Allah (c.c) kullarına zulmetmekten münezzeh olduğu gibi onların haklarını birbirinden almamaktan, birinin öbürüne zulmetmesine göz yummaktan da son derece münezzeh ve âlidir.
Bismillahirrahmanirrahim
“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Her şeyi biz belirli bir miktar ile indiririz.” (Hicr / 21)
Adl, sözlükte eşit muamele ve denge anlamına gelir. Âdil ise, kendisinden adalet sadır olan kimse demektir. “Asla zulmetmeyen, hakkaniyetle hükmeden, haktan ve doğrudan başkasını söylemeyen, bütün icraatında bu şekilde hareket eden ” diye de tanımlanmıştır.
Allahın 99 İsmi ve Anlamları Detaylı Bilgi İçin Tıklayın!
Adl ismi, sadece meşhur Esma”i Hüsna hadisinde geçmekte, Allah (c.c)”ın vasfı olarak bu kalıpla Kur”an”da geçmemektedir. Ancak, Allah”ın kâinat ve varlıkları dengeli olarak yarattığı ve adaleti gözettiği çok kere ifade edilmektedir. (Abdülaziz Hatip)
Adl; mutlak adalet sahibi, dilediği her şeyi yapma hakkı olan ve kullar üzerinde hükmü geçerli olandır.(Razi)
El-Adl, itidal kelimesinden alınmış olup doğruluk demektir. (İzzettin Cemel)
El-Adl, adaletinden korkulan ve ihsanından ümit kesilmeyen kimseye denir. Onun fiillerindeki adaleti, sözlerinin doğruluğunun delilidir.(Konevi)
Adalet, eşyayı layık oldukları yerlerine koymak ve menzillerine indirmektir. Zulüm de eşyanın yerinden başka bir yere konulmasıdır.(İbni Kayyım)
Adalet ismi, hüküm ve hikmeti ve bunlarla ilgili bütün sıfatları kapsar. Adaletin zıddı olan zulüm sıfatı, heva sahibi olan ve bu hevasına tabi olan veya başkasına ait olan hakkı sahibine vermeyen kimselere verilir. Allah”u Teâlâ”nın adaleti tam ve mükemmeldir. Eğer Allah (c.c), Peygamber ve Nebilerin kendisine en yakın melekleri ve salih kulların da aralarında bulunduğu bütün varlıklara, isyankâr ve inkârcılara azap ettiği gibi azap etse bu O”nun adaletinden sayılır. Aynı şekilde inanan-inanmayan ayrımı yapmaksızın bütün herkesi Cennetine koyup onlara nimetler verse bu da O”nun adaletinden ve fazlı kereminden sayılır.
“Rabbi”nin sözü, doğruluk bakımından da adalet bakımından da tastamamdır. O”nun sözlerini değiştirebilecek yoktur.” (En”am / 115)
Allah (cc)”ın sözleri doğru ve adaletli olduğuna göre Kendisi de mutlak adalet sahibidir. Çünkü adil ve doğru sözler O”nun sözleridir. Allah”ın her fiili O”nun sözüyle gerçekleşir ve her sözü de doğrudur. (Kurtubi)
Allah âdildir. Haksızlık ve zulüm yapmaz, hikmetle emreder adaletle hükmeder. Ne hesabında ne takdirinde ne kahrında ne gazabında ne de faaliyetlerinde, Allah (c.c) zulmedici değildir. Adiliyyet tabiri Cenab-ı Hakkın hem ismine hem fiiline hem sıfatına hem de mukaddes hallerine işaret eder.
Risale-i Nur”da Adl ism-i şerifinin, Hz. Ali (r.a) ve İmam-ı Azam tarafından ism-i azam olarak kabul edildiği geçer. Allah-u Teâlâ”nın adaleti hakkında da şunlar zikredilir: “Adalet-i mahza-i Kur”aniye; bir masumun hayatını ve kanını hatta umum beşer için de olsa heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.”
“Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Maide / 32) Ayetin mana-i işarisi ile bir masumun hakkı bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selameti için feda edilmez. Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne-büyüğüne bakılmaz.
Allah (c.c) kullarına zulmetmekten münezzeh olduğu gibi onların haklarını birbirinden almamaktan, birinin öbürüne zulmetmesine göz yummaktan da son derece münezzeh ve âlidir.
Risale-i Nurda adalet iki başlık altında verilir: Müspet adalet ve menfi adalet.
Müspet adalet: Hak sahibine hakkını vermek, ihkak-ı hak yani her yaratığa, her hayat sahibine varlığı için gerekli her şeyin en güzel surette verilmesidir. Şu kısım adaletin bu dünyada bedahet (apaçık) derecesinde ihatası vardır. Çünkü her şeyin istidat lisanıyla (yetenekleriyle) ve ihtiyac-ı fıtri lisanıyla (yaratılıştan gelen ihtiyaçlarıyla) ve ıztırar (çaresizlik) lisanıyla Fatır-ı Zülcelal”den istediği bütün matlubatını, vücut ve hayatına lazım olan bütün hukukunu, mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bil müşahede veriyor. Demek adaletin şu kısmı vücut ve hayat derecesinde kat”i vardır.
İmam-ı Gazali Adl ismi ile ilgili olarak şu açıklamayı yapar: “Adilin adaletini bilmeyen O”nu tanıyamaz. Adil”in fiillerini bilmeyen de O”nun adaletini bilemez. Bu vasfı anlamak isteyenin, engin göklerin yüceliklerinden yerin derinliklerine kadar, şanı yüce Allah”ın fiillerini ilmen ihata etmesi, iyice bilmesi gerekir. Onun bu bilme temaşası kâinatın herhangi bir yerinde bir uygunsuzluğun, bir kusurun bulunmadığını müşahede edinceye kadar devam etmelidir.”
Kul Allah (c.c)”ın mahlûkatında bir kusur, bir uygunsuzluk bulunmadığını görünce; gözünü tekrar kâinata çevirir, yine bakar, yine bir kusur göremez. Sonra bir kere daha bakar, yine herhangi bir eksiklik göremez. Artık var olduğunu sandığı kusuru bulamamış olarak geri döner. Kâinattaki fevkalade nizam ve intizam kendisini hayrete düşürür. Her bir varlığı kendine has mahalline yerli yerince koymuştur. Bu vasfıyla da Allah (c.c), Adil”dir.
Mesela, insanoğlu önce kendine baksın. Tıpkı kâinat muhtelif cisimlerden meydana gelmiş olduğu gibi, insan vücudu da çeşitli uzuvlardan meydana gelmiştir. Allah (c.c) onun vücudunu önce et, kemik, deri vs. kısımlarına ayırmış; kemikleri birer iç direk, etleri bu kemiklerin koruyucusu, deri kısmını da et kısmını koruyucusu yapmıştır. Eğer Allah (c.c) onları bu tertip üzere değil de bunun aksi tertiple yaratmış olsaydı, yani kemikler en dışta, et kısımları onun altında ve diğer kısımları da en içte olsaydı, muhakkak ki düzen bozulurdu.
Çoğu insanın içine düştüğü bir hata da eşitlik ve adaleti bir saymalarıdır. Hâlbuki mutlak eşitlik, yani her şeyin her yönüyle birbirinin aynı olması adalete zıttır. Mesela; bir fabrikatör fabrikasının büyüklüğünü, bölmelerini, motorlarını, kazanlarını, ta en küçük cıvatasına varıncaya kadar her şeyini hikmet ve adaletle tanzim eder. Ortaya mükemmel bir fabrika çıkar. Mutlak eşitlik bu nizamı harap eder…
Nevin Yapıcıoğlu / Nisanur Dergisi