Hz. Peygamber’in (s.a.v) Ahlâkı
“Şüphesiz sen çok yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek hayatının ahlâk yönü, bu görüntü dünyasında bizzat yaşanarak, olaylara karşı gösterdiği davranışlarda pratik olarak isbât etmiştir ki Allah Resûlü’nün ahlâk yapısı bütün peygamberlerin ve evrensel ıslahatçıların hepsinin ahlâk yapısından açık ve kesin bir şekilde üstün, ayrıcalıklı ve yücedir. Tarihî açıdan gerçekten yaşanmış olup olmadıkları bir tarafa, eğer bu ahlâk öğreticilerinin çizdikleri üstün ahlâk örneği nerede yaşanmış, kim tarafından uygulanmış diye sorulsa bütün dünya buna cevap vermekten aciz kalacaktır. Dünyanın bütün ahlâk ıslahatçıları içinde Buda ile îsa (as)’ın derecesi en yüksektir. Ama biri çıkar da Hindistan’ın bu büyük ahlâk ıslahatçısı olan Buda’nın nasıl yaşadığım,öğretileriyle hayatı arasında nasıl bir ilgi olduğunu anlatabilir mi? Zeytin dağının merhamet ve şefkat dolu ahlâk örneğini temsil eden Isa (as), dünyaya en güzel ahlâk dersleri veriyordu. Ama, onun altın sözlerini hayat safhasına geçiren bizzat onun yaşadığı hayattan tek bir olay biliyor musunuz? Fakat Mekke’nin ümmî öğretmeni yüksek sesle şöyle haykırıyordu:
“Yapmadığınız şeyleri neden söylüyorsunuz?” (Saf 61 /2)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, aynı zamanda kendi öğretilerinin yaşayan bir örneğiydi. Kalabalık toplantılarda insanlara söylediği şeyleri evinin ıssız bir köşesinde yalnız basınayken de yapıyor, yaşıyordu. Başkalarına öğrettiği ahlâk ve davranış inceliklerini sözde bırakmıyor, bizzat uygulayarak yaşanan bir hale getiriyordu. Bir insanm eşinden daha fazla ahlâkî sırları kim daha iyi bilir. Bazıları Hz. Aişe (ra)’dan Allah Resûlü’nün ahlâkını anlatmasını istediler. Hz. Aişe ise; “Siz Kur’an-ı Kerim okumuyor musunuz?” diye sordu. “Şüphesiz ki Allah Resûlü’nün ahlâkı Kur’an’dı” dedi.
Bugün Kur’an dışındaki bütün semavî kitaplar, o kitapları getirenlerin en güzel sözlerini içinde toplamaktadır. Fakat o kitapların bir harfi bile kendilerini bu dünyaya aktaranların yaşadığı hayatı isbât edebilir mi? Halbuki Kur’an-ı Kerim yüzbinlerce muhalifinin ve inatçı-inkarcının karşısında kendisini Allah’dan getirip insanlığa sunan davetçisi Peygamber hakkında şöyle demektedir: “Şüphesiz sen çok yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)
Bazı insafsız tenkidçiler bugün 1300 yıl sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hakkında “katıkalpli” diyorlar. Ama herşeyin cereyan ettiği Islâmın yeryüzüne yerleşmeye başladığı o günlerde Kur’an-ı Kerim bizzat düşmanların yüzüne karşı o yüce peygamber hakkmda şu tanıklığı yapıyordu:
“Allah’tan bir rahmet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi.” (Al-i îmrân 3/159) Başka bir yerde de şöyle tanıklık yapmaktadır:
“Andolsun ki, sıkıntıya düşmeniz kendisinin gücüne giden, size çok düşkün, mü’minlere de şefkatli ve esirgeyici olan içinizden bir Peygamber gelmiştir.” (Tev-be 9/128)
Ahlâk konusunda büyük bir yanlışlık yapılarak, sadece merhamet, şefkat, alçakgönüllülük ve incekalpliliğe Peygamber ahlâkının tezahürleri denmiştir. Halbuki ahlâk, hayatın her köşesinde ve olayların her yönünde açıkça görülen birşey-dir. Dost-düşman, akraba ve yabancı, büyük-küçük, yoksul-zengin, banş-savaş, kısacası her yer ve her birimi içine alacak kadar geniş bir alana sahiptir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ahlâkına da bu yönden bakılmalıdır.
Hz. Muhammed’in Ahlâkına Genel Bir Bakış
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek ahlâkının ayrıntılarıyla ilgili olayları yazmadan önce, yanında uzun yıllar yaşayan ve O’nun bütün hayat safhasını tanıyan insanların kendisi hakkında neler söylediklerini yazmaya çalışalım. Peygamberlikten önce Peygamber oluşundan sonra olmak üzere yirmibeş yıl boyunca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in eşi olma konumunda bulunan Hz. Hatîcetü’l-Kübrâ (ra), vahyin yeni başladığı sıralarda O’nu şu sözlerle teselli etmişti:
“Allah’a andolsun ki Allah Teâlâ seni hiçbir zaman mahcup etmeyecektir. Sen, akrabalık bağlarını gözeten bir insansın, borçluların borçlarını veriyorsun, fakirlere yardım ediyor, misafirleri ağırlıyorsun, doğruları destekliyorsun, muhtaçların ızdırabmı hafifletmeye çalışıyorsun.” Hz. Hatice’nin bu sözleri Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in peygamber olmadan önce de sonra da nasıl bir ahlâk yapısına sahip olduğunu gözler önüne sermektedir.
Mü’minlerin anneleri arasında Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in niteliklerini Hz. Aişe (ra) kadar hiç kimse genişçe anlatmamıştır. O şöyle demiştir:
“Hz. Peygamberin hiç kimseyi kötüleme ve hakaret etme adeti yoktu. Kötülük karşısında kötülük yapmaz, aksine bağışlayıp affederdi, iki şeyden birini yapmakta serbest bırakılınca günah olmamak şartıyla kolay olanı tercih ederdi. Zaten o, günahtan çok uzaktı. Hiç bir zaman kendi şahsıyla ilgili meselelerde hiç kimseden intikam almadı. Ama Allah’ın emirlerine karşı gelenlerden O’nun intikamını alırdı. Yani, Allah tarafından gönderilen emir ve hükümler gereği, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem o kişiye gereken cezayı uygulardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem isim vererek hiçbir zaman bir müslümana lanet etmedi. Bir köleye, bir kadın hizmetçiye hatta bir hayvana kendi eliyle asla vurmadı. Hiçbir zaman birinin yersiz olmamak şartıyla isteğini geri çevirmedi. Eve girdiği zaman son derece güleryüzlü, neşeli ve mütebessim olurdu. Dostları arasında ayaklarını uzatarak oturmazdı. Konuşmalarını, cümleleri teker teker söyleyerek, sanki ezberlemek isteyen kişi iyice ezberlesin dercesine ağır ağır konuşurdu.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in eğitiminden geçmiş ve peygamberliğinin başmdan hayatının sonuna kadar en az yirmiüç yıl yanında yetişmiş olan Hz. Ali’ye oğlu Hüseyin (ra), Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ahlâk ve alışkanlıklarını sorunca şöyle tarif etti: “Allah Resulü Muhammed sallallahu aleyhi vesellem; güleç yüzlü, yumuşak huylu, ince kalpliydi. Sert yapılı ve katı kalpli değildi. Konuşurken gürültü yapmazdı. Ağzından kötü bir kelime çıkmazdı. Kusur arayan., insanı sıkan biri değildi. Sevmediği bir hareket olursa, onu gör-müyormuş gibi davranırdı. Birinin kendisinden beklentisi varsa, onu ne ümitsiz bırakır, ne de kabul ettiğini gösterirdi. Yani açıkça ne reddeder, ne kabul ederdi. Aksine sessiz kalır, karakterini tanıyanlar, davranışından düşüncesini anlardı.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem üç şeyi kendinden tamamen uzakîaş-tırmıştı: Tartışmayı, gereğinden fazla konuşmayı ve kendisini ilgilendirmeyen konulara girmeyi.
Başkalarıyla ilgili şu üç şeyden de uzak dururdu: Hiç kimseye kötü demezdi. Hiç kimsenin kusurunu aramazdı. Hiç kimsenin sırrını öğrenmeye çalışmazdı. İyi sonuçlar alınabilecek ve fayda elde edilecek sözler söylerdi.
O konuşurken sahabe-i kiram sanki başlarına kuş konmuş da ürkütmemek için sessizce duruyorlarmış gibi başlarını öne eğerek haraketsiz dinlerlerdi. O sustuktan sonra aralarında konuşurlardı. Karşısında biri konuşurken, sözünü kesmeden sessizce dinlerdi. İnsanların güldüğü şeye o da tebessüm ederdi. Hayret ettiği şeye de hayretini belli ederdi. Yabancı bir adam çekinmeden konuştuğunda, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tahammül gösterirdi. Başkalarının ağzından kendisinin övülmesini dinlemeyi sevmezdi. Ama eğer biri kendisinin iyilik ve ikramına teşekkür ediyorsa kabul buyururdu. Konuşan kimse kendiliğinden susmuyorsa, konuşmasının arasına girip sözünü kesmezdi.[266] Son derece cömert, son derece doğru sözlü, son derece yumuşak yapılı ve son derece hoş sohbetti. Eğer biri kendisini ansızın görürse haşmetinden ürperirdi. Ama tanıdıkça kendisine muhabbet duymaya başlar, ısınırdı.”
Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem’in himayesinde büyümüş olan Hind b. Ebî Hâle şöyle der:
“Hz. Peygammber sallallahu aleyhi vesellem yumuşak huyluydu, sert yapılı değildi. Hiç kimseye hakaret edilmesine dayanamazdı. Küçük şeylere bile memnuniyetini gösterir, teşekkür ederdi. Hiçbir şeye kötü demezdi. Önüne ne tür yemek gelirse yer, şöyle böyle demezdi. Eğer biri Allah’ın emrine aykırı hareket ederse öfkelenir, ilahî emri savunurdu. Fakat kendi şahsî meselesi için hiçbir zaman öfkelenmez ve hiç kimseden intikam almazdı.”
Hz. Peygamber’în Bağlılığı
Ahlâkın en başta gelen ve en önemli olan yönü; bir insanın kabul ettiği ahlâkî prensipleri daima uygulaması, benimsediği ahlâk değerlerinin, kendisinin vazgeçemediği bir kişiliği haline gelmesidir. însarun dışındaki bütün yaratıklar aym şeyleri irâdeleri olmadan sürekli yaparlar ve onlar yaratılış olarak sadece aynı o hareketi yapmaya mecburdurlar. Güneş sadece ışık saçar, ondan karanlık gelmesi mümkün değildir. Gece karanlık yayar, ışığın kaynağı olamaz. Ağaç kendi mevsiminde meyve verir ve çiçekler bahar mevsiminde açarlar. Hayvanlar kendi türlerine özgü davranışlardan ve özelliklerden kıl payı kadar şaşmazlar. Fakat insan, Allah tarafından irâde sahibi olarak yaratılmıştır ve isteği, düşündüğü, karar verdiği herşeyi yapabilir. O hem güneştir, hem de gecenin karanlığıdır. Onun cevherinin ağacı her mevsimde meyve verir ve onun ahlâkının çiçeği bahar mevsimine bağlı değildir. O hayvanlar gibi aynı türden değişmez haraketleri yapmaya mecbur değildir. Ona irade verilmiştir ve bu irade onun sorumluluğunun ve mükellef oluşunun sırrıdır.
Ahlâkın ince ve hassas noktası şudur: Bir insan kendisine bir ahlâkî değeri prensip olarak seçmişse, ona bütün varlığıyla sarılmalı, her zaman öyle uygulamalıdır ki, onu iradesi dışında yapıyormuşcasma iradesiyle yapmak durumunda olmalıdır, insanlar bunu göre göre öyle bir kanaat sahibi olmalıdırlar ki, “Bu kişi, asla bundan farklı davranamaz” denmelidir. Onun hareket tarzı, güneşten ışığın çıkışı gibi, ağaçtan meyvenin üremesi gibi ve çiçekten güzel kokunun yayılması gibi olmalıdır, işte bunun adı, davranış sağlamlığı ve prensiplere bağlılıktır.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bütün fiillerinde bu prensibe bağlı kalmıştır. Hangi işe nasıl ve ne zaman başlamışsa, onun üzerinde sürekli durmuş, prensibine bağlı kalmıştır. “Sünnet” kelimesi şeriatımızda işte bu prensipten doğmuştur. “Sünnet” Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in sürekli yaptığı ve çok zorunlu bir engel olmadıkça hiçbir zaman terketmediği iş ve davranıştır. O bakımdan ne kadar sünnet varsa hepsi, aslında O’nun dosdoğru hayat çizgisinin, prensip edindiği şeyleri şaşmadan yapışının inkar edilemez örnekleridir. Daha önce de anlatmış olduğumuz adetlerinden biri de; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bütün ahlâk ve davranışlarının ne kadar sağlam olup hayatı boyunca hiçbir zaman bu ahlâk ve davranışlarda zerre kadar değişme meydana gelmediği anlaşılmış olacaktır. Bir keresinde adamın biri Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ibadet ve davranışları hakkında Hz. Aişe (ra)’ya: “Allah Resulü herhangi özel bir günde şunu yapar mıydı?” diye sormuştu. Hz. Aişe de: “Hayır, O’nun ameli kesilmeyen yağmur gibiydi. Nasıl bulut yağmaya başlayınca durmadan devam ederse, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in durumu da öyleydi. Birşeyi kendine prensip edindi mi ona her zaman bağlı kalırdı” dedi. Ardından şöyle dedi: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yapabildiğini hanginiz yapabilirsiniz?” Başka bir rivayette ise: “O bir işi yapmaya başladı mı onu devamlı yapardı” denmiştir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bu hususta kendi buyruğu şöyledir:
“Allah’a en sevimli ve hoş gelen amel; devamlı olanıdır.”
Allah Resulü geceleri kalkarak ibadet ederdi. Hz. Aişe (ra) diyorki: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hiçbir zaman gece ibadetini bırakmamıştır. Eğer kendini iyi hissetmez de rahatsızlanırsa oturarak kılardı.” Cerîr b. Abdullah (ra) bir sahâbîdir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona bakar ve sevgiyle tebessüm ederdi. Şöyle anlatıyor:” “Hiçbir an olmadı ki, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna vardığımda tebessüm etmiş olmasın.”
Hangi işi hangi vakitte yapmayı karalaştırmışsa hiçbir zaman bunda bir sapma olmazdı. Namaz, teşbih ve tehlil zamanlarında, nafilelerin sayılarında, uyku ve uyanıklığının belirlenmiş saatlerinde, herkesle buluşma-görüşme tarzında hiçbir değişme olmamıştır. Hz. Peygamberin o adet ve güzel davranışları şimdi müslü-manlann şaşmaz prensibi olmuştur.