Risale i Nur nedir? Risale i Nur anlamı ile Said Nursi hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatından En Güzel Risale-i Nur Sözleri (Bediüzzaman Said Nursi sözleri) bu sayfada siz değerli takipçilerimiz için hazırladık. Sizler için hazırladığımız birbirinden güzel Bediüzzaman sözleri (Said nursi sözleri) arkadaşlarınıza, dostlarınıza, akrabalarınıza daha doğrusu sevdiklerinize cep telefonunuzdan sms olarak yada sosyal medya (Facebook, twitter, tumblr, google plus) aracılığıyla gönderebilirsiniz. İşte Risale-i Nur’dan Vecizeler ve Risale i Nur hakkında bilgi.
Risale i Nur (Nurlu Kitaplar); doğrudan doğruya Kur’an-ı Kerim’den ilhamı alıp asrın idrakine anlatılan İslamdır.
Risale-i Nur, konu sırası takip etmeyen ve güncel ve İslamî konularda Said Nursî tarafından 1925 yılında yazılmaya başlanmış, 24 yılda tamamlanmış kitapçıklardan oluşan bir külliyattır. Risale-i Nur, yaklaşık 6000 sayfadan oluşan ve ayet sırası takip etmeyen bir tefsir külliyatıdır. Ancak bu tefsir çalışması dışında külliyat -inanç başta olmak üzere- siyasi, ahlaki, felsefi sorunları irdeleyen bir eserdir.
Ayrıca Risale-i Nur, bir Kur’ân tefsiri olması itibariyle, aklın yanı sıra, kalb, ruh ve diğer bütün duygulara da hitap etmektedir. Ahlâkın bütün boyutlarına ışık tutmakta ve bir çok sosyal probleme çözümler sunmaktadır.
RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI, dili ve muhtevasıyla olduğu kadar, telif tarzı ve tertibiyle de sıradan İslami eserlerden farklı bir eserdir. Ekseriyetle dağlarda, kırlarda, yahut zindanların amansız şartları altında telif edilen bu eser, telif şartlarından hiç beklenmeyecek bir şekilde, en ağır, en derin, en muğlâk ilmî meseleleri incelemekte, en çetin soruları ele almakta, yüzyıllar boyunca tartışma konusu teşkil edegelmiş problemler için çözümler ortaya koymakta, çağın tereddütlerine cevap getirmekte, üstelik bütün bunları, tamamen kendisine has bir üslûp ve metod içerisinde gerçekleştirmektedir.
RİSALE İ NUR SÖZLERİ ( RİSALE İ NUR VECİZLER)
Bu çiçek kimin turrası, kimin mührü ve kimin nakşı ise, elbette bütün yeryüzündeki o nevi çiçekler onun mühürleridir.
Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki: “Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem.
Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir.
Heykel, asla Şeri’ate uymayan, taş halinde dondurulmuş ve put şeklinde çizgileştirilmiş bir benlik ve nefsâniyet abîdesidir.
Kabrin arkası için çalışınız, hakikî saadet ve lezzet ondadır.
Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.
Nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
Nasihat istersen, ölüm yeter.
İslamiyet güneş gibidir, üflemekle söndürülmez gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
Zaman gösterdi ki, cennet ucuz değil; cehennem dahi lüzumsuz değil.
Ey alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl, İslamiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol.
Dergah-ı izzete iltica eden kurtuluyor. sual eden saillerin istekleri veriliyor. en adi bir zihayatın sesi işitiliyor ve haceti kabul ediliyor.
Her şey mânen Bismillâh der. Allah nâmına Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar.
Sultan-ı kainat birdir. herşeyin anahtarı onun yanında, herşeyin dizgini onun elindedir.
Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler.
Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.
İman, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. öyle ise, insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır.
Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme.
Bu kainatta görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyorki,bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kainat,bütün mevcudatiyle ayinedarlık dilleriyle ,o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder.
Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin… Rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı Zülcelal’in memluküsün.
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.
Kâinatta en yüksek hakikat imandır.
Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen : ALLAH namına ver, ALLAH namına al, ALLAH namına başla, ALLAH namına işle, vesselam.
Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez.
Bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara; yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfi değildir.
Lillah, livechillah, lieclillah rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.
Ebedi ömrün önündedir. O ömrü bakide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fani ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır.
Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.
Evet her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir.
Sadaka nasıl mal ile olur. İlim ile dahi olur. kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor.
Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş olamazlar.
Sünnet-i Seniye, edebdir. Hiçbir mes”elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın!
Ölüm firak değil, visaldir, tebdil-i mekandır, baki bir meyveyi sünbül vermektir.
Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksad yapsa, zahiren bir Cennet içinde olsa da manen cehennemdedir.
Biliyor musun vesvesen neye benzer? Musibete benzer. ehemmiyet verdikçe şişer. Ehemmiyet vermezsen söner.
Bir şey tamamiyle elde edilemediği takdirde, o şeyi tamamiyle terketmek câiz değildir.
Hırs, hasaret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir.
Şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan,hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?
Hırs, sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun!
Kuran kalblere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır.
Ey insan! senin nokta-i istinadın, ancak ve ancak ALLAH’a olan imandır.
Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir.
Felsefe, herşeyi çirkin, korkunç gösteren siyah bir gözlüktür. iman ise, herşeyi güzel, ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak, nurani bir gözlüktür.
Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor gidiyor, insan da beraber gidiyor.
Evet ümidvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır.
Aklın nuru fen ilimleridir. Kalbin nuru ise din ilimlerdir.
Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et.
Allah’ın hesabına kainata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir.Eğer gaflet hesabına bakarsa, ilim zannettiği şeyde cehil olur.
Sabrın mükâfâtı zaferdir; atâletin mücâzâtı sefalettir; sa’yin sevabı servettir; sebatın mükâfâtı galebedir.
Bu zamanda en büyük bir ihsan bir vazife imanı kurtarmaktır. Başkalarının imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.
Dünya seyyar bir ticaretgâhtır. Öyle ise alış-verişini yap, gel…
Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir.
Belki kutsi hizmeti imaniye, bu nefsi bütün hevesatından vazgeçirmiş ve o hizmetteki manevi zevk ona kafi geliyor.
Bu meydan-ı imtihanda olanlar başıboş değiller, saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar.
Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış.
Cennet olmazsa cehennem tazip etmez.
Herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-ı Rahîm’e olan teslimiyete bağlıdır.
Cenab-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın, manen hastasın. İbadet ise manevi yaralarına tiryaklar hükmündedir.
Dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir (…) Ve bir kısmı keffâretü’z-zünubdur.
Cenab-ı Hah bir abdini severse dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir.
Ebedî ve sermedî olan bir cemâlin seyirci müştâkı ve âyinedar âşıkı, elbette bâkî kalıp, ebede gidecektir.
Düşmanın düşmanı düşman kaldıkça dosttur; nasıl ki düşmanın dostu dost kaldıkça düşmandır.
İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.
Evet bir incir çekirdeğinden koca bir incir ağacını ve ince bir sap ile koca bir kavunu bağlayıp çıkaran kudrete hiç bir şey ağır gelmez.
Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.
Elbette yer altına girmiş bir çekirdeğin hava aleminde bir ağaç olması gibi; yer altına giren bir insanda, alem-i berzahta elbette bir hayatı bakiye sümbülü verecektir.
Kalb, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir; bu fâni dünyaya razı değildir.
En bahtiyar o’dur ki: Dünya için ahretini unutmasın.
Kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim mes’elesidir.
Esbab bir zarftır. Ve masnuatı Rabbaniye ye bir kılıftırlar. Ve hedaya-yı Rahmaniye bir tablacıdırlar.
Gençlik kuvvetini ibadette sarfetmenin neticesi, dâr-ı saâdette ebedi bir gençliktir.
Fıtratı müteheyyic olan insanın rahatı, yalnız sa’y ve cidaldedir.
Aynada görünen güzellik aynaya ait olmadıgı gibi, hiçbir güzellik de o güzelin malı değildir. Bütün güzellikler Cemîl isminden yansıyor.
Ferzden arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duadır.
Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.
Fena şeylerle meşguliyet fena tesir eder, fena iz bırakır.
“Sen, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkın var. Fakat “Yalnız hak benim mesleğimdir” demeye hakkın yoktur.”
Gayri meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir.
Evet, kainat iman nuruyla matem-i umumi olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur.
Gafletle yapılan zikirler dahi feyizden hali değildir.
Böyle dehşetli bir asırda insanın en büyük meselesi, imanını kurtarmak yada kaybetmek davasıdır.
Gözleri hasta olan, güneşin ziyasını inkar eder. Ağzı acı olan, tatlı suya acı der.
İmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve kolay yolu Risalet’in nurdadır.
Kabir, bu dâr-i fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü”l-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır.
Millet, vatan, hayatı içtimaiyeyi ve siyasiyeyi anarşilikten kurtarmak ve büyük tehliklelerden halas olmak için beş esas lazım: Merhamet, hürmet, Emniyet, Haram ve helali bilip haramdan kaçmak, serseriliği bırakıp itaat etmek.
“Ne kadar güzel yapılmış” de, “Ne kadar güzeldir.” deme.
Size böyle bir nimet eden Zat, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız.Kabirde sizi ihya edip haşre getirip huzuru Kibriyasında hesabınızı görecektir.
Evet, herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez.
Risale-i Nur seciyeye asalet, ruha yükseklik, kalbe parlaklık verir.
İman hakikati öyle bir çekirdektir ki; eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tubası olur.
Risale-i Nur iman hakikatlarının izahı olduğu için hem ilim, hem marifetullah hem ibadettir.
Elde Kur’ân gibi bir burhan-ı hakikat varken, Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?
Bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine gitmek.
Zamanın geçti kabirden başka mekânın var mı?
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gâyesi; Hâlık-ı Kâinat’ı tanımak ve O”na îmân edip ibâdet etmektir.
Bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye Rab olamaz.
Ömür kuşu da şimşek gibi geçmekte olup, seni kabir yuvasında hemen hemen nerede ise yumurtlamak üzeredir.
Bediüzzaman Said Nursi sözleri (Risale i Nur Sözler)