah şöyle bir temsil getirir: Bir şehir halkı vardı, güvenlik ve huzur içinde idi, rızıkları her yandan bol bol, rahatça geliyordu. Derken Allahın nimetlerine nankörlük ettiler, Allah da halkının işlediği suçlar sebebiyle o şehre açlığı ve korkuyu tattırdı, açlık ve korku elbise gibi kaplayıverdi bütün vücudlarını.
113 – Onlara, içlerinden bir Peygamber geldi, onlar onu yalancı saydılar. Derken onlar zulümlerine devam ederken, çok geçmeden azap kendilerini kıskıvrak yakaladı. [28,58-59; 14,28-29; 3,164; 2,151]
114 – Onun için siz Allahın size verdiği rızıklardan helal ve hoş olarak yeyin. Yalnız Allaha ibadet ediyorsanız Onun nimetlerine şükredin.
115 – Allah size sadece meyteyi, kanı, domuz etini ve Allahtan başkası adına kesilen hayvanın etini haram kıldı. Ama kim çaresiz kalırsa zaruret mikdarını aşmayarak ve başkasının hakkına da tecavüz etme-yerek, haram kılınan şeyden yerse bunda günah yoktur. Şüphesiz Allah Gafurdur, Rahimdir.
116 – Kendi dillerinizin yalan yanlış nitelendirmesiyle uydurduğunuz yalanı Allaha mal ederek “bu helaldir, şu haramdır” demeyin. Çünkü Allah adına yalan söyleyenler asla iflah olmazlar.
117 – Onların bütün bulacakları, dünyanın azıcık bir zevkidir. Onlara gayet acı bir azap vardır. [31,24; 10,70]
118 – Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık. Bununla Biz onlara zulmetmedik. Lakin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. [4,160; 6,146; 6,119] Daha önce indirilen, 6,146. ayetine işaret ediliyor.
119 – Bundan sonra şunu bil ki: Rabbin, cahillik sebebiyle fenalık yapan, peşinden tevbe edip halini ve işini düzeltenleri bağışlar. Rabbin, onların bu hallerinden sonra elbette Gafurdur, Rahimdir.
120 – Gerçekten İbrahim, hak dine yönelen, Allaha itaat üzere bulunan tek başına bir ümmet, bütün hayırlı halleri kendinde toplayan bir önder idi. Hiçbir zaman müşriklerden olmadı O. Yaşadığı dönemde dünyada Tevhid sancağını taşıyan tek müslüman idi. Normalde bir ümmet tarafından yürütülen bir görevi yaptığı için, bir ümmet sayılırdı.
121 – Allahın nimetlerine şükreden bir zat idi. Çünkü Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. [4,125; 21,51; 53,37]
122 – Biz ona dünyada iyilik verdik. Elbette o ahirette de salihlerden olacaktır.
123 – Sonra da sana vahyettik ki: Doğru yola yönelerek İbrahim’in dinine tabi ol; zira o müşriklerden değildi.
124 – Sebt (Cumartesi) tatili, ancak onda ihtilaf edenlere farz edilmişti. Rabbin kıyamet günü ihtilaf ettikleri hususlarda onlar hakkında elbette hükmünü verecektir. (Krş. Tevrat, Çıkış 20,8-11; 23,12-13; Sayılar 15,32-36. Aslında kendilerinin cuma gününü ibadete tahsis etmeleri istenmiş, muhalefet etmeleri üzerine, sıkı bir tatille Cumartesi gününe riayet hükmü getirilmişti.
125 – Sen insanları Allah yoluna hikmetle, güzel ve makul öğütlerle, davet et, gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda müca-dele et. Rabbin, elbette, yolundan sapanları en iyi bildiği gibi kimlerin doğru yola geleceğini de pek iyi bilir. [29,46; 20,44] Bu ayet, İslam tebliğinin esas metodunu tesbit etmektedir. İnsanlar başlıca üç kısımdır. Birinci kısım aklını kullanmasını bilenler olup bunlara gerçeği anlatmak hikmetle, delilleri bildirmekle olur. İkinci kısım daha geniş kitle olup bunlar akli delillerden çok, selim fıtratlarını koruyan fayda ve zararını düşünen kimselerdir. Bu gruba güzel öğüt vererek, hakka uymakla sağlayacakları faydaları, uymamakla maruz kalacakları zararları anlatmak gerekir. Bu ikisinden anlamayıp muhalif olan kâfirlere de, şartlara göre tartışmanın en verimli şekli ile gerçeği anlatıp savunmak gerekir. Unutmamalı ki Allah Firavun’a gönderdiği Hz. Mûsa ile Hz. Harun’a da: “Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitab edin. Olur ki aklını başına alır, yahut hiç değilse biraz çekinir” (20,44) talimatını vermişti.
126 – Ceza verecek olursanız, size yapılan azap ve cezanın misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır. [5,45; 42,40]
127 – Sabret! Senin sabrın da ancak Allahın yardımı iledir. Kâfirlerin yüz çevirmesinden mahzun olma, yaptık-ları hilelerden dolayı da telaş edip darlanma. [9,40]
128 – Çünkü Allah fenalıktan korunanlar ve hep güzel davrananlarla beraberdir.