Mekke Sehri; İslam Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V.) in doğduğu, çocukluk ve gençlik yıllarını yaşadığı, 40 yaşına geldiğinde de Peygamberlik görevinin kendisine verilip, islam”a davetin ilk 13 yılının gerçekleştiği kutsal bir belde olması cihetiyle, İslam tarihinde çok önemli bir mevkiye sahiptir.
Diğer taraftan Hz. İbrahim (A.S)’dan beri, tevhid inancının merkezi olan Mekke; İslam peygamberi Hz.Muhammed (S.A.V)’in, insanları son din olan islam”a davet ettiği o günlerde adeta putperetsliğin merkezi haline gelmiş idi. Allahın Rasulü 13 yıl Mekke de insanları Allahın dinine davet etti. Mekkeli müşrikler bu ilahi davete kulak vermedikleri gibi, Allah Rasulüne ve ilk müslümanlara akıl almayacak ceza ve cefa etmekten geri kalmadılar. Nihayet miladi 622 yılında Allahın emriyle Peygamber (S.A.V) ve müslümanlar Mekke”den Medine”ye hicret ettiler.
Hicretten sonra Medinede rahat bir nefes alan Müslümanlar, burada islam devletinin temelini atmışlar ve islamiyet hızla yayılmaya baslamıstır. Hicretin 6. yılında Mekkeli müşrikler ile barış içerisinde yaşamıyı sağlayacak 10 yıl süreyle Hudeybiye antlasması imzalanmıs ve bu antlasma 2 yıl sonra Mekkeli müşrikler tarafından bozulmustur. Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V) 630 yılında Mekkeyi fethetmeye karar verdi. 10.000 kisilik islam ordusu dört koldan Mekkeye girdi. Peygamber Efendimiz, Mekkenin kan dökülmeden alınmasını istiyordu. Bunun için askerlere;” Kesinlikle kan dökmeyin, silahlı çatışmaya girmeyin” buyurdular.
Mekke’yi feth etmeye karar veren Hz. Peygamber sahabelerden sefere çıkmak için hazırlanmalarını istedi. Ancak nereye doğru sefere çıkılacağını açıklamadı.
Sahabiler kısa sürede hazırlıklarını tamamlayarak çevredeki kabilelerin katılmasıyla on bin kişilik bir ordu meydana getirdiler. Hz. Peygamberin önderliğindeki bu muhteşem ve şerefli ordu, dünyanın en muhteşem ve en şerefli şehri olan Mekke’yi feth etmek üzere yola çıkmıştı. İslam ordusu Mekke yakınlarına geldiğinde müşriklerin lideri durumundaki Ebu Süfyan bu muhteşem güç karşısında teslimiyet göstermekten başka bir yol bulamamıştı.
Mekke”ye dönen Ebu Süfyan “”Ey Kureyşliler ! İşte Muhammed (s.a.v.), karşı koyamayacağınız büyük bir orduyla yanıbaşınıza gelmiş bulunuyor. Müslüman olunuz da selamete eriniz.”” diye yüksek sesle hitab etti. Daha sonra da devamla Hz. Peygamberin kendisine söylemiş olduğu;””Kim, Ebu Süfyan’ın evine sığınırsa o güvendedir, kim evine girip kapısını kaparsa o güvendedir, kim Mescid’i Haram”a sığınırsa o güvendedir.”” cümleyi tekrar ederek konuşmasını bitirdi.
Bu haberi duyan Kureyşliler bir iki küçük itirazın dışında topluca teslim olmaktan başka çarelerinin olmadığını anlayarak, çaresizlik içinde hiç bir direnişe kalkışmadan söylenenleri yaptılar. Ve İslam ordusu Mekke’yi, bazı küçük olayların dışında hiçbir direnişle karşılaşmadan, Hicret’in sekizinci yılının Ramazan ayında, bir Cuma günü feth etmiş oluyordu. Hz. Peygamber Mekke’ye, büyük bir zafer elde etmiş komutan edasıyla değil, bilakis Allah’ın kendilerine nasip ettiği bu zaferden dolayı, başı öne eğik, ağlayarak Fetih suresini okur bir vaziyette girmişti. Bu şekilde tevhid inancının sembolü ve müslümanların Kıblesi olan Kabe’nin içinde bulunduğu Mekke feth edilmiş oluyordu.
Fethin hemen ardından, Kabenin putlardan temizlenmesini emreden Peygamber Efendimiz, makam-ı ibrahimde namaz kıldı ve orada toplanan insanlara bir hutbe irad etti. Peygamberimiz bu hutbesinde: Allahın birliğini, insanların eşit olduğunu, kan davalarının kaldırıldığını anlattıktan sonra, Kur”anın diliyle söyle hitab ettiler:
– “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Tanışasınız diye sizi miletlere, kabilelere ayırdık. Sizin Allah katında en şerefliniz, O”ndan en çok sakınanızdır. Süphesiz Allah bilir ve işitir.”
Alllahın Rasulünü mahçup bir vaziyette dinleyen Mekkeli müşrikler, boyunlarını bükmüş, haklarında verilecek kararı bekliyorlardı. Peygamberimiz (S.A.S) kendilerine sordu:
– Ey Kureys topluluğu! Hakkınızda ne yapacağımı sanıyorsunuz?
Mekkeli müsrikler ise:
– Sen asil ve serefli bir kardeşsin dediler:
Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.S ).” Bu gün sizi kınamak yok, hepiniz serbestsiniz” buyurarak; islamiyette nefis için, kin ve intikam olmadığını açıkça ortaya koymustur. Hz Peygamberin bu engin hoşgörüsü ve bütün insanlığı kucaklayan merhameti karşısında bütün Mekkeliler kısa bir süre içerisinde, islam’la şereflenmislerdir.
Netice itibariyle, Mekkenin fethinden sonra Peygamberimiz (S.A.S.) in tutum ve davranışlarını örnek alan Müslümanlar, tarih boyunca; feth ettikleri yerlerde kimsenin inancına, malına, namusuna asla dokunmamışardır. Bu yönüyle de Mekkenin fethi; İslam tarihinde insanlığın geleceğine ışık tutması noktasında büyük bir iz bırakmıstır.