Madem müminler izzet sahibidir ve madem “Hak daima üstün gelir; ona karşı galebe edilmez” (Keşfü”l-Hafa) neden iki asırdır öldürülenlerin, sömürülenlerin, evleri yıkılanların, zindanlarda çürümeye terkedilenlerin çoğu Müslüman? Neden dehşet içinde yalınayak yollara düşen, evlerini-yurtlarını terk ederek kaçanlar Müslüman?
Bismillahirrahmanirrahim.
Hamd, kullarını İslam”ın izzeti ile şereflendiren Aziz ve Muizz olan Zat-ı Akdes”e mahsustur. Salât ve selam, en yüksek izzet sancağının taşıyıcısı olan Resul-i Ekrem”in, âl, ashab ve etbâının üzerine olsun.
İzzet Allah (CC)”ın ve risalet görevini yapmış olan resullerinindir ve yeryüzünde halifelik vazifesini hakkıyla yapan ehl-i imanındır. İzzet; üstünlük, galibiyet, güç demektir. Allah Azizdir, her zaman galip ve üstündür. Ve Allah Muizzdir; izzetine ayinedar olan kullarına şeref vermiştir.
Madem müminler izzet sahibidir ve madem “Hak daima üstün gelir; ona karşı galebe edilmez” (Keşfü”l-Hafa) neden iki asırdır öldürülenlerin, sömürülenlerin, evleri yıkılanların, zindanlarda çürümeye terkedilenlerin çoğu Müslüman? Neden dehşet içinde yalınayak yollara düşen, evlerini-yurtlarını terk ederek kaçanlar Müslüman? Neden küfrün silahlarının deneme tahtası; planlarının esiri; senaryolarının aktörü; garazlarının tatmin aleti Müslüman? Neden feryat? Neden perişanlık? Neden çaresizlik? Neden sitem? Neden ya dehşet ya da kompleks içinde seyreden sadece Müslüman?
“Neden kâfir Müslümana; kuvvet hakka galiptir?”(1) sorusu yaklaşık bir asır önce üstada sorulmuş ve dört madde halinde cevabı alınmıştır.
Birinci olarak üstünlüğü ve galibiyeti kazandıran sebeplere, vesilelere dikkat çekilir. Sebeplerin karşı karşıya geldiği hikmet diyarı olan bu dünyada hak olan vesile batıl olan vesileye her zaman galip gelir. Hak olan vesilenin kâfirin elinde olması sonucu değiştirmez. Kâfirin elindeki hak vesile, Müslümanın elindeki batıl vesileye galip gelir. Neticede hak üstün gelir. Fakat Müslüman bu yanlışı yüzünden geçici olarak kâfire yenilir.
Cenâb-ı Hak yeryüzündeki her sebebe bir kuvvet vermiş. Her kuvvetin de bir hakkı, bir yaratılış gayesi ve adaletle bir karşılığı vardır. Müslüman ve kâfirin hangisi “kuvvet taşıyan hak sebebi, vesileyi” elinde tutarsa o noktada galip gelecek odur. Mesela bir savaşta Müminin elinde sapan, kâfirin elinde de son model silahlar olsa. Allah (CC), kâfirin elindedir diye silahların tahrip gücünü alacak değildir. Bu durumda, ihmal ile Allah”ın hikmetini bırakıp kudretinden medet uman Müslümanın payına hayal kırıklığından başka bir şey düşeceğini beklemek gerçekçi olmayacaktır.
İkinci faktör olarak insanların sıfatları konu edilir. Hakkın galibiyetini, sadece Müslüman kimliği taşıyan insanın galibiyeti olarak algılamak yanlıştır. “Hak daima üstün gelir” denilirken hak sebep, hak sıfat ve hak metodu da içine alan mutlak ve geniş bir mana anlaşılmalı. Müslüman kimliği taşıyan biri inancının gereği olarak sıfatlarında da İslami olması gerekirken bazı faktörlerin etkisi ile batıl sıfatlara sahip olabiliyor. Bunun gibi kâfir ve fasığın da sıfatları küfür ve fısklarının sonucu olarak batıl olması beklenirken öyle olamayabiliyor. Fıtratının bozulmamış taraflarından süzülüp gelen veya vahyin kalıntılarının etkisi altında kalmış çevrenin isim değiştirmiş değerleri sayesinde Müslüman sıfatına sahip olabilir.
Zıtların karşı karşıya geldiği hikmet diyarında güzel ve hak olan sıfat, batıl sıfata her zaman galip gelir. Hak sıfat bir kâfirde de olsa bu değişmez. Dolayısıyla hak sıfat, sahibi olan gayr-i müslimi; batıl sıfata sahip olan Müslümana galip getirir. Kâfirin küfrü bu galibiyete mani olmaz.
Çünkü hayatın hakkı geneldir ve kâfir-Müslüman bu haklarda eşittirler. Mesela muazzam bir makine şeklinde çalışan kâfirin bedeni küfründen dolayı bozulmaz çalışır. Küfrü, kendisine mühlet verilen kâfirin hayatının hakkına engel teşkil etmez.
“Sıdk” hak bir sıfattır. Ticaretini sıdk ilkesini esas alarak yapan bir Hristiyan, hile peşinde koşan Müslüman bir tüccarı geride bırakır. Burada Müslim sıfatı olan “sıdk”; batıl bir sıfat olan “yalancılığa” galip olur.
Başka hak bir sıfat olan çalışkanlığın, tembelliğe galebesi kaçınılmazdır. Küfür kâfirin çalışmasının sonucuna etki etmez. İnsana ebedi hayatı kazanmak için verilmiş olan mükemmel kabiliyetleri kısacık dünya hayatını kazanmak için kullanan kâfirin hisleri çok yoğun, çok tesirli ve kuvvetli olacaktır. Şedid bir hırs, inad ve haset ile dünyaya çalışan kâfirin çalışkanlığı Müslümanın tembelliğine galip gelir. “Doğrusu insan için kendi çalışmasından başkası yoktur.” (Necm / 39)
İhlas da hak bir sıfattır ve “samimi ihlas, şerde dahi olsa, neticesiz kalmaz.”(2) Kâfirlerin mesleği olan küfür tamir değil tahriptir, şerdir. Tahrip kolay olduğu için de başarıları çok kolay elde edebiliyorlar. Uhrevi bir kaygısı olmayan kâfirler, alçakça işlerle Müslümanların üzerinde her türlü ifsad edici oyunu oynayabiliyorlar. Müminlerin zayıf damarlarını, terbiyeye muhtaç olan ama henüz terbiye edilmemiş yanlarını, öfkelerini, bencilliklerini, şöhretperestliklerini kullanarak hedeflerine ulaşabiliyorlar. Cerbeze ile kötü fikirleri tıpkı bir bulaşıcı hastalık gibi aşılıyorlar. Ya da merhametten uzak, vicdansız saldırılarla zarar vererek, tehdit ederek, zayıf Müslümanlardaki korku duygusunu kendi lehlerine çeviriyorlar.
Böylece çok kuvvet ve uğraşla değil az bir kuvvet ve işle büyük yıkımlar yaparak gücü ellerine alabiliyorlar. Hakir kâfirin böylesi şöhret yapmasını gören, zayıf küfrün böyle muktedir görünmesine aldanan dar görüşlü insanlar küfrün davasını tasdik edebiliyorlar. Hakka değil de kuvvete tapan insanlar bu başarıların nasıl gerçekleştiğinin muhakemesini yapmadan sadece sonuca bakarak, hakkı kuvvete teslim ediyorlar. Müslümanların güçsüzlüğüne ve mağlubiyetine de dikkat çekerek davalarının hak olmadığını; İslam dinini arızalı, zayıf veya devri geçmiş bir din olarak kabul ediyorlar. Yaptıkları bu tahribatlarının sonuçlarını bir de propagandaya dönüştürerek tahribatı daha çok artırmak için çabalıyorlar.
İşte kâfirin bu tahripkâr, şer işlerindeki samimi ihlasları Müslümanın gayretsizliğine galip geliyor. Yahudilerin dünya ülkelerindeki siyasal, sosyal ve ekonomik gayretleri neticesiz kalmayıp, büyüğünden küçüğüne birçok devlete bir rol vererek oynatıyor olması buna en açık bir örnektir.
Zamanında Peygamberlerini şehit etmiş, kitaplarını tahrif etmiş, dinini hafife almış Yahudilerin ırkçılık damarı ile dini sembollerine sahip çıkmaları, taassubları ve bu uğurdaki ciddi gayretleri onları şimdilik galip getiriyor.
Rabbimizden, bütün dünya coğrafyalarına hak olan İslam güneşinin doğmasına ve batılın da darmadağın olup zail olmasına vesile olacak iman, gayret ve muvaffakiyet nasip etmesini dileriz. Âmin velhamdulillahirabbilalemin…
1)Lemaat
2)Lemalar / Yirminci Lema, Birinci Nokta
Nevin Yapıcıoğlu / Nisanur Dergisi