İstanbul’da iki Hırka-i Saadet vardır. Biri Topkapı Sarayı’nda Mukaddes Emanetler Dairesi’nde bulunmaktadır ki, emanetlerin en önemlisidir. Altın sırma işlemeli, üst üste sarılmış bohçalar içerisinde, altun sandukalarda saklanmaktadır.
Meşhur şair Kaab Bin Züheyr, müslüman olmak üzere Resulullah’ın (sav) huzuruna gelmiş ve “Kaside-i Bürde” adlı mesh kasidesini okumuştur. Bu sırada Peygamberimiz sırtından hırkasını çıkararak O’na hediye etmiştir. Kaab’ın ölümünden sonra Hırka, Emevilere oradan da Abbasiler’e geçmiş, Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethettiğinde, diğer Mukaddes eşyalarla birlikte Hırka-i Şerifi de İstanbul’a getirmiştir.
İkinci “Hırka-i Saadet”de yine İstanbul’da Hırka-i Şerif Camii’nde bulunmaktadır. 1628 tarihinde İstanbul’a getirilmiş, 1851 yılında Sultan Abdülmecid, bugünkü Hırka-i Şerif Camii’ni yaptırmış ve camiinin içinde özel bir ziyaret mahalli meydana getirerek Hırka-ı Saadeti buraya yerleştirmiştir. 0 günden itibaren, Hırka-i Saadet ziyareti devam edegelmiştir. Günümüzde de Ramazan ayının onbeşinden itibaren arefe gününe kadar ziyarete açık tutulmaktadır.
Hırka-i Şerif
Câhiliye devrinin sonlarına doğru Mekke’de yetişen Şâirler arasında Züheyr ibni Seleme üstün bir yer tutuyordu. Bu şâirin Büceyr ve Kâb adındaki iki oğlu, şöhretine ve şiir kabiliyetine vâris oldular. Büceyr Müslümanlığı kabul ederek Hicretten sonra Medine’ye geldi. Mekke’de kalan Kâ’b kardeşine içerledi ve: “niçin babamın dinininden döndün” diye yazıp gönderdiği bir kasidede yalnız kardeşini tekdir ve terzil etmekle kalmadı, İslâmiyete ve peygamberlere de ağır hicivlerde bulundu.
Büceyr, kardeşinin kasidelerini Hazret-i Peygamber’in (A.S.) huzurunda okuyunca Resulullah Efendimiz “Her kim Kâ’b’e rastlarsa öldürsün, kim hederdir.” buyurdu. Büceyr ne de olsa kardeşlik duygusuyla bir manzume yazıp Kâb’a gönderdi ve vaziyetinin tehlikeli olduğunu bildirdi. Kâ’b hemen Medine’ye gelerek Ebubekir’e (R.A.) sığındı:
— Ey merhametli insan, Müslüman olacağım. Hazret-i Peygamber’in beni affetmesine yardım et, dedi.
Hazret-i Ebubekr (R.A.) duygulandı ve Kâ’b’ı alıp Mescıd-i Saadet’e götürdü:
— Kâ’b tövbe ederek ve müslüman olarak emân almak için huzurunuza girmek ister, diye sorunca; Hazret-i Peygamber (A.S.):
— Evet, cevabını verdi.
Bu sırada Ebubekr’in arkasına saklanan Kâ’b ortaya çıktı:
— Ya Resulallah, Kâb benim, deyince Mescid-i Saadet’de bulunanlar bu adam hakkında Hazreti Peygamber (A.S.)’ın emrini hatırlayıp kılıçlarına sarıldılar. Peygamberimiz Efendimiz o zaman:
— Ondan vazgeçtim. Çünkü Müslümanlığa meylederek tövbe edip gelmiştir, buyurdu.
O vakit Kâ’b, Hazreti Peygambere medhiye (övgü) olmak üzere yazdığı meşhur (Bânet Suad) kasidesini okumağa başladı.
Bu medhiyeye (Kaside-i Bürde) de denilir. (Bürde) hırka demektir. Kasidenin bu İsmi almasına sebep şudur:
_ Kâ’b yazdığı kasideyi okurken Hazreti Peygamber gayet neş’eli olarak sırtındaki hırkayı çıkarıp Kâ’b’e giydirdi. Kâ’b da ömrü boyunca sırtından çıkarmadığı bu hırka ile iftihar etti.
Hattâ sonradan Muaviye onbin dirhem vererek bu hırkayı almak isteyince Kâ’b:
— “Ben Resulullah’ın hırkasını giymek için kimseyi nefsime tercih edemem!” cevabını verdi.
Fakat Kâ’b’ın ölümünden sonra Muaviye onun varisine 20.000 (yirmi bin) dinar gönderip Hırka-i Saadeti aldı. Kısas-ı Enbiyâ sonradan halifeler, sultanlar ve padişahlar arasında tedavül edegelen Hırka-ı Şerifin bu hırka olduğunu kaydeder.
Bu hırka böylece evvelâ Emevilere, sonradan Abbasilere intikal etmiştir. Abbasilerden Mısır’a gelişi hakkında çeşitli rivayetler vardır. 15 Şubat 1517 de Mısır fethini tamamlayan Yavuz Sultan Selim’den sonra diğer Mübarek Emanetlerle birlikte Hırka da Topkapı Sarayı’na gelmiştir.
Hırka-i Saadeti içinde muhafaza etmekte olan altun sanduka, Sultan Aziz tarafından yaptırılmıştır.
(İslam-türk Tarihinin Altın Sahifeleri, Celal Yıldırım, İkbal Yayınevi, s. 119-120).