Pupa yelken ilerlemek deyiminin anlamı
* Yelkenlerin arkadan esen rüzgârla dolması.
* Hiçbir şeye bağımlı olmadan.
Örnek: Sicim gitgide boşalıyor, gemi hafif yana yatarak pupa gidiyordu. (S. F. Abasıyanık)
Örnek 2: Batı’da bilimsel araştırmalar, dramatik icat ve keşifler, pupa yelken ilerliyor. (T. Halman)
Örnek 3: Pupa yelken açıldık denize.
Papara yemek deyiminin anlamı ve hikayesi
* Çok azarlanmak, iyice azar işitmek.
(Papara: Orta oyununda zurnanın adı, sütle ıslatılarak yenen ekmek.)
Papara yemek deyiminin hikayesi
Eskiden de nüfusu çok olan İstanbul’a bazen ekmek deniz yoluyla başka illerden getirilirdi. Çuvallara doldurulan sıcak ekmekler, ezilerek hamura döner, Köprü’den Beykoz’a gelinceye dek de deniz suyunu yiyerek iyice ekmeklikten çıkar, tadını değiştirirdi.
İskeleden Beykoz’daki ilköğretim okulu olan Darü’leytam gelinceye dek de bir kez daha yoğrulup çuvalların ipliklerine yapışırdı. Bu hamur topaklarını çocuklar yiyemeyeceğinden bunlardan ‘papara’ yapılırdı. İçinde upuzun iplik parçaları bulunan hamur topaklar, kazanlara doldurularak üzerine biraz yağ karıştırılmış kaynar su boca ediliyor, iyice karıştırılarak bir kez daha hamur hâline getirildikten sonra karavanalara doldurulup yemekhanelere gönderilirdi. Bu yüzden Beykoz Darüleytamı’nm paparası çocuklar arasında çok ün kazanmıştı. Böylece çocuklar, kendilerine karşı olan her türlü olumsuz davranışı papara yemek deyimiyle açıklar olmuşlardı.
Pabucu dama atılmak deyiminin anlamı ve hikayesi
* Daha iyisi bulununca vazgeçilmek.
* Kendisinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek, değer ve itibarını kaybetmek.
* Herhangi bir konuda geçilmek,aşılmak.
* Ahi teşkilatında hileli iş yapanlara verilen dükkan kapatma veya işten men etme cezası.
Örnek: Yeni bir elektrikçi aldılar, desene Murat’ın pabucu dama atıldı.
Pabucu dama atılmak deyiminin hikayesi
Eskiden Ahilik teşkilatı bugünün TSE’sine benzer bir işlev görürlerdi. Bir müşteriden bir şikâyet geldiği zaman, şikâyet edilen dükkâna gidilir ve şikâyetin haklı olup olmadığı İncelenirdi. Eğer haklı bir şikâyetse, her branş için ayrı bir ceza uygulanırdı. Ayakkabıcı esnafı için uygulanan ceza ise, bozuk ayakkabıların alınıp dükkânın damına atılmasıydı. Böylece o dükkânın bozuk mal ürettiği anlaşılır ve esnaf çok müşteri kaybeder, zarar ederdi.
Parmağını bile oynatmamak deyiminin anlamı
* Hiç tepki göstermemek, kayıtsız kalmak.
* Duymazdan gelerek yardımda bulunmamak.
Örnek: Beni dövdüler ama o parmağını bile oynatmadı.
Parmak basmak deyiminin anlamı
* Önemli bir noktaya dikkat çekmek.
* İmza yerine parmağı mürekkebe batırmak (genellikle sağ elinin başparmağının ucuna mürekkep sürerek, imza yerine geçmek üzere, bir yere bastırmak).
Örnek: Ücret artışı konusuna parmak basmak kimsenin aklına gelmemişti.
Örnek 2: Ben bu dileğin altına bilmem kaç kuruşluk pul yapıştırtıp, binlerce yurttaşa parmak bastırtıp yirmi metre uzunluğunda bir dilek kâğıdı olarak size sunabilirdim. (N. Hikmet)
Örnek 3: Bu arada benim öteden beri gözüme çarpan bir noktaya şimdi parmak basacağım. (B. Felek)
Parmak ısırtmak deyiminin anlamı
* Kıskandırmak.
* Herhangi bir davranışıyla şaşırtmak, şaşkınlık vermek.
Örnek: Yaptığım tatlıyı görünce parmaklarını ısıracaklar.
Parmak kadar deyiminin anlamı
* Küçücük.
* Yaşça pek küçük, henüz çocuk.
Örnek: Parmak kadar çocukla iş yapılır mı?
Parmak kaldırmak deyiminin anlamı
* Bir toplulukta tek parmağı havaya kaldırıp söz almak.
* Sınıfta ya da bir toplantıda, söz istemek anlamına gelmek üzere, işaretparmağını açık bırakıp öteki parmakları kapalı tutarak eli yukarı kaldırmak.
* Olumlu oy vermek için el kaldırmak.
Örnek: Parmak kaldırarak söz istemeyi öğrenin artık!
Parmakla gösterilmek deyiminin anlamı
* Az ya da değerli olduğu için dikkat çekmek. (Kişiler için de kullanılır.)
* Az bulunmak.
* Çok ünlü bir kimse olmak.
Örnek: Eskiden liseyi bitiren parmakla gösterilirdi.
Örnek 2: Artık çevresinde parmakla gösterilen biri olmuştu.
Örnek 3: İbrahim, çevresinde parmakla gösterilen bir adamdı.
Parmaklarını yemek deyiminin anlamı
* Yemeği çok beğendiğini ifade etmek için kullanılır.
* Bir yemeğin çok lezzetli olduğunu anlatmak için kullanılır.
* Yenilen şeyin çok güzel ve lezzetli olması.
Örnek: Böreği değil, parmaklarımızı yedik âdeta.
Örnek 2: Makarna o kadar güzeldiki parmaklarımı yedim.
Parsayı toplamak deyiminin anlamı
* Bir yerdeki bütün kazancı almak.
* Verilen emek karşılığını, emek veren değil, bir başkası almak.
Örnek: Biz durmadan çalışalım parsayı da başkası toplasın olmaz öyle şey!
Partiyi kaybetmek deyiminin anlamı
* Kazanmak istediği bir mücadeleyi kaybetmek.
* Bir kazancı karşındakine kaptırmak.
* Başkasıyla çekiştiği bir konuda yenilmek.
Örnek: Kızın gözlerinden damla damla yaşlar akıyordu. İmam partiyi kaybediyordu. (H. E. Adıvar)
Pusulayı şaşırmak deyiminin anlamı nedir
* Yönünü kaybetmek.
* Doğru tutum ve davranışlardan ayrılmak.
* Doğruluktan dürüstlükten, doğru tutum ve davranıştan ayrılmak.
* Güç bir duruma düşerek ne yapacağını bilemez olmak.
Örnek: İyice pusulayı şaşırmadan uyarmalıyız onu.
Örnek 2: Aramızda bir profesör, bir de doçent vardı, hepimiz çoktan pusulayı şaşırmıştık. (B. R. Eyuboğlu)
Pusuya düşmek deyiminin anlamı
* Kendisine kurulan tuzağı fark edemeyerek zarar görmek.
* Tuzağı kuran kimsenin saldırı alanı içine girmek.
Örnek: Eyvah, pusuya düşürdüler bizi!
Put gibi durmak deyiminin anlamı
* Hareketsiz, hiç kımıldamayan.
* Kımıltısız, sessiz, anlamsız bir bakışla.
Put kesilmek deyiminin anlamı
* Sessiz ve hiç kıpırdamadan durmak.
* Donuk, sessiz ve kımıltısız bir durum almak, put gibi durmak.
Örnek: Onun bağırmasıyla herkes bir anda put kesildi!
Örnek 2: Görmediniz mi, adını söyleyince herkes put kesiliyor. (A. H. Tanpınar)
Püf noktası deyiminin anlamı ve hikayesi
* Bir şeyi yapmak için en önemli husus.
* Bir işin en ince, en önemli, en can alıcı yeri.
Püf noktası ile ilgili cümleler
– Çınar ağacının büyümesinin püf noktasını öncesinde öğrenmiştir.
– Yemek yaparken püf noktasına dikkat edilmeli yoksa o lezzet yakalanamaz.
– Mesleğin ustası olacaksan işin püf noktasını öğrenmekle başlayacaksın.
– Her işin bir sırrı vardır püf noktasına dikkat ederek yapılır.
– Elektriği düşürmek için püf noktasını bilmeli.
– Dondurma yemeninde bir püf noktası vardır.
Püf noktası deyiminin hikayesi
Zamanın birinde bir çömlek ustası ve çırağı varmış. Çırak bir gün artık usta olduğunu iddia ederek kendine dükkân açmaya karar vermiş ve bunu ustasına söylemiş. Usta ise, “Evladım sen daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun.” deyince çırak bir şey anlamamış ve ustasının onu kaybetmek istemediği için bir şeyler uydurduğunu düşünerek gidip dükkânı açmış fakat yaptığı tüm çömlekler bir süre sonra çatlıyor, o ise bunu engellemek için ne yapsa olmuyormuş.
Sonunda dayanamayarak ustasına gidip bu durumu sormuş. Usta, “Sen beni dinlemeyerek gittin fakat ben sana bu işin püf noktasını öğreteyim.” diyerek çömlek tezgâhına oturmuş, çömleği yaparken ara sıra çömleğe hızlıca “Püff” diyerek üflüyor ve çamurun içinde hava kabarcıkların patlatarak, ileride çanağın çatlamasına yol açmalarının önüne geçiyormuş.
Pabuç bırakmamak deyiminin anlamı
* Pes etmemek, bir mücadelede yenilmemek.
* Hiçbir şeyden korkmamak, çekinmemek, yılmamak.
* Yapacağı bir işten, korku sebebiyle vazgeçmemek, aldırmamak, korkmamak, yılmamak.
Pabuç bırakmamak ile ilgili cümleler
– Ben öyle olur olmaz insanlara pabuç bırakmam.
– Adam çok esleyip gürledi ama ben pabuç bırakmam.
Pabuç pahalı deyiminin anlamı
* Zor bir durum içine düşmek.
* Bir kimsenin uğraşmaya kalktığı kişinin kendinden güçlü, dişli çıkması durumunda söylenir.
* Herhangi bir durumun ya da girişilen bir işin sonunda zararlı çıkma olasılığı bulunduğunu belirtir.
* Can güvenliği olmadığı için işten vazgeçilme ihtimali bulunduğu anlaşılır.
Örnek: Kabadayı bir nara attı, ama karşısındaki bıçağını çekince, baktı pabuç pahalı, kaçmaya başladı.
Örnek 2: Baktı ki pabuç pahalı, hemen geri döndü.
Paçaları sıvamak deyiminin anlamı nedir
* Bir işe başlamak üzere hazırlanmak, kolları sıvamak.
* İşe var gücüyle girişmeye hazırlanmak.
Örnek: Bir an önce paçaları sıvayıp işe başlamak istiyordu.
Örnek 2: Paçaları sıvadı, bir beygir kiralayıp köy köy dolaştı. (E. E. Talu)
Paçası düşük deyiminin anlamı
* Giyim-kuşamına özen göstermeyen, kılıksız, pasaklı kimse.
* Giyimine, kılık kıyafetine pek dikkat etmeyen, sünepe.
Paçavrasını çıkarmak deyiminin anlamı
* Çok hırpalamak, sağlam yerini koymamak, işe yaramaz bir duruma getirmek.
Örnek: Beş kişiydiler, adamın paçavrasını çıkardılar.
Paçayı kaptırmak deyiminin anlamı nedir
* Ele geçirilmek, yakalanmak.
* Bir işten kendini kurtaramamak.
* Giriştiği işten vazgeçmek istediği hâlde kendini kurtaramamak.
* Dilediği gibi davranamamak.
Örnek: Paçayı kaptırdık bir kere, yakamızı kurtaramıyoruz.
Paçayı kurtarmak deyiminin anlamı
* İçinden çıkılması zor bir durumdan kurtulmak.
* Bir ilişkiden veya önce girişip sonra pişman olduğu bir işten yakasını sıyırmak.
Kendini bir dertten, tehlikeden veya zor durumdan kurtarmak.
Örnek: Çok şükür şu belâlı işten paçayı kurtardık.
Örnek 2: Varımızı yoğumuzu teknenin oturmamış tarafına aktararak paçayı kurtardık. (B. R. Eyuboğlu)
Örnek 3: Bu kadar çapraşık işlerin üstesinden gelip paçayı sıyırdığından haklı olarak gurur duyuyordu.
Paha biçilmez deyiminin anlamı
* Çok yüksek bir değere sahip olduğundan, değeri tam olarak belirlenemeyen.
* Değeri ölçülemeyecek denli yüksek (Çok pahalı, kıymeti ölçülemeyecek kadar yüksek).
Örnek: Paha biçilemez tablolar sergilenmişti.
Pahalıya mal olmak deyiminin anlamı
* Sahip olmak için büyük masraf gerektirmek.
* Büyük bir çaba ve özveri sonucu elde etmek.
* Büyük zarar ve sıkıntıya neden olmak.
* Kolay elde edilememek; para, özveri ve emek gerektirmek; zarara ve sıkıntıya yol açmak.
Pahalıya mal olmak ile ilgili cümle
– Ev ona pahalıya mal olmuştu.
– Bu ev size pahalıya mal olsa gerek.
Püsküllü bela deyiminin anlamı
* Çok fazla dert ve sıkıntıya neden olan bela.
* Çok büyük sıkıntı ve zarar veren kimse ya da şey.
* Kişinin başını derde sokan kişi veya durum.
Örnek: Başıma püsküllü bela kesilen şemsiyeyi nerede unuttum, nerede bıraktımsa, er geç gelip beni buldu. (S. Birsel)
Pas geçmek deyiminin anlamı
* Vazgeçmek, caymak.
* Bir sırada sırasını bir sonrakine devretmek.
* Üzerinde durmamak, önem vermemek, aldırış etmemek.
* Bazı iskambil oyunlarında o ele katılmamak.
Pasaportunu eline vermek deyiminin anlamı
* Kovmak, işten atmak, işine son vermek.
Örnek: Patron üç işçinin pasaportunu eline verdi.
Patırtı çıkarmak deyiminin anlamı
* Gürültü yapmak, kavgaya sebep olmak.
* Kavga, kargaşa, gürültü çıkarmak.
* Gürültülü bir kavgaya yol açmak.
Örnek: Patırtı çıkarmadan oturun, babanız uyuyor.
Patlak vermek deyiminin anlamı
* Gizli kalması istenen bir olayın birden ortaya çıkması.
* Gizli kalması istenilen ya da hoş olmayan bir durum, bir olay ansızın ortaya çıkmak.
Örnek: Kim der di ki savaş bu sabah patlak verecek.
Örnek 2: İnsanın vuzuhsuzluk içinde her an bir hadisenin patlak vermesini beklemesi kadar fena bir şey tasavvur edilemez. (E. İ. Benice)
Pay biçmek deyiminin anlamı
* Ders çıkarmak için bir şeyle kıyaslamak.
* Bir fikir elde edebilmek için, durumu bir şey ile kıyaslamak.
* Durumu bir kişi veya bir şeyin durumu ile karşılaştırıp yargıya varmak.
Pay çıkarmak deyiminin anlamı
* Bir olaydan kendi için bir ders çıkarmak.
* Bir olaydan deneyim kazanarak tutulacak yolu belirlemek.
* Bir olay ya da davranıştan tecrübe kazanmak, hisse kapmak, tutulacak yolu belirlemek.
Örnek: Bununla beraber muhtar, bu vakadan köyün davası için bir pay çıkarmayı ihmal etmemektedir. (R. N. Güntekin)
Pay vermek deyiminin anlamı
* Bir kişiye bir kazançtan hisse vermek.
* Küçüğe büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak.
Payını almak deyiminin anlamı
* Kendi hakkını almak (bir şeyden kendi payına düşeni almak).
* Azarlanmak, paylanmak.
Örnek: Sana oraya gitmememizi söylemiştim, şimdi aldın mı ağzının payını.
Örnek 2: Bu gün çok yorulduk ama payımı aldım.
Payidar olmak deyiminin anlamı
* Ayakta kalmak, yaşamak.
* Kalmak, yok olmamak, yaşamak.
Örnek: Milletimiz ilelebet payidar olacaktır.
Örnek 2: Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. (Atatürk)
Penceresinden bakmak deyiminin anlamı
* Bir olaya belli bir bakış açısından bakmak.
Örnek: Bu kez eski şarkılarını yeniden yorumlayarak geçmişe bugünün penceresinden bakıyor ve dinleyiciyi yine oldukça etkiliyor.
Pes demek deyiminin anlamı
* Kaybettiğini kabul etmek, mücadeleyi bırakmak.
* Mağlubiyeti kabul etmek, başkasının üstünlüğüne boyun eğmek.
Örnek: Yenileceğini anlayınca sırtı yere gelmeden pes dedi.
Pestil gibi olmak deyiminin anlamı
* Çok yorulmak, kımıldamayacak kadar güçsüz düşmek.
* Çok yorulup halsiz düşmek.
Örnek: Pestil gibi yerlerde uzandığıma bakma, anam, ben şu huysuza haddini bildirirdim. (N. Hikmet)
Pestilini çıkarmak deyiminin anlamı
* Bir kişiyi çok çalıştırarak yormak ya da dövmek.
* Bir şeyi iyice ezmek.
* Halsiz bırakmak.
Örnek: Kazma sallamaktan pestilimiz çıktı.
Örnek 2: Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı (S.F.Abasıyanık)
Peşinden koşmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi elde etmek için çok uğraşmak, çok emek harcamak.
Örnek: Şair, sürekli yenilikler peşinde koşmuştur.
Örnek 2: Zaman oldu en renkli, en ahenkli şekillerin peşinde koştum. (N. Hikmet)
Peşini bırakmamak deyiminin anlamı
* Bir şeyi elde etme çabasından vazgeçmemek, bu konuda inat etmek.
* Bir kimseyi yada bir şeyi izlemekten vazgeçmemek.
Örnek: Adamın peşini bırakmayın sakın!
Örnek 2: Başımın belası! Peşimi hiç bırakmaz. (S. F. Abasıyanık)
Peşkeş çekmek deyiminin anlamı
* Verilmemesi gereken bir şeyi uygunsuz bir amaçla başkasına vermek.
* Bir iş yaptırmak için,kendine ait veya başkasına ait bir şeyi hediye etmek
* Kendisinin veya bir başkasının malını bir çıkar uğruna birisine uygunsuz olarak vermek.
* Başkasının malını bir başkasına bağışlamak.
Örnek: Yurdu düşmanlara peşkeş çekiyorlar.
Örnek 2: Kocasını ardı arkası gelmeksizin kandırdığı yetişmiyormuş gibi bazen genç kızları da şuna buna peşkeş çekermiş. (E. İ. Benice)
Peyda olmak deyiminin anlamı
* Birden ortaya çıkmak, kendini göstermek, oluşmak, belirmek.
Örnek: Köşede bir adam peyda oldu.
Pılı pırtıyı toplamak deyiminin anlamı
* Bütün eşyalarını toplamak.
* İşe yarayan, yaramayan tüm eşyalarını toplayarak gitmeye hazırlanmak.
Örnek: Pılı pırtıyı toplamış bekliyordu.
Örnek 2: O adam buraya gelince pılı pırtıyı toplayıp gitti.
Örnek 3: Dört sene sonra ustası pılıyı pırtıyı toplamış, geldiği memlekete geri dönmüş. (S. F. Abasıyanık)
Palas pandıras deyiminin anlamı
* Acele olarak, hazırlanmaya zaman bulamadan.
* Gereği gibi derlenip toparlanmaya vakit bulamadan, çarçabuk.
* Hemen, birden bire,habersiz hazırlıksız, çarçabuk.
Örnek: Palas pandıras evden çıkmak zorunda kaldık.
Örnek 2: Bu skandal üzerine ertesi günü palas pandıras pansiyondan ayrılmak zorunda kaldı. (H. Taner)
Palavra atmak deyiminin anlamı
* Abartarak konuşmak, yalan söylemek, olmayacak şeylerden söz etmek.
* Bir şeyi abartarak anlatmak veya Olmayan yada yapılmayan bir şeyi gereğinden fazla abartarak söylemek ve anlatmak.
Örnek: Yalana yakın palavralar savurmaktan kendini alamayan Ragıp Bey, bu sefer tamamıyla masumdu. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 2: Palavra atma güzel kardeşim.
Paldır küldür deyiminin anlamı
* Büyük ve düzensiz, kaba bir gürültü çıkararak.
* Ansızın ve yol yönteme aldırmaksızın, kurallara uymaksızın.
Örnek: Müdürün odasına paldır küldür dalmıştı.
Örnek 2: Paldır küldür merdivenlerden inmeye başladılar.
Örnek 3: Bütün eşyamızın paldır küldür uçurumlardan yuvarlandığını gayet iyi hatırlarım. (B. R. Eyuboğlu)
Örnek 4: Hem bir genç kadının, genç bir delikanlının odasına paldır küldür girmesi yakışık alır şey midir? (R. N. Güntekin)
Pamuk ipliğiyle bağlamak deyiminin anlamı
* Çok az bir bağla bağlı olan, her an bağı kopabilecek durumda olan.
* Etkisi az sürecek, köksüz, geçici bir çözüm yolu bulmak.
Örnek: Bu işi pamuk ipliğiyle bağladık, ancak bir çözüm bulmalıyız.
Örnek 2: Adam pamuk ipliği gibi hayata bağlanmakta.
Paniğe kapılmak deyiminin anlamı
* Çok şiddetli ve ani bir korku duymak.
* Aşırı ölçüde korkup ne yapacağını bilemez olmak.
* Çok korkmak, telâşa sürüklenmek. Normal yaşamda yapmayacağı davranışları yapar duruma gelmek.
Örnek: Çocuklar paniğe kapılacaklar diye endişeleniyorum.
Örnek 2: Kendisi ile birlikte gelemeyeceğini anlayınca tam bir paniğe kapıldı. (N. Cumalı)
Para babası deyiminin anlamı
* Çok zengin, parası bol olan kimse.
* Çok zengin olup parasının ve servetinin hesabını bilememesi, parası pulu, malı çok olan kimse.
Örnek: Ahmet abinin her yerde yatırımları var, anliyacağın para babasıdır.
Para canlısı deyiminin anlamı
* Para kazanmayı ve biriktirmeyi çok seven kimse.
* Paraya aşırı ölçüde düşkün kimse.
Örnek: O para canlısı adandan iylik mi beklenir.
Para çekmek deyiminin anlamı
* Bankaya yatırılmış nakit paranın, bir kısmının ya da tamamının yatıran kişi tarafından geri alınması.
* Birinden, çeşitli gerekçelerle para sızdırmak.
Para dökmek deyiminin anlamı
* Bir şeye çok para harcamak, masrafta yapmak, harcamada bulunmak.
Örnek: Düğün için az para dökmedi.
Örnek 2: Avuç avuç bu fettan kadına para dökerler de doktora on kuruş vermeyi çok görürler. (E. İ. Benice)
Örnek 3: Kardeşimin iyileşmesi için az para dökmediler.
Para kesmek deyiminin anlamı
* Çok para kazanmak.
* Devletin çok para basması.
Örnek: Bizim büfe âdeta para kesiyor.
Örnek 2: Büyük para kesiyor, yeni yeni bilezikler alıyor. (H. R. Gürpınar)
Para sızdırmak deyiminin anlamı
* Bir yerden ya da kimseden kandırarak veya zorlayarak para almak.
Örnek: Kabadayılar esnaftan az para sızdırmadılar.
Örnek 2: Ahmet sevgilisinden iyi para sızdırıyor.
Post elden gitmek deyiminin anlamı ve cümle
* Öldürülmek.
* Bulunduğu yüksek mevkiinin kaybedilmesi. Bir başka şekli; postu kaptırmak.
* Bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak, makamını yitirmek.
Örnek: Post elden gidince kahretti adam
Post kavgası deyiminin anlamı
* Yüksek bir makam için verilen mücadele.
* İktidarı ya da yüksek bir orunu ele geçirme, iş başına geçme çekişmesi.
* Bir makamı, işi ya da iktidarı ele geçirme çekişmesi.
Örnek: Seçimler yaklaştı, post kavgası da başladı.
Posta koymak deyiminin anlamı
* Korkutmak, gözdağı vermek, tehdit etmek, kabadayılık etmek, kafa tutmak.
Posta koymak ile ilgili cümleler
– Bana posta koyacak adam daha anasından doğmadı.
– Daha dün Kel Mahmut’u yıkayıp yağlayan yavşak bugün kalkmış ona posta koyuyor. (R. Ilgaz)
Postayı kesmek deyiminin anlamı
* İlgilenmeyi bırakmak.
* İlişkiyi kesmek, gidip gelişi sona erdirmek.
* Bir kimse ile alakayı kesmek yada bir şeyi yapmaktan, yürütmekten vazgeçmek.
Postu kurtarmak deyiminin anlamı
* Kendi hayatını kurtarmak.
* Öldürülmek tehlikesini atlatmak.
* Can tehlikesini atlatmak, öldürülme tehlikesi olan yerden kaçıp kurtulmak.
Örnek: Postu kurtardık çok şükür.
Pot kırmak deyiminin anlamı
* Yersiz olduğu için söylenmemesi gereken bir şeyi bilmediğinden ya da dalgınlığından ötürü söylemek, çam devirmek, gaf yapmak.
* Farkında olmayarak, karşısındakine dokunacak bir söz söylemek ya da davranışta bulunmak.
* Gaf yapmak, farkında olmayarak karşısındakini kıracak, incitecek söz söylemek.
Örnek: Dikkatli ol, bir pot kırma sakın.
Pösteki saymak deyiminin anlamı ve hikayesi
* Herhangi bir kazancı olmayan ve çok yorucu bir iş ile uğraşmak. Bir başka şekli; deli pösteki sayar gibi.
* Hiç ilerlemeyen gereksiz ve tatsız bir işle uğraşmak.
* İçinden çıkılması zor ve anlamsız bir işle uğraşmak.
Örnek: Ne mi yapıyorlar? Pösteki sayıp duruyorlar.
Pösteki saymak deyiminin hikayesi
Eskiden Topbaşı tımarhanesine bir paşa idareci olarak görevlendirilmiş. Paşa idari işlerle uğraşırken, doktorları da incelemiş ve bir süre sonra tıbbî konularla da ilgilenir olmuş. Bu arada delilerle, akıllıları ayırmak için kendince bir metot icat etmiş. Hastalardan birinin önüne bir pösteki koyup, “Haydi bunun kıllarını say” diyormuş. Hasta, “Paşam, hiç pös-tekinin kılları saymakla biter mi?” gibi mantıklı bir cevap vereni akıllandı diye salıyor, oturup saymaya başlayanın ise deli olduğuna kanaat getiriyormuş. Bir gün yine bir hastaya bu testi uygulamak istermiş, fakat hasta “Ne şekilde sayayım?” diye sorunca paşa ne yapacağını bilememiş ve pöstekinin başına oturup sayar gibi yapmaya başlamış. O sırada oradan geçmekte olan bir doktor arkadaşına paşanın ne yaptığını sormuş ve alaylı bir şekilde; “Bizim paşa da pösteki saymaya başladı!” cevabımı almış.
Prangaya vurmak deyiminin anlamı
* Hapse atmak, zincire vurmak.
* Zincire vurmak, ayağına pranga bağlamak.
Örnek: Prangaya vurulu olarak yıllarca kaldı o hapishanede.
Puan tutturmak deyiminin anlamı
* Bir şey için gereken asgari puanı kazanmak.
* Bir sınavda gereken puanı kazanmak.
Örnek: Bu sene puan tutturup da üniversiteye girecek miyim bilmiyorum!
Punduna getirmek deyiminin anlamı
* Bir şey için karşıdakinin itiraz edemeyeceği bir an yakalamak.
* Bir şeyi yapmak için uygun şartları elde etmek, fırsat kollamak.
Örnek: O döner dönmez bir punduna getirip tanıştırayım sizi. (A. İlhan)
Örnek 2: Punduna getirir getirmez patlattı yumruğunu.
(Punt: Fırsat, bir şey için en uygun zaman.)
Pusu kurmak deyiminin anlamı
* Saldırmak için gizlice beklemek.
* Saldıracağı kimseye görünmemek için bir yere gizlenip onun oradan geçeceği zamanı kollamak, beklemek.
Örnek: Düşmanlarımızın pusu kurduğundan tam zamanında haberdar olmuştuk.
Para tutmak deyiminin anlamı
* Kazandığı parayı biriktirebilmek.
* Kazandığı paranın hepsini harcamayıp birazını artırmak, biriktirmek.
* Satın alınan şeyin karşılığı… kadar para olarak hesaplanmak.
Örnek: Yol çok para tuttu.
Örnek 2: Aldığımız eşyaların hepsi kaç para tuttu dersiniz?
Para yedirmek deyiminin anlamı
* Bir kişiye yasadışı iş yapması için para vermek, rüşvet vermek.
* Başkasına yok yere para harcamak (gereksiz yere biri uğruna çok para harcamak).
Örnek: Delikanlı kadına çok para yedirdi ama sonuç alamadı.
Örnek 2: Her işte biraz para yedirmek gerekiyor.
Örnek 3: O binayı yaptırmak için belediyeye az para yedirmediler.
Para yemek deyiminin anlamı
* Lüzumsuzca para harcamak.
* Çalıştığı kurumun parasını çalmak.
* Kendi istekleri uğruna, gerekli gereksiz demeden bol bol para harcamak.
* Görevinin olanaklarını kötüye kullanarak, bir işi yapmak için birinden yasadışı para almak, rüşvet almak.
Örnek: İnsanlar artık açıktan para yiyorlar.
Parasını sokağa atmak deyiminin anlamı
* Parasını çarçur etmek, boş yere harcamak.
* Değeri olmayan bir mala para vermiş olmak.
* Parasını kazanç getirmeyecek bir işe yatırmak.
* Gereksiz harcama ve yatırımda bulunmak.
Örnek: Adam pamuk işine girerek göz göre parasını sokağa attı.
Paraya çevirmek deyiminin anlamı
* Bir malı para ile değiştirmek.
* Bir şeyi verip yerine para almak.
Örnek: Çeki paraya çevirdi, harcadı
Örnek 2: Gidin, şu dolapları paraya çevirin de gelin.
Paraya kıymak deyiminin anlamı
* Bir şey için bir miktar parayı elden çıkarmak.
* Gerektiğinde para harcamaktan kaçınmamak.
Örnek: Paraya kıymış, oğluna güzel bir düğün yapmıştı.
Paraya para dememek deyiminin anlamı
* Çok para kazanmak, çok paraya sahip olmak, bolca para harcamak.
* Elde olan parayı az bulmak.
* Kazancı bol olmak.
Örnek: Ahmet fabrikada çalışırken paraya para demiyordu.
Parmağı ağzında kalmak deyiminin anlamı
* Çok şaşırmak, hayrete düşmek.
* Bir duruma pek çok şaşmak, şaşakalmak.
Örnek: Haftasına kalmadı, o ser şiş kayboldu, semirmeye başladım. Doktorların parmağı ağzında kaldı. (P. Safa)
Parmağında oynatmak deyiminin anlamı nedir
* Bir kimseye istediğini yaptırmak, onu her şekilde kontrol etmek.
* Birine her istediğini yaptırmak, onu kukla gibi kullanmak.
Örnek: Beni parmağında oynatamayacaksın alçak herif.
Örnek 2: Maşallah, müdür herkesi parmağında oynatıyor.
Örnek 3: Bir curcuna havası söyledi ve salondakilerin hepsini parmağında oynattı.
Pire için yorgan yakmak deyiminin anlamı
* Küçük bir olumsuzluk için büyük bir emeği ziyan etmek.
* Önemsiz bir yitiğini elde etmek uğruna daha büyük bir zararı göze almak, bir duruma kızarak kendisine daha büyük bir zarar verecek davranışta bulunmak.
* Önemsiz bir şey için kızıp daha büyük zarara yol açacak davranış içine girmek.
Örnek: Niye pire için yorgan yakıyorsun ki sadece gerçekleri söyledim.
Pireyi deve yapmak deyiminin anlamı
* Önemsiz bir olayı büyütmek, küçük, önemsiz bir olayı çok büyütmek, abartmak.
* Küçük, basit bir olayı büyütüp mesele yapmak, aşırı abartmak.
Örnek: Patronumuz hatayi kabul etmez pireyi deve yapar.
Örnek 2: Kardeşim ne pireyi deve yapıyorsun, topu topuna bir bardak kırıldı.
Pis pis düşünmek deyiminin anlamı
* Derin ve üzüntülü düşünceye dalmak.
* Karamsar, derin ve üzüntülü bir düşünceye dalmak.
Örnek: Pis pis düşünmeyi bırak da bir yol arayalım.
Örnek 2: Pis pis düşüneceğine kalk ta işin ucundan tut.
Pis pis gülmek deyiminin anlamı
* Diğer insanları kızdıracak ya da rahatsız edecek şekilde gülmek.
* Birinin düştüğü kötü duruma öç alır gibi, arsız arsız gülmek.
Örnek: Sen ne biçim adamsın, halime ağlayacağına karşıma geçmiş pis pis gülüyorsun.
Pisi pisine deyiminin anlamı
* Boşu boşuna, boş yere.
* Bir hiç uğruna, kötü bir nedenle, boşu boşuna, yok yere, boş yere.
Örnek: Pisi pisine vurdular çocukcağızı.
Pişkinliğe vurmak deyiminin anlamı
* Bir hakarete ya da azarlamaya aldırmamak.
* Kendisine yapılan kötü davranışa aldırmamak, kendisine soğuk davranılmasını, önem verilmemesini anlamazlıktan gelmek.
* Çıkarı için kötü bir davranışa veya söze aldırmamak.
Pişmiş aşa su katmak deyiminin anlamı
* Bitmiş bir işi, sonradan yapılan müdahalelerle bozmak.
* Yoluna girmiş olan ya da sonuçlanmak üzere bulunan bir işi bozacak davranışta bulunmak.
* Olmuş bir işi bozmak yada tamamlanmak üzere bir işi çeşitli sebepler öne sürerek bozmaya çalışmak.
Örnek: Pişmiş aşa su katabilir, onu buraya sokmayın.
Pişmiş kelle gibi sırıtmak deyiminin anlamı
* Tüm dişleri gözükecek şekilde gülümsemek.
* Yersiz ve aptalca, anlamsız bir biçimde, dişlerini göstererek gülmek.
* Anlamsız, çirkin, yersiz, dişlerini göstererek gülmek.
Örnek: Pişmiş kelle gibi gülmeyi bırak da işine bak.
Posasını çıkarmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi ya da kişiyi sonuna kadar kullanmak, sömürmek.
* Birini çok dövmek.
* Bir konuyu en ince ayrıntısına kadar eleştirmek.
Örnek: Ülkenin posasını çıkardılar, biz hâlâ seyrediyoruz.
Örnek 2: Onlar öyledir, adamın posasını çıkarırlar.
DEYİM NEDİR?
Deyim, dil biliminde, kavramları, durumları hoşa giden bir anlatımla ya da özel bir yapı ya da söz dizimi içinde belirten ve çoğunlukla gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da cümledir. İki veya daha çok sözcükten kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan ad, önad, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Ya tam bir tümcedirler ya da bir söz öbeğidirler.
Diğer bir deyişle Deyim; Genellikle gerçek anlamından uzaklaşmış birden çok sözcükten oluşan, bir kavramı ya da durumu karşılayan kalıplaşmış sözcük gruplarına “deyim” denir.
DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ
1. Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, kelimelerin yerleri değiştirilemez ve aynı anlama bile gelse yerine başka bir sözcük getirilemez. Farklı bir sözcük getirilir veya sözcüklerin yeri değiştirilirse, ifade etmeye çalışılan düşünce anlamlı ve cümle akşına uygun olsa bile kullanılan söz grubu deyim sayılmaz.
“Başını taştan taşa vurmak” deyimi “kafasını taştan taşa vurmak” biçiminde söylenemez.
“Tut kelin perçeminden” deyimi” kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.
2. Deyimler en az iki sözcükten oluşan söz gruplarıdır. Bir sözcük tek başına deyim oluşturamaz.
– Ağzını aramak
– Bozuntuya vermemek
– Fikir yürütmek
– Ekmeğini taştan çıkarmak
– Elinden geleni ardına koymamak
3. Deyimler farklı farklı söz grupları biçiminde meydana gelmişlerdir. Deyimleri oluşum şekillerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabiliriz.
İsim Tamlaması Biçiminde Olanlar
Ateş pahası, ekmek kapısı, balık istifi, eşek şakası, anasının gözü vb.
Sıfat Tamlaması Biçiminde Olanlar
Kara cahil, deli fişek, yarım ağız, püsküllü bela vb.
Kurallı Bileşik Sıfat Biçiminde Olanlar
Çenesi düşük, içten pazarlıklı, eli açık, maymun iştahlı, gözü kara vb.
Mastar Grubu Biçiminde Olanlar
Acemilik çekmek, ciğeri beş para etmemek, suratı bir karış asılmak, iki ayağını bir pabuca sokmak, etekleri zil çalmak, göz dikmek, aldırış etmemek vb.
Cümle Biçiminde Olanlar
Adet yerini bulsun. Dostlar alışverişte görsün. Delik büyük yama küçük. Fol yok yumurta yok. Ayıkla pirincin taşını vb.
(Eksiltili cümle, ikileme vb biçiminde olan deyimler de vardır.)
4. Ne kadar fazla sözcükten oluşursa oluşsun deyimler tek bir kavramı ya da durumu karşılar. Deyimleri atasözlerinden ayıran en önemli özellik de budur. Atasözlerinin arka planında öğüt verme, ders çıkarma gibi unsurlar varken deyimler yalnızca bir durumu bir kavramı belirten anlatım kalıplarıdır.
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Hayalcilik
Üstüne tuz biber ekmek: Kusuru artıracak harekette bulunmak
Suya götürüp susuz getirmek: Herhangi bir işte diğerini alt etmek
Atı alan Üsküdar’ı geçti: Fırsatı kaçırmak
Havanda su dövmek: Boşuna uğraşmak
Deveye sormuşlar: Neden boynun eğri? “Nerem doğru ki” demiş: İşin her tarafının bozuk olması durumu
5. Deyimlerin büyük çoğunluğu mecaz anlamlıdır, yani deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam farklıdır.
Küplere binmek: Sinirlenmek (Küpün üzerine oturmak anlamında değildir.)
Derdini dökmek: Çekilen sıkıntıların bir bir anlatılması.
Ayağının tozuyla: Gelir gelmez
Burun kıvırmak: Beğenmemek
Sinekten yağ çıkarmak: Olamayacak yerden çıkar sağlamaya çalışmak
Ağzı açık ayran delisi: Aptal aptal bakan avanak
6. Sayıları az da olsa gerçek anlamlı deyimler de vardır. Deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam aynıdır.
Çoğu gitti azı kaldı: Yapılmakta olan işin en önemli, en zor bölümü bitti.
İyi gün dostu olmak: Sadece iyi günlerde görünmek.
Kimi kimsesi olmamak: Yakını, eşi, dostu bulunmamak.
Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay olan aynı zamanda kıymetli olan şey