Müreysi savaşı tarihi ne zaman ve Müreysi gavzesi kime karşı yapılmıştır. Müreysi gazasında elde edilen ganimet miktarı ve Müreysi gavzesi hakkında bilgi.
Beni Mustalik – Müreysi Savaşı
Kureyş kabilesi ile ittifak etmiş ve onların yeminli dostu olan Huzâa adında bir kabile vardı. Bir ara Kureyş: “Biz ibrahim (as) neslinden olduğumuza göre başkalanndan her konuda seçkin ve üstün olmalıyız” düşüncesine kapıldı. Haccın önemli şartlarından biri de Arafat ovasında durmaktı. Ama bu ova Kabe’nin dışında kaldığından, Kureyş: “Arafaf a diğerleri gitsinler, biz gitmeyelim. Kabe’nin sınırlan içinde olan Müzdelife’de duralım” diye kendilerine özgü bir karar almışlardı. Ku-reyş’in buna benzer başka ayrıcalıkları da vardı. Bu ayrıcalıklardan dolayı da kendilerine ‘Ahmes’ lakabını vermişlerdi. Ama bu esasları kabul edenlere de aynı unvanı verecek ve onlarla akrabalık kuracak kadar cömertlik göstermişlerdi. Huzâa kabilesine de bu şerefi bahsetmişlerdi.
Huzâa kabilesinin Mustalık oğullan denen bir kolu vardı. Medine-i Münevve-re’ye 9 durak uzaklıkta bulunan Müreysa’da yaşıyorlardı. Bu sülâlenin başkanı Haris b. Ebu Dırâr’dı. Kureyş’in işareti ile ya da kendiliğinden Medine’ye saldırma hazırlıklarına başlamıştı. Hz. Peygamber bunu haber alınca daha fazla bilgi toplamak için Zeyd b. Hasîb’i (ra) gönderdi. Geri döndüğünde haberin doğruluğunu bildirdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, sahabe-i kirama hazırlanmalarını emretti. Şaban ayının ikisinde askerler Medine’den hareket ettiler. (Hicri 5.Yıl 2 Şabam/ 17 Aralık 626 M.) Müreysa’ya haber ulaşınca Hâris’in etrafında toplanan adamlar dağıldı. Kendisi de bir tarafa kaçıp gitti. Ama Müreysa’da yaşayanlar savaş düzeni aldılar ve uzun süre yılmadan ok yağdırdılar. Müslümanlar bir anda toplu hücuma geçtiler. Bunun üzerine fazla direneme-yip geri çekilmeye başladılar. On kişi öldürüldü. Kalan altıyüz kişi ise yakalanıp esir edildi. Ganimet olarak da ikibin deve ve beşbin koyun ele geçirildi.
Bu îbn Sa’d’ın rivayetidir. Sahîh-i Buharı ve Sahîh-i Müslim’de bildirildiğine göre ise: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Benî Mustahk’a tamamen habersiz ve gafil bir durumda iken, hayvanlarını suladıkları sırada saldırmıştı.” îbn Sa’d bir taraftan bu rivayeti nakletmiş. Öte taraftan da ilk rivayetin daha doğru olduğunu yazmıştır. Bunun üzerine Hafız îbn Hacer, Fethu’l-Bârî isimli eserinde şöyle yazmaktadır: “Sahîh-i Müslim ve Sahîh-i Buhârtnin bu rivayeti üzerine siyer ilminin rivayetleri tercih edilemez. Ama gerçek şu ki, hadis ilmi usûlü açısından Sahîh-i Müslim ve Sahîh-i Buhârfnin rivayeti de delil olamaz. Çünkü bu rivayetin râvi zinciri Nâfi’e kadar ulaştıktan sonra son bulmaktadır. O bu yüzden bu rivayet hadisçilerin ifadesine göre kopuktur. Kopuk (=munkatı’) hadis ise delil olamaz.
Bu savaş basit bir savaş olduğu halde tesadüfen bazı ünlü olay ve vak’alar ortaya çıktığı için bu savaşa özel bir ad verilmiştir. Bu savaşın özelliklerinden biri de ganimet elde etme hırsıyla birçok münafığın da orduya katılmış olmasıdır. Bu kötü düşünceli ve kötü niyetli insanlar, her fırsatta fitne çıkarmaya çalışıyorlardı. Bir gün kuyudan su alma meselesinde bir muhacirle bir ensâr arasında tartışma çıktı. Ensâr, Arapların eski adeti üzerine: “Yetişin ey ensâr!” narasını attı. Bunun üzerine muhacir de, “Yetişin ey muhacirler!” diye seslendi. Sesleri duyan muhacir ile ensâr kılıçlarım çektiler. Neredeyse çatışma başlamak üzereydi. Ama bir kaç kişi araya girerek yatıştırdı. Münafıkların başı olan Abdullah b. Übeyy’in eline fırsat geçmişti. Ensâra hitaben: “Bu belayı başınıza kendiniz sardınız. Muhacirleri buraya çağırarak onları kendinize rakip yaptınız, şimdi kendinizle eşitlik savaşı verecek hale getirdiniz. Henüz fırsatınız varken onlara yardımcı olmaktan vazgeçin. O zaman kendiliklerinden Medine’den çıkar giderler” dedi.
insanlar bunu Hz. Peygambere anlattılar. Hz. Ömer de oradaydı. Öfkeden kendinden geçti ve /birine emredin de bu münafığın kellesini uçursun’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Ey Ömer! Muhammed sallallahu aleyhi vesellem kendi arkadaşlarını öldürtüyor, diye propaganda yapmalarını mı istiyorsun?” buyurdu.
Şurası ilginçtir ki Abdullah b. Übeyy ne kadar münafık ve îslâm düşmanı ise, Abdullah adındaki oğlu da bir o kadar islâm için canını veren, kendini Allah yoluna adayan biriydi. ‘Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Abdullah b. Übeyy’in öldürülmesini emretti’ diye bir haber yayılmıştı. Oğlu Abdullah bunu işitince Hz. Peygamberin huzuruna giderek: “Ey Allah Resulü! Babama ne kadar saygılı olduğumu bütün dünya bilir. Eğer izin verirseniz, emir verin de şimdi gideyim de başmı kesip getireyim. Sakın ola ki başka birine emir vermeyesiniz. Sonra kalkarım, ben de babamı kayırma ve ona hürmet duygusuna kapılırım da onu öldüreni öldürürüm” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu teskin ederek: “Öldürme yerine ona daha da merhametli olacağım” buyurdu. Hz. Peygamberdin buyruğu o şekilde gerçekleşti ki Abdullah b. Übeyy ölünce kefen için Hz. Pegyamber kendi mübarek gömleğini ikram etti ve cenaze namazını kıldırdı. Hz. Ömer: ” Münafığın cenaze namazını mı kıldırıyorsun?” diye Resûlullah’ın eteğine yapıştı. Ama kerem ırmağının akışmı kim durdurabilirdi?