Allahın 99 ismi (esmaül hüsna) Allah ne anlama geliyor?
Allah ( c.c ) Lafza-i Celâl”in feyiz ve bereketiyle söze başlarız.
Akılları aciz bırakan bu muazzam kâinatı yaratan Rabbimiz, bizleri de O”nu tanıyacak kapasitede yaratmıştır. Bize verilen sınırlı fakat O”nu tanımak için yeterli olan bu üstün özellikler sayesinde çıkarımlarda bulunabiliyoruz. Aklımızın hem semeresi ve hem de gıdası olan tefekkürlerimizin sonucunda, her eserin bir failinin olduğu ve O failin en mükemmel sıfatlara, dolayısıyla o sıfatları ifade eden en güzel isimlere sahip olması gerektiği sonucuna varabiliyoruz. Çünkü her bir varlık insanın kudretini aciz bırakan bir yapıdadır. Yani “mucize”dir.
Allah (c.c)”ın kelimeleri-ayetleri-mektupları olan bu mucizevi varlıklar, zatı ve sıfatları sonsuz olan birinin varlığının “zorunlu” olduğunu lisan-ı halleriyle ifade ederler. Bu ifadeleri bütün kapasitesi ile algılamaya çalışan bizler, bir fiilin ürünü olan eserden yola çıkarak; İsim-Sıfat-Şu”unat-Zat sıralamasını kabul ediyoruz.
Mesela; gözümüzü Basir (isim) olan, yani görme özelliğine (sıfat) sahip, bizim de görmemizi dileyen (şu”unat) biri (zat) yaratmıştır, deriz. Basir ismi gibi Esma-i Hüsna”nın hepsi Rabbimizin kusursuz sıfatlarından haber verirler. Her isim ön planda bir sıfatı nazara verirken diğer sıfatları da dolaylı bir şekilde ifade eder. Esma-i Hüsna arasında en kapsamlı yani bütün sıfatları içine alan isim “Allah (c.c.)” ismidir. Çünkü:
1- Zatına delâlet eder! İsm-i has ve ism-i âlem olarak bilinir. “Diğer bütün isim ve sıfatlar bu mukaddes isme sıfat olarak kullanılabildiği halde, bu mübarek isim onlara sıfat olarak kullanılamaz.”( Kadı Beydavî ) Mesela “el- Musavvir, Allah-u Teâlâ”nın isimlerindendir” denilir. Fakat “Allah(c.c), el-Musavvir”in ismidir” denilmez.
2- Sıfatlarına delâlet eder! Zatından kaynaklanan, zatının gereği ve sonsuz olan bütün sıfatları kapsamına alan bu isimdir.
3- Bütün isimlerine delâlet eder! Bildiğimiz/bilmediğimiz sayısız Esma-î Hüsnayı içine alan yine bu isimdir. Yani ism-i camidir. En büyük ve kuşatıcı isim olduğundan “Lafza-i Celâl” de denilir. Üstad Bediüzzaman Allah ismini ism-î azam olarak kabul eder ve şunları söyler:
“Lafza-i Celâl bütün sıfât-ı kemâliyeyi tazammun eden bir sadeftir. Çünkü Lâfza-i Celâl, Zât-ı Akdes”e delâlet eder; Zât-ı Akdes de, bütün sıfât-ı kemâliyeyi istilzam eder (gerektirir). Başka ism-i haslarda bu delâlet yoktur. Çünkü başka zatlarda sıfât-ı kemâliyeyi istilzam etmek yoktur.” (İşaratül i”caz)
“Allah” kelimesinin hangi kökten geldiği konusunda âlimler arasında farklı görüşler vardır. Bir kısmı “ilah” kelimesinden geldiğini “el” takısı alarak zaman içinde “Allah” olarak telaffuz edildiğini kabul ederler. Zemahşeri, Kâdı Beydâvi gibi birçok araştırmacı bu tespitleri kabul etmişlerse de Râzi; “Allah kelimesi, Yüce Allah”ın özel ismidir ve aslında başka bir kelimeden türememiştir, usul âlimleri ve İslam hukukçularının hepsi bu görüştedir” diyerek kabul etmez.
Bu konu hakkında, Elmalılı Hamdi Yazır güzel tespitlerde bulunur ve şöyle der: “Allah, gerçek ilahın özel ismidir. Bütün sıfat-ı kemâliyeye sahip bulunan, varlığı zaruri olan, hakkıyla tapılacak olan yüce zatın ismidir. Allah ismi türemiş veya başka bir dilden Arapça”ya nakledilmiş değildir. Başlangıçtan itibaren özel bir isim olarak kullanılmıştır. Allah ismi ulûhiyyet vasfından değil, ilahlık ve mabudiyet vasfı ondan alınmıştır. Allah, ibadet edilen zat olduğu için Allah değil, Allah olduğu için kendisine ibadet edilir. İnsanlar ister Allah”ı ma”bud tanısın, ister ma”bud tanımasınlar, O bizzat ma”buddur. Hatta O”nu inkâr edenler bilmeyerek olsa dahi O”na kulluk etmek zorundadırlar.”
Allah ismi hakkında diğer bir kısım ulemanın görüşleri de şöyledir:
“Bu isim 99 ismin en büyüğüdür. Çünkü bizzat zata delalet etmekte ve bütün ilâhi sıfat ve isimleri kapsamaktadır. Öyle ki hiçbir isim ve sıfat bu ismin dışında değildir. Bu ad isimlerin en özelidir. Çünkü ne gerçek ne de mecazi anlamda hiç kimseye bu ad verilmez. Nitekim Kur”ân-ı Kerim”de şöyle geçer; “Hiç sen AllahV”ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?” (Meryem / 65) Kadir, Âlim, Rahim gibi diğer isimler başkalarına verilebilir. Belirttiğimiz bu iki nedenden dolayı “Allah” adı bu isimlerin en büyüğü (İsm-i Azam) olabilir.” ( İmam Gazali – El maksad)
Önemli Zikirlerde “Allah” İsmi Var
Sünnet-i Seniyye”nin gerekleri incelendiğinde zikir konusunda en önemli yerlerde “Allah” isminin geçtiği görülecektir. İmana kuvvet veren zikirlerin başında gelen tevhid kelimesi hakkında bir hadis-i kudsîde şöyle buyurulur: “ “La ilâhe illallah” benim kalemdir, her kim benim kaleme girerse azabımdan emin olur.”
Tevhid Öğretmeni (s.a.v): “… O ihlâs kelimesidir, tevhid kelimesidir, takva kelimesidir, kelime-i tayibedir. Hakka da”vet kelimesidir. O yapışılacak en sağlam bir halkadır, cennetin bedeli Odur” diyerek nazarlarımızı bu değerli kelimeye çevirir. Görüldüğü gibi bu zikirde sayısız isimlerin arasında “Allah” ismi tercih edilmiştir.
İslam”ın ilk adımında şehadet getirilir ve o şehadet Allah ismi ile yapılır. Pek çok güzel ismi olduğu halde şehadet getirildiğinde bütün ilahlar reddedildikten sonra gerçek ilah manasındaki Allah ismi ile tasdik yapılır. Çünkü açık ve kâmil manada tevhid ancak bu isimle tam gerçekleşir. Mesela bir kimse “Eşhedü el lâ ilahe illallah” yerine “Eşhedü el la ilahe illa”r-rahim” derse inkârdan kurtulup, şehâdet getirmiş olmaz.
Konu ile ilgili Risale-i Nur”da şöyle geçer: “Allah kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlarla beraber düşünülür. Binaenaleyh Lâ ilâhe illâllah kelâmı, Esmâ-i Hüsnâ”nın adedince kelâmları tazammun ediyor. Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar itibarıyla bir kelâm iken bin kelâm oluyor: Lâ hâlıka illâllah, lâ fâtıra, lâ râzıka, lâ kayyûme illâllah gibi… Binaenaleyh, terakki etmiş olan zâkîr bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor.” ( Mesnevî-i Nuriye)
El-hamdu lillahi rabbül “âlemin.
Nevin Yapıcıoğlu