Hz. Peygamber’in Allah Sevgisi (s.a.v)
Dünyaya iki tür peygamber gelmiştir. Bir türünün gözleri önünde sadece Allah’ın azamet ve büyüklüğü tecelli ettiği için onlar, sadece Allah Teâlâ’dan korkma ve O’nun kudreti karşısmda ürperme öğretisi vermişlerdi. Nuh ve Musa (as) gibi. ikinci tür ise Allah sevgisiyle sarhoş olanlardı ve onlar, insanları işte o ilahî aşk dairesine çağırıyorlardı. Yahya ve Isa (as) gibi. Bunların ikisi de normal üstü yollardı. Birinci yol ihlâs ve muhabbet makamına kadar ulaştırmıyorken ikinci yol ise kulluk, saygı ve edep mertebesinden daha uzağa fırlatıyordu. Bunun bir gerçek olduğu, hıristiyan öğretisinde ve mevcut incil’de tasvir edilen Hz. isa’nın hayatında görülebilir. Fakat islâm ikisini birlikte ve eşit şekilde gerçekleştirmek istemekteydi. Bundan dolayıdır ki, İslâm şeriatının mübelliğinin mübarek kişiliğinde bu iki yol birlikte görülmektedir. Kur’an-ı Kerim, imanın kusursuz şeklini şöyle anlatır:
“îman edenlere gelince onlar, Allah’ı en çok sevenlerdir.” (Bakara 2/165)
Sağlam rivayetlerde şöyle bildirilmektedir: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve-sellem geceleri o kadar uzun süre kıyamda dururdu ki, mübarek ayaklan şişerdi. Bunu gören bazı sahabe: “Ey Allah Resulü, Allah seni zaten bağışlamıştır. Bu kadar eziyete niçin katlanıyorsunuz?” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Ben de Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu. Derin maneviyât sahipleri şöyle derler: “İnsanlar, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in o kadar fazla ibadet edişini Allah korkusundan sanıyorlardı. Çoğuna göre O, günahdan arındırılmış olduğu için böylesine ağır ibadetlere katlanmak zorunda değildi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem verdiği cevapta bu şüpheyi giderdi ve bunun sebebinin Allah korkusu olmayıp, Allah sevgisi olduğunu bildirdi. Bu yüzden: “içimin huzuru, gözümün nuru olan namazdadır” buyurmuştur. Gecelerin sessizliğinde Hz, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kalkar, arasıra dua ve niyazda bulunur, bazan mezarlığa gider ve “Gece yansının sessizliğinde Allah Teâlâ dünya semâsına iner” buyururdu.
Gece boyu yaptığı ibadeti sabah namazının iki rekatıyla bitirirdi. Bu gece namazları hakkında Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Gece namazları karşılığında dünyayı ve dünyada olan bütün nimetleri önüme koysalar hiç kalır.”
Bir keresinde kadının biri savaşta yakalanarak getirildi. Çocuğu kaybolmuştu. Kadının çocuğuna olan sevgisi öyleydi ki, karşılaştığı her çocuğu göğsüne bastırıyor, onu emziriyordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu görünce yanındakilere hitaben:
“Bu kadın kendi çocuğunu ataşe atabilir mi?” buyurdu. Oradaki insanlar: “Asla atmaz” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Biliniz ki Allah, kullarını bu kadının çocuğuna olan sevgisinden daha çok sever” buyurdu.[230] Benzer bir başka olay şöyle anlatılmıştır: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir gazveden dönüyordu. Bir kadın çocuğunu kucağına alarak Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi ve: “Ey Allah Resulü! Allah kullarını, bir annenin çocuğuna olan sevgisinden daha çok sevmez mi?” diye sordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ise: “Evet” buyurdu. Aynı kadın: “Hiç bir anne kendi çocuğunu ateşe atmaya razı olmaz” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem çok etkilendi, ürperdi ve ağlamaya başladı. Sonra başını kaldırarak: “Allah Teâlâ sadece isyankârlığından ve itaatsizliğinden dolayı bir Allah’a iki diyen kuluna azap edecektir” buyurdu.
Bir defasında Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sahabenin bulunduğu bir topluluğa geldi. Sahabeden biri yavrularıyla birlikte bir kuşu bez içinde sarmalamış olarak getirdi ve: “Ey Allah Resulü! Bir çalılıktan bu yavruları alıp beze sardım. Anneleri görünce tepemde dolaşmaya başladı. Feryad ediyordu. Elimdeki bezi birazcık açınca hemen geldi ve yavrularının yanma girdi” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
“Bir annenin kendi yavrularım bu kadar sevmesine niçin şaşıyorsun? Beni hak ile Peygamber olarak gönderen Yüce Yaratan’a yemin ederim ki, O’nun, kullarına olan sevgisi, bu annenin yavrularına olan sevgisinden kat kat fazladır” buyurdu.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Allah sevgisi karşısında dünyanın bütün sevgilerini hiç kabul ederdi. Vefatından beş gün önce, kalabalık bir sahabe topluluğuna bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında: “Allah Teâlâ, İbrahim (as)’ı dost edinmişse, beni de aynı şekilde sevgili edinmesinden dolayı siz insanlardan birinin bana dost olmasından Allah huzurunda kurtuluyorum. Eğer kendi ümmetimden birini dost edinseydim, Ebu Bekir’i dost edinirdim.”
Vefat edeceği sırada mübarek ağzından tekrar tekrar çıkan cümle şuydu: “En yüce dost Allah’a.”
Bu cümleyi duyan Hz. Aişe (ra): “Artık bizi bırakıyor musunuz?” dedi. Bu yüce dostluğun sırrını bir anlamda bilenler, bu cümleyi şöyle açıklamaktadırlar: “Peygamberler davet ve irşâd görevlerini yerine getirdikten sonra ahirete yönelir, başka birşeyi düşünmez olurlar. Onlann, halka hitap etme görevleri son bulmuş olduğu için “En Yüce Dosf a” derler ve kendilerini sonsuzların sahibi olan Yüce Mevlâ’ya vakfederek O’na kavuşmayı isterler.”