Er-Rezzâk “Rızıkları ve rızık verdiği varlıkları yaratan, rızıkları onlara ulaştıran, rızıklarla faydalanmalarını temin edendir.” Rızık, hayatın muhafazası ve devamı için gerekli olan yiyecek, içecek, giyecek, mesken gibi maddi ve manevi şeylere denir. Her varlığı dilediği şekilde rızıklandırana Râzık, üstlendiği rızkı devamlı bir şekilde, tekrarla, bolca verene de Rezzâk denir.
Bismillahirrahmanirrahim.
“Kuşkusuz Allah rızık verendir, metin kuvvet sahibidir.” (Zariyat / 58)
Er-Rezzâk “Rızıkları ve rızık verdiği varlıkları yaratan, rızıkları onlara ulaştıran, rızıklarla faydalanmalarını temin edendir.” (1)
Rızık, hayatın muhafazası ve devamı için gerekli olan yiyecek, içecek, giyecek, mesken gibi maddi ve manevi şeylere denir. Her varlığı dilediği şekilde rızıklandırana Râzık, üstlendiği rızkı devamlı bir şekilde, tekrarla, bolca verene de Rezzâk denir.
Hayatın devamı için gerekli ve esasında fayda olan rızık iki kısımdır.
Maddi rızık birinci kısım rızık olup, beden için gerekli olan yiyecek ve giyecek gibi şeylerdir. Bu rızık çeşidine zahiri rızık ve sûri rızık gibi isimler de verilmiştir. Bunların helal ya da haram olması onları rızık olmaktan çıkarmaz.
Canlılara lazım olan bu rızıkların var olabilmesi, yeryüzünün hayatına bağlıdır. Güneşi, ayı, dünyayı emri altında tutup, baharı getiren zamanın sahibine bağlıdır. Zeminin yağmur ile dirildiği baharı O (CC)”ndan başka kim getirebilir ki!
Kâinatın içindeki bütün unsurları emri altında, bir tedbir ve terbiye ile çalıştıramayan; bir çileği yaratamaz. Hissiz ve şuursuz toprak-hava-su bizim çileğe veya ıspanağa olan ihtiyacımızı nerden bilsin ya da yapmayı nasıl bilsin veya yapabilsin! Demek ki Rezzâk ancak O (CC)”dur, bütün sebepler de sadece Rezzâk namına takdim işini yapan memurlardır.
Hayat tarzı ve rızkı ayrı, iç içe yüzbinlerce hayvan ve bitkinin ihtiyaçları olan rızkı, olması gereken vakitte Kerimane bir tarzda verir. İhtiyaçlarına ulaşacak gücü ve isteyecek dilleri olmayan bu canlılara, sonsuz rahmet, adalet, hikmet ve inayetle umulmadık yerlerden ve olması gereken ölçüde yine ancak Rezzâk-ı Kerim-i Hakim verir. Yüce kelamında da şöyle bir hatırlatma yapar:
“Eğer Allah rızkı kulları için bolca yaysaydı, yeryüzünde taşkınlık yapar ve azarlardı, fakat dilediği kadar bir ölçü ile indirir.” (Şura / 27)
Yeryüzünü, bütün canlıların rızıklarını olması gereken bir ölçü ve düzende yetiştiren bir tarla, bir harman, bir mutfak şeklinde yaratmış. Rezzâkiyet kanunuyla dağları hayat sahiplerine ve insanlara lazım olan madenler, ilaçlar gibi hayata lazım olan şeylere bir mahzen şeklinde var etmiştir.
Yine her ferdi, her organı hatta her hücreyi tedbiren, yedek rızkının muhafazasını sağlayan depolar ve ihtiyaçlarını yetiştiren tarla hükmündeki sistemlerle donatmıştır. İhtiyaçları olan rızıkları onların iktidar ve ihtiyarı haricinde veren yine O (CC)”dur.
Toprağı bitkiye, bitkiyi hayvana, hayvanı insana rızık yapan besin zincirinin halkalarını iç içe geçiren Rezzâk-ı Hakim”den başkası mıdır? Nasıl ki kâinattaki pek çok hikmetler insana bakıyor, insan hayatının merkezinde de “rızık” olup birçok hikmet ve maslahatlar O (CC)”na yöneliktir ve O (CC)”nun vasıtası ile gerçekleşir. Ahiretteki ebedi asıllarına, bir numune olarak verilen bu rızıklar, insanın varoluş gayesi olan şükür ve hamdın en zengin bir kaynağıdır.
Allah-u Teâlâ bedenin ihtiyacını giderecek çeşit çeşit tat, renk ve kokuda yaratır ki; her türlü iştihayı harekete geçirsin. Bununla da bir nevi kullarını yemeğe davet eder ve o rızıklar vasıtası ile kendini tanıtır. Rızık, yaratılış gayesi olan ubudiyet, dua ve ricaların en kapsamlı bir menbaıdır. Kul zahiren belirsiz ve tesadüfe bağlı gibi görünen rızık için, şükrü şefaatçi yapıp dua ile isteyip, tezellül ile ubudiyetini gerçekleştirir.
Manevi rızık ikinci rızık çeşidi olup “Bâtıni rızık, ruh ve kalbin rızkı” diye de adlandırılmıştır. “Bâtıni rızık, marifetler, mukâşefelerdir ki bunlar kalpler için hazırlanmış en şerefli rızıklardır. Çünkü bunun semeresi ebedi hayattır.” (2) Ruh ve bedenden meydana gelen insan, maddi ve manevi rızkı isteyen duygularla donatılmış ve önüne bütün bir kâinat sofra olarak konulmuştur. Üstad, kâinattaki gül çiçeğinin yaprakları gibi birbiri içinde sarılı yüzbinlerce farklı sofraları şöyle sıralar.
Rezzâk-ı Kerim bütün nimetlerin esası olan vücudu insana vermiştir. Beden için lazım olan gıdaların temini için iştihalı bir mide ve o mide için bütün yiyecekleri bir nimet sofrası halinde insanın önüne koymuştur.
İnsana verdiği nimetleri çoğaltmak ve daha başka gayelerle, hassasiyetli bir hayat vermiştir. Bedenin rızık isteyen midesi gibi, hayat ile bahşedilen görme, işitme gibi duyular da kendi rızıklarını isterler. Eller hükmündeki bu duyulara, bütün şehadet âlemi bir sofra gibi sunulmuştur.
Daha fazla nimetlenme vesilesi olan insaniyeti de vererek sofrayı aklın elinin yetişebileceği oranda genişletmiştir. İnsana verdiği zengin özelliklerle istifade dairesini alabildiğince büyütmüştür.
Dahası ahsen-i takvimde yaratılan insanı âlâ-yı illiyine çıkaran ve “İnsaniyet-i Kübra” konumuna getiren, iman ve İslamiyet nimetini vermiş ve böylelikle bütün bir kâinatla beraber Esma-i Hüsna”nın dairesini de kapsayan bir nimet, saadet ve lezzet sofrasını bağışlamıştır. Böylece insan en yüksek ve en dakik ilim olan imanın nuru ile kendisini, kâinatı, geçmişi ve geleceği anlamış ve onunla ebedi nimetlere ulaşmaya bir kapı bulmuştur.
Mü”mine ferşten arşa, zerreden ta güneşe kadar dizili olan mertebelerden imanın bir nuru olan “Muhabbetullah” sunulmuştur. Sahibini arayan kalbe sonsuz bir nimet, saadet ve lezzet ihsan edilmiştir.
Evet! Her bir latifemizin rızkı ayrı ayrıdır. Nasıl gıdasızlıktan bedenin organları rahatsızlanır ve maddi hayatımız tehlikeye girer öyle de manevi azalarımız olan latifelerimizin gıdasız kalmaları halinde ruhumuzun hayatı da tehlikeye girer.
Ahir zaman fitnesinin içindeki İslam”dan uzak şimdiki insanların, fen ve felsefeden gelen ve her türlü kötülüğün tavan yaptığı böylesi bir ortamda, ruh sağlığını muhafaza etmesi zorlaşmıştır. Belki en hafif hastalık şekli “sıkılıyorum” ile ifade edilir. Bu sıkıntı malayani şeylerle uğraşmak, değişik zevklerin peşinden koşularak giderilmeye çalışılır. Yarasının kanamasını durdurmak için ağzını yemekle doldurur ve “kanamam bir türlü durmuyor” diye de şikâyet eder. Bu durum maalesef depresyon, uyuşturucu, intihar gibi ciddi sonuçlar da doğurabiliyor.
Nasıl ki bedenin protein, vitamin gibi çeşitli şeylere ihtiyacı var, ruha bağlı latifelerimizin de ihtiyaçları farklı farklıdır. Mesela aklın gıdası tefekkürdür, marifetullahtır. Kalbin ve ruhun gıdası zikirdir, muhabbetullahtır. Vicdanın gıdası güzel ahlaktır… Kalbin tatmin olması ve hayatının muhafazası için gerekli olan “zikir” gıdasının ölçüsü hakkında seydamızın şu tespiti çok güzeldir:
“Cismani ihtiyaç gibi, manevi hacat dahi muhteliftir. Bazısına insan her nefes muhtaç olur; cisme hava, ruha HÛ gibi. Bazısına her saat; Bismillah gibi…” (3)
Elhamdulillahirabbilalemin.
Nevin Yapıcıoğlu / Nisanur Dergisi