Cennet nedir, Cehennem nedir? Cennet İle İlgili ayetler, Cehennem İle İlgili ayetler varmıdır? İşte Cennet ve Cehennem anlamı, Cennet ve Cehennem ile ilgili ayetler ve Cennet ve Cehennem ile ilgili hadisler.
Cennet; Çeşitli nimetlerle bezenmiş olan ve müminlerin içinde ebedi olarak kalacakları ahiret yurduna denir. Yani mükâfat yeridir.
Cehennem; Ahirette kâfirlerin sürekli olarak, günahkâr müminlerin de günahları ölçüsünde cezalandırılmak üzere kalacakları azaP yeridir. Yani ceza yeridir.
Cennet İle İlgili ayetler
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
(Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: “Bu daha önce de rızıklandığımızdır” derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 25)
De ki: “Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Ali İmran Suresi, 15)
Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah’ın rahmeti içindedirler, içinde de temelli kalacaklardır. (Ali İmran Suresi, 107)
İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var). (Ali İmran Suresi, 136)
Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için, Allah’ın Katında olanlar daha hayırlıdır. (Ali İmran Suresi, 198)
İman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları, ‘ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe’ sokacağız. (Nisa Suresi, 57)
İman edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah’ın gerçek olan va’didir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa Suresi, 122)
Eğer, Kitap Ehli iman edip sakınsalardı, elbette onların kötülüklerini örter ve onları ‘nimetlerle donatılmış’ cennetlere sokardık. (Maide Suresi, 65)
Böylelikle Allah, dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyilik yapanların karşılığıdır. (Maide Suresi, 85)
Allah dedi ki: “Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Maide Suresi, 119)
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır. (Araf Suresi, 42)
Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: “Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimiz’in elçileri hak ile geldiler.” Onlara: “İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir” diye seslenilecek. (Araf Suresi, 43)
Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: “Bize Rabbimiz’in vadettiğini gerçek buldunuz mu?” Onlar da: “Evet” derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” (Araf Suresi, 44)
İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A’raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: “Selam size” derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) ‘şiddetle arzu edip umanlardır.’ (Araf Suresi, 46)
Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: “Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma” derler. (Araf Suresi, 47)
“Kendilerine Allah’ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennettekilere de) Girin cennete. Sizin için korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız.” (Araf Suresi, 49)
Ateşin halkı cennet halkına seslenir: “Bize biraz sudan ya da Allah”ın size verdiği rızıktan aktarın.” Derler ki: “Doğrusu Allah, bunları inkar edenlere haram (yasak) kılmıştır.” (Araf Suresi, 50)
İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri Katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (Enfal Suresi, 4)
Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. (Tevbe Suresi, 21)
Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah, büyük mükafat Katında olandır. (Tevbe Suresi, 22)
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)
Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe Suresi, 89)
Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe Suresi, 100)
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar da, Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder). (Yunus Suresi, 9)
Oradaki duaları: “Allah’ım, Sen ne Yücesin”dir ve oradaki dirlik temennileri: “Selam”dır; dualarının sonu da: “Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Yunus Suresi, 10)
İman edip salih amellerde bulunanlar ve ‘Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar’, işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır. (Hud Suresi, 23)
Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır. (Hud Suresi, 108)
Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ‘salih davranışlarda’ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:) (Ra’d Suresi, 23)
“Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Ra’d Suresi, 24)
İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır). (Ra’d Suresi, 29)
Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkar edenlerin sonu ise ateştir. (Ra’d Suresi, 35)
İman edip salih amellerde bulunanlar, Rablerinin izniyle altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orada birbirlerine olan dirlik temennileri: “Selam”dır. (İbrahim Suresi, 23)
Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır. (Hicr Suresi, 45)
Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. (Hicr Suresi, 46)
Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47)
Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler. (Hicr Suresi, 48)
Adn Cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (Nahl Suresi, 31)
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: “Selam size” derler. “Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin.” (Nahl Suresi, 32)
Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (Kehf Suresi, 31)
İman edip salih amellerde bulunanlar… Firdevs cennetleri onlar için bir ‘konaklama yeridir.’ (Kehf Suresi, 107)
Onda ebedi olarak kalıcıdırlar, ondan ayrılmak istemezler. (Kehf Suresi, 108)
Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar, cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar. (Meryem Suresi, 60)
Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz O’nun va’di yerine gelecektir. (Meryem Suresi, 61)
Onda “boş bir söz” işitmezler; sadece selam (ı işitirler). Sabah akşam, onların rızıkları orda (bulunmakta)dır. (Meryem Suresi, 62)
O cennet; Biz, kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi kılacağız. (Meryem Suresi, 63)
“İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır.” (Taha Suresi, 76)
Bunun üzerine dedik ki: “Ey Adem, bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun.” (Taha Suresi, 117)
Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. (Taha Suresi, 121)
Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar. (Enbiya Suresi, 102)
Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: “İşte bu sizin gününüzdür, size va’dedilmişti” diye melekler onları karşılayacaklardır. (Enbiya Suresi, 103)
Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; ordaki elbiseleri ipek(ten)tir. (Hac Suresi, 23)
Onlar, sözün en güzeline iletilmişlerdir ve övülen doğru yola iletilmişlerdir. (Hac Suresi, 24)
İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır. (Mü’minun Suresi, 10)
Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır. (Mü’minun Suresi, 11)
Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne Yücedir. (Furkan Suresi, 10)
De ki: “Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va’dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır.” (Furkan Suresi, 15)
“İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir.” (Furkan Suresi, 16)
O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir. (Furkan Suresi, 24)
İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (Furkan Suresi, 75)
Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir. (Furkan Suresi, 76)
(O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. (Şuara Suresi, 90)
İman edip salih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (Ankebut Suresi, 58)
Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar ‘bir cennet bahçesinde’ ‘sevinç içinde ağırlanırlar’. (Rum Suresi, 15)
Kim inkar ederse, artık onun inkarı kendi aleyhinedir; kim salih bir amelde bulunursa, artık onlar kendi lehlerine olarak (cennetteki yerlerini) döşeyip hazırlamaktadırlar. (Rum Suresi, 44)
(Ancak) Gerçekten iman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için nimetlerle-donatılmış cennetler vardır. (Lokman Suresi, 8)
Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah’ın va’di haktır. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Lokman Suresi, 9)
İman eden ve salih amellerde bulunanlar ise, artık onlar için, yaptıklarınıza karşılık olmak üzere, bir ağırlanma konağı olarak barınma cennetleri vardır. (Secde Suresi, 19)
Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. (Fatır Suresi, 33)
Derler ki: “Bizden hüznü giderip yok eden Allah’a hamd olsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir.” (Fatır Suresi, 34)
“Ki O, bizi Kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz.” (Fatır Suresi, 35)
Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, ‘sevinç ve mutluluk dolu’ bir meşguliyet içindedirler. (Yasin Suresi, 55)
Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. (Yasin Suresi, 56)
Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır. (Yasin Suresi, 57)
Çok esirgeyen Rabb’dan onlara bir de sözlü “Selam” (vardır). (Yasin Suresi, 58)
İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır. (Saffat Suresi, 41)
Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir. (Saffat Suresi, 42)
Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde. (Saffat Suresi, 43)
Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar). (Saffat Suresi, 44)
Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. (Saffat Suresi, 45)
Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). (Saffat Suresi, 46)
Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir. (Saffat Suresi, 47)
Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır. (Saffat Suresi, 48)
Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz). (Saffat Suresi, 49)
Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar: (Saffat Suresi, 50)
Bir sözcü der ki: “Benim bir yakınım vardı.” (Saffat Suresi, 51)
“Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?” (Saffat Suresi, 52)
“Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?” (Saffat Suresi, 53)
(Konuşan yanındakilere) Der ki: “Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?” (Saffat Suresi, 54)
Derken, bakıverdi, onu ‘çılgınca yanan ateşin’ tam ortasında gördü. (Saffat Suresi, 55)
Dedi ki: “Andolsun Allah’a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin.” (Saffat Suresi, 56)
“Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azap yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım. (Saffat Suresi, 57)
Şüphesiz, bu, asıl büyük ‘kurtuluş ve mutluluğun’ ta kendisidir. (Saffat Suresi, 60)
Böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır. (Saffat Suresi, 61)
Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır. (Sad Suresi, 50)
İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler. (Sad Suresi, 51)
Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır. (Sad Suresi, 52)
İşte hesap günü size va’dedilen budur. (Sad Suresi, 53)
Şüphesiz bu, Bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok. (Sad Suresi, 54)
Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah’ın va’didir. Allah, va’dinden dönmez. (Zümer Suresi, 20)
Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: “Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin.” (Zümer Suresi, 73)
(Onlar da) Dediler ki: “Bize olan va”dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah’a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (Zümer Suresi, 74)
“Rabbimiz, onları Adn cennetlerine sok ki onlara (bunu) va’dettin; babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Gerçekten Sen, üstün ve güçlü olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mü’min Suresi, 8)
“Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü’min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler.” (Mü’min Suresi, 40)
Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin.” (Fussilet Suresi, 30)
(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri Katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur. (Şura Suresi, 22)
“Siz ve eşleriniz cennete girin; ‘sevinç içinde ağırlanacaksınız.” (Zuhruf Suresi, 70)
“Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız.” (Zuhruf Suresi, 71)
“İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur.” (Zuhruf Suresi, 72)
“Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.” (Zuhruf Suresi, 73)
Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar. (Duhan Suresi, 51)
Cennetlerde ve pınarlarda, (Duhan Suresi, 52)
Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar). (Duhan Suresi, 53)
İşte böyle; ve Biz onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir. (Duhan Suresi, 54)
Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar; (Duhan Suresi, 55)
Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. (Duhan Suresi, 56)
Takva sahiplerine va’dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ‘parça parça koparan’ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)
Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır. (Kaf Suresi, 31)
“Ona ‘esenlik ve barış (selam)la’ girin. Bu, ebedilik günüdür.” (Kaf Suresi, 34)
Orda diledikleri herşey onlarındır; Katımız’da daha fazlası da var. (Kaf Suresi, 35)
Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar; (Zariyat Suresi, 15)
Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı. (Zariyat Suresi, 16)
Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler; (Tur Suresi, 17)
Rablerinin verdikleriyle ‘sevinçli ve mutludurlar’. Rableri, kendilerini ‘çılgınca yanan cehennemin’ azabından korumuştur. (Tur Suresi, 18)
“Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için.” (Tur Suresi, 19)
Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz. (Tur Suresi, 20)
Onlara, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik. (Tur Suresi, 22)
Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki, onda ne ‘boş ve saçma bir söz’, ne günaha sokma yoktur. (Tur Suresi, 23)
Kendileri için (hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) ‘sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.’ (Tur Suresi, 24)
Kimi kimine dönüp sorarlar; (Tur Suresi, 25)
Dediler ki: “Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık.” (Tur Suresi, 26)
“Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve ‘hücrelere kadar işleyen kavurucu’ azaptan korudu.” (Tur Suresi, 27)
Ki Cennetü’l-Me’va onun yanındadır. (Necm Suresi, 15)
Rabbin makamından korkan kimse için ise iki cennet vardır. (Rahman Suresi, 46)
Çeşit çeşit ‘inceliklere ve güzelliklere’ (veya her türden sık ağaçlara) sahiptirler. (Rahman Suresi, 48)
İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır. (Rahman Suresi, 50)
İkisinde de her meyveden iki çift vardır. (Rahman Suresi, 52)
Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi (ordakilere) yakın (kolay)dır. (Rahman Suresi, 54)
Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. (Rahman Suresi, 56)
Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler. (Rahman Suresi, 58)
İhsanın karşılığı ihsandan başkası mıdır? (Rahman Suresi, 60)
Bu-ikisinin ötesinde iki cennet daha var. (Rahman Suresi, 62)
Alabildiğine yemyeşildirler. (Rahman Suresi, 64)
İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır. (Rahman Suresi, 66)
İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. (Rahman Suresi, 68)
Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır. (Rahman Suresi, 70)
Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar. (Rahman Suresi, 72)
Bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. (Rahman Suresi, 74)
Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar. (Rahman Suresi, 76)
Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. (Vakıa Suresi, 10)
İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. (Vakıa Suresi, 11)
Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; (Vakıa Suresi, 12)
Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, (Vakıa Suresi, 13)
Birazı da sonrakilerden. (Vakıa Suresi, 14)
‘Özenle işlenmiş mücevher’ tahtlar üzerindedirler. (Vakıa Suresi, 15)
Karşılıklı yaslanmışlardır. (Vakıa Suresi, 16)
Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır; (Vakıa Suresi, 17)
Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler, (Vakıa Suresi, 18)
Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (Vakıa Suresi, 19)
Arzulayıp-seçecekleri meyveler, (Vakıa Suresi, 20)
Canlarının çektiği kuş eti. (Vakıa Suresi, 21)
Ve iri gözlü huriler, (Vakıa Suresi, 22)
Sanki saklı inciler gibi; (Vakıa Suresi, 23)
Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); (Vakıa Suresi, 24)
Orada, ne ‘saçma ve boş bir söz’ işitirler, ne günaha sokma. (Vakıa Suresi, 25)
Yalnızca bir söz (işitirler:) “Selam, selam.” (Vakıa Suresi, 26)
“Ashab-ı Yemin”, ne (kutludur o) “Ashab-ı Yemin.” (Vakıa Suresi, 27)
Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), (Vakıa Suresi, 28)
Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, (Vakıa Suresi, 29)
Yayılıp-uzanmış gölgeler, (Vakıa Suresi, 30)
Durmaksızın akan su(lar); (Vakıa Suresi, 31)
Ve (daha) birçok meyveler arasında, (Vakıa Suresi, 32)
Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler). (Vakıa Suresi, 33)
Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler). (Vakıa Suresi, 34)
Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. (Vakıa Suresi, 35)
Onları hep bakireler olarak kıldık, (Vakıa Suresi, 36)
Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt, (Vakıa Suresi, 37)
“Ashab-ı Yemin” olanlar için. (Vakıa Suresi, 38)
(Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, (Vakıa Suresi, 39)
Birçoğu da sonrakilerdendir. (Vakıa Suresi, 40)
Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan)lardan ise, (Vakıa Suresi, 88)
Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış cennet (onundur). (Vakıa Suresi, 89)
Ve eğer “Ashab-ı Yemin”den ise, (Vakıa Suresi, 90)
Artık, “Ashab-ı Yemin”den selam sana. (Vakıa Suresi, 91)
O gün, mü’min erkekler ile mü’min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. “Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir.” İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Hadid Suresi, 12)
Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. (Mücadele Suresi, 22)
Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı ‘umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.’ (Haşr Suresi, 20)
O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve kurtuluş’ budur. (Saff Suresi, 12)
Sizi toplanma günü için birarada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür. Kim Allah’a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük ‘mutluluk ve kurtuluş (fevz)’ budur. (Tegabün Suresi, 9)
İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir. (Talak Suresi, 11)
Allah, iman edenlere de Firavun’un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: “Rabbim bana Kendi Katında, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.” (Tahrim Suresi, 11)
Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler. (Mutaffifin Suresi, 23)
Onları gördükleri zaman ise: “Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır” derlerdi. (Mutaffifin Suresi, 32)
Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Buruc Suresi, 11)
O gün, öyle yüzler de vardır ki, nimette (engin bir mutluluk içinde)dirler. (Gaşiye Suresi, 8)
Harcadığı-çabadan dolayı hoşnuttur. (Gaşiye Suresi, 9)
Yüksek bir cennettedir. (Gaşiye Suresi, 10)
Orda anlamsız bir söz işitmez. (Gaşiye Suresi, 11)
Orda ‘durmaksızın akan’ bir kaynak vardır. (Gaşiye Suresi, 12)
Orda ‘yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır; (Gaşiye Suresi, 13)
Konulmuş (içecek dolu) kaplar, (Gaşiye Suresi, 14)
Dizi dizi yastıklar, (Gaşiye Suresi, 15)
Ve serilmiş yaygılar. (Gaşiye Suresi, 16)
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, (Fecr Suresi, 27)
Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. (Fecr Suresi, 28)
Artık kullarımın arasına gir. (Fecr Suresi, 29)
Cennetime gir. (Fecr Suresi, 30)
İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır. (Beyyine Suresi, 7)
Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden ‘içi titreyerek korku duyan kimse’ içindir. (Beyyine Suresi, 8)
Cehennem İle İlgili ayetler
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
İnkar edenlere de ki: “Yakında yenilgiye uğratılacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz.” Ne kötü yataktır o. (Ali İmran Suresi, 12)
Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün… Yüzleri kapkara-kesilecek olanlara: “İmanınızdan sonra inkar ettiniz, öyle mi? Öyleyse inkar etmenize karşılık olarak azabı tadın” (denilir). (Ali İmran Suresi, 106)
Ayetlerimize karşı inkara sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Gerçekten, Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 56)
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” (En’am Suresi, 27)
Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (Allah:) “Bu, gerçek değil mi?” dedi. Onlar: “Evet, Rabbimiz hakkı için” dediler. (Allah:) “Öyleyse inkar edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın” dedi. (En’am Suresi, 30)
Onların tümünü toplayacağı gün: “Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz” (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: “Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık.” (Allah) Diyecek ki: “Allah’ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir.” Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir. (En’am Suresi, 128)
(Allah) diyecek: “Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin.” Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en önde gelenler için: “Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat artırılmış bir azap ver diyecekler. (Allah da:) “Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz” diyecek. (Araf Suresi, 38)
(Bu sefer) Önde gelenler, sonda yer alanlara diyecekler ki: “Sizin bize göre bir üstünlüğünüz yoktur, kazandıklarınıza karşılık olarak azabı tadın.” (Araf Suresi, 39)
Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 40)
Onlar için cehennemden yataklar ve üstlerine örtüler vardır. Biz zulme sapanları işte böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 41)
Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: “Bize Rabbimiz’in vadettiğini gerçek buldunuz mu?” Onlar da: “Evet” derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” (Araf Suresi, 44)
Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: “Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma” derler. (Araf Suresi, 47)
Burcun üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: “Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı.” (Araf Suresi, 48)
Ateşin halkı cennet halkına seslenir: “Bize biraz sudan ya da Allah”ın size verdiği rızıktan aktarın.” Derler ki: “Doğrusu Allah, bunları inkar edenlere haram (yasak) kılmıştır.” (Araf Suresi, 50)
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi ‘yok sayarak tanımadıkları’ gibi, Biz de bugün onları unutacağız. (Araf Suresi, 51)
Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah’ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır. (Enfal Suresi, 36)
Bu, Allah’ın murdar olanı temizden ayırt etmesi; murdarı, bir kısmını bir kısmı üzerinde kılıp tümünü biriktirerek cehenneme atması içindir. İşte bunlar hüsrana uğrayanlardır. (Enfal Suresi, 37)
Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) “İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın” (denilecek). (Tevbe Suresi, 35)
(Böylesinin) Önünde cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir. (İbrahim Suresi, 16)
Yutkunmaya çabalayacak ve boğazından geçirmeyi başaramıyacak, ona her yandan ölüm gelecek, oysa ölmeyecek de. Ardından daha katı bir azap olacak. (İbrahim Suresi, 17)
Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler: “Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım.” Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz? (İbrahim Suresi, 44)
“Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir.” (Hicr Suresi, 43)
Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır. (Hicr Suresi, 44)
Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir. (Nahl Suresi, 28)
Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür. (Nahl Suresi, 29)
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider. (İsra Suresi, 18)
Ve de ki: “Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir. (Kehf Suresi, 29)
Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur’a da üfürülmüştür, artık onların tümünü birarada toparlamışız. (Kehf Suresi, 99)
Ve o gün, cehennemi, inkar edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz. (Kehf Suresi, 100)
İnkar edenler, Beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar? Gerçekten Biz cehennemi kafirler için bir durak olarak hazırlamışız. (Kehf Suresi, 102)
De ki: “Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va’dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir. (Meryem Suresi, 75)
Suçlu-günahkarları susamışlar olarak cehenneme süreceğiz. (Meryem Suresi, 86)
Gerçekten siz de, Allah’ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız. (Enbiya Suresi, 98)
Orda kendileri için, ‘kemikleri çatırdatan inlemeler’ vardır. Onlar orda işitmezler de. (Enbiya Suresi, 100)
İşte bunlar çekişen iki gruptur, Rableri konusunda çekiştiler. İşte o inkar edenler, onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir; başları üstünden de kaynar su dökülür. (Hac Suresi, 19)
Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara:) “Yakıcı azabı tadın” (denir). (Hac Suresi, 22)
Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Mü’minun Suresi, 102)
Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır. (Mü’minun Suresi, 103)
Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler. (Mü’minun Suresi, 104)
Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz? (Mü’minun Suresi, 105)
Dediler ki: “Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz.” (Mü’minun Suresi, 106)
“Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz.” (Mü’minun Suresi, 107)
Der ki: “Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin.” (Mü’minun Suresi, 108)
Hayır, onlar kıyamet-saatini yalanladılar; Biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık. (Furkan Suresi, 11)
(Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler. (Furkan Suresi, 12)
Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. (Furkan Suresi, 13)
Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın. (Furkan Suresi, 14)
De ki: “Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va’dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır.” (Furkan Suresi, 15)
“İşte (ilahlarınız) sizin söylediklerinizi yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azap taddırırız.” (Furkan Suresi, 19)
Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: “(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak.” (Furkan Suresi, 22)
Onların yaptıkları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik. (Furkan Suresi, 23)
O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır. (Furkan Suresi, 34)
(İbrahim) Dedi ki: “Siz gerçekten, Allah’ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur.” (Ankebut Suresi, 25)
Ancak inkar edip ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar ise; artık onlar da azap için hazır bulundurulurlar. (Rum Suresi, 16)
Fasık olanlar içinse, artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, geri çevrilirler ve onlara: “Kendisini yalanladığınız ateş azabını tadın” denir. (Secde Suresi, 20)
İnkar edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne, karar verilir, ki böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte Biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız. (Fatır Suresi, 36)
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: “Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım.” Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
Kıyamet günü o kötü azaptan kendini yüzü ile kim koruyabilecek? Ve zalimlere “Kazandığınızı tadın” denmiştir. (Zümer Suresi, 24)
Kıyamet günü, Allah’a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 60)
İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: “Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?” Onlar: “Evet.” dediler. Ancak azap kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu. (Zümer Suresi, 71)
Dediler ki: “İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür.” (Zümer Suresi, 72)
İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür. (Mü’min Suresi, 76)
“Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz.” (Tur Suresi, 16)
İşte bu, suçlu-günahkarların kendisini yalanladıkları cehennemdir. (Rahman Suresi, 43)
Onlar, kendisiyle alabildiğine kaynar hale getirilmiş su arasında dönüp-dolaşırlar. (Rahman Suresi, 44)
İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir. (Vakıa Suresi, 56)
O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: “(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım.” Onlara: “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın” denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azap vardır. (Hadid Suresi, 13)
Ey inkar edenler, bugün özür beyan etmeyin. Siz ancak yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz. (Tahrim Suresi, 7)
Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” (Mülk Suresi, 8)
Onlar: “Evet” derler. “Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: “Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz, dedik.” (Mülk Suresi, 9)
Ve derler ki: “Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık.” (Mülk Suresi, 10)
Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah’ın rahmetinden) uzaklık olsun. (Mülk Suresi, 11)
Onu Ben, cehenneme sürükleyip-atacağım. (Müddesir Suresi, 26)
“Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?” (Müddesir Suresi, 42)
Doğrusu Biz kafirlere zincirler, demir halkalar (tomruklar) ve çılgınca yanan bir ateş hazırladık. (İnsan Suresi, 4)
Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir. (Nebe’ Suresi, 21)
Şimdi tadın. Size artık azaptan başkasını arttırmayacağız; (Nebe’ Suresi, 30)
(Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi? (Gaşiye Suresi, 1)
O gün, öyle yüzler vardır ki, ‘zillet içinde aşağılanmıştır.’ (Gaşiye Suresi, 2)
Çalışmış, boşuna yorulmuştur. (Gaşiye Suresi, 3)
Kızgın bir ateşe yollanırlar. (Gaşiye Suresi, 4)
Kaynar bir kaynaktan içirilirler. (Gaşiye Suresi, 5)
Onlar için (zehirli olan) dari’ dikeninden başka bir yiyecek yoktur. (Gaşiye Suresi, 6)
Ne doyurup-semirtir, ne açlıktan korur. (Gaşiye Suresi, 7)
Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş’eme). (Beled Suresi, 19)
“Kapıları kilitlenmiş” bir ateş onların üzerinedir. (Beled Suresi, 20)
Artık sizi, ‘alevleri kabardıkça kabaran’ bir ateşle uyardım. (Leyl Suresi, 14)
Ona, ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz; (Leyl Suresi, 15)
Şüphesiz, Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir. (Beyyine Suresi, 6)
Kimin tartıları hafif kalırsa, (Kaari’a Suresi, 8)
Artık onun da anası (son durağı) “haviye”dir (uçurum). (Kaari’a Suresi, 9)
Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? (Kaari’a Suresi, 10)
O, kızgın bir ateştir. (Kaari’a Suresi, 11)
Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız, (Tekasür Suresi, 5)
Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz. (Tekasür Suresi, 6)
Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne’l Yakîn) görmüş olacaksınız. (Tekasür Suresi, 7)
Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline; (Hümeze Suresi, 1)
Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır. (Hümeze Suresi, 2)
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor. (Hümeze Suresi, 3)
Hayır; andolsun o, ‘hutame’ye atılacaktır. (Hümeze Suresi, 4)
“Hutame”nin ne olduğunu sana bildiren nedir? (Hümeze Suresi, 5)
Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir. (Hümeze Suresi, 6)
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar. (Hümeze Suresi, 7)
O, onların üzerine kilitlenecektir; (Hümeze Suresi, 8)
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Hümeze Suresi, 9)
Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya. (Mesed Suresi, 1)
Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı. (Mesed Suresi, 2)
Alevi olan bir ateşe girecektir. (Mesed Suresi, 3)
Eşi de; odun hamalı (ve) (Mesed Suresi, 4)
Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak. (Mesed Suresi, 5)
Cennet ve Cehennem ile ilgili hadisler
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Allah Teala hazretleri ferman etti ki: “Ben Azimu’ş-Şan, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım.” Ebu Hureyre ilaveten dedi ki: “Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun, (Mealen): “Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükafaatların saklandığını kimse bilemez” (Secde 17).
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Buhari, Bed’ül-Halk 8, Tefsir Secde 1, Tevhid 35; Müslim, Cennet 2, (2824); Tirmizi, Tefsir, (3195)
Buhari, bir diğer rivayetinde şu ziyadeyi kaydeder: “Sehl İbnu Sa’d anlatıyor -deyip, hadisin aynısını kaydettikten sonra- der ki: “Muhammed İbnu Ka’b dedi ki: “Onlar Allah için ameli gizli tuttular. Allah da onların sevabını gizli tuttu. Kullar yanına gelince onları nimete boğacak.” Hadis, bu muhtevada olarak Buhari’de mevcut değildir. Hakim’in el- Müstedrek’inde mevcuttur (413-414)
Ravi: Sehl İbnu Sa’d
Kaynak:
Ey Allah’ın Resulü! dedim, “insanlar neden yaratıldı?” “Sudan!” buyurdular. “Ya cennet?” dedim, “o neden inşa edildi?” “Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da za’ferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz.” Aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam buyurdular: “Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir): Adil imam (devlet başkanı), iftarını yaptığı zaman oruçlu, zulme uğrayanın duası. Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala hazretleri: “İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!” buyurur.”
Ravi: Sehl İbnu Sa’d
Kaynak: Tirmizi, Cennet 2, (2528)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Gümüşten iki cennet vardır. Kapları ve içinde bulunan diğer şeyleri de gümüştendir. Altından iki cennet vardır, kapları ve içlerinde bulunan diğer eşyaları da hep altındandır. Adn cennetinde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah’ın veçhindeki ridau’l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur.”
Ravi: Ebu Musa
Kaynak: Buhari, Tefsir, Rahman 1, 2, Bedu’l-Halk 8, Tevhid 24; Müslim, İman 180, (296); Tirmizi, Cennet 3, (
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette, mü’min için, içi boş tek bir inciden bir çadır vardır. -Bir rivayette- genişliği altmış mildir. Her köşesinde bir refikası bulunur, hiçbiri diğerini görmez, mü’min bunların herbirini dolaşır.”
Ravi: Ebu Musa
Kaynak: Buhari, Bed’ü’l-Halk 8, Tefsir, Rahman 1, 2, Tevhid 24; Müslim, Cennet 23, (2838); Tirmizi, Cennet 3
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette yüz derece vardır. Her iki derece arasında yüz yıl(lık yürüme mesafesi) vardır.”
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Tirmizi, Cennet 4, (2531)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah’tan cennet istediğiniz vakit Firdevs’i isteyin.”
Ravi: Ubade İbnu’s-Samit
Kaynak: Tirmizi, Cennet 4, (2533)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette yüz derece vardır. Bütün alemler bunlardan birinin içinde toplansalar, hepsini de kuşatır, istiab eder.”
Ravi: Ebu Said
Kaynak: Tirmizi, Cennet 4, (2534)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette bir ağaç vardır ki, binekli bir kimse yüz yıl gölgesinde yürüse onu katedemez. İstersiniz şu ayeti okuyun: “Daimi gölgededirler, çağlayıp duran su başlarındadırlar” (Vakıa 30-31).”
Ravi: Enes
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Vakıa, (3289), Cennet 1, (2528)
Cennette hiçbir ağaç yoktur ki gövdesi, altından olmasın.
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Tirmizi, Cennet 1, (2527)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette, yay kadar bir yer, güneşin üzerine doğduğu veya battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır.” [Tirmizi, Hz. Enes’ten şu ziyadede bulunmuştur: “Sizden birinizin yayı kadar veya kamçısı kadar cennetteki bir yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir kadın, arz ehline görünecek olsa, dünya ve içindekileri aydınlatır, arzla sema arasını güzel koku ile doldururdu, onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.”]
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Buhari, Bed’ül-Halk 8, Tefsir, Vakı’a 1; Müslim, Cennet 6, (2826); Tirmizi, Cennet 1, (2525)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette olan şeyden bir tırnağın azalttığı miktar, semavat ve dünya arasında dört ciheti de tezyin etmiş olarak görünürdü. Eğer cennet ehlinden bir adam dünya ehline zuhur etse ve bilezikleri görünse o(nun şavkı) güneşin ziyasını bastırırdı, tıpkı güneşin, yıldızların ziyasını bastırması gibi.”
Ravi: Sa’d İbnu Ebi Vakkas
Kaynak: Tirmizi, Cennet 7, (2541)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Sidretü’l-Münteha’ya çıkarıldım. Orada dört nehir gördüm: İki nehir zahirdi, iki nehir de batın. Zahir olan iki nehir Nil ve Fırat nehirleriydi. Batın olanlarda cennetin iki nehri idi.”
Ravi: Enes
Kaynak: Buhari, Eşribe 12; Müslim, İman 264, (164)
Bir adam Resulullah (sav)’a: “Cennette at var mı?” diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da: “Allah Teala hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yakuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır” buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de: “Cennette deve var mı?” diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular: “Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır.”
Ravi: Büreyde
Kaynak: Tirmizi, Cennet 11, (2546)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette siyah gözlülerin (hurilerin) toplanma yerleri vardır. Orada, benzerini mahlukatın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve şöyle söylerler: “Bizler ebedileriz, hiç ölmeyiz! Bizler nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz! Rabbimizdan razıyız, mükedder olmayız! Kendisinin olduğumuz beylerimize ne mutlu!”
Ravi: Ali
Kaynak: Tirmizi, Cennet 24, (2567)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgarı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları: “Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!” derler. Erkekler de: “Sizler de, Allah’a kasem olsun, bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!” derler.”
Ravi: Enes
Kaynak: Müslim, Cennet 13, (2833)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın suretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o surete girer.”
Ravi: Ali
Kaynak: Tirmizi, Cennet 15, (2553)
Resulullah (sav): “Yaktığınız ateş var ya, bu cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir cüzdür!” buyurmuşta. (Yanındakiler): “Zaten bu ateş, vallahi (asileri cezalandırmaya ahirette) yeterliydi” dediler. Aleyhissalatu vesselam: “Cehennem ateşi öbürüne altmış dokuz kat üstün kılındı. Her bir kat’ın harareti, bunun mislindedir.”
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Buhari, Bed’ü’l-Halk 10; Müslim, Cennet 29, (2843); Muvatta, Cehennem 1, (2, 994); Tirmizi, Cehennem
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki kıpkırmızı oldu. Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakıldı. Şimdi o siyah ve karanlıktır.” [Metin Tirmizi’ye aittir.]
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Tirmizi, Cehennem 8, (2594); Muvatta, Cehennem 2, (2, 994)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cehennemi kuşatan surun dört (ayrı) duvarı vardır. Her duvarın kalınlığı kırk yıllık yürüme mesafesi kadardır.”
Ravi: Ebu Saidi’l-Hudri
Kaynak: Tirmizi, Cehenmem 4, (2587)
Utbe İbnu Gazvan (ra), Basra’da minberde (hutbe esnasında) dedi ki: “Resulullah (sav) bize şöyle buyurmuşlardı: “Cehennemin kıyısından büyük bir taş bırakıldı. Bu taş yetmiş yıl aşağı doğru düştü de henüz dibe ulaşmadı.” (Utbe İbnu Gazvan, devamla) der ki: “Hz. Ömer (ra): “Ateşi çok zikredip hatırlayın. Zira onun harareti pek şiddetlidir; derinliği çok fazladır, çengelleri demirdendir” buyurdu.”
Ravi: Hasan Basri
Kaynak: Tirmizi, Cehennem 2, (2578)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Veyl, cehennemde bir vadidir. Kafir orada, kırk yıl batar da dibine ulaşamaz.”
Ravi: Ebu Said el-Hudri
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3164)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Eğer zakkumdan, dünyaya tek damla damlatılacak olsa, bu dünya ehlinin yiyeceklerini ifsad ederdi. Öyleyse, yiyecek ve içeceği zakkumdan cehennemliğin hali ne olur (anlayın)!”
Ravi: İbnu Abbas
Kaynak: Tirmizi, Cehennem 4, (2588)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cehennem, Rabbine şikayet ederek: “Ey Rabbim! Bir parçam diğer bir parçamı yemektedir” dedi. Bunun üzerine, Allah Teala hazretleri ona, iki nefes almaya izin verdi; Bir nefes kışta, bir nefes de yazda. (Yazdaki nefesi) sizin rastladığınız en şiddetli sıcaktır. (Kıştaki nefesi de) sizin rastladığınız en şiddetli (soğuk olan) zemherirdir.”
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Buhari, Bed’u’l-halk 10; Müslim, Mescaid 185, (617); Tirmizi, Cehennem 9 (2595)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kıyamet günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır. Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan iki dili vardır. Der ki: “Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için vazifelendirildim: Allah’la birlikte bir başka ilaha dua eden kimse, bile bile zulmeden cebbar, tasvirciler.”
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Tirmizi, Cehennem 1, (2577)
Resulullah (sav) buyurdular ki: Kıyamet günü cehennem, yetmiş bin yuları olduğu halde getirilir. Her yularında, onu çeken yetmiş bin melek vardır.”
Ravi: İbnu Mes’ud
Kaynak: Müslim, Cennet 29, (2842); Tirmizi, Cehennem 1, (2576)
İbnu Abbas (ra) bana: “Cehennemin genişliği ne kadardır, biliyor musun?” diye sordu. Ben: “Hayır!” deyince: “Doğru, Allah’a yemin olsun, bilemezsin!” dedi ve ilave etti: “Bana Hz. Aişe (ra) dedi ki: Resulullah (sav)’a: “Kıyamet günü arz toptan O’nun bir kabzasıdır (tam tasarrufundadır). Gökler de O’nun sağ eliyle dürülmüşlerdir” (Zümer 67) ayetinden sormuş ve: “Bu sırada insanlar nerede olurlar [ey Allah’ın Resulü]” demiştim. Aleyhissalatu vesselam: “Cehennem köprüsünde!” cevabını verdi.”
Ravi: Mücahid
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Zümer, (3242)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Allah Teala hazretleri cenneti yarattığı zaman Cibril aleyhisselam’a: “Git ona bir bak!” buyurdular. O da gidip cennete baktı ve: “[Ey Rabbim!] Senin izzetine yemin olsun, onu işitip de ona girmeyen kalmayacak, herkes ona girecek!” dedi. (Allah Teala hazretleri) cennetin etrafını mekruhlarla çevirdi. Sonra: “Hele git ona bir daha bak!” buyurdu. Cebrail gidip ona bir daha baktı. Sonra da: “Korkarım, ona hiç kimse girmeyecek!” dedi. Cehennemi yaratınca, Cebrail’e: “Git, bir de, şuna bak!” buyurdu. O da gidip ona baktı ve: “İzzetine yemin olsun, işitenlerden kimse ona girmeyecektir!” dedi. Allah Teala hazretleri de onun etrafını şehvetlerle kuşattı. Sonra da: “Git ona bir kere daha bak!” dedi. O da gidip ona baktı. Döndüğü zaman: “İzzetine yemin olsun, tek bir kişi kalmayıp herkesin ona gireceğinden korkuyorum!” dedi.”
Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Ebu Davud, Sünnet 25, (4744); Tirmizi, Cennet 21, (2563); Nesai, Eyman 3, (7, 3)
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cennetin etrafı mekarihle (nefsin hoşlanmadığı şeylerle) sarılmıştır. Cehennemin etrafı da şehevi (nefsin arzuladığı, cazip) şeylerle sarılmıştır.” [Sahiheyn’de, Ebu Hureyre’den bu rivayet aynen gelmiştir.]
Ravi: Enes
Kaynak:
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Cehennem, içerisine asiler atıldıkça: “Daha var mı?” demekten geri durmaz. Bu hal, Rabbu’l-İzze’nin cehennemin üzerine ayağını koyup, iki yakasını dürüp birleştirmesine kadar devam eder. İşte o zaman cehennem: “Yeter, yeter. İzzet ve keremine yemin olsun yeter!” der. Cennette fazlalık devam eder. Allah, ona mahsus yeni bir halk yaratır ve bunları cennetin fazla kısmına yerleştirir.”
Ravi: Enes
Kaynak: Buhari, Tefsir, Kaf 1, Eyman 12, Tevhid 7; Müslim, Cennet 37, (2848); Tirmizi, Tefsir, Kaf (3268)