Peygamber Efendimizin Gözünün Tokluğu
Batılı yazarlar, “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Mekke Dönemi’nde Peygamber’di. Medine’ye geldikten sonra hükümdar oldu” demektedirler. Ama gerçek şudur ki, bütün Arapları boyun eğdirip idaresine aldıkan sonra da Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem dünya nimetlerinden uzak kalmış, aç kalmış, her türlü imkân bulunmasına rağmen hükümdarlar gibi kendine en ufak bir pay çıkarmamıştır. Sahih-i Buharı’nin Cihâd bölümünde şöyle bir rivayet vardır: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem vefat edeceği sırada zırhı bir yahûdînin evinde üç ölçek arpa karşılığında rehin duruyordu. Vefat ettiği sırada üzerinde bulunan elbiseler de yamalıydı. Bu, öyle bir zaman, bu fırsat ve imkânlar öyle şartlar içinde bulunan fırsat ve imkânlardı ki, bunlara normal devletler her zaman sahip olamazlardı. Suriye sınırlarından başlayarak Aden’e kadar bütün Arabistan fethedilmiş, Medine meydanı, altın ve gümüş akınına uğramıştı.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in önemli görevlerinden biri de ruhbanlığı (=Dünya nimetlerinden tamamen sıyrılarak, dünya işleriyle hiç ilgilenmeyerek kendini sadece Allah’a adamanın) ortadan kaldırmaktı. Bu konuda Allah Te-âlâ “Kendi kafanızdan uydurduğunuz ruhbanlık” (Hadîd 57/27) buyurarak hıris-tiyanlan kötülemiştir. İşte bu yüzden Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem arasıra güzel yemekler yemiş, güzel elbiseler de giymişti Ama O’nun asıl ruh yapısı, dünya süslerinden uzak durmaktı. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem her zaman, “İnsanoğlunun şu üç şey dışında, başka birşeye zorunlu ihtiyacı yoktur: Barınacağı ev, örtünebileceği elbise ve karnını doyurmak için ekmek ve su” buyururdu. Hz. Aişe (ra), “O’nun hazır duran hiçbir elbisesi yoktu” demektedir. Bu, sadece bir kat elbisesi olur, değiştirmek için bir kenarda duran başka bir elbisesi olmazdı demektir.
Bir gün Abdullah b. Ömer (ra) evinin duvarını tamir ediyordu. Tesadüfen Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir taraftan çıkageldi ve “Ne yapıyorsun?” diye sordu. Abdullah b. Ömer, “Duvarı tamir ediyorum” deyince, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “Bu kadar zamanı nerden buldun?” buyurdu.
Evde genellikle aç olurdu ve geceleyin çoğu kere Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ve bütün ev halkı aç yatarlardı. “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem peşpeşe bir çok geceyi aç geçirirdi. O ve ev halkı akşam yemeği bulamazlardı.”
Peşpeşe hergün iki ay boyunca evinde ateş yanmadığı olurdu. Hz. Aişe (ra) bir gün bu durumu anlatırken Urve b. Zübeyr, “Peki neyle geçiniyordunuz?” diye sorunca Hz. Aişe (ra), “Su ve hurmayla. Komşularımız arasıra keçi sütü gönderirlerdi de içerdik” dedi.[485] Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hayatı boyunca hiçbir zaman has buğday unundan yapılmış ekmek yüzü görmedi.699 Araplar’ın “Hıvarî” ve “Nala” dedikleri saf una ömründe rastlamadı. Bu olayı anlatan Sehl b. Sa’d’e, “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem döneminde elek yok muydu?” diye sorulunca “Hayır” cevabı vermişti. “Peki o zaman unu neyle eliyorlardı?” diye sorulunca da: “Ağızlarıyla üfürerek, kepekleri uçururlardı, kalanları da yoğurarak pişirirlerdi” dedi.
Hz. Aişe (ra) şöyle der: “Hayatı boyunca yani Medine’ye gelişinden vefat edinceye kadar geçen dönemde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hiçbir zaman üst üste iki vakit iyice doyarak ekmek yemedi.”
Fedek, Hayber ve diğer savaşları anlatan hadisçiler ve siyer uzmanları, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, buralardan gelen gelirlerden yıllık masraflarını alırdı, diye yazmaktadırlar. Bu rivayetlerin zahiri ile Hz. Peygamber’in yokluk içinde yaşaması çelişiyor gibi görünmesine rağmen her ikisi de doğrudur. Şüphesiz Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem gelirlerden geçimini temin edecek mîkdarı alıyor, geri kalanları fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine veriyordu. Hatta kendisi için ayırdıklarını da ihtiyaç sahiplerine veriyordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesel-lem’in açlık çektiği ve elinde avucunda hiçbir şey olmadığıyla ilgili olaylar hadislerde sıkça geçmektedir. Onlardan birkaçını örnek olarak vermek istiyoruz:
Birgün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna bir adam geldi ve “Çok açım” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem mübarek eşlerinden birine; “Yiyecek birşeyler gönder” diye haberci gönderdi. Giden kişi döndüğünde, evde sudan başka birşey olmadığı haberini getirdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem diğer eşinin evine haber gönderdi, oradan da aynı cevap geldi. Kısacası sekiz-dokuz evden, sudan başka birşeyin olmadığı haberi geldi.
Enes (ra) anlatır:
“Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek huzuruna geldiğimde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in karnını sıkıca bağlamış olduğunu gördüm. Sebebini soruduğumda oradakilerden biri, “Fazla acıktığı için” dedi.
Ebu Talha (ra) şöyle der: “Bir gün ben Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesel-lem’in mescidde kuru toprağa uzanmış, açlıktan kıvranarak bir o tarafına bir bu tarafına döndüğünü gördüm.”
Bir keresinde sahabe-i kiram, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gelip açlıktan yakındılar ve karınlarını açarak kuşaklarının altına bağladıkları taşları gösterdiler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bunun üzerine kendi karnına bir değil iki taş bağlamış olduğunu gösterdi.
Çoğu kere açlıktan dolayı sesi o kadar kısılırdı ki, sahabe-i kiram durumunu anlarlardı. Bir gün Ebu Talha (ra) eve gedi ve eşine; “Yiyecek birşey var mı? Az önce Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in —açlıktan— sesinin kısıldığını gördüm” dedi.
Bir gün çok acıkmış olarak tam öğle vakti evden çıktı. Yolda Ebu Bekir ve Ömer (ra) ile karşılaştı. O ikisi de açlıktan bitkin düşmüşlerdi. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem hepsini alarak Ebu Eyyûb el-Ensârî (ra)’ın evine gitti. Ebu Ey-yûb el-Ensârî, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem için daima hazır süt bulundururdu. O gün gelmesi gecikince sütü çocuklara içirmişti. Eşi haber alınca dışarı çıktı ve “Allah Resulü hoş geldi” dedi. Allah Resulü, Ebu Eyyûb’un nerede olduğunu sordu. Hurmalık yakın olduğu için Ebu Eyyûb el-Ensarî sesi duyarak koştu geldi ve “Hoş geldiniz” dedikten sonra “Bu vakit, Allah Resûlü’nün geldiği vakit değil” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem durumu anlattı. Ebu Eyyûb el-Ensarî hurmalığa giderek bir salkım hurma koparıp getirdi ve “Şimdi et hazırlatıyorum” dedi. Hemen bir keçi kesti, yarısını tas kebap şeklinde yarısını da ateşte kızartarak pişirdi. Yemeği Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in önüne koyunca Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem: “Bir parça ekmek üzerine az miktarda et koyarak Fâtıma’ya gönder. Birkaç günden beri birşey yemek nasip olmadı” buyurdu. Sonra ashabıyla birlikte yemeği yedi. Birkaç çeşit yemeği görünce gözlerinden yaşlar boşandı ve: “Allah Teâlâ’nın: “Verdiğim nimetlerden Kıyamet günü hesaba çekileceksiniz” (Tekâsür 102/8) buyurduğu işte bunlardır” buyurdu.
Çoğu kere öyle olurdu ki, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sabahleyin mübarek eşlerinin yanma gelir ve “Bugün yiyecek birşeyler var mı?” diye sorardı. Onlar, “Yok” derlerse Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “Öyleyse ben de oruçluyum” buyururdu.