YUNUS SÛRESİ: Mekkede nazil olmuş olup, 109 ayetten ibarettir. Sûrenin 98. ayetinde Yûnus (a.s) dan ve kavminden bahsedilmesi vesilesi ile bu ad verilmiştir. Oysa Hz. Nûh (a.s) ile Hz. Musa (a.s) daha tafsilatlı bir şekilde anlatılır. Bu sûre-i şerife iman esasları üzerinde fazlaca durmaktadır. Özellikle, Kur’anın Allah Tealanın kitabı olduğunu ispata yönelir. Bunu yaparken; 1-Kâfirlerin Kur’an hakkındaki şüphelerini iptal eder. 2-Kur’anla onlara meydan okuyup, güçleri yeterse benzer bir eser ortaya koymalarını ister. 3-Özendirme ve korkutma (tergib ve terhib) metoduyla Kur’anı tasdik etmeye çağırır. Allah Tealanın tarihteki âdetine işaret ve müminleri teselli için Nuh, Musa ve Yûnus (a.s) kıssalarına yer verilir ve onların sabır ve sebatla, Allahın hükmünü beklemeleri emredilir.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar o hikmetli Kitabın ayetleridir.
2 – “İnsanları uyar. Müminlere, Rablerinin üstün sadakat makamı vereceğini müjdele!” diye içlerinden bir insana vahyetmemiz insanların çok mu tuhafına gitti? Onun için mi kâfirler: “Besbelli ki bu, sihirbazın teki!” dediler. [38,4; 64,6; 7,69; 18,2 – 3]
3 – Sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arşı üzerinde hükümrân olan, her işi yerli yerince çekip çeviren Allahtır. Kendisinden izin çıkmadıkça, Onun katında hiçbir şefaatçi iş bitiremez. İşte Rabbiniz, bu vasıflara sahib olan Allahdır. Öyleyse Onu bir tanıyarak, yalnız Ona ibadet ediniz. Hâla gerçekleri düşünmeyecek misiniz? [34,3; 11,6; 6,59; 2,255; 53,26; 34,23; 43,87]
4 – Hepinizin dönüşü Onadır. Bu, Allahın gerçek olarak verdiği sözdür. Mahlukları ilkin O yaratır. Yoktan yaratan Yaratıcı, öldükten sonra onları haydi haydi diriltir. Diriltir ki iman edip makbul ve güzel işler yapanları, adaletleri sebebiyle ödüllendirsin. Kâfirlere ise, dini inkâr ettikleri için, içecek olarak kaynar su ve gayet acı bir azap vardır. [30,27; 38,56-58; 56,42-43; 55,43-44]
5 – O dur ki güneşi bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz. Allah, bunları boş yere değil, ancak hikmet uyarınca, sabit bir gerçek olarak yaratmıştır. Bilip anlayacak kimselere Allah ayetleri böylece açıklar. [36,40; 6,96; 38,27; 23,115 – 116]
6 – Gece ve gündüzün sürelerinin değişerek peşpeşe gelmesinde Allahın göklerde ve yerde yarattığı bunca varlıklarda, elbette Allahı sayıp kötülüklerden sakınacak kimseler için nice deliller vardır. [3,190; 10,101; 11,6]
7-8 – Onlar ki ahirette bize kavuşmayı ummaz ve sadece dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulur ve onlar ki bizim tek İlah olduğumuzun delillerinden ve gönderdiğimiz Kur’an ayetlerinden gaflet etmeyi sürdürür… İşte bunların, irtikâb ettikleri şirk ve isyan sebebiyle varacakları yer cehennemdir.
9 – İman edip makbul ve güzel işler yapanları ise Onların Rabbi, imanları sebebiyle kendilerini ayaklarının altından, ırmaklar akan, o nimet dolu cennetlerdeki mutluluklara erdirir.
10 – Onların orada duaları, “Sübhansın Allahım! Her türlü noksandan Münezzeh ve Yücesin!” demek, birbirlerine iyi dilek ve temennileri ise hep “Selam!” dır. Duaları “El-hamdülillahi Rabbi’l-âlemin” “Hamd âlemlerin Rabbi Allaha mahsustur.” diye sona erer. [33,44; 56,25 – 26; 36,58; 13,23-24; 18,1; 6,1]
11 – Eğer Allah insanların faydalarına olan şeyleri çabucak elde etmek istemeleri gibi, müstehak oldukları şerri de çarçabuk verseydi derhal sonları gelir, helak edilirlerdi. Fakat Biz, huzurumuza çıkmayı arzu edip ummayanları, kendi hallerine bırakırız, azgınlıkları içinde bocalar, dururlar. [17,11]
12 – İnsan bir sıkıntıya maruz kalınca gerek yan yatarken, gerek otururken veya ayakta iken, Bize yalvarıp yakarır. Fakat biz sıkıntısını giderdik mi, sanki uğradığı dertten dolayı Bize yalvaran kendisi değilmiş gibi eski haline geçip gider. İşte (hayat sermayelerini boşuna harcayıp) haddini aşanlara, yaptıkları işler, kendilerine böyle süslenmiş, hoşlarına gitmiştir. [41,51; 11,10 , 11]
13 – Sizden önceki devirlerde geçen nice ümmetleri Peygamberleri kendilerine açık deliller (mûcizeler) getirdikleri halde, onları yalancı sayıp hakka karşı çıkarak zulmettikleri ve iman etmeyecekleri sabit olduğu için imha ettik. İşte suçlular güruhunu Biz böyle cezalandırırız.
14 – Sonra onların peşinden, nasıl davranacağınızı görmek için, bu dünyada onların yerine sizi geçirdik.
15 – Böyle iken, ayetlerimiz kendilerine, açık deliller halinde okunduğunda, Bize kavuşmayı arzu etmeyenler “Bize bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir” derler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem, asla olacak bir şey değil. Çünkü ben sadece bana vahyedilene tabi olurum ve eğer sizin arzunuza uyar da Rabbime isyan edersem, o müthiş günün azabından korkarım.”
16 – De ki: “Eğer Allah dileseydi ben Kur’anı size okuyamazdım, hiç bir suretle de size onu bildirmezdi. Bilirsiniz ki, daha önce, bir ömür boyu aranızda yaşadım, böylesi bir iddiada bulunmadım. Aklınızı kullanıp bunu anlamaz mısınız?
17 – Hem yalandan bir söz uydurup onu Allaha mal eden veya Allahın ayetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Gerçek şu ki mücrimler iflah olmazlar.
18 – Onlar, Allahdan başka kendilerine ne zarar ne de fayda veremeyen birtakım nesnelere ibadet ediyor ve “Onlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” diyorlar. De ki: Böyle bir şey olacak da Allah bilmeyecek ha! Ne o, yoksa siz Allaha göklerde ve yerde olup da bilmediği şeylerin varlığını mı haber vereceğinizi iddia ediyorsunuz? Hâşâ! O, onların iddia ettikleri her türlü ortaktan Münezzehtir, Yücedir. Birçok meal: “Allahı bırakıp…” diyorlar. Ebussuud burada der ki: “Onlar Allahın dışında birtakım nesnelere de ibadet ederler” demektir. Yoksa onlar Allaha ibadeti bilkülliye terketmiş değildirler. Bilakis maksad, o iba-detle yetinmediklerini ifade etmek ve nazm-ı kerimin siyakının ortaya koyduğu üzere, o ibadeti putlara ibadete makrun kılmaktır”
19 – İnsanlar aslında tek ümmet idi. Başlangıçta hepsi tevhid inancına sahip iken sonra aralarında ihtilaf çıktı. Şayet Allahdan nihai hükmü kıyamete bırakma şeklinde önceden yapılmış bir vâd olmasaydı, ihtilaf ettikleri konudaki hüküm çoktan verilmiş, azap tepele-rine inmiş olurdu.
20 – Bir de kalkmış: “O Peygambere Rabbi tarafından bambaşka bir mucize indirilse ya!” diyorlar. Sen de ki: “Gayb âlemi ancak Allahındır. O husustaki tasarruf O’na aittir. O halde bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber bekliyorum. [17,59; 10,96-97; 15,14-15]
21 – İnsanlara uğradıkları bir dertten sonra bir nimet ve âfiyet tattıracak olursak, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında yine birtakım kötü düşüncelere sapmışlar! De ki: “Allahın o tuzakların hakkından gelmesi, daha da çabuktur. Haberiniz olsun: meleklerimiz bütün o kötü düşüncelerinizi kaydedip duruyorlar.”
22 – Sizi karada olsun, denizde olsun gezdirip dolaştıran Odur. Gemide olduğunuz zamanı düşünün: Gemiler, tatlı bir rüzgarla içindeki yolcuları alıp götürdüğü ve yolcular da bundan ötürü keyiflendikleri bir sırada, birden gemiye şiddetli bir fırtına gelir, dalgalar her taraftan onları sarar ve artık kendilerinin tamamen kuşatılıp bir daha kurtulamayacaklarını zannedince, bütün niyaz ve ibadetlerini yalnız Allaha tahsis edip gönülden Ona yalvarırlar: “Ahdimiz olsun ki, eğer bizi bu felaketten kurta-rırsan, mutlaka şükreden kullarından olacağız!” derler.
23 – Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki yine yeryüzünde haksız yere taşkınlıklar ve türlü yolsuz-luklarda bulunuyorlar. Ey insanlar! İyi biliniz ki taşkınlığınız sadece kendi aleyhinizedir… Elde edeceğiniz en fazla şey, bu fani hayatın geçici menfaatidir. Sonunda dönüp Bizim huzurumuza geleceksiniz ve Biz de yaptıklarınızı size bir bir göstereceğiz. [17,67]
24 – Bu fani dünya hayatı bilir misiniz neye benzer? Tıpkı şuna benzer: Gökten yağmur indiririz, derken o yağmur sebebiyle, insanların ve hayvanların yiyerek beslendikleri yer bitkileri bol bol yetişir, ağ gibi etrafı sarar. Yeryüzü renk renk, çeşit çeşit meyve ve mahsullerle süslenir, bahçe sahipleri de tam, bütün o ürünleri devşirmeye giriştikleri sırada, geceleyin veya gündüzün birden emir çıkarırız, bir afet gelir, söküp biçer. Sanki daha dün, o şen manzara, orada hiç olmamış gibi olur. İşte Biz düşünüp ibret alacak kimseler için ayetleri, delilleri böyle ayrıntılı olarak açıklarız.
25 – Allah insanları esenlik ve mutluluk ülkesine davet eder ve dilediği kimseleri doğru yola iletir.
26 – İyi ve güzel davranışlarda bulunanlara en güzel mükâfat yani cennet ile daha da fazlası olarak Allahın cemalini görmek var. Onların yüzlerine ne bir leke bulaşır, ne de bir zillet! İşte onlar cennetliktir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. [55,60; 76,11]
27 – Kötülük işleyenler ise, yaptıkları kötülük kadar ceza görürler. Kendilerini bir zillettir kaplayacak… Onları Allahın bu cezasından koruyup kurtaracak bir kimse yoktur. Yüzleri sanki kapkaranlık gece parçalarıyla kaplanmıştır. İşte onlar cehennemliktir. Hem de orada ebedi kalacaklardır. [42,45; 14,42-44; 75,10-12; 3,106-107]
28-29 – Gün gelir, onların hepsini bir araya toplayıp sonra Allaha şirk koşanlara: “Siz de, taptığınız şerikleriniz de yerlerinize!” deriz. Artık onları putlarından tamamen ayırmışızdır. Şerikleri: “Siz dünyada bize tapmıyordunuz. Bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Doğrusu, sizin bize taptığınızdan hiç mi hiç haberimiz yoktu” derler. [18,47; 30,14-43; 19,82; 46,5-6]
30 – İşte orada her kişi önce göndermiş olduğu işlerin tadını anlar: Hepsi, gerçek sahipleri ve efendileri olan Allahın huzuruna götürülür ve uydurdukları bütün şerikler onlardan ayrılıp ortalıkta görünmez olur. [86,9; 75,13; 17,13-14]
31 – De ki: Kimdir sizi gökten ve yerden rızıklandıran? Kimdir kulaklarınızı ve gözlerinizi yaratan? Kimdir ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran. Kimdir bütün işleri çekip çeviren, kâinatı yöneten. “Allah!” diyecekler, duraksamadan: De ki: “O halde sakınmaz mısınız Onun cezasından?” [80,27-31; 67,21]
32 – İşte bunları yapan Allahtır sizin gerçek Rabbiniz. Gerçeğin ötesinde, dalaletten başka ne kalır? Nasıl olur da haktan vazgeçersiniz?
33 – Öyle büsbütün doğru yoldan çıkmış, isyanda ısrar eden o fasıklara, imana gelmedikleri için, Rabbinin azap kararı kesinleşmiştir. [39,71]
34 – De ki: “Sizin Allaha ortak saydığınız şeriklerden mahlukatı yaratıp onları ölümlerinden sonra da diriltebilen var mıdır?” De ki: “Ancak Allah ilkin yaratıp sonra diriltmeye kadirdir. Öyleyse nasıl oluyor da bu hakikatten vazgeçiriliyorsunuz?”
35 – De ki: “O şeriklerinizden hakikate götürecek var mı? De ki: “Gerçeğe ancak Allah hidayet eder.” Şimdi söyleyin bakalım; gerçeğe ulaştıran mı tabi olunmaya layıktır, yoksa tutulup yola götürülmedikçe kendisi yol bulamayan putlar mı? Ne oluyor size! Nasıl böyle yanlış hükmediyorsunuz?”
36 – Onların çoğu sadece zanna uyarlar. Halbuki zan asla gerçeğin yerini tutamaz. Allah onların bütün yaptıklarını hakkıyla bilir.
37 – Bu Kur’anın Allahtan başkası tarafından uydurulması asla mümkün değildir. Lakin daha önce indirilen kitapları tasdik eder ve farzedilen hüküm ve hakikatleri açıklar. Onda şüphe edilecek hiçbir taraf yoktur. Rabbülâlemin tarafından gönderilmiştir.
38 – Yoksa “Onu kendisi uydurmuş” mu diyorlar? De ki: “Öyleyse, iddianızda tutarlı iseniz haydi onunkine benzer bir sûre ortaya koyun ve Allahtan başka çağırabileceğiniz kim varsa hepsini de yardımınıza çağırın.” [17,88; 2,24; 11,13]
39 – Hayır! Onlar, hakkında etraflı bir bilgi edinmeden ve henüz yorumuna tam vakıf olmadan, bu Kur’anı, çarçabuk yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de böyle yalan saymış-lardı. Bak ve zalimlerin sonunun nasıl olduğunu anla!
40 – Onlardan Kur’ana iman edenler de var, iman etmeyenler de. Rabbin hakkı yalanlayıp halk içinde fitne ve fesat çıkaranları pek iyi bilir.
41 – Eğer seni yalancı saymakta ısrar ederlerse de ki: “Benim yaptığım bana ait, sizin yaptığınız da size. Benim yaptıklarımla sizin, sizin yaptıklarınızla da benim ilişiğim yoktur.” [109,1-6; 60,4]
42 – Onların içinde senin söylediklerini dinlemeye gelenler de var. Fakat sen sağırlara nasıl duyurabilirsin ki? Hele akıllarını da kullanmıyorlarsa!
43 – Onların arasında sana bakanlar da var. Fakat gözleri görmeyenlere sen nasıl doğru yolu gösterebilirsin, hele basiretleri de yoksa! [25,41-42] Baş gözü ile beraber kalb gözü de görmezse, böyle bir âmaya birşey anlatmak mümkün olmaz. Görmekten gaye, ibret almaktır. Dolayısıyla, asıl önemli olan basirettir. Bundan ötürü kalb gözü açıksa âma, birşeyler sezer. Hatta ahmak olan göz sahibinin anlayamadığını anlar.
44 – Allah insanlara asla zulmetmez. Lakin insanlar kendi kendilerine zulmederler.
45 – Kıyamet günü Allah hepsini biraraya toplayacak. Dünyada, gündüzün ancak bir saati kadar bir zaman yaşamışlar gibi gelecek kendilerine. O kadar ki birbirlerini görünce tanıyacaklar. Allaha kavuşmayı yalan sayıp da doğru yolu tutmamış olanlar, en büyük kayba uğramışlardır. [79,46; 20,104; 70,11-15; 23,101; 77-15]
46 – Onlara vâdettiğimiz şeylerin bir kısmını sana göstersek, yahut seni vefat ettirsek, nasıl olsa sonunda onlar bize döneceklerdir. Elbet Allah, kendilerinin ne yapacaklarına şahittir.
47 – Her ümmetin bir Peygamberi vardır. Peygamberleri kendilerine gelince, aralarında adaletle hükmedilir, hiç birine zulmedilmez. [39,69]
48 – Onlar: “Eğer dediğiniz doğru ise, peki bu vâdin ne zaman gerçekleşeceğini söyleyin!” derler. [42,18]
49 – De ki: “Ben kendi kendime bile, Allahın dilediğinden başka ne bir zararı savma, ne de bir fayda celbetme imkânına sahip değilim. Her ümmetin belirlenmiş bir vakti vardır. Artık o vâdeleri gelince, onu ne bir saat ileri, ne de bir saat geri alamazlar.” [63,11]
50 – De ki: “Ne dersiniz, şayet Onun azabı size yatarken veya gündüzün gelirse ne yaparsınız? Mücrimler bunlardan hangisini acele istiyorlar?”
51 – Olan olduktan sonra mı ona iman edeceksiniz? Ya şimdi ha! Hani siz bunu acele ile istiyordunuz? [32,12; 40,84-85]
52 – Sonra o zalimlere: “Ebedi azabı tadın bakalım! Siz dünya hayatında neyi hak ettiyseniz, sadece onun karşılığını göreceksiniz.” denir.
53 – “Sahi doğru mu bu?” diye senden haber sorarlar. De ki: “Evet, Rabbime yemin ederim ki o elbette gerçektir ve siz bundan yakayı kurtaramazsınız.” [36,82; 34,3; 64,7]
54 – Kendi nefsine zulmeden her kişi, dünyada ne varsa kendisinin olsaydı, kendisini cezadan kurtarmak için hepsini fidye olarak verirdi. Onlar cezaları olan azabı görünce içten içe duydukları pişmanlığı açığa vururlar. Ne çare ki, kendilerine asla haksızlık edilmeksizin, aralarında adaletle hüküm verilmiştir. Eserre: Hem izhar etmek, hem de, acının şiddeti sebebiyle kişinin nutku tutulduğundan söyleyememesi hakkında kullanılır. Yani bu kelime bu iki zıt manaya gelmesi itibariyle ezdaddandır.
55 – İyi bilin ki göklerde ne var, yerde ne varsa Allahındır. İyi bilin ki Allahın vâdi gerçektir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
56 – Hayatı veren de, öldürüp geri alan da Odur. Ve sonunda hepiniz Onun huzuruna götürüleceksiniz.
57 – Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi. [17,82; 41,44]
58 – De ki: “Allahın lütfuyla, rahmetiyle, evet sadece bununla ferahlanın. Çünkü bu, onların dünya malı olarak topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.”
59 – De ki: “Peki, Allahın size ihsan ettiği rızıklardan, bir kısmını helal, bir kısmını haram yapmanıza ne dersiniz?” De: “Allah mı sizin böyle yapmanıza izin verdi, yoksa siz Allaha iftira mı ediyorsunuz?”
60 – Uydurdukları yalanı Allaha maledenler kıyamet gününü ne zannediyorlar? Gerçekten Allah insanlara karşı büyük lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu bu nimete şükretmezler.
61 – Herhangi bir işte bulunsan, onun hakkında Kur’andan herhangi bir şey okusan, Sen ve ümmetinin fertleri her ne iş yapsanız, siz o işe dalıp coştuğunuzda, mutlaka Biz her yaptığınızı görürüz. Yerde olsun, gökte olsun, zerre ağırlığınca bir varlık bile Rabbinin ilminden kaçmaz. Ne bundan küçük, ne bundan büyük hiçbir şey yoktur ki, hepsi apaçık bir kitapta olmasın. [6,59; 11,6; 26,217-218]
62 – İyi bilesiniz ki Allahın velilerine korku yoktur, onlar üzüntüye de uğramazlar.
63 – Veliler o kimselerdir ki Ona iman edip, emirleri-ne aykırı hareketlerden sakınırlar.
64 – Dünya hayatında da ahirette de müjde vardır onlara. Allahın hükümlerinde olsun, verdiği sözlerde olsun, asla değişiklik olmaz. İşte bu müjdeler en büyük mutluluktur. [41,30-32; 21,103; 57,12]
65 – O inkârcıların sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet ve üstünlük Allahındır. O her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.
66 – İyi bilesiniz ki göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allahın kuludur, Onun hükmü altındadır. Allah’tan başka birtakım şeriklere ibadet edenler de gerçekte o putlarına tabi olmazlar. Onlar sadece birtakım zanlara uymakta ve sırf kafadan atmaktadırlar.
67 – Dinlenip sükûnet bulmanız için geceyi karanlık, çalışıp iş yapmanız için de gündüzü aydınlık kılan Odur. Elbette bunda, işitip dinlemesini bilen kimseler için nice deliller ve ibretler vardır.
68 – Müşrikler “Allah çocuk edindi” dediler. Haşâ! O bundan münezzehtir. O her şeyden olduğu gibi evladı olmaktan da müstağnidir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Onundur. Buna dair, ey müşrikler, hiçbir deliliniz yoktur. Ne o, Allah hakkında kesin bilgi sahibi olmadan konuşuyor, rastgele şeyleri mi Ona isnad ediyorsunuz? [19,88-95]
69 – De ki: “Allah hakkında böyle yalan uydurup Ona mâledenler asla iflah olmazlar.”
70 – Olsa olsa dünyada az bir zevk alır, ama sonunda Bizim huzurumuza dönerler. Sonra Biz de inkâr ve nankörlüklerinden ötürü o çok şiddetli azabı onlara tattırırız.
71 – Onlara Nuh hakkındaki haberi oku: O halkına “Ey benim halkım, dedi, eğer benim aranızda bulunmam ve size Allahın ayetlerini hatırlatmam size ağır geldiyse, şunu bilin ki ben yalnız Allah’a dayanıp güvendim. Siz de şerik koştuklarınızla beraber toplanıp işinizi kararlaştırın da işiniz başınıza dert olmasın. Sonra da bana hiç mühlet vermeden hakkımdaki hükmünüzü uygulayın. [11,55-57]
72 – Eğer bu tebliğimden yüz çevirirseniz benim kaybedeceğim bir şey yok! Çünkü ben sizden ücret beklemiyorum ki! Benim ücretimi siz veremezsiniz. Benim mükâfatım ancak Allaha aittir ve bana, Ona teslim olanlardan olmam emredilmiştir.
73 – Yine de halkı kendisini dinlemeyip onu yalancı saydılar. Biz de hem onu, hem de gemide beraberinde olanları kurtardık ve bunları o ülkede onların yerine geçirdik. Ayetlerimizi yalan sayanları ise suda boğduk. İşte bak, uyarıldığı halde doğru yolu tutmayanların akıbetlerinin nasıl olduğunu gör!
74 – Nuh’dan sonra, kendi halklarına resûl olarak daha nice peygamberler gönderdik. Onlar kavimlerine ayetler, mûcizeler getirdiler; ama berikiler, önce yalan saydıkları şeye, bir türlü inanmıyorlardı. İşte haddi aşanların kalblerini böyle mühürleriz!
75 – Onlardan sonra da, Firavun ile ileri gelen yöneticilerine Musa ile Harun’u delillerimiz, mûcizeleri-mizle gönderdik. Ama onlar büyüklük taslayıp kabul etmeyi kibirleri-ne yediremediler ve suçlu bir halk oldular.
76 – Onlara tarafımızdan gerçek ulaşınca: “Bu besbelli bir sihirdir.” dediler. [27,14]
77 – Hz. Musa dedi ki: “Size gelen gerçeği böyle mi nitelendiriyorsunuz? İnsaf edin, sihir midir bu? Şu bir gerçektir ki büyücüler iflah olmazlar.”
78 – “Sen”, dediler, “bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz dinden döndüresin de ülkede önderlik ikinize kalsın diye mi geldin? Biz, mümkün değil, size inanmayız.” Dine inanmayanların bütün düşündükleri dünya olduğundan, Peygamberlere bile bakışları o açıdan oluyor. Ayet dine hizmet edenlerin bu hususa dikkat etmelerini, en ufak bir açık verilmemesi gerektiğini ima ediyor.
79 – Firavun: “Ne kadar mahir büyücü varsa, hepsini toplayıp getirin!” emrini verdi.
80 – Büyücüler gelince Musa onlara: “Ortaya atacağınız ne varsa atın, hünerinizi gösterin” dedi.
81-82 – Onlar iplerini ve değneklerini atınca Musa şöyle dedi: “Yaptığınız şey, sihirdir. Allah onu boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez. Mücrimler hoşlanmasa da, Allah sözleriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır.”
83 – Hasılı, başlangıçta Musa’ya, kendi kavminden, genç bir kuşaktan başka iman eden olmadı. Kavmi, Firavunun ve yöneticilerin, kendilerine işkence edeceklerinden korkuyorlardı. Çünkü Firavun o ülkede son derece despot ve çok aşırı gidenlerdendi.
84 – Musa: “Ey kavmim, dedi, Siz Allaha iman ettiniz, Ona tam bir teslimiyetle bağlandınızsa, öyleyse yalnız Ona dayanıp güvenin! [67,29; 73,9; 11,123]
85-86 – Onlar da şöyle cevap verdiler: “Biz de Allaha dayanıp güvendik. Ey Rabbimiz! bizi o zalim kimselerin işkenceleri ile imtihan etme ve rahmetinle kurtar bizi o kâfirler güruhundan!”
87 – Musa’ya ve kardeşine: “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi kıble yapın, namazı hakkıyle ifa edin ve ey Musa müminleri müjdele!” diye vahyettik.
88 – Musa: “Ey bizim Rabbimiz!” dedi. “Sen Firavun ile onun ileri gelen adamlarına dünya hayatında muazzam zinet, haşmet ve servet verdin. Onlar kullarını senin yolundan saptırsınlar diye mi, ya Rabbena? Ey bizim büyük Rabbimiz, mahvet, sil süpür onların servetlerini ve kalblerini şiddetle sık; belli ki o acı azaba girmedikçe onlar imana gelmeyecekler.”
89 – Allah buyurdu ki: “Dualarınız kabul edildi. Dürüst olmaya devam edin, müstakim olun ve sakın bilmezlerin yoluna tabi olmayın.”
90 – Derken, İsrailoğullarını denizden geçirdik. Hemen Firavun, askerleriyle beraber zulmederek ve saldırarak peşlerine düştü. Nihayet boğulmak üzere iken: “İman ettim. İsrail-oğullarının inandığı İlahtan başka Tanrı yokmuş. Ben de müslümanlardanım” dedi. [40,84-85; 20,78; 26,66]
91-92 – “Şimdi mi? Halbuki bundan önce isyan etmiştin, bozgunculardan olmuştun! Biz de bugün senin bedenini denizden kurtarıp karada bir yere çıkaracağız ki senden sonra gelecek nesillere ibret olasın.” Doğrusu insanların birçoğu bizim ayetlerimizden, ibret alınacak delillerimizden gafildirler. [28,39-41]
93 – Biz İsrailoğullarını güzel bir yerde yerleştirdik, onlara helal hoş rızıklar verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmedi-ler fakat ondan sonra ihtilafa başladılar. Elbette Rabbin, aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda kıyamet günü hükmünü verecektir. [7,137; 26,59-60]
94-95 – Eğer, faraza, sana indirdiğimiz hususlardan herhangi birinde şüphe edersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Celalim hakkı için, Sana Rabbin tarafından gerçek gelmiştir, bundan en ufak bir tereddüdün olmasın! Sakın Allah’ın ayetlerini yalan sayanlardan olma, yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun. [7,157] Kur’an, Resûlullahın Tevrat ve İncil’de müjdelendiğini bildirir. Ehl-i Kitabın, kendi çocuklarını tanıdıkları gibi onu tanıdıklarını söyler. Ayetten maksad, Kur’anın ve Hz. Peygamberin nübüvvetinin doğruluğuna dair bilgiyi te’kit etmektir. Yani: “Olmaz ya, faraza onlarda bu bilginin olduğuna dair içine bir şüphe gelecek olursa şüpheye düşenin yapacağı iş, hemen deliller aramak ve ilim adamlarıyla görüşmektir. Sen de öyle yap, Ehl-i kitap bilginlerine sor, zira onlar bu konuda yeterli bilgi sahibidirler.” Şu halde ayetten maksad: “Yahudi bilginlerinin Resûlullahın nübüvvetini ne derece kuvvetle bildiklerini anlatmaktır, yoksa Hz. Peygamberin şüphe-ye düştüğünü bildirmek değildir.”
96-97 – (Kâfir olarak ölüp cehenneme gidecekle-rine dair) haklarında Rabbinin hükmü kesinleşmiş olanlar, her türlü mûcize de önlerine gelse, gayet acı azabı görmedikçe iman etmezler. [10,88]
98 – Azap gelip çattığı zaman imana gelip de bu imanı kendilerine fayda vermiş olan bir tek memleket halkı olsun, bulunsaydı ya! Asla böyle bir şey vaki olmamıştır. Ancak Yunus’un halkı müstesnadır ki bunlar iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını uzaklaştırıp giderdik ve onları bir süre daha yaşattık. [36,30; 51,52]
99 – Eğer Senin Rabbin dileseydi, dünyada ne kadar insan varsa hepsi imana gelirdi. Ama bunu irade etmedi. Şimdi sen mi, imana gelsinler diye insanları zorla-yacaksın?
100 – Allahın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. (O akıl ve iradelerini iman tarafına kullananlara iman nasib eder). Fakat akıllarını çalıştırmayanlara ise şeytanı musallat eder, o pislikte bırakır. [11,118-119; 13,31; 88,21-22; 28,56]
101 – De ki: “Göklerde ve yerde neler ve neler var, bir baksanıza!” Fakat bunca işaretler ve uyarılar iman etmeyecek kimselere ne fayda verir ki?
102 – Onlar, sadece kendilerinden önce gelip geçmiş milletlerin unutulmaz azap günleri gibi bir gün gözlüyorlar değil mi? De ki: “Gözleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum.”
103 – Sonra Biz, resûllerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Böylece müminleri kurtarmak üzerimize düşen bir borçtur.
104-106 – De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden şüphede iseniz, iyi bilin ki, ben sizin Allahtan başka ibadet ettiğiniz şeylere asla ibadet etmem; lakin sadece ve sadece, sizin ruhunuzu teslim alacak olan Allaha ibadet ederim. Bana müminlerden olmam emredildi ve “yüzünü, özünü Allah’ı bir tanıyarak dine ver ve sakın müşriklerden olma.” “Sakın Allahtan başka, sana ne fayda ne zarar vermeyecek olan putlara yalvarma, şayet böyle yaparsan, o takdirde kesinlikle zalimlerden olursun” diye talimat verildi.
107 – Eğer Allah sana bir sıkıntı, bir zarar dokundurursa, onu yine Ondan başka giderecek yoktur. Şayet sana hayır dilerse, o durumda Onun bu lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O lütfunu ihsanını kullarından dilediğine eriştirir. O, öyle Gafur, öyle Rahimdir!
108 – De ki: “Ey insanlar! İşte Rabbiniz tarafından, hakikat size gelmiş bulunuyor. Artık kim o gerçeği kabul eder de doğru yolu tutarsa, bunun faydası sadece kendisinedir. Her kim de o yoldan saparsa, o da kendi aleyhine olarak sapar. Bilin ki, ben işlerinizi yönetmeyi üstüne almış biri değilim.
109 – Sana Rabbinden ne vahyolunursa ona tabi ol ve “Allah hükmünü izhar edinceye kadar sabret. Çünkü hakimlerin en hayırlısı, en güzel hüküm vereni ancak Odur.