Hz. Peygamber’in (s.a.v) Güzel Ahlâkı
Hz. Ali (ra), Hz. Aişe (ra), Hz. Enes (ra), Hz. Hind b. Ebi Hâle (ra) ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yanmda ve huzurunda bir ömür geçirmiş olan diğerleri görüş birliği içinde şöyle anlatıyorlar: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem son derece yumuşak tabiatlı, güzel ahlâklı ve temiz yaşayışlı idi. Yüzü güleçti. Vakar ve cesaretle konuşur, kimsenin gönlünü kurnazdı.”
Biriyle görüşeceği zaman, daima önce kendisi selam verip musâfaha ederdi. Biri eğilerek kulağına birşey söylese, o kişi başını çekinceye kadar ondan yüzünü çevirmezdi. Musâfahada da adeti buydu. Biriyle tokalaştığı zaman karşısındaki kişi eline çekmediği sürece onun elini bırakmazdı. Bir toplulukta otururken dizi, hiçbir zaman birlikte oturdukları kişilerin dizlerinden öne çıkmazdı.
Çok kere kadın ve erkek hizmetçiler, feyz ve bereket için elini daldırsın diye huzuruna gelirken su getirirlerdi. Kış günleri ve sabah vakti bile olsa bu tür istekleri asla geri çevirmezdi.
Bir keresinde Sabit b. Ubâde (ra) ile görüşmeye gitmişti. Dönüşte oğlu Kays (ra)’ı bineğe eşlik etmesi için Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yanma kattı. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, Kays’a, “Sen de benimle birlikte deveye bin” dedi. O da saygısızlık olur düşüncesiyle teklifi reddetti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Ya bin, ya da eve dön” buyurdu. O da eve geri döndü.
Bir keresinde Necâşf den bir heyet geldi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem heyeti yanında misafir etti ve bizzat kendisi konukseverliğin gerektirdiği bütün işleri yaptı. Sahabe-i kiram, “Bu hizmetleri biz yaparız” dedilerse de, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Bu insanlar, dostlarıma hizmet ettikleri için ben de onlara hizmet etmek istiyorum” buyurdu.”
Atbân b. Mâlik, Bedir savaşma katılan sahabedendi. Görme gücü hayli zayıflamıştı. Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek; “Mahalle mescidinde namaz kıldırıyorum. Yağmur yağınca mescide gitmem zorlaştığı için eğer evime şeref vererek gelir de namaz kılarsanız, namaz kıldığınız yeri mescid haline getireceğim” dedi. Ertesi sabah Allah Resulü, Hz. Ebu Bekir’i yanma alarak onun evine gitti ve kapıda durarak içeri girmek için izin istedi. İçerden cevap gelince girdi ve: “Nerede namaz kılayım?” diye sordu. Atbân b. Mâlik yer gösterdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de tekbir alarak iki rekat namaz kıldı. Namazdan sonra ev halkı yemek için ısrar ettiler ve kıyma ile undan yapılmış yemeği getirerek önüne koydular. Mahallenin bütün insanları yemeğe katıldı. Oradakilerden biri, “Mâlik b. Vahîş ortada görünmüyor” dedi. Bir diğeri de, “O münafıktır” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Öyle deme. O, Lâ ilahe illallah, diyor” buyurdu. Ordakiler, “Evet onun münafıklığa eğilimi doğrudur” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem aynı şekilde: “Allah rızası için Lâ ilahe illallah diyen insana, Allah cehennemi haram eder” buyurdu.”
Hicret’in ilk günlerinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ve bütün muhacir müslümanlar, Medine’nin yerli müslümanları olan ensarın evlerinde misafir kaldılar. Onar kişiden oluşan her grup birer eve misafir edildi. Mikdâd b. Es-ved (ra) şöyle der: “Ben, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in de bulunduğu gruptaydım. Evde birkaç keçi vardı. Karnımızı keçi sütüyle doyuruyorduk. Süt sağılınca herkes kendi payına düşeni içiyor, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesel-lem’in payını da bir tasa bırakıyorduk. Bir gece öyle oldu ki, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gelmekte gecikti ve herkes sütlerini içip uyudu. Allah Resulü geldiğinde, tasını boş buldu. Ses çıkarmadı. Sonra; “Ey Rabbim, bugün —beni— doyuranı sen de doyur” diye dua etti. Mikdâd (ra) kalktı, bıçağı aldı, keçiyi kesip etini pişirerek Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e ikram etmek istedi. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem mani oldu ve keçiyi tekrar sağarak çıkan sütü içip uyudu.” Hiç kimseyi de —kendi payını içtiği için— kötülemedi.
Ebu Şuayb (ra) ensardandı. Kölesi, çarşıdaki kasap dükkanında dururdu. Bir gün Allah Resûlü’nün huzuruna geldi. O sahabe-i kiramın ortasında oturuyordu ve aç olduğu her halinden belli odluyordu. Ebu Şuayb (ra) kölesine gidip: “Beş kişilik yemek hazırla” dedi. Yemek hazırlandıktan sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den ashabıyla birlikte teşrif etmesini istedi. Hepsi beş kişiydi, yolda başka bir adam daha katıldı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Şu-ayb’e “Bu adam davetsiz katıldı, eğer izin verirsen bu da bizimle gelsin, yoksa geri gönderelim.” buyurdu. Ebu Şuayb; “Onu da yanınıza alın” dedi.”
Ukbe b. Amir (ra) da şahabı idi. Bir keresinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir dağ yolunda devesine binmiş gidiyor, Ukbe de O’na refakat ediyordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona:
“Gel biraz da sen bin” buyurdu. Ukbe, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yaya yürürken kendisinin bineğe binmesini edepsizlik saydığından binmedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tekrar söyleyince bu sefer reddetmeyi emre karşı gelmek kabul ettiğinden sustu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem indi ve deveye Ukbe bindi.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sohbetlerinde insanların hoşa gitmeyen sözlerine sabreder, hoşuna gitmediğini göstermezdi. Hz. Zeyneb (ra) ile evlenince düğün yemeği verdi. Bazı insanlar yemeklerin yedikten sonra orada oturup kaldılar. O günlerde henüz nâmahremden sakınmayı emreden âyet inmemişti. Zeyneb (ra) da oradaydı. Allah Resulü insanların kalkıp gitmelerini istiyor, ama birşey de söylemiyordu. İnsanların aklına bir türlü gitmeyi düşünmek gelmiyordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kalkıp Hz. Aişe’nin odasına gitti. Geri döndüğünde topluluk oturmaya devam ediyordu. Tekrar gitti ve ikinci kez geri döndü. Nâmahremden sakınma âyeti tam bu sırada indi.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Huneyn savaşından dönüyorken yolda namaz vakti oldu. Her zaman olduğu gibi durdu, müezzin ezan okudu. Henüz müslüman olmamış olan Ebû Mahzûre arkadaşlarıyla birlikte et pişiriyordu. Ezan sesini duyunca bağıra çağıra, arkadaşlarıyla birlikte ezanı taklid edip alay etmeye başladılar. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hepsini çağırtarak her-birine ezan okuttu. Ebû Mahzûre’nin (ra) sesi güzeldi. Sesini beğendi ve önüne oturttu. Elini başına koyup okşadı ve onun için bereket duasında bulundu. Sonra ezanı öğreterek, “Git, bu şekilde Kabe’de ezan okuyacaksın ” buyurdu.
Sahabeden biri anlatmıştır:
“Çocukluğumda ensarın hurmalığına gider, taş atarak hurma düşürürdüm, tn-sanlar beni tutup Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna götürdüler.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem;
“Neden taş atıyorsun?” deyince,
“Hurma düşürmek için atıyorum” dedim.
Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem;
“Yere düşmüş hurmaları ye, taş atma” buyurdu. Bunu dedikten sonra başımı okşadı ve dua etti.”
Ubbâd b. Şurahbil Medine’de bir sahabiydi. Bir ara kıtlık olmuştu ve çok acıktığı için birinin hurma bahçesine girdi ve hurma salkımını kopararak birazını yedi, birazım da eteğine koydu. Bahçe sahibi görünce onu yakalayıp dövdü ve elbisesini aldı. Ubbâd b. Şurahbîl’i de yanına katarak Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve-sellem’e şikayete geldi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bahçe sahibine dönerek:
“Bu tecrübesiz, câhil biridir. Sen ona anlatıp öğretmeliydin. O açtı, onu yedirip karnını doyurmalıydm” buyurdu. Sonra elbisesini geri verdirdi, kendi tarafından da bir miktar buğday verip gönderdi.
Yahudiler, aybaşı hali olunca kadınları evlerinden çıkarır ve onlarla birlikte yemek yemezlerdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Medine’ye gelince en-sar müslümanları kendisine bu konu hakkında soru sordular. Bunun üzerine o durumda olan kadınlara yaklaşmanın haram olduğunu bildiren âyet indi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, böyle durumlardaki kadınlarla cinsî birleşme dışında hiçbir şeyi yasaklamadı. Yahudiler, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bu hükmünü duyunca; “Bu adam herşeyde bize karşı çıkıyor” dediler. Sahabe-i kiram Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek; “Yahûdîler böyle dediğine göre, neden cinsî münasebette bulunmayalım?” dediler. Allah Resûlü’nün mübarek yanağı öfkeden kıpkırmızı kesildi. Bunu üzerine pahabe-i kiram “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’i üzdük” diyerek gittiler. Fakat Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem daha sonra onlara hediye olarak yiyecek birşeyler gönderdi ve bu hareketiyle kendilerine karşı en ufak bir öfke taşımadığını göstermek istedi.
Bir kimsenin herhangi bir hareket veya sözü hoşuna gitmezse, genellikle bunu, onun önünde açığa vurmazdı. Bir keresinde adamın biri Araplar’ın adetine uygun olarak —çok sevimsiz olan za’ferân boyasıyla boyanmış elbisesiyle— Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hiçbir şey söylemedi. Adam kalkıp gittikten sonra oradakilere şöyle buyurdu: “Ona söyleyiniz de bu boyayı yıkayıp temizlesin.”
Bir keresinde adamın biri Allah Resûlü’nün huzuruna gelmek için izin istedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de: “Pekiyi” buyurdu. Adam kabilesinde muteber bir insan değildi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gelince Allah Resulü onunla çok yumuşak tarzda konuştu. Aişe (ra) buna hayret etti ve Allah Resûlü’ne: “Bu adamı iyi bir insan olarak görmezdiniz, buna rağmen çok yumuşak ve tatlı konuştunuz” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de şöyle cevap verdi: “Allah katında en kötü kimse, ağzının bozukluğundan dolayı insanların kendisiyle buluşmayı ve görüşmeyi bıraktığı kimsedir.”
Yahudilerin ne kadar haydut ve ne kadar büyük islâm düşmanı olduklarını, daha önce anlattığımız olaylarda görmüştük. Onların bütün bu hallerine rağmen Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bu katı kalpli insanlara bile daima tatlı dilli konuşur, yumuşak muamele eder ve onlardan alışveriş yapardı. Çok kızdığı zaman sadece “Alnı yerde sürtülsün” buyururdu.
Câbir b. Abdullah el-Ensârî (ra) şunu anlatmıştır: Medine’de kendisinden arası-ra borç aldığım bir yahûdî vardı. Tesadüfen bir yıl hurma olmadı, ben de borcumu ödeyemedim. Borcun üzerinden bir yıl geçti. Bahar gelince yahûdî borcu geri vermem için beni sıkıştırmaya başladı. O yıl meyve çok az olduğundan gelecek hasadı beklemesini rica ettim. Ama o reddetti. Bunun üzerine ben, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek olayı baştan başa anlattım. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem birkaç sahabesini yanma alarak yahûdînin evine gitti ve kendisine anlatıp dinleterek mühlet vermesini istedi. Yahûdî: “Ebu’I-Kâsım! Asla mühlet vermiyorum” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hemen oradaki hurma bahçesine gitti ve etrafını dolaşarak döndü. Ardından tekrar yahûdînin yanına döndü ve onunla görüştü. Ama yahûdî hiçbir şekilde borcu ertelemeye razı olmadı. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bunaldı ve bana; “Şu çardağa bir yaygı ser” buyurdu. Çarşafı serince gidip üzerine uzandı ve uyudu. Uyanınca tekrar yahûdîye mühlet vermesini rica etti. Ama inatçı yahûdî kabul etmedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hurma ağaçlarının altına gidip ayakta dikildi ve Câbir b. Abdullah’a, “Hurmaları toplamaya başla” buyurdu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bereketi sayesinde o kadar hurma birikti ki, yahûdînin borcunu ödediğim gibi arttı da.”
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in sohbetlerinde oturacak yer çok az bulunurdu. Önce gelip oturan insanların kalabalığı oturacak yer bırakmazdı. Böyle durumlarda eğer biri çıkar gelirse, onun için kendi harmanisini çıkarıp yere sererek onu oturturdu. Bir keresinde Ca’râ’ne denen yerde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ashabıyla oturuyor ve et dağıtıyordu. O sırada bir kadın geldi ve Allah Resûlü’nün yanına doğru yürüdü. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu görünce son derece saygı gösterdi, mübarek harmanisini oturması için yere serdi. Bu olayı anlatan ravi diyorki: “Bu kadın kimdi?” diye soruşturduğunda, “O, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in süt annesiydi” dediler.”
Yine bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ashabıyla otururken süt babasının geldiği ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in hemen yere kilim serdirip onu bu kilimin üzerine oturttuğu, sonra süt annesinin geldiği, ona da başka bir köşe döşettiği ve oraya oturttuğu, arkasından süt kardeşi gelince hemen ayağa kalkıp onu da önüne oturttuğu anlatılmıştır.
Ebu Zer (ra) ünlü sahabîlerdendir. Bir keresinde Hz. Peygamber, onu çağırması için bir adam gönderdi. Ama Ebu Zer evde bulunamadı. Biraz sonra haber alıp da Allah Resûlü’nün huzuruna geldiğinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem uzanmış yatıyordu. Onu görünce ayağa kalktı ve kucaklayarak göğsüne bastırdı. Ca’fer (ra) da Habeşistan’dan geri döndüğünde Allah Resulü onu kucaklayıp göğsüne bastırmış ve alnından öpmüştü.
Selamlaşmada kendisi öncelik ederdi. Yolda yürürken karşılaştığı erkek, kadın, çocuk, herkese selam verirdi. Bir keresinde yoldan geçiyordu. Bir yerde müslü-man, münafık ve kafirlerin topluca oturduklarım gördü. Hepsine selam verdi.
Birinin herhangi bir hareketini çirkin bulsa, topluluk huzurunda adını belirterek bildirmezdi. Aksine genel bir tabir kullanarak insanlar şöyle yapıyor, in-sanlar şöyle söylüyor, bazı insanların adeti şöyledir, gibi ifadeler kullanır, o kişinin aşağılanmaması ve kişiliğinin zedelenmemesi için yapanın adını gizli tutardı.