İmam-ı Azam’ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu:
“Bir adam ki; cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez. Bu adam kâfir midir, mümin mi?”
Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine:
“Bunlar kâfirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kâfirin ta kendisidir” dediler.
İmam-ı Azam susuyordu: “Ya imam sen ne dersin?” dediler. İmam-ı Azam, “Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir” dedi.
İtiraz ettiler: “Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı?” Diye. İmam tek tek açıkladı:
“Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah’ı) ister. Cehennemden korkmaz, sahibinden korkar. Ölü eti dediğiniz balıktır. Görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah’ı görmez ama kesin inanır. Rükûsuz, secdesiz kıldığı namaz cenaze namazıdır. Fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evlattır (Kur’an’da mal ve evladın müminler için fitne -imtihan- olduğu belirtilmiştir.) Hakkı istemez, çünkü haktan kasıt ölümdür; mümin de olsa ölümü temenni etmez.”
***
Bazı şeyler, ilk bakışta/etapta sonucu besbelli gibi olup bize kesin kararlar aldırabilir. Öyle ki; “Düşünmeye ne gerek var canım, her şey ayan beyan ortada işte!” deyip bir solukta cevabı ya da yorumu yapıştırıveririz. Oysa ne olursa olsun tam malumat almadan hüküm vermemek, en doğrusudur. Zira gerçek, ilk algıladığımız gibi olmayabilir ve net bilgi sahibi olmağımız bir konuda yaptığımız yorum ve ya aldığımız karar, bazen telafisi imkânsız zararlar doğurabilir.
Diğer yandan, hakikat ortaya çıkana kadar mümin kardeşinin yaptığını hayra yormak ve peşin hükümlerden uzak durmak, yüce dinimizin şiarlarındandır. Şair diyor ya hani;
“Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz’an düştü…”
Hakikaten de önyargılar, su-i zanlar, bilip bilmeden konuşmalar ve en mühimi de İslam düşmanlarının her fırsatta, ortalığa bolca serpiştirdiği yaftalar; kimi zaman mazlum ve ihlâslı Müslümanların ‘terörist’ olarak tanınıp ‘vahşet’ ile anılmasına zemin hazırlarken, münafık ve düzenbaz kimselerin de, ‘mümin’ ve ‘ehli hizmet’ olarak adlandırılmasını sağlamıştır.
‘Söz gümüş ise sukut altındır’ hakikatini şiar edinen, basiret ehli kimselerden olmamız dua ve temennisi ile Allah (CC)’a emanet olunuz…
Rumeysa Durmaz / Nisanur Dergisi