Hanbeli Mezhebi, büyük müctehid ve İslâm alimi olan Ahmet İbn-i Hanbel’in kurduğu ehl-i sünnet mezhebidir. Ahmed b. Hanbel 164/780 yılında Bağdad’ta doğmuş ve 241/855’te yine orada vefat etmiştir. Hanbeli Mezhebi, dört büyük mezhepten biri olarak ((Şafi, Hanefi, Maliki, Hanbeli) İslâm aleminin çeşitli yerlerinde yayılmıştır. Ancak Hanbelî mezhebinde olanların sayısı diğer üç mezhebe göre azdır. Bunun da pek çok sebepleri vardır. Her şeyden önce Hanbelî mezhebinin çıktığı zamanlarda diğer üç mezhep İslâm ülkelerine yayılmış ve yerleşmiş bulunuyordu.
Hanbelî mezhebinin dayandığı esaslar başlıca şunlardır:
önce kitap ve sünnetin hükümleri gelir. Bunlara kayıtsız şartsız uyma mecburiyeti vardır. Eğer aranılan hüküm bunlardan çıkarılmışsa sahabe sözüne dayanılır. Kıyasa ancak çok zorlanıldığı zamanlarda baş vurulur.
Hanbeli mezhebinin fıkhını İmam-ı Ahmed’in oğulları ve talebeleri yaymışlardır. Şimdi daha çok Arabistan ve civarında yaşanılmaktadır.
Ahmed Bin Hanbel’in Çocukluğu
Ahmet b. Hanbel’in ailesi himmet sahibi ve cömert idi. Dedesi Emevîhrin valisi idi. Daha sonra Abbasî hareketinin haklı olduğunu ve Emevî idaresinin çöktüğünü görünce vazifesinden ayrıldı. Abbas oğullarının dâvetçileriyle temas kurduğu için işkenceye uğradı. Babası da, cömert ve âlicenap bir insandı. Horasan’daki evi Arap misafirlere açıktı. Onun evine gidenler, ikram ve hürmet görürlerdi.
Fakat küçük Ahmed, babasını kaybettiği için bu cömertliğin nûrunu görmemişti. Esasen O, babasını bile görmediğini söyler. Çünkü babası öldüğü zaman kendisi, gördüğünü tanıyacak bir çağa ulaşmamıştı. Tarihçilerin anlattığına göre bakası, 30 yaşında bir genç iken ölmüştü.
Ahmed’in terbiye ve yetişmesini annesi üzerine almış ve buna amcası da nezaret etmiştir. Çocuk sayılacak bir yaşta annesi, onu ilim tahsiline başlatmıştır. Durum ve çevre de buna müsait idi. Zira ailesi, devamlı olarak İslâm ilimlerinin merkezi olan Bağdat’ta oturuyordu. Bu sırada Bağdad’ta ilim ve sanat bütün çeşitleriyle ürünlerini vermeye başlamıştı. Burada muhaddisler, kıraat bilginleri, mutasavvıflar, dil âlimleri ve filozoflar bulunuyordu. Böylece Bağdat, İslâm âleminin medeniyet merkezi olmuştu.
Ahmed, çocukluğundan itibaren İslâm ilimlerini öğrenmeye başlamıştı. O, önce Kur’ân’ı hıfzetmiş, daha sonra Arapça, Hadîs, Sahâbî ve Tâbiîlerin rivâyetlerini, Peygamber (S.A.)’in sîretini, onun seçkin sahâbîleriyle güzelce onların yolundan gidenlerin (tâbiîlerin) hayatlarını öğrenmeye koyulmuştu.
Çocukluk ve gençlik çağından beri onda asâlet ve takvâ emâreleri gözüküyordu. Onu, âlimler arasında müttakî bir âlim, gençler arasında da müttakî bir genç olarak görüyoruz. Daha sonra onu, inancı uğruna en büyük imtihanlara katlanan, azim sahibi müttakî insanlardan başkasının dayanamayacağı işkencelere fütursuzca göğüs geren ortayaşlı bir insan olarak görüyoruz.
Akranı olan çocuklar oyun oynarken Ahmed b. Hanbel, ciddî işlerle uğraşıyordu. Yetimlik ona ciddiyet, dayanıklılık ve çalışma aşkı vermiştir. Aslında bütün babalar bunlaıı arzu eder ve çocuklarımn Ahmed gibi olmasım isterdi. Rivayet edildiğine göre bir çocuk babası şöyle demiştir: “Ben çocuklarım için bol bol masraf ediyorum. Onlan, yetişsinler diye hususî hocalara (müeddiblere) götürüyorum. Fakat umduğum şekilde yetişmiyorlar. Yetim bir çocuk olan Ahmed b. HanbeVe bakınız! onun edep ve güzel gidişatı herkesi hayran ediyor.” (Mezhepler Tarihi, Muhammed Ebu Zehra)