Hz. Peygamber’in Dua Ve Namazı
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, peygamber olmadan önce de Allah’a ibadetle meşgul olur, Hirâ mağarasına giderek orada aylarca kalır, tefekkür ve murakabede bulunurdu. Peygamber olur olmaz kendisine nasıl namaz kılınacağı öğretildi. Ama Kureyşli kafirlerin korkusundan dolayı namazı gizlice kılıyordu. Namaz vakti gelince bir dağ sapağına gidiyor, orada namazını kılıyordu. Bir keresinde Hz. Ali (ra) ile birlikte bir derede namaz kılıyordu. Tesadüfen Ebu Tâlib çıkıp geldi. Onları görünce: “Yeğenim! Böyle ne yapıyorsun?” diye sordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem durumu anlatarak kendisini Islama davet etti.
Kuşluk namazını Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem herkesin gözleri önünde Harem’de kılardı. Çünkü bu namaz, Kureyş’in inanışında da geçerliydi. Sahih-i Buhârfde şöyle nakledilmiştir: “Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Harem’de namaz kılıyordu. Kureyş’in ileri gelenleri de oturmuş kendisiyle alay ediyorlardı. Ebu Cehil:
“Şimdi biri gitse de deve işkembesinin pisliğini toplayıp getirse, Muhammed secdeye vardığmda başına koysam” dedi. Nitekim Ukbe bu teklife uyarak istenileni yaptı. Namaz kılarken Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem açıkça Kur’an-ı Kerim okuyunca kafirler sövüp sayarlardı.
Bir keresinde Allah Resulü Kabe’de namaz kılıyordu. Bazı haydutlar ona karşı* çirkin hareketler yapmak istediler. Bir keresinde bir haydut boğazma ip geçirerek sıktı. Ama bütün bu eziyet ve engellemelere rağmen Allah’a ibadet hazzı O’nu ibadetine devam ettirdi.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem geceleri kalkarak namaz kılıyordu. Bu gece ibadetleri hakkında çeşitli sahabîlerin değişik rivayetleri vardır. Bir ravi şunu nakletmiştir: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gece boyu namazda ayakta durdu.” Ümmü Seleme (ra) diyor ki: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kısa bir süre uyudu. Sonra kalkarak bir müddet namaz kılmakla meşgul oldu. Sonra uyudu tekrar kalktı ve namaz kıldı.” Kısacası sabaha kadar böyle devam etti. îbn-i Abbâs (ra) da şunu rivayet ediyor: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gece yarısından sonra kalkar, onüç rekat namaz kılardı.” Hz. Aişe’nin rivayetine göre dokuz rekat kılardı. Hadis bilginleri bütün bu rivayetleri birbiriyle karşılaştırarak: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu anlatılanların hepsine göre namaz kılardı. Çünkü her râvi kendi gördüğünü anlatmıştır” demişlerdir. Genellikle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in gece ibadeti, Hz. Aişe (ra) ile îbn-i Abbâs (ra)’ın anlattığı “Gece ibadeti” başlığı altında anlatıldığı gibidir.
Günde kıldığı beş vakit farz namazdan başka Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hergün en azından sünnet ve nafile olarak otuzdokuz rekat daha namaz kılardı, iki rekat sabah vakti, dört rekat kuşluk vakti, altı rekat öğle vakti, altı rekat ikindi vakti, —Hz. Aişe’nin rivayetine göre dört rekat önce, dört rekat da farzdan sonra—, iki rekat akşam vakti, altı rekat yatsı vakti, onüç rekat teheccüd vakti namaz kılardı. Hergün kıldığı vitir namazından başka Evvâbîn namazı, tahiyyet-i mescid namazı ve diğerleri ayrıydı. Bütün sünnetler içinde en çok sabah namazının iki rekat sünnetine şiddetle bağlıydı. Alışkanlığının aksine bir vaktin sünnetini geçirirse onu kaza ederdi. Halbuki şeriatın özüne göre ümmet için bu şart değildir. Medine’de böyle bir olay sadece bir kez meydana gelmişti. Öğle ile ikindi arasında huzuruna bir heyet geldi. O yüzden Allah Resulü öğle namazından sonraki iki rekatı kılamadı. İkindi namazından sonra mübarek eşlerinden birinin odasına giderek iki rekat namaz kıldı. Bu namaz tamamen adetinin dışında olduğu için mübarek eşi neden öyle yaptığını sordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem durumu anlattı. Ümmetin geneli için kılmamayan bir namazın bir kere kaza edilmesi yeterlidir. Ama Hz. Peygamber sal-îallahu aleyhi vesellem başladığı şeyi bir daha terketmeyi sevmediğinden dolayı mü’minlerin annesi Hz. Aişe ile Ümmü Seleme’nin anlattıklarına göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu kazayı ömrü boyunca tekrarladı.
Ramazan ayında ibadet yapmaktan daha çok zevk alırdı. îbn-i Abbâs (ra) şöyle der: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem zaten cömertlik timsaliydi. Ama Ramazan ayı gelip de Cebrail (as) Kur’an-ı Kerim’i dinletince cömertliğinin bir sınırı kalmaz, cömertliği rüzgardan da öne geçerdi. Ramazan ayının son on günü içinde ibadete daha da fazla düşerdi. Hz. Aişe (ra) şöyle diyor: Ramazan’m son on günü gelince, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bütün geceleri uyanık geçirir, eşlerinden uzak kalır, aile fertlerini ibadet için kaldırırdı. Ramazan ayının bu son on gününde genellikle itikâfa girer, yani bütün vakitlerini mescidde kalarak Allah’ı zikir ve ibadetle geçirirdi.
Her gün Kur’an-ı Kerim okurdu. Ebu Davud’un bir rivayetinde, Kur’an-ı Kerim okuma vaktinin yatsı namazından sonraki vakit olduğu, her gün ne kadar sûre okuyacağının belirli olduğu, o miktara göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in Kur’an-ı Kerim okuduğu anlaşılmaktadır. Ramazan aymda Kur’an-ı Kerim’i hatmederdi. Gecenin son bölümünde kalkarak müessir bir sûre veya birkaç âyet okurdu. îbn-i Abbâs (ra) diyor ki:
“Bir keresinde geceleyin Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in gece yarısından sonra uyandığını, gözlerini oğarak kalktığını, gecenin sessizliği içinde gökyüzünde parlayan yıldızlara bakarak şu âyetleri okuduğunu gördüm.”
“Şüphe yok ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde akıl sahipleri için gerçekten âyetler vardır. Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikreder, göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. Derler ki: “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen çok yücesin, bizi cehennemin azabından koru.
Rabbimiz şüphe yok sen kimi ateşe sokarsan, artık onu hor ve aşağılık kılmış-sındır. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
Rabbimiz, biz: “Rabbinize iman edin” diye —imana— çağrıda bulanan bir çağrıcıyı işittik de hemen iman ettik. Rabbimiz günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.
Rabbimiz, peygamberlerine vaadettiklerini bize ver. Kıyamet gününde de bizi hor ve aşağılık kılma. Şüphesiz Sen vaadine muhalefet etmeyensin.
Nitekim Rableri dualarını kabul ederek cevap verdi: “Şüphesiz ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir amelde bulananın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kimi-nizdendir. İşte hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp çıkarılanların ve uğrumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu, Allah katında bir karşılık —se-vap-tır. O Allah ki, sevabın en güzeli O’nun katandadır. (AH îmrân, 3/189-195)
îbn-i Abbâs (ra) diyor ki: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu sırada, baştan başa ruhâniyet ve maneviyât dolu şu etkileyici cümleleri de söylerdi:
“Ey Rabbim! Hamd ve övgü Sana’dır. Sen yerlerin ve göklerin nurusun. Övgü ve hamd Sana’dır. Yerleri ve gökleri ayakta tutan Sen’sin. Hamd ve övgü Sana’dır. Yerlerin ve göklerin ve oralarda ne varsa hepsinin Rabbi Sen’sin. Sen haksin, vaadin haktır, sözün haktır, Sana kavuşmak haktır, cennet haktır, cehennem haktır, kıyamet haktır. Ey Rabbim, Sana teslim oldum, Sana iman ettim, Sana dayandım, Sana sığınıyorum. Sana güvenerek mücadele ediyorum, Senin emrine uydum, gelmiş geçmiş, gizli açık ne varsa kusurlarımı affet. Rabbim sensin, Sen’den başka bir mabûd yoktur.”
Bazan ev halkı iyice uykuya varınca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sessizce yatağından kalkar, Allah’a dua ve niyazla meşgul olmaya başlardı. Hz. Aişe (ra) şöyle der: “Bir gece gözüm açılınca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve-sellem’i yatakta bulamadım. Başka bir eşinin odasına gittiğini sandım. Karanlıkla elimi oraya-buraya uzatıp dolaştığımda, mübarek başını yere koymuş, alnı secdede dua ile meşgul olduğunu gördüm. Bunu gören Hz. Aişe (ra) diyor ki: “Öyle bir şüpheye kapıldığım için pişman oldum ve içimden “Allah’ı bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim, ben neler düşünüyorum, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ne alemde?” dedim.”
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem arasıra geceleri kalkarak tek başına kabristana gider, dua eder ve ağlardı. Bir keresinde Hz. Aişe sessizce peşinden gitti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in Medine Mezarlığı’na girdiğini ve orada dua etmeye başladığını gördü.”
Dua ve namazdan sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem biraz uyurdu: Derin bir uykuya dalmışken hafif bir horultu sesi gelmeye başlar başlamaz hemen sabahın ilk ağartısı kendini gösterirdi, işte o zaman Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem uyanır, sabah namazının sünnetini kılarak mescide giderdi. O zaman mübarek ağzından şu dualar dökülürdü:
“Ey Rabbim! Kalbimi nurlandır, dilimi nurlandır, amelimi ve gücümü nurlan-dır, gözümü nurlandır, önümde-arkamda, altımda-üstümde nur kıl ve bana nurunu lütfet,”
Namazın rükunları içerisinde en az durduğu yer, rükûdan ayağa kalktığında idi. Ama Enes (ra)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem rükûdan sonra o kadar uzun süre ayakta dururdu ki, bizler Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in secdeye gitmeyi unuttuğunu sanırdık.”
Namazın huzurunu bozan şeylerden çok sakınırdı. Bir gün kenarlarında işleme ve saçak olan bir battaniyeyi sırtına atarak namaz kıldı. Tesadüfen namazda gözleri işlemelere ilişti. Namazdan sonra: “Bunu alıp götürün de Ebu Cüheym’e verin ve ondan düz, nakışsız bir battaniye getirin” buyurdu. Nakışlar namazdaki huzurunu bozmuştu.
Bir keresinde kapıya nakışlı ve süslü bir perde asılmıştı. Namazda gözü ona ilişince Hz. Aişe (ra)’ya: “Bunu oradan kaldır, nakış ve süsleri namazda kalbimin huzur bulmasına mani oluyor” buyurdu.”